Cinsiyet farklılığı ile ilgili sorular 2. yaşta, doğumla ilgili olanlarsa 3-4 yaşta başlar. Çocukların bu yaşlarda sorduğu bazı temel sorulara nasıl cevap verebileceğinize yönelik örnekler şunlardır:
Soru: “Neden benim de ağabeyiminki gibi pipim yok?”
Cevap: “Kızlar ve erkekler ayrı yaratılmışlardır. Kızların erkeklerin gibi cinsel organı vardır ve farklı yönlere doğru gelişmiştir.( kızlarınki içe doğar, erkeklerinki dışa doğru ) ”
Soru: “Babamın neden göğüsleri yok?”
Cevap: “Yalnız annelerin göğüsleri olur ki , yeni doğan bebeklerini emzirebilsinler diye.”
Soru: “Bebekler nereden gelir?”
Cevap: “Çocuklar annenin içinden çıkarlar. Onlar annenin karnında yaşar ve büyürler. Orada sıcak ve güvenli bir bebek yuvası vardır. Kızlar yeterince büyüdüğünde anne olabilirler. Bebek dünyaya gelebilecek kadar büyüdüğünde dışarı çıkar. Civcivlere bakarsan onlar yumurtadan çıkarlar, “İnsan yavrusu yumurtada değil anne karnında oluşur.
Soru: “Bebek annesinin içine nasıl girer?”
Cevap: “Bütün kızların ve annelerin içinde kalemle bile çizemeyeceğimiz ve bildiğimiz yumurtalara hiç benzemeyen yumurtalar vardır. Bunlar çok önemlidirler. Bir kadın anne olmak istediği zaman bu yumurtalar uterus (rahim) denen özel yerde bebeğe dönüşmeye başlar. Rahim annenin içinde ama midenin içinde değil başka yerde. Bebek burada özel bir şekilde beslenir ve bir okul yılı kadar süre geçtikten sonra dünyaya gelir.”
Erkek ve kız çocuktaki farklılık her iki cinse de anlatılmalıdır. Erkeklerin olgunlaşması için babanın özellikleri gibi özelliklere sahip olması gerektiği, kızların ise anne olabilecek kadar büyümesi gerektiği anlatılmalıdır.
6 yaş çocuğu genellikle cinsel ilişki ile ilgili ayrıntıları almaya hazır değildir.
Çocuk 7-8 yaşlarına geldiğinde , babanın içindeki bir tohumun annenin içindeki yumurta ile birleştiği ve bunun bebeğin gelişimini başlattığı söylenebilir.Bu birleşmenin nasıl olduğu ise “ana-babanın yan yana yatması ve sevgi dolu olmaları” şeklinde açıklanabilir.
Soru: “Anne karnındaki bebek nasıl nefes alır, nasıl yemek yer?”
Cevap: “Anne karnında bizim gibi nefes alamazlar. Hava ve yiyeceği annesinin karnından göbek kordonu ile alırlar. Bu uzun ve beyaz bir kordondur. Doğduktan sonra bu kordona ihtiyacı kalmaz, annesinin memesinden süt içer. Doğunca doktorlar bu kordonu keser ama bebeğin canı acımaz.”
Soru: “Ben nasıl doğdum?”
Cevap: “Çocuk bu soruyu sorduğunda hemen o anda yanıt verilmelidir. Ona “Sen karnımdaki özel bir yerde büyüdükten sonra vücudumda karnımın altında bebeğin dışarı çıkabilmesi için oluşmuş bir açıklıktan dışarı çıktın” denebilir. Eğer sezeryanla bebeği dünyaya getirdiyseniz, alt karın bölgenizdeki yarayı gösterebilirsiniz.
Soru: “Neden erkeklerin bebeği olmaz?”
Cevap: Çünkü erkeklerin vücudunda bebeklerin büyümesini sağlayan küçük bir yuvacık yoktur.
Ergenlik dönemi soruları bedendeki değişim, üreme, üreme yeteneği, üreme organları, cinsel ilişki, mastürbasyon, ıslak rüyalar, ereksiyon, bebeğin oluşumu, doğum, cinsel ilişki yaşı, korunma yöntemleri, vb. konularını içerir. Anne ve baba bu konularda kendini bilimsel yayınlardan yararlanarak geliştirmelidir. Çocukluk döneminde cinsellikle ilgili sorularına anne ve babasından yanıt bulmada sıkıntı çekmeyen genç, bu soruları için de en güvenilir kaynağın yine anne ve babası olduğu inancıyla ebeveynlerine yönelecektir. Doğal, doğru ve zamanında yanıtlanan sorular gencin cinsel gelişimini tamamlamasında çok önemlidir.
Soru: Regl ( Adet görmek ) ne demektir?
Cevap: Yetişkin kadınlar ayda bir kez vajinalarından kanarlar. Buna Regl yada aybaşı denir. Bunun sebebi kadınların yumurtalıklarından her ay 1 yumurtanın döllenmek üzere hazırlanmasıdır. Eğer döllenme yani bebeğin oluşumu gerçekleşmezse bu yumurta bir miktar kan ile vücuttan atılır ve ertesi ay yeni bir yumurta oluşur. Her genç kız 12-15 yaşları arasında ilk kez regl olur.
Etiket: adana çocuk psikologu
-
ÇOCUKLARIN CİNSELLİKLE İLGİLİ SORULARI
-
Çocuklarda Cinsel Gelişim
Cinsellik; biyolojik , psikolojik, sosyo-kültürel , politik , ekonomik , dini ve ahlaki boyutları olan karmaşık bir bütündür. Cinsellik hakkında kendimize ve başkalarına yaklaşımımız bu nedenle farklı bakış açılarını içinde barındırmaktadır.
Cinsellik, duyguların ve zekanın birlikte kullanılmasını gerektirir.Zeka ve duygunun birlikte bulunması, insanı diğer canlılardan ayıran önemli bir özelliktir. İnsanın cinsellik anlayışı, ancak o zaman hayvanlarda bulunan cinsel içgüdüden farklı olarak duygu ve düşüncelerin ortaklaşa yer aldığı bir hale gelir.
