Etiket: çocuk psikolojisi

  • Çocuğunuzun Duygusal Zekasını Geliştirin

    Çocuklarınızın çeşitli zorlukları aşabilmeleri, duygularını doğru bir biçimde ifade edebilmeleri , dışarıya yansıyan davranışlarını fark edip düzeltebilmeleri, kendilerine zarar verecek davranışlardan kaçınıp, “ Hayır “ diyebilen , mutlu bireyler olarak yetişebilmeleri kuşkusuz ki duygusal zeka gelişimleri ile ilgilidir.
    Örneğin; anne babası arasındaki sürekli yaşanan tartışmalardan etkilenen ya da okulda uyum sorunu yaşayan çocuk, altını ıslatabilir, agresif davranışlarda bulunabilir, içe kapanabilir, uyku, iştah sorunları yaşayabilir. Böylece duygularını davranışları ile anlatmaya çalışır.

    Çocuklara duygularını ifade etmeyi öğretmenin en iyi yolu örnek olmaktır.Hem kelime haznelerinin gelişimi için hem de kendi duygularınızı ifade etmek için onlarla bol bol sohbet edin, kitap okumaya özendirin, fikirlerini sorun.

    Çocuklarımızı işgal etmeyin: Çocukların gerek fiziksel gerekse duygusal olarak ihmal edilmesi kadar işgal edilmeleri de onların duygusal gelişimlerine zarar vermektedir.

    • Çocuklarınıza kendilerini güven içinde hissedebilmeleri için huzurlu bir ev ortamı sağlayın,
    • Çevreyi gözlemleyebilme şansı verin
    • Kendi sorumluklarını almalarına izin verin
    • Yanlış davranışlarının da sonuçlarından dersler çıkarmasına yardım edin
    • Destekleyici, rehberlik eden, çocuğun ihtiyaç duyduğunda yanında olan bir aile modeli çizin…

    İç görü kazanmalarına yardımcı olun: Öncelikle çocuğunuzun huzursuzluğunun altında yatan sebebi siz fark etmeye çalışın, sonra bunu çocuğunuza yansıtın.İkinci aşama; “dur , düşün , yap” modelini hayata geçirebilmektir.

    “ İstersen biraz dinlenelim, dışarıda hava alalım, istersen önce yemek yiyelim veya aldıklarımızı arabaya yerleştirelim ve arabada biraz uyu “ gibi seçenekler sunun.

  • Cam fanusta yaşayan çocuklar

    “Büyümek istiyorum artık, sorumluluk almak istiyorum, bana bir bebekmişim gibi davranmanızdan nefret ediyorum.
    Şimdiye kadar benim yatağımı siz topladınız, okul servisine siz bindirdiniz arkamdan çoğu zaman takip ettiniz, hatta bazen okula gelip öğlen yemeklerimi yiyip yemediğimi kontrol ettiniz. Dershane güvenli değil diye, öğretmenlerimi eve getirdiniz. 16 yaşındayım, hala ne yemem gerektiğine, ne zaman yıkanacağıma, hatta banyoda kalacağım zamana bile siz karar veriyorsunuz,
    Arkadaşımda kalmaya gidemiyorum, çünkü ailesini tanımadığınızı söylüyorsunuz. İyi de benim 4 yıllık arkadaşım, ailesini tanıma zahmetine hiç girmediniz ki… Çünkü hep çok meşgulsünüz, arkadaşımın anne babasını bir kez bile davet edecek ya da onlara kahve içmeye gidecek zamanınız yok…
    Biliyorum her şeyi benim iyiliğim için yapıyorsunuz, ama artık büyümek istiyorum. Kendi sorumluluklarımı taşımak, kendi yatağımı kendim toplamak, ders planımı kendim yapmak, sokağa tek başına çıkabilmek istiyorum.
    Cam fanusumu kırmak , yardıma ihtiyacım olduğunda içimdeki zeki ve düşünceli insanın açığa çıkıp, bana yardım elini uzatmasını istiyorum.
    Benim için endişe duymanızı anlayabiliyorum. Bütün ihtiyaçlarımı karşılayarak benim sorunsuz bir yaşam sürdürmemi , dikensiz gül bahçelerinde yaşamamı istiyorsunuz. Ve belki de bu yüzden benim adıma düşünüp, benim adıma karar alıp, benim yapmam gereken her şeyi siz yapıyorsunuz.
    Biliyorum ki kıyıdan ayrılamadığım sürece açık denizlerde yüzemeyeceğim. Her zaman benim güvenliğimi düşündüğünüz ve bu yüzden boğulmamam için kıyıda kalmamı istediniz. Ama ben okyanusları merak ediyorum. Kıyıda çırpınmak değil, su yutarak da olsa yüzmeyi öğrenmek istiyorum.

