Etiket: aile danışmanlığı

  • Alkolik Ebeveynler

    Ne yazık ki toplumun büyük sorunlarından biri de alkolizm. Genellikle bu gerçeği ne alkolikler ne de aileleri kabul etmek istemezler.

    Alkolizm evin içinde yaşayan bir dinazor gibidir. Dışarıdan bakıldığında görmemek mümkün değildir. Fakat o evin halkı bu canavardan nasıl kurtulacaklarını bilemedikleri için onu görmezden gelmeyi tercih ederler. Ancak bu şekilde hayatlarını sürdürebilirler.

    Alkolik bir babaya sahip olan çocuklar, daha küçük yaşlarda sır tutmayı öğrenirler. Bir süre sonra her şey o kadar doğalmış gibi gelir ki , evdeki herkes üç maymunu oynayarak ( görmüyorum, duymuyorum, konuşmuyorum) yaşamaya çalışır.

    Babası alkolik olan bir danışanım çocukluğunu bakın nasıl hatırlıyor;

    • Babam sert adamdı, sevgisini hiç göstermezdi
    • Bazen gecenin bir yarısı, sonuna kadar zili çalar “ yatıyor musunuz siz, babanıza hiç saygınız yok mu, insan babasını beklemez mi? “ diye bağırırdı. Bazen de sabaha karşı annem merak eder, onu balkonda beklerdi. Sonra ağabeyimi kaldırırdı; “ git bak bakalım nerde kaldı ? “ diye. Ağabeyim sokaklarda babamı arardı, bir yerlerde sızmış bulur, sürükleyerek eve getirirdi. Eğer kendinde değilse içimiz rahat ederdi, çünkü bizi dövecek , hatta kavga edecek hali bile olmazdı.
    • Çok küçüktüm, herkes babasını sırtında taşıyarak getirir sanırdım. Babamın ayakkabılarını çıkarmak benim görevimdi. İşin garip tarafı “ Biz ne yapıyoruz? Niye yapıyoruz” diye hiç sorgulamazdık.
    • Ailemizin büyük sırrıydı, hiç kimse bilmemeli, duymamalıydı. Sabah olduğunda babam işine giderdi, esnafla sohbet ederdi, her şeyin yolunda gittiği normal bir aile gibi yaşardık.
    • Maalesef ne bir gün top oynadık, ne de maç seyrettik, hep “ vaktim yok, yorgunum “ derdi , evde asla gürültü istemezdi
    • Yıllar sonra fark ettim, yaşadığımız bu büyük işkence; annemi ve bizi birbirimize bağlayan en önemli ve tek bağdı.

    Alkolik bir ebeveyne sahip olan çocuklar;

    • “Normal aile” oyunu oynanırken, derin yaralar alırlar
    • Küçük yaştan itibaren sır tutmayı öğrenirler
    • Alkolik olan bireyle çocuk gibi ilgilenilmek zorunda kalındığından, evdeki asıl çocukların fiziksel ve duygusal ihtiyaçları görmezden gelinir
    • Özgüvenlerini kaybederler
    • Utandıkları için, arkadaş edinmekte güçlük çekerler
    • Ya çekingen ve içe kapanık olurlar, ya da hırçın ve saldırgan
    • Gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini sürekli inkar etmek zorunda kalırlar
    • Alkolik olan ebeveynlerini iyileştiremedikleri için suçluluk duygusu yaşarlar
    • Gerçek duygu ve düşüncelerini saklamak için yalan söylerler
    • Bir gün büyüdüklerinde de başkalarının kendilerine yalan söylediğini sanarak, kimseye güvenemezler
    • Büyük sırrı paylaşan aile bireylerine karşı sadakatla bağlı olurlar
    • Bu sadakat duyguları, ileride eşlerine ya da ait olmaya çalıştıkları gruplara karşı körü körüne bağlılık şeklinde devam eder

    ·   Genellikle farkında olmadan tıpkı kendi ebeveynleri gibi aciz ve çaresiz olan eşler seçerler. Kurtarıcı misyonu edinerek, onu korur, kollar iyileştirmeye çalışırlar

  • EVLİLİK AŞAMASINDA “AİLELER SAVAŞI “

    EVLİLİK AŞAMASINDA  “AİLELER SAVAŞI “

     

    Masallardaki gibi olacak sanmıştık, yıllarca düşlediğim beyaz gelinliğim ve yanımda; ‘ acaba bir gün evlenebilir miyiz ki ‘ diye hayalini kurduğum aşkım …

     

    Ama öyle olmadı, daha kız isteme aşamasında başlayan adet ve usullerin yerine getirilip getirilmemesi, çikolata kabının büyük bir gümüş kap olup olmadığı gibi her şey sanki evlenmemizi engellemek için önümüze çıkarılan engellerdi.