Çocuklukta başlayan cinsellik kavramı, ergenlik dönemi ile birlikte son şeklini alır. Ergenlik döneminden sonra çocuğun cinsel özellikleri kolay kolay değişmez. Önemli olan çocukluktan itibaren sağlam temelleri oluşturmaktır1- Oral Dönem:
Doğumdan 18. aya kadar olan dönemi kapsar. Çocuk annesi tarafından meme ya da biberonla beslenirken , annenin göğsü üzerinde şevkatle tutulması, annenin kokusu bebeğe haz verir. Bebekte doğuştan olan emme zevki, cinsel içgüdünün ilk aşamasıdır.
Bebek tanımadığı vücudunu ilk önce gerilim veya haz duygusuyla tanımaya başlar. Ardından yıkanma ya da alt değişme sırasında cinsel haz duygusu yaşar. Biraz büyüdüğünde tesadüfen dokunduğunda aldığı bu doğal haz duygusu, çocukta yeniden dokunma isteği doğurur. Bu dönemde verilen bakımın niteliği , çocuğun bağımlılık ve güven düzeyini belirler .2- Anal Dönem:
Bebeğin 18 ay-3 yaş arası gelişim evresidir. Çocuğun kaslarını daha kontrol edebildiği bir dönemdir. Atma – tutma, verme- alma gibi birbirine karşıt eylemleri yapabilir. Bu dönemde tuvalet kontrolünü öğrenir . Tuvalet eğitimi esnasında bebek, altının ıslak olmaması gerektiğini öğrenirken,mesanesinin dolu olduğunu ve onun yakınındaki organlarda bir tür cinsel duygular uyanmasına neden olan baskıyı fark etmeye başlar.
Tuvalet eğitimi sırasında bebek, bezi çıkartılıp oturağa ya da tuvalet yerine oturtulan çocuk, bebek bezi tarafından yalıtılmadığından, baskı ve dokunmayı daha iyi hissedecektir. Bu durumda bebek, çişinin idrar yolundan geçişine daha çok dikkat edecek ve bundan hoşlanacaktır.
Bu dönemde kendi bedenine karşı merak başlar , çocuklar arasındaki cinsiyet farkı dikkatlerini çeker, çocuk ve yetişkin bedenleri arasındaki farka ilgileri artar. Cinsel organlarına dokunma isteği artar. Özellikle de yorgunken ya da uyumak üzereyken bu dokunuşları artar.
Bu dönem, çocuğun bağımsızlık duygusunun gelişmesi için önemlidir. Baskıcı ve katı bir anlayış ya da tamamen başı boş bırakma bağımsızlık duygularının gelişmesini engeller.3- Fallik Dönem:
Çocuğun 3-7 yaş arası gelişim dönemidir. Cinsel kimlik gelişiminin başladığı dönemdir. Çevresindeki her şeyi merakla incelemeye başlarlar. Çocuk aynı merakı, kendine ve vücuduna karşı da gösterir . Cinsiyet farklarını keşfeder ve “ Ben nerden geldim” “ bebek nasıl yapılır” tarzı sorular sormaya başlar, bu konuda gelişebilmesi, merakının giderilmesi ve girişimlerinin desteklenmesi önemlidir. Eğer bu nedenle eleştirirse suçluluk duygusu oluşabilir. Kınama ve cezalandırma cinsel kimliğin kabulünde zorluk yaratır. Ödipal karmaşa bu dönemde gelişir.
Annecilik, babacılık, doktorculuk gibi oyunları oynarlar. Genellikle giyinikken oynarlar . Oyuncak bebeklerinin kıyafetlerini çıkarabilirler, oyuncak bebeğin vücut deliklerine termometre gibi cisimler sokabilirler,. Bu oyunlar masum ve araştırma odaklı oyunlardır.4-Latans Dönem:
7-11 yaş yani İlkokul dönemidir. Çocuğun kişilik gelişimi üzerine etkisinin en fazla olduğu dönemdir. Çocuğun bilişsel yetileri ( algı, bellek, yargılama ve benzeri ) gerçeğe daha uygun değerlendirmeler yapacak düzeye gelir .Zamanı, yeri, uzayı tanıması olgunlaşır .Neden- sonuç bağlantılarını gerçeğe uygun kurabilir, daha uygun ve geçerli genellemeler yapabilir. Toplumsal kuralların öğretilmeye başlaması ve cinsellik üzerine konulan yasaklamalarla çocuğun cinsellikle ilgili merakı gizlenmeye ve diğer gelişen yönleri ön plana çıkar.5-Genital Dönem:
Ergenlik dönemi, çocuk kişiliğinden yetişkin kişiliğine geçiş dönemidir. 3-7 yaş arasındaki fallik dönem bu dönemi en fazla etkileyen dönemdir. Gerek fiziksel gerekse bedensel değişimlerin çok hızlı olduğu bir dönemdir. Çocuk davranışı yerini olgun davranışa bırakırken bu hızlı değişim karmaşa, yetersizlik ve güvensizlik duygularının yaşanmasıyla istenmeyen davranış biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bir olumsuzluk evresidir. Olumsuzluk bireyin yaşama ilişkin karşı bir tavır almasını ifade eder. Özellikle erinliğin başlarında bu karşıt tutum pek belirli ve yoğundur. Cinsel olgunlukla bu durum düzelir.
Vücutları arasında değişiklik yarışına girebilirler. Aşka ilgi de artar. Gençler aynı ya da karşı cinsten akranlarına, yetişkin rol modelleri olan, _ pop yıldızlarına, spor kahramanlarına, öğretmenlerine – aşık olabilirler. Flört edebilirler, öpüşme ya da birbirlerine çıplak dokunma sergileyebilirler ve bunları gizli yaşarlar. Deneyimlerini arkadaşlarıyla paylaşırlar. -
Çalınan Çocukluğum…
Yedi yıllık evliyim, iki çocuğum var. Evliliğin yükü giderek tahammülümü azalttı. Evde her şeye çok bağırıyorum, eşimin en ufak isteklerine büyük tepkiler gösteriyorum. 3 yaşındaki oğlum hiç söz dinlemiyor, dayak atmak zorunda kalıyorum. Sonra da oturup ben ağlıyorum. Eşimle boşanmanın eşiğindeyiz. Galiba ben bu kötü hayatı hak ediyorum. Eşimin de çocuklarımın da hayatını mahvediyorum.