    Aslında siz de biliyorsunuz , hayat koşulları her zaman istediğim şeyleri bana sunmayacak, sizin şefkatli kollarınız gibi değil yaşam… Bu yüzden hangi sorunla karşılaşırsam karşılaşayım ayakta kalmak istiyorum. Desteğiniz için çok teşekkür ederim. Ama desteksiz ayakta kalmanın ne olduğunu da öğrenmek istiyorum. .

    Risk almak istiyorum.
    Ben hayatımı hiç kendi ellerime alamadım ki! Siz olmadığınızda kim yönlendirecek beni? Kim benim davranışlarımı belirleyecek? İş hayatımda ya da özel hayatımda sorunlarla karşılaştığımda kim benim adıma çözüm bulacak?

    Hayatımda hep birilerinden destek almak zorunda hissedeceğim , belki bu desteği yanlış yerlerde arayacağım. Belki de bu yüzden kötü insanlara katlanmak zorunda kalacağım.
    Anneceğim, babacağım ne olur artık büyümeme izin verin ve cam fanusun içinden gerçek hayata atılayım…

  • Çocuklarda Cinsel Gelişim

    Cinsellik; biyolojik , psikolojik, sosyo-kültürel , politik , ekonomik , dini ve ahlaki boyutları olan karmaşık bir bütündür. Cinsellik hakkında kendimize ve başkalarına yaklaşımımız bu nedenle farklı bakış açılarını içinde barındırmaktadır.
    Cinsellik, duyguların ve zekanın birlikte kullanılmasını gerektirir.Zeka ve duygunun birlikte bulunması, insanı diğer canlılardan ayıran önemli bir özelliktir. İnsanın cinsellik anlayışı, ancak o zaman hayvanlarda bulunan cinsel içgüdüden farklı olarak duygu ve düşüncelerin ortaklaşa yer aldığı bir hale gelir.
    Çocuklukta başlayan cinsellik kavramı, ergenlik dönemi ile birlikte son şeklini alır. Ergenlik döneminden sonra çocuğun cinsel özellikleri kolay kolay değişmez. Önemli olan çocukluktan itibaren sağlam temelleri oluşturmaktır

    1- Oral Dönem:
    Doğumdan 18. aya kadar olan dönemi kapsar. Çocuk annesi tarafından meme ya da biberonla beslenirken , annenin göğsü üzerinde şevkatle tutulması, annenin kokusu bebeğe haz verir. Bebekte doğuştan olan emme zevki, cinsel içgüdünün ilk aşamasıdır.
    Bebek tanımadığı vücudunu ilk önce gerilim veya haz duygusuyla tanımaya başlar. Ardından yıkanma ya da alt değişme sırasında cinsel haz duygusu yaşar. Biraz büyüdüğünde tesadüfen dokunduğunda aldığı bu doğal haz duygusu, çocukta yeniden dokunma isteği doğurur. Bu dönemde verilen bakımın niteliği , çocuğun bağımlılık ve güven düzeyini belirler .

    2- Anal Dönem:
    Bebeğin 18 ay-3 yaş arası gelişim evresidir. Çocuğun kaslarını daha kontrol edebildiği bir dönemdir. Atma – tutma, verme- alma gibi birbirine karşıt eylemleri yapabilir. Bu dönemde tuvalet kontrolünü öğrenir . Tuvalet eğitimi esnasında bebek, altının ıslak olmaması gerektiğini öğrenirken,mesanesinin dolu olduğunu ve onun yakınındaki organlarda bir tür cinsel duygular uyanmasına neden olan baskıyı fark etmeye başlar.
    Tuvalet eğitimi sırasında bebek, bezi çıkartılıp oturağa ya da tuvalet yerine oturtulan çocuk, bebek bezi tarafından yalıtılmadığından, baskı ve dokunmayı daha iyi hissedecektir. Bu durumda bebek, çişinin idrar yolundan geçişine daha çok dikkat edecek ve bundan hoşlanacaktır.
    Bu dönemde kendi bedenine karşı merak başlar , çocuklar arasındaki cinsiyet farkı dikkatlerini çeker, çocuk ve yetişkin bedenleri arasındaki farka ilgileri artar. Cinsel organlarına dokunma isteği artar. Özellikle de yorgunken ya da uyumak üzereyken bu dokunuşları artar.
    Bu dönem, çocuğun bağımsızlık duygusunun gelişmesi için önemlidir. Baskıcı ve katı bir anlayış ya da tamamen başı boş bırakma bağımsızlık duygularının gelişmesini engeller.