     

    Daha ilk günden sevgilimin annesine kendimi beğendirme telaşındaydım, o bitti bu sefer annesi annemi , babası babamı beğenecek miydi? Yoksa oğullarına hiç kimseyi layık görmedikleri gibi beni de mi layık görmeyeceklerdi. Tam kız isteme bitti derken, aynı sorunlar nişanda yaşandı, siz daha az para harcayarak nişan yaptınız dediler, kendi tarafınızdan çok kişi, bizim taraftan az kişi davet ettiniz dediler .

     

    Şimdi de taraf olmuştuk (: Annem iyice gerilmişti,  her şeyi yokuşa sürüyor, nişanlım ne yapsa anneme beğendiremiyordu, zaten her buluşmamız senin annen şunu dedi, benim annem bunu dedi ile başlayıp kavgaya dönüşüyor, ben ağlayarak eve geliyordum.

     

    Annem ; “ gördün mü bu ilişkiden bir hayır gelmez , zaten neyi dosdoğru yapabildin ki bu güne kadar, dosdoğru koca seçesin “ diyordu.

     

    Ama biz yarım saat sonra birbirimiz özlüyor, hemen telefona sarılıp , ağlayarak barışıyorduk. Biliyorduk ki evlenince hepsi geçecek, artık kendi evimiz olacaktı, kimse bize karışmayacaktı, hep sabrettik ve balayı hayalleri kurduk.

     

    Düğün hazırlıkları başladı, her şeyin en iyisi olsun istiyordum. Üniversite okuduk, elimiz ekmek tuttu , ama adam olup kendi kararlarımızı veremiyorduk. Gerilim hat safhadaydı davetiye şeklinden başlayan anlaşmazlıklar düğünün nerede olacağına kadar sürüp gidiyordu, bitmek tükenmek bilmeyen taraflar arası gizli , üstü örtülü bir savaş vardı. Ama her iki taraf da bir araya geldiğinde “ onlar mutlu olsunlar da başka bir dileğimiz yok “ diyorlardı.

     

    Sonunda başardık, düğün dernek kuruldu, nikah kıyıldı, misafirler uğurlandı, her iki annenin gözyaşları içinde kendimizi yeterince suçlu hissettik, sanki toplu katliam yapmış katiller gibiydik, kargaşa, gürültü, herkesi mutlu etme telaşı, güya bizim mutluluğumuz içindi her şey  …

     

    Ardından balayı, aman tanrım bütün telaş bitmiş, ses seda yok , deniz, kum, güneş ve yanımda aşkım…Her şey işte şimdi mükemmel olacak diyorduk ki, annelerin bitmez tükenmez telefonları “ napalım, tek başımıza kimsesiz oturuyoruz” şeklindeki acındıracak söylemleri yine suçluluk duymamıza ve kavga etmemize neden oldu.

     

    İşte pek çok çift gibi, mutluluk, sevgi, aşkın ispatlandığı evlilik gibi bir kurum için iki çiftin  yıpranış öyküsünün özetiydi bu öykü…

     

    Yeni evli olmak yeni bir lisanı öğrenmek gibidir!

     

    Aile Yaşam Döngüsü içinde çocukların evlenip yuvadan gitmesi son derece doğal bir süreçtir. Ancak aileler bu süreci anormal görüp, sürekli sorun varmış gibi davranıyorlar. Bu da gençlerin yeni bir aile hayatına geçişini engelliyor ve kendilerini yorgun, depresif, hatta tükenmiş hissetmelerine yol açıyor.

     

    Yeni evli olmak yeni bir lisanı öğrenmek gibidir. Çiftlerin bunu öğrenebilmesi için biraz pratiğe ve zamana ihtiyacı vardır. Bırakın çocuklarınız kendi yaşam döngülerini tamamlayabilsinler…

  • Mutsuzluk Bulaşıcı Mı?

    Mutsuzluk Bulaşıcı mı?