Yaşamının en değerli varlıklarına bile sevgisini ve şefkatini ifade edemeyen bu danışanım, aslında bilinçaltına bastırdığı geçmişinin kötü izlerinin bir yansımasını yaşıyordu. Buz dağının altındakileri görebilmesi zaman alacaktı, ancak kendini geçmişinden özgürleştirebilmesi için bu farkındalığa ihtiyacı vardı;
– Biz altı kardeşiz, ben en büyükleriyim, annem kendimi bildim bileli hastadır. Sürekli doktora giderdi. Ama ne ilaçlarını dosdoğru kullanırdı, ne de doktorun söylediklerini yapardı. Sanki hasta olmak hoşuna gidiyordu.
– Sabahları kahvaltıyı hazırlayan , kardeşlerimi giydirip okula gönderen hep ben oldum. Annem bulaşıkları yıkamadan okula gitmeme izin vermezdi, o zamanlar bulaşık makinası da yoktu tabi. Elinden sigarası hiç düşmezdi, televizyonun karşısındaki sedirde oturur, bana emirler yağdırırdı; “ görmüyor musun dizim ağrıyor, kahrolası baban altı çocuğu attı gitti başıma, ömrümü tükettiniz, kazık kadar kız oldun , topla şu ortalığı “ diye bağırırdı. Kazık kadar kız dediği, daha 10 yaşındaydım. Anneme cevap vermeye ödüm kopardı, zaten sesim çıksa annem akşam babama şikayet ederdi.
– Babam işten erken çıksa bile eve gelmez akşama kadar kahvede otururdu. Eve çoğunlukla sinirli gelir, “ annen ve kardeşlerin sana emanet demedim mi, nedir bu evin hali? Neden kardeşlerin yemeklerini yemedi? diye bağırır , tokadı basardı.
– En büyük hayalim, büyüyünce hemşire olmaktı. Evde anneme baktığım gibi hastalara da bakacaktım, kendi evim ve çocuklarım olacak onlara hiç iş yaptırmayacaktım. Çok çalıştım, hemşire oldum. Artık bir işim, bir evim, eşim, çocuklarım var. Ama nedense bu içimdeki öfke dinmiyor, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum.
– Biliyor musunuz , ayrı şehirlerde yaşamamıza rağmen hala annemlerin her türlü problemi ile ben ilgileniyorum. Kardeşlerim buhar olup uçtu sanki…
Dikkat!
Evde anne babası tarafından çocukluk ihtiyaçları yıllarca görmezden gelinen bu danışanım gibi çocukluğu çalınmış olanlar,
• Yalnızlık ve yoksunluk duyguları ile mücadele etmek zorunda kalırlar.
• Kendi ihtiyaçlarını yok saymayı öğrenirler.
• Küçükken örnek alabilecekleri bir ebeveynleri olmadığı için kendilerini kaybolmuş hissederler
• Geçmişte duygusal olarak beslenemedikleri için, duygularını kapatırlar, sevgilerini gösteremezler.
• Başaramadıkları her şey için kendilerini suçlarlar ve cezalandırırılar.
• Gereğinden fazla sorumluluk yüklenirler
• Hayat enerjileri azalır ve depresyona girerler
Not:danışan öyküleri etik ilkeler gereği değiştirilmiştir. -
Okula Uyum Süreci
Bu hafta minik yürekler okul heyecanı içindeydi. İlkokula yeni başlayan ana sınıfı öğrencileri ve birinci sınıflar okula uyum sürecindeydi. Çocuklar kadar anne babaları da heyecan ve telaş içindeydi. Bazı çocuklar okula kolay adapte olurlarken, bazıları yoğun kaygı yaşayabilmekteler.
Yaşam döngüsü içinde en önemli dönüm noktalarından birisidir okula yeni başlamak. Çocuk için; evden ayrılarak daha büyük bahçeye, sınıfa, daha kalabalık ortamlara , yeni sosyal çevreye girmek, okul kurallarına uyma zorunluluğu beraberinde çocuğun bir takım kaygılar duymasına neden olur.
- Burası neresi? Çok büyük bir yer? Ben burada kaybolur muyum?
- Okul ne kadar kalabalık , ne kadar çok çocuk var. Acaba bana zarar verirler mi?
- Evim okuluma yakın mı? Annem babam beni almaya gelecekler mi?
- Ya servisimi kaybedersem eve nasıl gideceğim?
- Bu kalabalığın içinde öğretmenim beni fark eder mi?
- İlkokul ne kadar zor görünüyor? Acaba başarılı olacak mıyım? Olamazsam öğretmenim ve ailem beni sevmez mi?
- Dersler ne kadar uzun ? Teneffüse ne zaman çıkacağım?
- Bu okulda niçin hep ders var, oyun yok?
- Anaokulunda bu kadar kuralımız yoktu. Bu kuralların hepsini öğrenmem için zamana ihtiyacım olduğunu büyükler biliyor mu?
- Yaramazlık yapan çocuklara ceza mı verecekler?
- Tuvaletim gelince ne yapacağım?
Okul korkusu belirtileri
Çocuklar bu dönemdeki sorularına tatminkar cevaplar bulamazlarsa, bir sürü bahane ileri sürerek okula gitmek istemeyebilir, okul korkusu yaşayabilir.
- Yoğun kaygı ile okula gitmeyi reddetme
- Ağlama krizleri
- Karın ağrısı, mide bulantısı,
- Baş ağrıları, ateş yükselmesi
- Karanlıktan korkma, tek başına yatamama gibi şikayetlerle kendisini gösterir.
- Ancak bu şikayetler “tamam okula gitma o zaman evde kal” deyince kendiliğinden kaybolur.
Okul korkusu yaşayan çocuklar;
- Anneye aşırı bağımlı olan ( aslında bağımlı çocuk yoktur bağımlı anne vardır.)
- Kaygılı anne babaya sahip olan
- Aşırı koruyucu kollayıcı anne baba tutumunda yetişen
- Yeterli sosyal etkileşim deneyiminin olmadığı , fazla arkadaşı olmayan
- Aile içinde iletişim sorununun yaşandığı , duygularını ifade edemeyen
- Hayatında birden fazla önemli değişimin yaşandığı ( aile bireylerinden birinin ölümü, hasalık, taşınma, kardeş doğumu gibi ) çocuklar daha fazla okul korkusu yaşayan çocuklardır.