    3- Fallik Dönem:
    Çocuğun 3-7 yaş arası gelişim dönemidir. Cinsel kimlik gelişiminin başladığı dönemdir. Çevresindeki her şeyi merakla incelemeye başlarlar. Çocuk aynı merakı, kendine ve vücuduna karşı da gösterir . Cinsiyet farklarını keşfeder ve “ Ben nerden geldim” “ bebek nasıl yapılır” tarzı sorular sormaya başlar, bu konuda gelişebilmesi, merakının giderilmesi ve girişimlerinin desteklenmesi önemlidir. Eğer bu nedenle eleştirirse suçluluk duygusu oluşabilir. Kınama ve cezalandırma cinsel kimliğin kabulünde zorluk yaratır. Ödipal karmaşa bu dönemde gelişir.
    Annecilik, babacılık, doktorculuk gibi oyunları oynarlar. Genellikle giyinikken oynarlar . Oyuncak bebeklerinin kıyafetlerini çıkarabilirler, oyuncak bebeğin vücut deliklerine termometre gibi cisimler sokabilirler,. Bu oyunlar masum ve araştırma odaklı oyunlardır.

    4-Latans Dönem:
    7-11 yaş yani İlkokul dönemidir. Çocuğun kişilik gelişimi üzerine etkisinin en fazla olduğu dönemdir. Çocuğun bilişsel yetileri ( algı, bellek, yargılama ve benzeri ) gerçeğe daha uygun değerlendirmeler yapacak düzeye gelir .Zamanı, yeri, uzayı tanıması olgunlaşır .Neden- sonuç bağlantılarını gerçeğe uygun kurabilir, daha uygun ve geçerli genellemeler yapabilir. Toplumsal kuralların öğretilmeye başlaması ve cinsellik üzerine konulan yasaklamalarla çocuğun cinsellikle ilgili merakı gizlenmeye ve diğer gelişen yönleri ön plana çıkar.

    5-Genital Dönem:
    Ergenlik dönemi, çocuk kişiliğinden yetişkin kişiliğine geçiş dönemidir. 3-7 yaş arasındaki fallik dönem bu dönemi en fazla etkileyen dönemdir. Gerek fiziksel gerekse bedensel değişimlerin çok hızlı olduğu bir dönemdir. Çocuk davranışı yerini olgun davranışa bırakırken bu hızlı değişim karmaşa, yetersizlik ve güvensizlik duygularının yaşanmasıyla istenmeyen davranış biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bir olumsuzluk evresidir. Olumsuzluk bireyin yaşama ilişkin karşı bir tavır almasını ifade eder. Özellikle erinliğin başlarında bu karşıt tutum pek belirli ve yoğundur. Cinsel olgunlukla bu durum düzelir.
    Vücutları arasında değişiklik yarışına girebilirler. Aşka ilgi de artar. Gençler aynı ya da karşı cinsten akranlarına, yetişkin rol modelleri olan, _ pop yıldızlarına, spor kahramanlarına, öğretmenlerine – aşık olabilirler. Flört edebilirler, öpüşme ya da birbirlerine çıplak dokunma sergileyebilirler ve bunları gizli yaşarlar. Deneyimlerini arkadaşlarıyla paylaşırlar.

  • Okula Uyum Süreci

    Bu hafta minik yürekler okul heyecanı içindeydi. İlkokula yeni başlayan ana sınıfı öğrencileri ve birinci sınıflar okula uyum sürecindeydi. Çocuklar kadar anne babaları da heyecan ve telaş içindeydi. Bazı çocuklar okula kolay adapte olurlarken, bazıları yoğun kaygı yaşayabilmekteler.

    Yaşam döngüsü içinde en önemli dönüm noktalarından birisidir okula yeni başlamak. Çocuk için; evden ayrılarak  daha büyük bahçeye, sınıfa, daha kalabalık ortamlara , yeni sosyal çevreye girmek, okul kurallarına uyma zorunluluğu beraberinde çocuğun bir takım kaygılar duymasına neden olur.

    • Burası neresi? Çok büyük bir yer? Ben burada kaybolur muyum?
    • Okul ne kadar kalabalık , ne kadar çok çocuk var. Acaba bana zarar verirler mi?
    • Evim okuluma yakın mı? Annem babam beni almaya gelecekler mi?
    • Ya servisimi kaybedersem eve nasıl gideceğim?
    • Bu kalabalığın içinde öğretmenim beni fark eder mi?
    • İlkokul ne kadar zor görünüyor? Acaba başarılı olacak mıyım? Olamazsam öğretmenim ve ailem beni sevmez mi?
    • Dersler ne kadar uzun ? Teneffüse ne zaman çıkacağım?
    • Bu okulda niçin hep ders var, oyun yok?
    • Anaokulunda bu kadar kuralımız yoktu. Bu kuralların hepsini öğrenmem için zamana ihtiyacım olduğunu büyükler biliyor mu?
    • Yaramazlık yapan çocuklara ceza mı verecekler?
    • Tuvaletim gelince ne yapacağım?

    Okul korkusu belirtileri

    Çocuklar bu dönemdeki sorularına tatminkar cevaplar bulamazlarsa, bir sürü  bahane ileri sürerek okula gitmek istemeyebilir, okul korkusu yaşayabilir.