     

    1981 yılında Mersin’e taşınmıştık, daha 8 yaşındaydım.  Oturduğumuz semtte yeni açılan bir market vardı. Okulumuz yakındı, yürüyerek giderdik, mutlaka oraya uğrar,  çikolatalarımızı, bisküvilerimizi , sütlerimizi alırdık kardeşimle. İlk gittiğimizde para yerine elimizdeki karneleri uzatmıştık marketçi abiye.  Yüzümüze tuhaf tuhaf bakmıştı;  “ bu ne çocuklar ? “ diye sorduğunda “ siz buna yazıyorsunuz, babamız ay sonunda ödüyor bilmiyor musun ?”  diye çıkışmıştık.  Bize “ siz uzaydan falan mı geldiniz?” diye espri yapmış, elimizden tutup anneme götürmüştü. Annem gülmeye başladı; lojman hayatından geldiğimizi, orada bütün alışverişlerin lojman kantininden bu şekilde yapıldığını, çocuk olduğumuz için burada da böyle alışveriş yapıldığını sandığımızı  söyleyince , marketçi abi de çok gülmüştü.

    Çok sonra anladım, meğer gerçekten de uzayda yaşıyormuşuz.  Teyzemin kızının en büyük hayalleri olan üniversiteyi  kazandığında  “ üniversiteler çok karışık, kız başına uzaklarda okuyamazsın, kardeş kardeşi öldürüyor “ denilerek neden gönderilmediğini bilmiyordum. 1980 ihtilalini bilmiyordum, sıkı yönetim olmuş, onlarca insan sorgulanmış, hapislere atılmış, Pozcu da bile sokak savaşları yaşanmış , bilmiyordum. İzole bir hayatmış bizimkisi. Tek kanallı yıllar, gece 12 ‘de İstiklal Marşı ile kapanırdı televizyon, kardeşimle hafta sonları  ayakta dinlerdik İstiklal Marşını, öyle kapardık televizyonu. Böyle canlı yayında şehirlerin bombalanışını izlemiyorduk, belki o yüzden paramparça olmuş çocuk cesetleri , çaresizlik içinde çırpınan anne çığlıkları girmiyordu rüyalarımıza. Elimizde bilgisayar da yoktu, kafası kesilmiş , kanlar içinde insanlar izlemiyorduk film gibi her dakika.

    En yakın arkadaşlarımdan biri Maria ‘ydı. Annesi İngiliz idi, ilk kez o zaman duymuştum Gayri Müslüm kelimesini. Ama bu günkü gibi kinle nefretle değil, sevgiyle… Annem bizi karşısına alıp ilk kez o gün öğretmişti ; insanları dinlerine, dillerine, ırklarına, mezheplerine göre ayırmamamız gerektiğini. Asıl olanın saygı, sevgi, dürüstlük, dostluk, kadir kıymet bilirlik olduğunu…

    Sonra başka bir semte taşındık. Çok şık görünümlü bir apartmandı. Sadece  iki dairesi kiralıktı, diğerlerinde aynı soyadı taşıyan altı aile yaşıyordu. Çok sonra öğrendik, Siverek’ten kan davası nedeni ile Mersin’e taşındıklarını, güvenli olsun diye aynı apartmanda oturduklarını. Çocuğuz işte hemen kaynaştık onların da çocuklarıyla, arkadaş olmuş oyun oynuyorduk. Bir yıl sonra bu ailedeki arkadaşlarımızdan biri kanser oldu ve öldü. İlk kez bir cenazede ağıt yakma merasimi görmüştüm,  annem de annesi kadar ağlamıştı, günlerce onları yalnız bırakmamıştık. Mahalledeki hiç kimse bunlar zaza cenazelerine gidilmez , ağlamayalım , acılarını paylaşmayalım dememişti.

    Benim çocukken öğrendiğim insani değerler şimdi ayaklar altında. Bugün hangi televizyon kanalını açsam kin var, nefret var, hakaret var…. Ölüler, yaralılar, bombalar var…  Gazetede sürekli kesilen, bıçaklanan kadın cinayet haberleri var. Trafik kazaları, uyuşturucuya kurban gitmiş gençlerin öyküleri var…

    Çevremde mutsuz çocuklar, gençler, işsiz veya borç tuzağında boğuşan insanlar var. Sürekli eşiyle kavga eden arkadaşlarım, boşanıp dağılan yuvalar var. Artık gülmeye korkar oldum, sanırım mutsuzluk bulaşıcı. Ya bir çok kişi gibi kafamı kuma gömüp hiçbir şey yokmuş gibi davranacağım, ya da sahip olduklarıma şükredip, aktif bir vatandaş olarak üzerime düşen görevi yapacağım, yani ben annemi öğrettiği gibi bir hayat yaşayacağım…

    Not: Oy kullanmak bir vatandaşlık görevidir, sevgili okuyucularım demokratik bir hak olan oyumuzu  kullanalım.