Önerilerim:
- Anne aşırı koruyucu tutumunu gevşetmeli, çocuğa hayatı deneyimleme fırsatı tanımalıdır
- Anne ayrılıkla ilgili kendi kaygısını asla belli etmemelidir
- Sabırlı yaklaşılmalı, çocuğu dinlemeli, anlamaya çalışılmalıdır
- Okula gidilmesi konusunda kararlı ve tutarlı olunmalıdır.
- Asla okul ya da öğretmen aleyhinde konuşulmamalıdır
- Mümkün olduğunca okulda beklenmemeli, eğer çok zor durumda kalınırsa en fazla 4-5 gün okula gidilmelidir.
- Okuldan dönüşte anne evde olmalı, çocuğu sevecen bir şekilde karşılamalıdır
- Çocuğu rahatlatacak, kaygısını giderecek farklı alanlara ( spor, müzik, resim, oyun gibi ) ilgileri çekilmelidir.
- Aileler çocuğun arkadaşlarıyla ilişkilerini daha yakından tanıyabilmek için çocukların beraber olacakları okul dışı etkinlikler düzenlemelidir
-
Çocuğunuzun Öğrenme Stilini Biliyor musunuz?
Okulların başlamasıyla birlikte öğrencilerle velileri arasında “ ders çalışıyorum” “hayır çalışmıyorsun” polemiği başladı. Anne babalar ders çalışırken veya sınavlara hazırlanırken başarılı olmaları ve verimli çalışmaları için hep aynı öğütleri vermeya başladılar;
“Çalıştığın masan ya da odan düzenli olmalı, masanın başında ve sandalyede oturarak ve uzun süre kalkmadan ders çalışmalısın. Odan sessiz olmalı, çalışırken müzik dinlememelisin , bir şeyler atıştırmamalısın “ gibi koşulları peş peşe sıralıyorlar.
Oysa ki her öğrencinin öğrenme stili farklıdır. Kimi öğrenci görsel uyaranlarla, kimi öğrenci işitsel, kimisi ise kinestetik dediğimiz dokunsal ve hareketli uyaranlarla daha çabuk ve kalıcı öğrenir .
Maalesef bir çok çocuk sırf bu yüzden okul ortamında hiperaktif, yaramaz, ilgisiz diye değerlendirilirken aslında onun öğrenme stiline uygun olmayan bir ortam vardır. Çocuğunuzun öğrenme stili için
Öğrenme Stilleri Nedir?
- Öğrenme stilleri, her öğrencinin yeni ve zor bir bilgiyi öğrenirken kendine özgü ve farklı bir şekilde kullandığı yollardır.
- Öğrenme stillerinde güçlü ve geliştirilmesi gereken noktalar vardır.
- Stillerden bazılarının baskın olarak kullanılması, doğuştan gelir; fakat daha sonra kişinin akademik yaşantısıyla, mesleğiyle ve çevresel faktörlerle şekillenir.
- Stillerden birinin diğerine göre üstünlüğü yoktur; herkesin kendine özgü ve değerli bir öğrenme stili vardır.
- Öğrenme stilleri ile zekâ arasında doğrudan bir ilişki yoktur
- Öğrenme stilleri kişilik özelliklerinden de etkilenir.
- Uzmanlar tarafından Öğrenme stilleri testi uygulanır ve raporlanır
Kişinin öğrenme stilini bilmesindeki amaç sadece akademik başarılarını arttırmak olmamalı, yaşam boyu öğrenme becerilerine sahip olmaları ve bunun avantajı ile kendilerini daha iyi tanımalarını, bu sayede okul ve meslek seçimlerinde sağlıklı kararlar verebilmelerini ve sosyal yaşamlarında daha mutlu bireyler olabilmelerini sağlamaktır.
GÖRSEL
Baskın Özellikleri
- En çok ne gördüklerini hatırlarlar. Görsel verilerden (resim, diyagram, gösteri, şema, harita vb.) sözel verilere göre (yazılı ve sözlü açıklamalar) daha çok bilgi edinirler.
- Bilgileri görsel olarak kodlama eğilimindedirler.
Zorluk Çektikleri
- Görsel öğrenenlere bir şey sadece söylenir ve onunla ilgili bir şey gösterilmezse, muhtemelen bunu unutacaktır.
- Görsel yolla bilgiyi işleme stratejilerinin bilmemenin sıkıntısını yoğun olarak yaşamaktadırlar.
Ders çalışırken önerilerim
- Çalışacağınız alan derli toplu olmalı,
- Karışık ve kalabalık olmayan bir masada çalışmalısınız.
- Derslerde mutlaka not tutmalısınız
- Konuyla ilgili bilgisayardan varsa video izlemeli yoksa atlas gibi görsel materyallerden yararlanmalısınız
- Küçük , renkli not kağıtlarına özetler çıkarabilirsiniz,
- Çeşitli resimler, grafik ve şamalar çizebilirsiniz
- Evde bir yazı tahtası bulundurabilir onda çizerek çalışabilirsiniz
- Bu öğrenciler genellikle yazılı sınavlarda başarılıdır.
Öğretmenlere ipuçları
- Bu öğrencilerle çalışırken tahtaya yazarken onlara arkanızı dönmeyin çünkü bu öğrenciler siz konuşurken sizinle göz kontağı kurmak isteyecek ve ağzınızı görmek isteyeceklerdir.
- Görsel öğrenciler ders anlatımı sırasında eğer not tutmuyorlarsa dersten kolayca uzaklaşacaklardır. Not tutmaları için teşvik etmelisiniz
- Konuyla ilgili çeşitli belgeseller ya da öğretici videolar izlettirmelisiniz
- Bu öğrenciler yazılı yönergelere gereksinim duyarlar.
SÖZEL
Baskın Özellikleri
- Sözlü uyarıcıları görselleştirmeye yönelik öğrenme stratejilerini kullanmaya yatkındırlar.
- En çok yazılı ve sözlü uyarıcıları ve söylediklerini hatırlarlar.
- Dersi sadece iyi dinleyerek anlayabilirler
- Tartışmaları, sözel açıklamaları görsel gösterimlere tercih ederler
- Bir şeyi başkalarına açıklayarak, anlatarak en etkili biçimde öğrenirler.
- Bilgileri sözel olarak kodlama eğilimindedirler.
Zorluk Çektikleri
- Görsel uyarıcıları anlama ve işlemede sıkıntı yaşayabilirler.