    • Yoğun kaygı ile okula gitmeyi reddetme
    • Ağlama krizleri
    • Karın ağrısı, mide bulantısı,
    • Baş ağrıları, ateş yükselmesi
    • Karanlıktan korkma, tek başına yatamama gibi şikayetlerle kendisini gösterir.
    • Ancak bu şikayetler “tamam okula gitma o zaman evde kal” deyince kendiliğinden kaybolur.

    Okul korkusu yaşayan çocuklar;

    • Anneye aşırı bağımlı olan ( aslında bağımlı çocuk yoktur bağımlı anne vardır.)
    • Kaygılı anne babaya sahip olan
    • Aşırı koruyucu kollayıcı anne baba tutumunda yetişen
    • Yeterli sosyal etkileşim deneyiminin olmadığı , fazla arkadaşı olmayan
    • Aile içinde iletişim sorununun yaşandığı , duygularını ifade edemeyen
    • Hayatında birden fazla önemli değişimin yaşandığı  ( aile bireylerinden birinin ölümü, hasalık, taşınma, kardeş doğumu gibi ) çocuklar daha fazla okul korkusu yaşayan çocuklardır.

    Önerilerim:

    • Anne aşırı koruyucu tutumunu gevşetmeli, çocuğa hayatı deneyimleme fırsatı tanımalıdır
    • Anne ayrılıkla ilgili kendi kaygısını asla belli etmemelidir
    • Sabırlı yaklaşılmalı, çocuğu dinlemeli, anlamaya çalışılmalıdır
    • Okula gidilmesi konusunda kararlı ve tutarlı olunmalıdır.
    • Asla okul ya da öğretmen aleyhinde konuşulmamalıdır
    • Mümkün olduğunca okulda beklenmemeli, eğer çok zor durumda kalınırsa en fazla 4-5 gün okula gidilmelidir.
    • Okuldan dönüşte anne evde olmalı, çocuğu sevecen bir şekilde karşılamalıdır
    • Çocuğu rahatlatacak, kaygısını giderecek farklı alanlara ( spor, müzik, resim, oyun gibi ) ilgileri  çekilmelidir.
    • Aileler çocuğun arkadaşlarıyla ilişkilerini daha yakından tanıyabilmek için çocukların beraber olacakları okul dışı etkinlikler düzenlemelidir
  • Çocuğunuzun Öğrenme Stilini Biliyor musunuz?

    Okulların başlamasıyla birlikte öğrencilerle velileri arasında “ ders çalışıyorum” “hayır çalışmıyorsun” polemiği başladı. Anne babalar ders çalışırken veya sınavlara hazırlanırken başarılı olmaları ve verimli çalışmaları için hep aynı öğütleri vermeya başladılar;

    “Çalıştığın masan ya da odan düzenli olmalı, masanın başında  ve sandalyede oturarak ve uzun süre kalkmadan ders çalışmalısın. Odan sessiz olmalı, çalışırken müzik dinlememelisin , bir şeyler atıştırmamalısın “ gibi koşulları peş peşe sıralıyorlar.

    Oysa ki her öğrencinin öğrenme stili farklıdır. Kimi öğrenci görsel uyaranlarla, kimi öğrenci işitsel, kimisi ise kinestetik dediğimiz dokunsal ve hareketli uyaranlarla daha çabuk ve kalıcı öğrenir .

    Maalesef bir çok çocuk sırf bu yüzden okul ortamında hiperaktif, yaramaz, ilgisiz diye değerlendirilirken aslında onun öğrenme stiline uygun olmayan bir ortam vardır. Çocuğunuzun öğrenme stili için

    Öğrenme Stilleri Nedir? 

    • Öğrenme stilleri, her öğrencinin yeni ve zor bir bilgiyi öğrenirken kendine özgü ve farklı bir şekilde kullandığı yollardır.
    • Öğrenme stillerinde güçlü ve geliştirilmesi gereken noktalar vardır.
    • Stillerden bazılarının baskın olarak kullanılması, doğuştan gelir; fakat daha sonra kişinin akademik yaşantısıyla, mesleğiyle ve çevresel faktörlerle şekillenir.
    • Stillerden birinin diğerine göre üstünlüğü yoktur; herkesin kendine özgü ve değerli bir öğrenme stili vardır.
    • Öğrenme stilleri ile zekâ arasında doğrudan bir ilişki yoktur
    • Öğrenme stilleri kişilik özelliklerinden de etkilenir.
    • Uzmanlar tarafından Öğrenme stilleri testi uygulanır ve raporlanır

    Kişinin öğrenme stilini bilmesindeki amaç sadece akademik başarılarını arttırmak olmamalı, yaşam boyu öğrenme becerilerine sahip olmaları ve bunun avantajı ile kendilerini daha iyi tanımalarını, bu sayede okul ve meslek seçimlerinde sağlıklı kararlar verebilmelerini ve sosyal yaşamlarında daha mutlu bireyler olabilmelerini sağlamaktır.