  • Yetişkin Olmaktan Suçluluk Duyan Çocuklar

    Yaklaşık iki yıllık evliyiz, nerdeyse haftanın 4 günü annemlerdeyiz. Her sabah onu aramadan güne başlayamıyorum. Gün içinde en az 3 kez telefonlaşıyoruz. Bir süre sonra fark ettim ki eşimle aramızda geçen her şeyi sanki bir canlı yayındaymışız gibi anneme anlatır oldum.
    “ İş çıkışı yorgun olursun kızım, sana yemek yaptım gel al” diyordu annem . Önceleri bu çok hoşuma gidiyordu, hem de kolayıma geliyordu.İş çıkışı eşim de geliyordu, bazen uykumuz gelince eve gitmiyor orda kalıyorduk.
    Son birkaç aydır , eşimle çok kavga eder olduk, aramızda cinsel soğukluk da başladı, kavgalarımızın çoğunda eşim annemi suçluyor. Her kavga ettiğimizde de annem “ çık gel, boşan kızım” diyor. İki kez evi terk ettim, bu sefer de “ komşular ne der, kızları bir evliliği beceremedi demezler mi? “ diyor.
    Artık ne yapacağımı bilmiyorum. Annemi mi, eşimi mi mutlu etmeliyim?Ben ne yapacağım doktor hanım?

    Çocuklarınızı Kendi Çıkmazlarınıza Mahkum Etmeyin !!!

    Her ailenin kendine özgü dengeleri vardır. Aile bireyleri kendilerine biçilen rolleri oynadıkları sürece bir sorun yaşanmaz. Ancak birbirine bağımlı bir şekilde yaşayan , sorunlu olan aile bireyinin saklandığı, bir tarafın , zavallı ve acı çeken , kurban rolünde kaldığı, diğer tarafın bencil ve soğuk veya zulüm eden olduğu ailelerde maalesef ki çocukların yetişkinliğe terfi etmesi neredeyse imkansız oluyor.Özellikle de eşi tarafından duygusal ya da cinsel açlık içinde olan kadınların ilk çocuğu erkek ise kendilerine eş rolünde yoldaş, ilk çocuğu kız ise kendilerine arkadaş rolünde kaderdaş seçiyorlar. Bu rolü üstlenmiş olan çocuğun bir gün evden taşınmayı ya da evlenmeyi isteyerek kendi ailelerini kurmak istemeleri ise bağımlı ailelerin dengelerini bozuyor.

    Bu durumda sürekli çocukları üzerinde gizli bir baskı kurarak suçluluk duygusu oluşturuyorlar. Suçluluk duygusu altında ezilen çocuk , bu duyguya karşı kendilerini koruyabilmek için ya tüm anlaşmazlıklarda anne babalarının haklı olmalarına izin veriyorlar ya da bu duygudan kaçmak için alkol veya uyuşturucunun arkasına saklanıyorlar .En kötüsü de bağımlı bir ilişkiden kaçayım derken başka bir bağımlı ilişkiye doğru geçiş yaşıyorlar.

    Çocuklarınızın artık bir yetişkin olduğunu, kendi hayatlarını , kendi ailelerini kurabilecek kadar büyüdüklerini kabul edin, sizin ne hissettiğiniz değil, onların ne hissettiği önemli olsun, kendi çıkmazlarınıza çocuklarınızı mahkum etmeyin! Bırakın özgürce kendi hayatlarını suçluluk duymadan yaşasınlar…

  • Çocuğunuzun Duygusal Zekasını Geliştirin

    Hafta sonu alışveriş merkezindeydim. Yine 4 yaşlarındaki bir çocuk ağlıyor, annesi onun elinden tutmuş, çekiştiriyordu.

    Anne: ” Bir daha seni getirmeyeceğim, lanet olsun seni doğurduğum güne” diyerek bağırıyordu. Annesi bağırdıkça çocuk daha da tepinmeye başladı ve sonunda beklenen oldu, anne kocaman bir tokat attı, ” Ya şimdi sus ya da seni polise vereceğim” diyerek tehdit etti Uzaktan onları izlemek gerçekten işgence gibiydi. Annesi çocuğu kucağına aldı, alışveriş sepetine koydu , çocuk sepette tepiniyordu, anne söylenerek alışverişe devam etti…

    Bu ve benzeri manzaraları sizler de sıkça yaşıyorsunuzdur . Oysaki çocuklar küçük yaşlarda gerçek duygularını ifade etmekte zorlanabilirler.