- Okuma ve tekrardan başka bilgiyi işleme stratejilerini pek bilmediklerinden dolayı akademik başarıda sıkıntı yaşayabilirler
Ders çalışırken önerilerim
- Ders çalışacağınız ortam sessiz olmalıdır
- Evde konuyu yüksek sesle okumalı ve anlatmalısınız
- Öğretmenin anlattıklarını ses kayıt cihazına alıp evde tekrar dinleyebilirsiniz.
- Başka bir arkadaşla çalışabilir, konuyu tartışarak, birbirinize sorular sorarak daha iyi öğrenebilirsiniz.
Öğretmenlere ipuçları
- Bu öğrencilere önceden kaydedilmiş bilgiyi dinletebilirsiniz.
- Sınıf içinde yüksek sesle konuyu okutabilirsiniz
- Konu hakkında münazaralar düzenleyebilir sınıf içinde tartışma ortamları yaratabilirsiniz
- Yazılı sınavlarda veya ödevlerde büyük ihtimalle ekstra zamana gereksinim duyabilirler.
Kinestetik
Baskın Özellikleri
- Sürekli hareket halinde olmak isterler
- Eline geçirdikleri her materyalle yaratıcı eserler oluşturmaya çalışırlar
- Sporun her dalında zevk alırlar ve başarılı olurlar
- Aktif yapıları arkadaşları arasında popüler olmalarını sağlar
Zorluk Çektikleri
- Masa başında ya da sırada uzun süre hareketsiz oturamazlar
- Bu öğrenciler genellikle öğretmenleri tarafından başarısız olarak görülürler
- Bir konuyu dinlerken eğer deneyimleme şansları yoksa çabuk sıkılırlar
Ders çalışırken önerilerim
- Ders çalışırken kısa aralar verebilirsiniz
- Ders çalışırken hareket edebilirsiniz ( Örneğin küçük çocuklar çarpım tablosunu öğrenirken trambolin üzerinde atlayabilirler. Saymayı öğrenirken merdivenleri ikişer ikişer inip çıkabilirler )
- Sözcükleri ya da sözel bilgileri öğrenirken onları kuma yazabilir ya da çeşitli materyallerden şekiller yaratabilirsiniz
- Ellerinizi her fırsatta kullanabilir, görerek değil de yaparak daha rahat öğrenebilirsiniz
Öğretmenlere ipuçları
- Sınıfta mümkünse size yakın oturmalılar
- Dersle ilgili deneyler yapmasını isteyebilirsiniz , çeşitli aktiviteler organize edebilirsiniz .
- Bu öğrencilerin hareketliliklerinden sınıfta yararlanabilirsiniz. Örneğin sınıf panosunu düzenleyebilirler, sınıfın temizlenmesine yardımcı olabilirler ya da hareket gerektiren diğer işleri yapabilirler. Hatta sınıfta yapmaları gerekenleri ayakta yaparak bile daha rahat edebilirler.
-
Sevmek demek; bağımlı olmak demek değildir
Okulların açılmasının ikinci haftasında olmamıza rağmen hala okul bahçelerinde annelerinin bacağına yapışıp ağlayan, okula gitmek istemiyorum diye çırpınan, kendi başlarına kalacaklarından korkan çocuklar ve çaresiz annelerini görmekteyiz. Bu durum anne ve babaların sevgi ile bağımlılığı birbirine karıştırmasından kaynaklanıyor. Çocuklarımızı sevmek demek, onları dizimizin dibinden hiç ayırmamak demek değildir, her istediklerini anında gerçekleştirmek için maddi imkanlarımızı sonuna kadar zorlamak demek değildir.
Ağlıyor diye okul bahçesinde nöbet tutmamalı, ona “ korkma ben buradayım, yanındayım” diyerek aslında okulda korkulması gereken bir şeyler var demek ki mesajını vermemelisiniz.
Bakın bir annenin çocuğuna yazdığı şiirin şu dizeleri neredeyse her şeyi anlatıyor;
“ Seni o kadar çok sevdim ki, kucağımdan indirdim yürüyebilesin diye…”
Çocuklarınıza sevgi gösterirken , sınırları da iyi çizmeli, kendi başına yapabilecekleri şeyler için onları cesaretlendirmeli ve fırsat vermelisiniz. Hayatta kendi ayakları üzerinde durabilmeleri , mutlu, başarılı, doyumlu , çözüm üretebilen bireyler olarak yetişebilmeleri onları sosyal ve duygusal olarak ne kadar destekleyebildiğinizle ilintilidir aslında…
Sosyal Ve Duygusal Gelişimi okula başlamaya uygun olan çocuklar;
- Ana-babaya aşırı bağımlı değildirler
- Okula istekli gelirler
- Arkadaşları ile yaşadıkları sorunlarla baş edebilirler
- Empati kurabilirler
- Yaşıtları ile pozitif ilişki içerisindedirler
- Sorumluluk alabilirler
- Kendilerini uygun bir biçimde koruyabilirler
- Kızgınlık, üzüntü gibi duygularını diğerlerine zarar vermeden ifade edebilirler
- Sınıf içi tartışmalara katılabilir, fikirlerini aktarabilirler
- Okuldaki kuralların ve sınırların farkındadırlar ve uyum gösterirler.
Ailelere Öneriler:
- Çocuğunuzu iyi tanıyın, güçlü ve zayıf yönlerini objektif olarak değerlendirmeye çalışın.
- Beklentilerinizi çocuğunuzun özelliklerine göre belirleyin. Unutmayın, çocuğunuzdan yapabileceğinden fazla veya az şey beklerseniz, onun hayal kırıklığı yaşayarak kendine olan güvenini kaybetmesine sebep olabilirsiniz.
- İyi yapabildiği şeyler konusunda ödüllendirin, yapamadığını fark ettiğiniz şeylerde yol gösterin, nasıl yapabileceğine birlikte karar verin, destek olun, yeniden denemesi için teşvik edin.
- Yaşına uygun sorumluluklar verin ve takip edin
- Sorumluluğunu yerine getirmezse beklentinizi açık bir şekilde konuşun ve sonuçlarını üstlenmesini sağlayın
- Duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edebilmesi için destekleyin, öncelikle kendi duygularınızı açıkça ifade ederek onlara örnek olun.
Dil Gelişimi okula başlamaya uygun çocuklar;
- Dil gelişimi yaşına uygun olan çocuklar, okul hayatında daha başarılı olurlar.
- Duygu ve düşüncelerini anlaşılır ve akıcı bir biçimde aktarabilirler.