    GÖRSEL

    Baskın Özellikleri

    • En çok ne gördüklerini hatırlarlar. Görsel verilerden (resim, diyagram, gösteri, şema, harita vb.) sözel verilere göre (yazılı ve sözlü açıklamalar) daha çok bilgi edinirler.
    • Bilgileri görsel olarak kodlama eğilimindedirler.

    Zorluk Çektikleri

    • Görsel öğrenenlere bir şey sadece söylenir ve onunla ilgili bir şey gösterilmezse, muhtemelen bunu unutacaktır.
    • Görsel yolla bilgiyi işleme stratejilerinin bilmemenin sıkıntısını yoğun olarak yaşamaktadırlar.

    Ders çalışırken önerilerim

    • Çalışacağınız alan derli toplu olmalı,
    • Karışık ve kalabalık olmayan bir masada çalışmalısınız.
    • Derslerde mutlaka not tutmalısınız
    • Konuyla ilgili bilgisayardan varsa video izlemeli yoksa atlas gibi görsel materyallerden yararlanmalısınız
    • Küçük , renkli not kağıtlarına özetler çıkarabilirsiniz,
    • Çeşitli resimler, grafik ve şamalar çizebilirsiniz
    • Evde bir yazı tahtası bulundurabilir onda çizerek çalışabilirsiniz
    • Bu öğrenciler genellikle yazılı sınavlarda başarılıdır.

    Öğretmenlere ipuçları

    • Bu öğrencilerle çalışırken tahtaya yazarken onlara arkanızı dönmeyin çünkü bu öğrenciler siz konuşurken sizinle göz kontağı kurmak isteyecek ve ağzınızı görmek isteyeceklerdir.
    • Görsel öğrenciler ders anlatımı sırasında eğer not tutmuyorlarsa dersten kolayca uzaklaşacaklardır. Not tutmaları için teşvik etmelisiniz
    • Konuyla ilgili çeşitli belgeseller ya da öğretici videolar izlettirmelisiniz
    • Bu öğrenciler yazılı yönergelere gereksinim duyarlar.

    SÖZEL

    Baskın Özellikleri

    • Sözlü uyarıcıları görselleştirmeye yönelik öğrenme stratejilerini kullanmaya yatkındırlar.
    • En çok yazılı ve sözlü uyarıcıları ve söylediklerini hatırlarlar.
    • Dersi sadece iyi dinleyerek anlayabilirler
    • Tartışmaları, sözel açıklamaları görsel gösterimlere tercih ederler
    • Bir şeyi başkalarına açıklayarak, anlatarak en etkili biçimde öğrenirler.
    • Bilgileri sözel olarak kodlama eğilimindedirler.

     Zorluk Çektikleri

    • Görsel uyarıcıları anlama ve işlemede sıkıntı yaşayabilirler.
    • Okuma ve tekrardan başka bilgiyi işleme stratejilerini pek bilmediklerinden dolayı akademik başarıda sıkıntı yaşayabilirler

    Ders çalışırken önerilerim

    • Ders çalışacağınız ortam sessiz olmalıdır
    • Evde konuyu yüksek sesle okumalı ve anlatmalısınız
    • Öğretmenin anlattıklarını ses kayıt cihazına alıp evde tekrar dinleyebilirsiniz.
    • Başka bir arkadaşla çalışabilir, konuyu tartışarak, birbirinize sorular sorarak daha iyi öğrenebilirsiniz.

    Öğretmenlere ipuçları

    • Bu öğrencilere önceden kaydedilmiş bilgiyi dinletebilirsiniz.
    • Sınıf içinde yüksek sesle konuyu okutabilirsiniz
    • Konu hakkında münazaralar düzenleyebilir sınıf içinde tartışma ortamları yaratabilirsiniz
    • Yazılı sınavlarda veya ödevlerde büyük ihtimalle ekstra zamana gereksinim duyabilirler.

    Kinestetik

    Baskın Özellikleri

    • Sürekli hareket halinde olmak isterler
    • Eline geçirdikleri her materyalle yaratıcı eserler oluşturmaya çalışırlar
    • Sporun her dalında zevk alırlar ve başarılı olurlar
    • Aktif yapıları arkadaşları arasında popüler olmalarını sağlar

    Zorluk Çektikleri

    • Masa başında ya da sırada uzun süre hareketsiz oturamazlar
    • Bu öğrenciler genellikle öğretmenleri tarafından başarısız olarak görülürler
    • Bir konuyu dinlerken eğer deneyimleme şansları yoksa çabuk sıkılırlar