    ” Anne ben çok yoruldum, ilgimi çekmeyen bir sürü kıyafet mağazasında seni beklemekten sıkıldım. Üstelik uykum geldi ya da acıktım “ diyemedikleri için duygularını davranışları ile belli ederler. Çünkü; hem duygularını tanımıyorlardır, hem de soyut kavramları henüz gelişmemiştir. Yeterli kelime dağarcıkları olmadığı için düzgün cümlelerle duygularını ifade edemezler .

    Örneğin; anne babası arasındaki sürekli yaşanan tartışmalardan etkilenen ya da okulda uyum sorunu yaşayan çocuk, altını ıslatabilir, agresif davranışlarda bulunabilir, içe kapanabilir, uyku, iştah sorunları yaşayabilir. Böylece duygularını davranışları ile anlatmaya çalışır.

    Çocuklarınızın çeşitli zorlukları aşabilmeleri, duygularını doğru bir biçimde ifade edebilmeleri , dışarıya yansıyan davranışlarını fark edip düzeltebilmeleri, kendilerine zarar verecek davranışlardan kaçınıp, “ Hayır “ diyebilen , mutlu bireyler olarak yetişebilmeleri kuşkusuz ki duygusal zeka gelişimleri ile ilgilidir.

  • Kıskançlık Nedenleri

    Gelişimsel olarak kıskançlık : Bebekler 6-7 aylıktan itibaren kimin onların bakımıyla ilgilendiğini, kimin stres sinyallerine karşı daha duyarlı ,daha çabuk ve ilgili cevap verdiğini fark ederler. Tekrarlanan bu tip etkileşimler ile içsel modeller oluşturur ve her yeni ilişkide bu modeller tekrar etkinleşir. Üç yaşa kadarki bu dönemde çocuğun ilişkiyi herhangi bir sebeple kaybetme duygusu onun güvenli bağlanmasını engeller ve ilişkiyi kaybetme korkusuna karşı bir savunma mekanizması olarak kıskançlık duygusunu geliştirebilir.

    Evrim teorisine göre kıskançlık: Döllenmenin kadın vücudunun içinde gerçekleşmesinden dolayı annenin çocuğun kendisinden olduğundan emin olmasına rağmen babanın bundan hiçbir zaman yüzde yüz emin olamamasından kaynaklanır. Kadının onu cinsel anlamda aldatması, erkeğin ilerde çocuğun sorumluluğunu üstlenirken soyunu devam ettirememesi anlamına gelir. Kadın için ise, yavrusunu birlikte ve güvenle büyütebilmesi için erkeğini öteki kadına kaptırmadan eşinin olanaklarına ve desteğine ihtiyaç duymasından kaynaklanan kıskançlık yaşanır.

    Sosyo-kültürel yaklaşıma göre ise kıskançlık: Çocuk büyürken , içinde bulunduğu toplumun yarattığı ilişki kurallarına göre kıskanmayı öğrenir. Kendi anne ve babasının ilişkisi o kişinin karşı cinsle etkileşiminde bir model olacaktır. Onların sevgi, saygı, sadakat, kıskançlık tanımlarını öğrenen çocuk, büyüdüğünde kendi ilişkisinde bu tanımlara uygun davranacaktır. Yine sosyal kurallar çerçevesinde cinsiyet farklılıkları da kadın ve erkek için kıskançlık yaratan durumları ve uygun tepkileri tanımlayarak modellemesini sağlayacaktır.
    Kişilik özelliğine bakıldığında özgüven eksikliği ve yetersizlik duygularını yoğun yaşayan kişilerin kıskançlık duygusunu da yoğun yaşadığı gözlenmiştir. ‘ Sana güvenmiyorum’ demek ile ‘Kendimi güvenilmeye layık görmüyorum’ demek temelde aynı olduğu için sahip oldukları sevgiye kendilerini layık görmek yerine karşısındakinin sadakatinden şüphe duyarlar. İlişkilerini dışarıdan gelecek potansiyel tehditlere karşı daha savunmasız hissederler. Bu nedenle yaşadığı kaygı aşırı kıskançlığa dönüşür ve eşini devamlı kontrol etme, takip etme, onun yaşantısını sınırlama ve üzerinde bir baskı oluşturarak onu kaybetmeyeceğini düşünürler. Oysa bu tarz tutum ve davranışlar eşi kendinden daha da uzaklaştıran, ilişkiyi beslemek yerine “kaygıyı besleyen , ilişkiyi terörist yapan” bir süreç haline gelir.