- Bir hikaye ya da masalı baştan sona anlatabilirler
- Karşılıklı sohbet edebilirler
- Benzer ve zıt kavramları kullanırlar
- Soru sorarlar
Ailelere Öneriler:
- Çocuğunuzla bol bol konuşun ,onunla ne kadar erken konuşmaya başlarsanız, o kadar yararlı olur. Küçük bebekler için kendileri ile konuşan annelerinin sesini dinlemeleri, onu gözleri ile takip etmeleri, onun kendisi için konuşmasını beklemeleri kadar yararlı bir şey yoktur!
- Çocuğunuzla birlikte kitap okuyun.
- Çocuğunuzu saatler boyu televizyonun karşısında yalnız başına bırakmayın.
- Televizyon izleyecekseniz, çocuğunuza uygun olan programı siz belirleyin ve mutlaka birlikte izleyin. İzlediğiniz şey hakkında konuşun, eğer sürekli televizyon izlerse dil gelişimi kadar sosyal gelişimini de olumsuz yönde etkilemiş olursunuz.
- Hikaye anlatın sonra da anlattığınız hikaye ile ilgili sorular sorun. Onun da size bir hikaye anlatmasını isteyin.
- Bildiği bir masalın sonunu değiştirerek anlatın. Sonra ondan da bunu yapmasını isteyin.
- Onunla konuşurken benzer ve zıt kavramları, sayıları bol bol kullanın. Örneğin: “babanın kırmızı kalın kazağının üzerindeki gözlük, elindeki simidin yarısı, dolabın en alt çekmecesi”, gibi
-
Öğretmenim bana yardım et!
Küçükken babam polis memuruydu, evde üniformasıyla zaten yeterince korkutucuydu. Eve geleceği zaman çil yavrusu gibi dağılırdık. Babam dövmezdi ama annemden çok dayak yerdim. Yok televizyonun sesini çok açtın, yok terlik neden giymedin, yok sokakta çok kaldın diye döverdi beni. Bir de öğretmenimle tehdit ederdi. “ Seni öğretmenine söyleyeceğim, okulda herkesin içinde rezil etsin seni” derdi. Bunun bir tehdit olduğunu bilirdim ve her gün okula korkuyla giderdim.
Bir gün 3.dersin sonunda çok sıkıştım. Öğretmenimden tuvalete gitmek için izin istedim ; “ dersten kaçmak için sürekli bahane üretiyormuşsun, annen bu bahanelerinden bıkmış, şimdi de beni annen gibi mi kandırmaya çalışıyorsun “ dedi ve izin vermedi. Sadece beş dakika tutabildim ve altıma yaptım. Yanımdaki kız arkadaşım çığlık atıp “ burası çok fena kokuyor öğretmenim” diye bağırdı. Yerin dibine girdim. Annemin tehditleri bu sefer gerçek olmuştu, tüm okula rezil oldum. Öğretmenim beni pis bir paçavra gibi kulağımdan tuttu ve sınıftan attı. Müdürün odasına gittiğimde annem okula gelene kadar beni ayakta bekletti, sandalye kirlenmesin diye oturtmadı bile, daha 7 yaşında 2 saat ayakta bekledim. Bir ara galiba tansiyonum düştü ki gözlerim karardı , sapsarı oldum, bayılacaktım nerdeyse…
Şimdi bir fabrikada endüstri mühendisi olarak çalışıyorum. Üst düzey yöneticilerle ne zaman bir toplantıya girecek olsak hemen kalbim çarpıyor, bir aksilik çıkacak, bir yerlerde hata yapacağım diye hala çok korkuyorum. Sosyal ortamlara , kalabalıklara girmekten çekiniyorum. Eşim bundan çok şikayetçi ama hata yapıp rezil olmaktansa hiç gitmem daha iyi…
Öğretmenler çocukların hayatlarında önemli miheng taşları
Çocukların kişilik yapılanmasının temeli 0-7 yaş arasında atılır. Bu nedenle anne ve babaların tutum ve davranışları bu dönemde hayati önem arz eder. Anne veya babanın kaybı, çocuğun evde sürekli sözel, fiziksel , cinsel ihmale veya istismara uğraması, çocuğun aşırı korunup kollanması veya aşırı baskı altında tutulması gibi sebepler ileri yaşlarda telafisi çok zor olacak problemlere yol açar.
Bu nedenle tıpkı tıbbi bir görüntüleme yöntemi olan MR gibi danışanlarımın geçmiş yaşam öykülerini ince kesitler halinde alırım. Sadece aile yapılarının değil , hayatlarındaki bir diğer önemli anne-baba figürü olan anaokulu ve ilkokul öğretmenleriyle ilişkilerinin hikayesini de alırım. Çünkü evde yolunda gitmeyen bir şeyler olsa bile çocuğun öğretmeniyle olan ilişkisi onun hayatında daha derin kötü izler bırakabileceği gibi , hayatının akışını değiştirebilir, kurtarıcı rol oynayabilir.
Öğretmenim;
- Ailede yeterince korunuyorum, ne olur okulda daha özgür davranmama, kendi işlerimi kendim yaparak özgüvenimin gelişmesine yardım et
- Ailede yeterince eziliyorum, ne olur hatalarımda beni cezalandırmadan önce dinle, çözüm üretmeme yardım et
- Ailemde yeterince yalnızlığa itiliyorum, ne olur küçük görevler ver bana , okul için, sizin için değerli ve gerekli olduğumu hissetmeme yardım et.
- Ailemde yeterince köreliyorum, hiçbir şey yapmama izin vermiyorlar, ne olur yaratıcılığımı engelleme, harika fikirlerim ve becerilerim var, onları sergilememe fırsat tanı , farklı biri olduğumu göstermeme yardım et
- Ailemde yeterince aptal, başarısız, beş para etmez tanınıyorum zaten, ne olur senin gözlerinde bir ışık göreyim, bana değerli olduğumu hissettir ki içimdeki gerçek çocuğu yansıtabileyim, yeteneklerimi ortaya koymama yardım et
-
Çocuklar da Depresyona Girebilir
Son bir aydır 9 yaşındaki kızlarının karın ağrısı, baş ağrısı şikayetleri ile okula gitmek istememe, gerekli gereksiz her şeye ağlama, kendi yatağında yatmak istememe gibi davranış değişiklikleri üzerine çocuk hekimine başvuran aileye ; yapılan muayene ve tıbbi tahlillerin normal olduğu, çocuğun şikayetlerinin psikolojik olabileceğini söylenmişti.