    Ders çalışırken önerilerim

    • Ders çalışırken kısa aralar verebilirsiniz
    • Ders çalışırken hareket edebilirsiniz ( Örneğin küçük çocuklar çarpım tablosunu öğrenirken trambolin üzerinde atlayabilirler. Saymayı öğrenirken merdivenleri ikişer ikişer inip çıkabilirler )
    • Sözcükleri ya da sözel bilgileri öğrenirken onları kuma yazabilir ya da çeşitli materyallerden şekiller yaratabilirsiniz
    • Ellerinizi her fırsatta kullanabilir, görerek değil de yaparak daha rahat öğrenebilirsiniz

    Öğretmenlere ipuçları

    • Sınıfta mümkünse size yakın oturmalılar
    • Dersle ilgili deneyler yapmasını isteyebilirsiniz , çeşitli aktiviteler organize edebilirsiniz .
    • Bu öğrencilerin hareketliliklerinden sınıfta yararlanabilirsiniz. Örneğin sınıf panosunu düzenleyebilirler, sınıfın temizlenmesine yardımcı olabilirler ya da hareket gerektiren diğer işleri yapabilirler. Hatta sınıfta yapmaları gerekenleri ayakta yaparak bile daha rahat edebilirler.

    cocugunuzun-ogrenme-stilleri

  • Tükenmişlik Sendromu

    Geçen gün ilkokul 3. sınıf öğrencisi ile sohbet ediyordum. T.C. Kimlik numarasını ezbere bildiğini fark edince şaşırdım, yanında 8.sınıf öğrencisi vardı, hemen atladı “ bizler sınav çocuklarıyız, hayatımız sınavlarla geçiyor , tabi ki  ezbere bileceğiz numaramızı”  dedi.

    Daha ilkokul hayatında  başlıyor, rekabet, beklenti yüksekliğini karşılama ihtiyacı, zamanının çoğunu yaptığın işe harcanması , okuldan sonraki yani mesai bitiminden sonraki zamanı bile iş için geçirme .

    Böylece zamanı yönetme baskısı küçük yaşlarda omuzlara biniyor. Bu yaşlarda öğreniliyor mutluluğun, huzurun, fiziksel ve ruhsal sağlığın için yatırım yapmaya vakit bulamama, yani   “  BEN “ kimliğine sırt çevirme.

    Önce başarı için puan peşinde koşmayı öğreniyor, ardından da para ve kariyer peşinde koşmayı. Çünkü iyi bir okul için, iyi bir üniversite için, iyi bir iş için ve en önemlisi de hayal edilen yaşam standartlarına kavuşmak için sadece çalışmak gerekli  fikri pompalanıyor.

    Oysa ki kendisi ile barışık olmayan, aile ve sosyal çevresine zaman ayıramayan, sürekli bilgisayar , telefon gibi teknolojik cihazların tacizine maruz kalan , sağlıklı beslenemeyen, yeterince uyuyamayan kişilerin kariyer ve paraya ulaşması mümkün olsa da sağlıklı bir bedene ve ruha sahip olması imkansızlaşıyor. Kronik stresin ve yorgunluğun yarattığı fiziksel ve duygusal çöküş  kaçınılmaz oluyor.

    Bu çöküş kendisini; işi savsaklama, işe gelmeme veya geç gelme, işi bırakmaya eğilim olarak göstermeye başlıyor.

    İş kazalarında artış,insan ilişkilerinde uyumsuzluk, eş ve aile bireylerinden uzaklaşma, fazla sigara ya da alkol kullanımı , yorgunluk, bitkinlik, uyku bozuklukları, baş ağrısı, uyuşukluk, solunum güçlüğü, ürtiker tarzı cilt problemleri , sindirim güçlükleri vb. gibi  bireysel veya toplumsal düzeyde performansı olumsuz yönde etkiliyor.

    Bu nedenle çalışanlarda görülen Burnout Sendromu olarak da adlandırdığımız mesleki tükenmişlik sendromunun mümkün olan en kısa zamanda anlaşılması, tanınması ve baş edebilmek için doğru müdahalelerde bulunulması gerekiyor.

    Çünkü bu durum sadece tükenmişliği yaşayan kişiyi değil, başta ailesini, arkadaşlarını, çalıştığı kurumu ve hatta  hizmet verdiği kişileri de önemli ölçüde negatif etkiliyor.