    Zarar verici kıskançlığın önüne nasıl geçilebilir?

    Kıskançlık derecenizi eşinize duyduğunuz sevginin derecesi olarak görmeyin

    İmalı sözlerden, üstü kapalı eleştirilerden , tehditlerden ve kaba kuvvetten vazgeçin

    Karşılıklı güven için iletişim yollarınızı açık tutup, birbirinizi dinleyin,

    Kıskançlık duygunuzun altında yatan temel duygu ve düşüncelerinizi fark edin. Eğer bu duygunuz , geçmiş yaşantılarınızın yaralarını taşıyor ise bu duygunuzu fark edip iyileştirin

    Kıskançlık hissettiğiniz anlardaki düşüncelerinizi ayrı ayrı ele alıp mantıklı olup olmadığını anlamak için, daha tarafsız bir gözle bakmaya çalışın

    Kendi değersizlik hislerinizin altında yatan nedenleri araştırın.

    Geçmişten getirdiğiniz olumsuz algı ve ihtiyaçları belirleyip, bu olumsuz duygularla baş edebilmeniz için daha sağlıklı yollar bulmaya çalışın .

  • EVLİLİK AŞAMASINDA “AİLELER SAVAŞI “

    Masallardaki gibi olacak sanmıştık, yıllarca düşlediğim beyaz gelinliğim ve yanımda; ‘ acaba bir gün evlenebilir miyiz ki ‘ diye hayalini kurduğum aşkım …

    Ama öyle olmadı, daha kız isteme aşamasında başlayan adet ve usullerin yerine getirilip getirilmemesi, çikolata kabının büyük bir gümüş kap olup olmadığı gibi her şey sanki evlenmemizi engellemek için önümüze çıkarılan engellerdi.

    Daha ilk günden sevgilimin annesine kendimi beğendirme telaşındaydım, o bitti bu sefer annesi annemi , babası babamı beğenecek miydi? Yoksa oğullarına hiç kimseyi layık görmedikleri gibi beni de mi layık görmeyeceklerdi. Tam kız isteme bitti derken, aynı sorunlar nişanda yaşandı, siz daha az para harcayarak nişan yaptınız dediler, kendi tarafınızdan çok kişi, bizim taraftan az kişi davet ettiniz dediler .

    Şimdi de taraf olmuştuk smile ifade simgesi Annem iyice gerilmişti, her şeyi yokuşa sürüyor, nişanlım ne yapsa anneme beğendiremiyordu, zaten her buluşmamız senin annen şunu dedi, benim annem bunu dedi ile başlayıp kavgaya dönüşüyor, ben ağlayarak eve geliyordum.

    Annem ; “ gördün mü bu ilişkiden bir hayır gelmez , zaten neyi dosdoğru yapabildin ki bu güne kadar, dosdoğru koca seçesin “ diyordu.

    Ama biz yarım saat sonra birbirimiz özlüyor, hemen telefona sarılıp , ağlayarak barışıyorduk. Biliyorduk ki evlenince hepsi geçecek, artık kendi evimiz olacaktı, kimse bize karışmayacaktı, hep sabrettik ve balayı hayalleri kurduk.

    Düğün hazırlıkları başladı, her şeyin en iyisi olsun istiyordum. Üniversite okuduk, elimiz ekmek tuttu , ama adam olup kendi kararlarımızı veremiyorduk. Gerilim hat safhadaydı davetiye şeklinden başlayan anlaşmazlıklar düğünün nerede olacağına kadar sürüp gidiyordu, bitmek tükenmek bilmeyen taraflar arası gizli , üstü örtülü bir savaş vardı. Ama her iki taraf da bir araya geldiğinde “ onlar mutlu olsunlar da başka bir dileğimiz yok “ diyorlardı.

    Sonunda başardık, düğün dernek kuruldu, nikah kıyıldı, misafirler uğurlandı, her iki annenin gözyaşları içinde kendimizi yeterince suçlu hissettik, sanki toplu katliam yapmış katiller gibiydik, kargaşa, gürültü, herkesi mutlu etme telaşı, güya bizim mutluluğumuz içindi her şey …

    İşte pek çok çift gibi, mutluluk, sevgi, aşkın ispatlandığı evlilik gibi bir kurum için iki çiftin yıpranış öyküsünün özetiydi bu öykü…

    Yeni evli olmak yeni bir lisanı öğrenmek gibidir!