Aileyle yaptığımız görüşmelerde daha ayrıntılı öykü aldığımızda yemek yeme probleminin de olduğunu, hatta son iki haftadır geceleri alt ıslattığını öğreniyoruz.
Annesi : kızım “ okulda arkadaşlarım beni sevmiyor, kimse benimle oyun oynamak istemiyor, ben evde seninle kalmak istiyorum diyerek her sabah ağlıyor “ diyordu.
Öğretmenden alınan bilgi de ise ; ”okulda arkadaşlarıyla asıl kendisi oynamak istemiyor, derslerde dalgın, son birkaç aydır daha içine kapandı, dersleri dinlemiyor” artık demişti.
Çocuklar ailelerinin aynasıdır
Ailede yaşanılan sıkıntılar, tartışmalar , fiziksel veya ruhsal hastalıklar, boşanma aşamasına gelen evlilik problemleri sağlıklı çözümlenemediğinde çocuklara yansır.
Depresyon aile içinde yayılma özelliği olan bir hastalıktır. Bu nedenle evde yaşayan aile bireylerinin de mutlaka gözden geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü bazen depresyonda olan ebeveyn her şeyi olumsuz görme nedeni ile çocuğun sorunlarını büyütebilir veya kendi problemleri ile o kadar ilgilidir ki çocuğunun yaşadığı sorunları fark edemeyebilir .
Bu örneğimizde de anne baba arasında süregelen tartışmalar, babanın evi terk etmesi, annenin çalıştığı kurumdaki maddi ve yönetimsel sorunları nedeni ile evde yaşanılan kaos, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarının fazlasıyla karşılanırken, duygusal ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi , tıpkı depresyonda olan annesi gibi çocuğun da depresyona girmesine neden olmuştu.
Çocukluk çağı depresyonu mutlaka tedavi edilmelidir
- Eğer ailede depresyonda olan başka bir birey varsa ve tedavi olmamışsa , mutlaka o birey de tedavi edilmelidir.
- 7 yaş altındaki çocukların depresyon tedavisinde öncelikle oyun terapisi yer almaktadır.
- Okul çağı veya ergenlik dönemindeki çocukların depresyon tedavisinde ise , psikoterapinin yanı sıra ilaç tedavisi kullanılmaktadır.
- Eğer “küçücük çocuk ilaç mı kullanırmış” gibi bir düşünce ile tedavi geciktirilir ise problem daha da derinleşebilir.
-
Narsisizm: İş Arkadaşınız Bir Mitolojik Kahraman Olabilir mi?
Yüreğinden yaraladığı kızlardan biri, bir gün tanrılara yakararak Narkissos’un cezalandırılmasını istedi. “Başkalarını sevmeyen kendini sevsin” dedi yüce tanrılar. Ve yakışıklı mı yakışıklı ama bir o kadar da katı yürekli olan delikanlının cezalandırılması işini , adı haklı öfke demek olan Nemesis’e bıraktılar.
Nemesis’in görevini yerine getirmesi uzun sürmedi. Susayıp da duru bir pınara eğilince Narkissos, suda kendi yüzünü gördü. “Başkaları benim yüzümden ne acılar çekmiş şimdi anlıyorum” dedi. “Kendime karşı olan sevgimle yanıyorum ben. Suda yansıyan bu güzelliğe nasıl erişebilirim? 0 güzelliği bırakamam da. Yalnız ölüm kurtarır beni.” Böylece su kıyısında eridi gitti Narkissos. Canı ölüler ırmağını geçerken, suya eğildi, son bir kez baktı yüzüne. Eridiği yerde güzel, yepyeni bir çiçek açtı. Sevgilileri adıyla andılar onu, Narkissos (nergis çiçeği) dediler (Hamilton, ı996, s.6ı-62).
İşte mitolojideki o karakter; bu gün psikolojideki kendini aşırı sevme , aşırı güvenme ve büyük görme anlamına gelen Narsisizm’e ismini verdi.
Bir yanda büyüklenmecilik ve başkalarını beğenmeme , bir yanda ise girişimcilik ve liderlik özellikleri ile gerek iş yaşamında gerekse özel hayatta sık karşılaştığımız , hatta toplumda özgüven ile de sık karıştırılan bir kişilik yapılanması Narsisizm .
Kendini iyi tanıyan, duygu ve düşüncelerini iyi yönetebilen, kendini ve çevresini seven kişileri “ Özgüvenli kişiler “ olarak tanımlayabiliriz. Başkalarını ezmeyen , hor görmeyen , en iyiyi kendilerinin bildiğini iddia etmeyen kişilerdir. Yanlış yaptıklarında ders alır ve bir daha yapmazlar. Eksik yönlerini bilir, bunlarla kişiliğini olumlu yanlarıyla bütünleştirirler. Gerçekçi düşünceleri vardır. “Ben yapmam, ben başaramam “ gibi içsel olumsuz konuşmaları yoktur. Evrene olumlu mesajlar gönderdikleri için de olumlu şeyler yaşarlar.
Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler ise; büyük ve güçlü olma tutkusu, artmış takdir görme arzusu, yetki sahibi olma isteği içindedirler. Kendilerini çok önemli, çok yetenekli hissederler, zihinleri sürekli başarı kazanma ve önde olma ile meşguldür, kendilerini başkalarından üstün görürler, sürekli ilgi ve hayranlık görme ihtiyacı içindedirler. Eleştiriye karşı aşırı tahammülsüz ve empati yeteneğinden yoksundurlar.
Aslında içten içe yaşadığı ve üstesinden gelemediği ; eksiklik, değersizlik ve aşağılık duygularını bastırmak için kendilerine güveniyor rolü yaparlar. Kendilerini değerli hissetmek için başkalarını değersizleştirip dururlar. Benlikleri hep eksiktir. Başkasını ezerek ancak kendilerini sevebilir ve başkaları üzerinden kendi benliklerini inşa ederler. Yani o hep küçümsediği “ötekiler” olmadan ne yazık ki narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler var olamazlar.