    Kronik yorgunluğun ve tükenmişliğin önlenebilmesi için öncelikle işverenlere büyük sorumluluk düşmektedir;

    • Çok net bir şekilde çalışanların rollerinin sınırları belirlenmeli,
    • Rol çatışmaları mümkün olduğunca en aza indirilmeli
    • İşin doğası gereği sorumluklar paylaştırılmalı
    • Çalışma saatleri bireyin önemli ihtiyaçlarına göre esnekleştirilmeli,
    • Ücret politikaları performansa yönelik ancak adil olmalı ,
    • İş güvencesi verilmeli ,  sürekli  işini kaybetme korkusu ile  karşı karşıya getirilmemeli
    • Çalışanın yeteneklerine, teknik bilgi ve donanımına uygun iş , kariyer imkanı ve ücret verilmeli
    • Çalışanın mesleksel gelişimi için hizmet içi eğitimlerine destek olunmalı,
    • Gereksiz bürokratik adımlar, kırtasiye işleri, amacına uygun olmayan ve uzun toplantılar engellenmeli
    • Aydınlatma, havalandırma, ısı, v.s. gibi fiziksel mekan ergonomik hale getirilmeli
    • Yöneticiler tarafından ısrarlı ve bilinçli bir şekilde yapılan duygusal saldırı, ayrımcılık ve zorbalık olarak da tanımlanan “Mobbing” e müsaade edilmemeli
    • Teknolojik gelişmeler  sonucu  üretimin otomatikleştiği, özellikle de seri imalatın olduğu iş kollarında yaşanan tek düze çalışma koşulları iyileştirilmeli
    • Yaşanılan monotonluğun işçiler  üzerinde umutsuzluk, sıkıntı, gerilim, ilgisizlik, pasif direnme, saldırganlık gibi ileri derecede psikolojik ve sosyal bozukluklara neden olabileceği için bu durum erken tanınmalı ve psikolojik yardım alınması sağlanmalı
    • Çalışanların içsel motivasyonlarını kazanmalarına yönelik sosyal ve kültürel faaliyetler organize edilmeli,
    • Çalışanların iş stresi sürekli gözlemlenmeli ve iş dağılımı buna göre yapılmalı
    • Çalışanların da yönetimin aldığı kararlarda söz sahibi olabilmesi için her yıl  toplantılar ya da anketler yapılmalı

     

    Bireysel olarak yapabilecekleriniz ise;

    • Öncelikle ; “Mükemmel olmak zorundayım, başkalarını memnun etmek zorundayım, kontrolü tekrar elime almam lazım vb.” mükemmelliyetçi düşünce yapınızı değiştirmelisiniz
    • Yapacağınız işi iyi tanımalı, işin sınırlarını, zorluklarını göz önünde bulundurulup, kendi yeterliliğinize ve sınırlarınıza göre  sorgulamalı ve gerçekçi bir bakış açısı ile bakmalısınız.
    • Mesai saati bitiminde kendinize mutlaka 30 – 60 dakika ayırmalısınız.( imkansız demeyin,  farz edin ki mesai bir saat geç bitti )
    • Bu süre içinde yürüyüş veya başka bir spor dalı ile uğraşabilir , sanatsal faaliyetlere katılabilir, arkadaşlarınızla buluşabilirsiniz.
    • Öğle tatilinde farklı kişilerle yemek yiyip, farklı konularda sohbet edebilirsiniz
    • Çocuklarınızla yaşlarına uygun vakit geçirip, onlarla günde en az yarım saat oyun oynayabilirsiniz
    • Hafta sonları yakın çevrenizde kısa tatiller yapabilir, yıllık izinlerinizde mutlaka farklı mekanları, zevkinize göre ilginiz çeken, dinlenebileceğiniz ortamları seçebilirsiniz.
    • Hayatınızda nükteye, mizaha daha fazla yer verebilirsiniz  

     

  • Anne ve Babaların Çocuğun Cinsel Gelişimi İle İlgili Sordukları Sorular

    Soru: Çocukların anne-babaları ile aynı odada yatmaları doğru mudur?”

    Cevap: Yatak odanız size aittir. Üstelik çocukların yaşları ne kadar küçük olurlarsa olsunlar, cinsel ilişki sırasında duyacaklarından ve göreceklerinden etkileneceklerdir. Çocuğun kendine olan güven duygusunun gelişebilmesi için erken yaşlarda kendi odasında tek başına yatabilmeyi başarması gerekir. Aynı zamanda evliliğin kurallarını ve anne baba rollerini de öğrendiğinden anne babaların özel bir odası olması gerektiğini öğrenmelidir. Çocuğunuzu her açıdan korumak için aynı odada yatmamalısınız.

    Soru:  Çocuğumla birlikte banyoya girmem sakınca yaratır mı?

    Cevap: Genellikle 3 yaşa kadar çocuklar anne babanın çıplaklığını çok fazla önemsemeyebilir. 4-5 yaşından itibaren bunun farkına varacaktır. Bu yaşlarda anne babanın örtünmesinde yarar vardır. Yetişkin vücudu ile kendi vücut ölçülerini karşılaştıran çocuğun kafasında yanıtlanması zor sorular oluşabilir. Anne babanın mahremiyeti kadar çocuğun mahremiyetine de saygı duyulmalı ve bu mahremiyete uygun davranılmalıdır. Çocukla konuşurken, vücudumuzdaki özel organları başkalarına göstermenin uygun olmadığı vurgulanmalıdır.