    Aile Yaşam Döngüsü içinde çocukların evlenip yuvadan gitmesi son derece doğal bir süreçtir. Ancak aileler bu süreci anormal görüp, sürekli sorun varmış gibi davranıyorlar. Bu da gençlerin yeni bir aile hayatına geçişini engelliyor ve kendilerini yorgun, depresif, hatta tükenmiş hissetmelerine yol açıyor.

    Yeni evli olmak yeni bir lisanı öğrenmek gibidir. Çiftlerin bunu öğrenebilmesi için biraz pratiğe ve zamana ihtiyacı vardır. Bırakın çocuklarınız kendi yaşam döngülerini tamamlayabilsinler…

     

     
  • “ANNE “ diyebilmenin mucizesi

    Bir danışanım anneliğini ve annesizliğini, şöyle anlatıyordu;
    Anneler gününü sevmezdi annem, öyle hediyeler alınmasından falan hoşlanmazdı. “ bir sürü annesiz çocuk var, onların duygularını hiç düşünmüyorlar mı? “ diye söylenirdi.
    Kendisi annesiz büyümüştü çünkü… 5 çocuğun ardından annemi doğururken ölmüştü annesi. Hem yoğun bir suçluluk duygusu hem de annenin olmayışının yarattığı derin depresyon. Dedem tekrar evlenmiş, üvey anneleri olmuş ama masal kitaplarında anlatılanlardan değil. Gerçekten annelik yapmış anneme, sadece onun kucağında sakinleşebildiğini anlatırdı. Banyoda yıkadığını, saçlarını taradığını, ablalarına ve kendine sandıklar dolusu çeyiz hazırladığını…
    Tüm bunlara rağmen güven eksikliği hep vardı, insanlarla fazla ilişki kurmazdı. Bu seanslardan sonra şimdi anlıyorum aslında annemin terk edilmekten korktuğu için kimseye bağlanamadığını. Annesinin yokluğunu hep hissetmiş, ‘ bilemiyorum sanki hep bir koku eksikti’ diye anlatır çocukluğunu… Belki de bu eksiklik annemin beni fazla sarmasının, göğsünde koklayarak uyutmasının nedeni…
    Akıllı kadındı annem, kalabalığın içinde fark edilmeye çalışıyordu demek ki , ya haylazlık yapacaktı ya da akıllı olacak ve okuyacaktı. Çaresizliği kabul etmeyenlerdendi annem, bir sorun olduğunda ağlamaz, sızlanmaz, hemen çözüm üretmeye çalışırdı. Düşünüyorum da bu yaşama azmimi, başarı hırsımı annemden almışım galiba.
    Şimdi ben de anne oldum, anneannemin ve annemin yaşam öyküsünün beni ve anneliğimi bu kadar etkilediğini bilmiyordum. Annemin kaygılarını taşıdığımı ve çocuklarıma fazla baskı yaptığımı fark ettim. Aslında annemden öğrendiğim tüm güzel özellikleri nesiller boyu aktarmalıyım ama kaybetme korkusu, ayrılık anksiyetesi gibi negatif duyguları ile taşımamayı da başarmalıyım…
    Bu anneler günü ilk kez ben de annesizim. Düşünüyorum da evine annesi girmeyen kaç çocuk vardır acaba? Ya da bir evi bile olmayan. Geçen yıl gibi bu yıl da annesiz kalmış, çocuk esirgeme yurtlarında yaşayan çocuklara gideceğim. Bu sürede karar verdim bazılarına yapabilirsem koruyucu annelik yapacağım.
    Danışanımın aldığı bu karar çok etkileyiciydi. Sadece anneler gününde değil, yıl boyunca bir yaşlıya evlatlık, bir çocuğa annelik yapabilineceğinin en güzel göstergesiydi.
    Eğer bu gün birisine “ anne “ diye seslenebiliyorsanız veya size “ anne “ diyen bir çocuğunuz varsa çok şanslı olduğunuzu bilmenizi isterim.
    Sahip olduğunuz tüm değerlere sıkı sıkı sarılın ve bugünün tadını çıkarın…

  • ANNE- KIZ İLETİŞİMİNDE NELER YAPILMALI, NELERDEN KAÇINILMALI?

    İki taraf da birbirinin sevgisinden emin olmalı.

    Suçlayıcı bir tavırla iletişim kurmaktan kaçınılmalı, aşırı kontrolcü tavırlarla kızına yaklaşmamaya özen göstermeli.