Oysa aynı kişiler; “dünyayı değiştirecek, anlam katacak vizyon”larıyla kendilerine ve tüm topluma yol açmaya, “bağımsız düşünme ve risk alabilmeleriyle” başarılı girişimlere, “tutkulu ve karizmatik” yapıları ile insanları etraflarında toplamaya, örgütlemeye ve örnek liderler olmaya, “azim ve bitmeyen öğrenme motivasyonları” ile gelişmeye, üretmeye ve toplumun refahına, “tehditler karşısında tetikte duruşlarıyla” sürekliliğe ve kalıcılığa, “mizah duyguları” ile mutluluğa aracılık edebilecek potansiyele sahiptirler.
İşte bu patolojik narsisizm ile sağlıklı narsisizm arasındaki ince çizgide kişiler, bir terapist eşliğinde iç dünyaları ile yüzleşip, kendilerini ve güçlerini keşfedebildikçe , içsel doyum sağladıkça sağlıklı tarafta kalmayı başarabileceklerdir.
Diğer sayımızda iş hayatında Narsistik kişilik yapılanmasını nasıl tanırız ve ast- üst ilişkilerini nasıl etkiler sorularına cevap arayacağız… -
Çocuklarınızı İnternet Tuzaklarından Koruyun
Bir pazar günü, akşam üzeri gazetemi okuyordum, bir yandan da kızımın tablet bilgisayarından radyo dinliyordum. Ara sıra bilgisayarına gelen mesajlar yüzünden müzik kesiliyordu, önce çok dikkatimi çekmedi, daha sonra mesajlar o kadar sık gelmeye başladı ki , bilgisayara bakma ihtiyacı hissettim. Biliyorum birbirmize ait özel eşyalarımızı karıştırmamlıyız, ancak bir anda karşıma açılan mesajları görünce şok oldum. Gözlerime inanamadım, bir arkadaşlık sitesinden geliyordu mesajlar ve cümlelerin çoğu cinsel içerikliydi. Kızıma küfrediyor, bir sürü hakaretler yağdırıyordu. Bir baba olarak ne yapacağımı bilemedim. Kan beynime sıçradı, hemen bilgisayarı alıp içeriye geçtim ve geçmişteki bütün mesajları okumaya başladım.
Kızımın da küfürlü yazılara aynı şekilde cevaplar yazdığını gördüm. Daha kızım 15 yaşında , evde ne annesi ne de ben asla bu şekilde konuşmayız, bu kadar kötü kelimeyi nerden biliyor olabilir? O güne kadar böyle bir şeyin başımıza gelebileceğini hiç düşünmemiştim. İnanılmaz sinirlendim ve kızımın dersaneden gelmesini bekleyemeden önce bilgisayarı kırdım, sonra odasına gittim ve diğer eşyalarını karıştırdım, pek bir şey bulamadım ama eğer evde olsaydı galiba onu da feci şekilde dövebilirdim. Annesi beni zor sakinleştirdi.
Bir saat sonra kızım eve geldi, gördüklerimi anlattım , elindeki telefonunu aldım ve onu da kırdım, sokağa çıkmasını yasakladım, servisin dışında başka hiçbir şeye binmemesini söyledim. Kızım da ağlamaya başladı, adamın birinin kendisini sürekli mesajlarla taciz ettiğini, korkusundan bize söyleyemediğini, yaklaşık üç aydır bunun devam ettiğini anlattı.
Sabaha kadar uyuyamadık, ne yapıcağımı bilmiyorum, adamın mesajlarında ne ismi var, ne yaşadığı şehir, ne telefon numarası, nasıl bulacağım? Kızımı bu adamdan ve benzeri kişilerden nasıl koruyacağım. Biz kızımız evde , akşamları yanımızda diye güvende zannediyorduk, meğerse bilgisayar ortamı daha da tehlikeliymiş, şimdi ne yapmalıyız doktor hanım?
Çocuklarınıza bilgisayar kullanmayı ve kurallarını öğretmelisiniz
Çağımızın elbette vazgeçilmez araçlarından bir tanesi bilgisayar ve internet. Özellikle çocukların ve gençleirn bu hızlı iletişim ağına ayak uydurmaları çok kolay oluyor. Ancak henüz hiçbir hayat tecrübesi olmayan, masum çocuklarımız dışarıdan gelebilecek tehlikleden bir haber yaşıyorlar.
Çünkü ne yazık ki anne babalarının çoğu ne bilgisayar kullanmayı biliyor, ne de internet kullanıcılığının kurallarını. Doğal olarak bilmedikleri bir konuda da çocuklarını uyaramıyorlar.
Bazı anne babalar ise internet kullanmayı bilseler bile ya oyun sitelerinin, ya da seks sitelerinin bağımlısı olmuşlar bile. Böylece aile içinde çocuğa kötü örnek olduğunun farkına bile varamayan birileri oluyor.
- İlk okul çağındaki çocuklarınızın cep telefonu ihtiyacı yoktur, onlara cep telefonu almayın, evde bilgisayar kullanımı günde 30 dakikayı geçmemeli
- Orta okul çağındaki çocuklarınızın telefonu varsa bile kısıtlı görüşmeye açık olmalı ve internete kapalı olmalı , evde bilgisayar kullanımı günde 45 dakikayı geçmemeli
- Lise çağındaki çocuklarınızın cep telefonu ve bilgisayarları olabilir ancak ders çalışırken cep telefonları kapalı olmalı, evde bilgisayar kullanımları günde 1,5 saati geçmemeli
- 18 yaşından küçük çocukların kullandıkları bilgisayarların ya da tabletlerin çocuk koruma programı olmalı, uyuşturucu kullanımını anlatan siteler gibi zararlı sitelere veya seks sitelerine girişleri engellenmeli
- Çocuklarınıza internette girdikleri tüm siteleri takip ettiğinizi, tanımadığı kişilerle ne facebook ne de arkadaşlık siteleri aracılığı ile görüşmemeleri gerektiğini anlatmalsınız
- Başkasının yerine hesap açmanın yasak olduğu gibi, diğer bilişim suçları konusunda da çocuklarınızı eğitmelisiniz
- Çocuğunuzla sürekli iletişim halinde olmalı, kendini rahatsız eden ya da taciz eden kişiler olduğunda korkmadan sizinle paylaşması gerektiğini söylemelisiniz
- Ailece birbirinize yakın olmalı, kaliteli vakit geçirmeli, çocuklarınızın gerçek hayatta sosyalleşmesine olanak sağlamlısınız