    Soru: “Çocuğuma cinsellikle ilgili bilgi vermekle onun merakını  erkenden uyandırmış olur muyum?”

    Cevap: Hayır. Aksine size sorduğu sorulara açık, kısa, doğru ve doğal bir biçimde verdiğiniz  bilgiler çocuğun anne-babasına olan güvenini pekiştirir ve tatmin edicidir. Başkalarına soru sormak durumunda kalmaz.

    Soru: Medya, çocuklarımız üzerinde çok etkili. Televizyon ve internette kontrol edilemez boyutta cinsellik ve şiddet içeren yayınlar var. Çocuğumu bunlardan nasıl koruyabilirim?

    Cevap: Çocuğun büyüme esnasında teknolojiden uzak tutulması çağımız şartlarında imkansız görünüyor. Maalesef ki çocukların dikkate alındığı ve korunmaya çalışıldığı  bir programcılık anlayışının olduğu da söylenemez. Ancak, televizyon izleme konusunda Türk ailesinin bilinçli olmadığı da bir gerçektir. Çoğu ailenin tek eğlence aracının televizyon olması beraberinde bazı tehlikeleri de getirmektedir. Sabahtan akşama kadar açık bir televizyonda elbette çocuk için zararlı sahneler görme olasılığı da fazladır. Bu nedenle çocuklarla daha kaliteli vakit geçirilmeli, televizyon yerine oyunlar oynanmalıdır.

    Soru: Çocuğumu İnternetteki sex sitelerinden nasıl uzak tutabilirim ?

    Cevap: Eğer evde bilgisayar ve internet var ise, mutlaka çocuklar için Filtre olmalı, her istediği siteye girişi mümkün olmamalıdır.  Bilgisayar kullanımı mutlaka ailenin ortak kullanım alanı olan , salon, hol , oturma odası gibi yerde olmalı ve çocuğun girdiği siteleri anne babanın görmesi mümkün olmalıdır.

     

  • Çocuklara doğru zamanda cinsel eğitim verilmeli

    Cinsellik biyolojik ve sosyal olarak inşa edilen, kültürel ve dini inançları yansıtan bir olgudur. Çocuklukta başlayan cinsellik kavramı, ergenlik dönemi ile birlikte son şeklini alır. Önemli olan çocukluktan itibaren cinselliğe dair bilgilerin sağlam temeller üzerine kurulmasıdır. Maalesef ki ülkemizde çocukların cinsel eğitimi, pek çok anne baba için konuşulması zor bir durumdur. Anne babalar cinsel eğitimi çocuklarına ne zaman, ne kadar ve nasıl vereceklerini bilmemektedir. Oysa ki gerek anne, gerek baba tarafından verilecek cinsel eğitim, çocukların veya ergenin başka kaynaklara yönelmesini engelleyecektir.

    Cinsel eğitim doğumdan başlayan, ergenlik dönemini de içine alan uzunca bir süreçtir. Çocukların ve ergenin bedensel, duygusal, sosyal, zihinsel ve cinsel gelişimlerini takip etmek, kız ve erkek rollerini kabul etmesine, kendi cinsinin özellikleri ve karşı cinsin özellikleri ile bir bütün içinde yaşamasına yardımcı olmak amacıyla verilen  bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarıdır.

    Cinsel eğitime başlamak için belli bir yaş bulunmamasına rağmen, anne babalar, çocukları okul öncesi dönemdeyken (3-4 yaş dolaylarında) ilk sorularla karşılaşırlar. Açıklamalar sade bir dille, rahat, utanmadan ve bilimsel kaynaklardan yararlanarak yapılmalıdır. Anne babalar çocuğa iyi ve kötü dokunuşu ayırt etmeyi öğretmeli, uygun cinsel davranışın sınırlarını belirlemeli, çocuğu doğru cinsel bilgiyle donatmalıdırlar .

    Çocuklar ; merak ettiklerini rahatlıkla sorabilir ve uygun yanıtlar alabilirlerse; kendilerine olan güvenleri artar ve ne isteyip ne istemediklerini rahatlıkla ifade edebilir hale gelirler, bu da cinsel tacize uğrama olasılıklarını azaltır. Çünkü çocuk bunu önleyebileceğini öğrenir. Demokratik ailelerde yetişen çocuklar herhangi bir duygusal açlık yaşamadıkları için, bu anlamda kendilerini kullandırmaları söz konusu değildir. Sağlıklı kız/erkek arkadaş iletişimini rahatlıkla kurabilirler. Aile dışında yaşadıkları olayları  (okulda, arkadaşlar arasında vb.) rahatlıkla aile üyeleriyle paylaştıklarından, sorun çıktığında sağlıklı yönlendirme yapmak daha kolaydır ve hatalı davranışları zamanında önlenebilir.