    Anne kızına sorunlarında yanında olduğunu gösterirken, bir arkadaş gibi değil anne olduğunu hissettirerek davranmalı.

    Anne kızına karşı iyi bir dinleyici olmalı.

    Kızlar anneleriyle yaşadıkları olumsuzlukları ve onlardan gelen eleştirileri kişisel almayarak ılımlı olmaya çalışmalı.

    Annenin kızına iyi bir rol modeli olması, gelecekte kızının cinsel kimliğini, rolünü etkileyeceğinden bu konuda dikkatli olunmalı.

    Anne hep kaygılı ve korkularla dolu olarak kızına yaklaşırsa, kızının gelecekteki hayatı da olumsuz etkilenecektir.

    Annenin çatışmalı durumun farkına varması ve duygularının da farkında olması lazım.

    Sorun çözümünde hep şimdi ve burada ne olduğu tartışılmalı, geçmişteki sorunların üzerinde durulmamalı.

    Sabırlı olmak, ruhsal ve duygusal bağlılığı artırmak gerekir. Küçük adımlar atmak, değişiklikleri bir anda yapmamak büyük önem taşıyor.

    Anne kız ilişkisinde daha fazla konuşma var, çok detay işin içine girdiğinden çatışma oluyor. Bu nedenle duygular iyi tahlil edildikten sonra çok gerekli ve önemli bulunan konular konuşulmalı.

     

     
  • İYİ ANNE ENERJİSİ

    Bu yazıyı her nerede okuyorsanız acaba kendinize 5 dakika ayırabilir misiniz?

    Sadece beş dakika, size küçük bir yolculuğa çıkmayı teklif ediyorum. Bu yazıyı sonuna kadar okuduktan sonra bahsettiğim adımları teker teker hayal ederek, bir deneyim yaşamaya ne dersiniz? Bu deneyimin sonunda “ iyi anne enerjisini “ hissedecek ve bugünün kalan kısmında kendinizi harika hissedeceksiniz…

    İşte başlıyoruz;

    • Oturduğunuz yerde sırtınızı rahatça yaslayın, eğer bir yerde uzanarak gazetenizi okuyorsanız sırtınızı yere dönerek tüm ağırlığınızı yattığınız yere verin,
    • Şimdi gözlerinizi yavaşça kapatıp, derin derin nefesler alarak gevşeyin
    • Sırtınızı dayadığınız yerin 37 derece sıcaklıkta , yumuşak bir kol olduğunu hayal edin.
    • Size “ hoş geldin, burada olduğun için çok mutluyum, iyi ki seni dünyaya getirmişim “ diyen sıcacık bir ses kulağınıza fısıldasın.
    • “Seni görüyorum, bu gün biraz gergin ve yorgunsun “ ya da “ seni görüyorum, bu gün harika bir gün olmalı, içinin kıpırtısı yüzüne yansımış “ diyor
    • “ Sen benim için çok özelsin, bedenimden ve ruhumdan bir parça taşıyorsun” diyerek gözlerinizin içine baksın, öylesine gülümseyerek ve sıcacık ki gözlerine baktığınızda içinize açılan bir pencere gibi içiniz aydınlansın,
    • “ Senin için ben buradayım, benden yardım isteyebilirsin, ne zaman ihtiyaç duyarsan yanında olacağım. Ama sana benim bir uzantımmışsın gibi, sadece benimle var olan bir köleymişsin gibi davranmayacağım”
    • Şimdi saçlarınızın şefkatle okşandığını hayal edin, sırtınızın güvenle sıvazlandığını “ sen bende huzur bulabilirsin, benim yanım güvenli, tıpkı senin dünyan gibi. Dünyada güvenebileceğin benden başka bir çok kişi var, sadece tehlikelerden haberdar olman ve tehlike durumunda ne yapacağını bilmen yeterli “
    • Şimdiden ellerinizin sıkıca tutulduğunu ve yine gözlerinin içine bakarak; “Yapmaya gayret ettiğin, denediğin her şeyle gurur duyuyorum, biliyorum ki denemeden öğrenemezsin. Benim görevim sen büyüyünceye kadar beden ve ruh sağlığını korumak.
    • Sen büyüdükten sonra hayatın güzel yanlarının keyfini çıkarırken, ben burada senin mutluluğunun tadını çıkaracağım. Hayatın zor yanlarında ise mücadeleni büyük bir hayranlıkla izleyecek ve aldığın her kararı saygıyla karşılayacağım.
    • Seni çok ama çok seviyorum…