TRT Çukurova’nın konuğu Dr. Obengül EJDER Çocukluk Çağında Depresyon hakkında bilgilendirmesi.
Etiket: danışmanlık
-
Depreyon Tedavisinde İlaç Şart Mı?
- “Ben ilaçların bir işe yaradığını düşünmüyorum”
- “ Arkadaşım bir kutu ilaç bitirmiş hiçbir işe yaramamış”
- “ Yan etkisi çok diyorlar , konuşarak tedavi istiyorum“
- “ İlaçlar bağımlılık yapar kullanmak istemiyorum”
- “ 2 yıldır ilaç kullanıyorum , başka bir yöntem yok mu”
- “ Arkadaşım bana şu ilacı tavsiye etti, içtim bir işe yaramadı “
Bu ve benzeri onlarca söylemle her gün karşılaşıyorum. Özellikle depresyon, anksiyete, panik atak tedavisinde ilaç içmek istemeyen ya da doktor doktor dolaşıp farklı ilaç deneyen ve iyileşmeyeceğine inanan birçok danışanım var.
Oysa ki tıpta “HASTALIK” yok “HASTA” vardır. Yani her hasta kendine özgüdür ve kendine özel bir tedavi protokolü olmalıdır. Çünkü yaşadıkları olaylar, depresyona giriş nedenleri ya da çevresel faktörleri farklı farklıdır.
Depresyon tedavisinde amaç, kişinin yaşadığı belirtilerin tam olarak yatışmasını sağlamanın yanı sıra toplumsal ve iş yaşamındaki işlevselliğini yeniden kazanmasını sağlamaktır. Bu nedenle sağlıklı bir tedavi ne sadece ilaçla ne de sadece psikoterapi ile mümkündür. Her ikisinin de beraber olduğu PSİKOFARMAKOTERAPİ dir.
İLAÇLAR ARABANIN BENZİNİ GİBİDİR
Son model bir araba düşünün , evinizin önünde park edilmiş ve sizden kullanmanız isteniyor. Eğer hiç benzini kalmamışsa bu arabayı çalıştıramazsınız bile. İlaçlar arabamızın benzini gibidir. Ancak bir bardak benzinle de çalışmaz , deponun tam dolabilmesi için zamana ihtiyaç vardır. Bu nedenle ilacın yararlı etkilerinin görülebilmesi için;
- Doktorunuzun önerdiği ilacı zamanında ve düzenli almalısınız
- faydasını hissetmek için 2-4 hafta gibi bir sürenin geçmesi ne müsaade etmelisiniz
- Kendinizi iyi hissetseniz bile depreşmeyi ve yinelemeyi önlemek için en az 6 ay – 1 yıl kullanmaya devam etmelisiniz
- Kendi başınıza bırakmamalı, doktorunuzun kontrolünde azaltılmış dozlarla bırakmalısınız
- Bağımlılık yapma riski olan ilaçlar yeşil veya kırmızı reçete ile verilir. Beyaz reçete ile aldığınız ilaçlar bağımlılık yapmasa da çok uzun süre kullanımı çeşitli yan etkilere sebep olabilir, bu nedenle doktorunuzun tavsiye ettiği çeşitli testleri yaptırmalısınız
PSİKOTERAPİ SÜRÜCÜ KURSUNA BENZER
Arabanıza benzin koymak yetmiyor elbette. Eğer arabayı kullanmayı bilmiyorsanız veya ehliyetiniz var ama hala direksiyon eğitimine ihtiyacınız varsa ; yine arabayı kullanmakta zorlanırsınız. Eğer yeterince öğrenmezseniz kaza yapma riskiniz hep yüksek olacaktır.
Psikoterapiyi sürücü kursu gibi düşünün. Araba gibi kendinizi ve sorunlarınızı iyi tanımalısınız, trafik kuralları gibi bireysel ve toplumsal yaşamanın kurallarını iyi bilmeli ve uygulayabilmelisiniz , arabanızın yedek parça ihtiyacı gibi hayatınızda sahip olduğunuz yeteneklerinizi, kişisel ve genetik özelliklerinizi iyi bilmeli , gerekirse yeni donanımlar edinmelisiniz.
- Arabayı kullanmayı gerçekten bilmiyor olabilirsiniz, nerde hayatın frenine nerede gazına basacaksınız ,
- Araba kullanmayı biliyorsunuzdur ama kısıtlı imkanlara sahibim diye bir kısır döngü içinde dolanıp duruyor olabilirsiniz
- Gitmeyi düşündüğünüz hedefiniz net olmayabilir, sürekli yolunuzu değiştiriyor olabilirsiniz
- Hedefiniz için gerekli donanıma sahip olmayabilirsiniz
- Gerekli donanıma sahipsinizdir ama ya farkında değilsinizdir ya da donanımlarınızı yanlış kullanıyorsunuzdur
İşte bu nedenle hayatınızda yaşadığınız güçlüklerle baş edebilmek için sadece ilaç tedavisi yetmemektedir. İlaç tedavisinin yanı sıra geçmiş bireysel ve ailesel öykünüzün alındığı, neden sonuç ilişkisinin kurulduğu , mevcut kişisel özelliklerinizin ortaya çıkarıldığı, yeni bir bakış açısı ile yeni davranışlar kazanmanıza yardımcı olacak psikoterapi tedavisi de görmelisiniz.
-
Psikoonkoloji
( Kanser Hastalarının Psikolojik Desteğe İhtiyacı var )
Bütün fiziksel hastalıklar, kişilerin fizyolojik ve psikolojik bütünlüğüne karşı tehdit oluşturur, varoluşsal kaygı yaratır. Hastalar bedensel zorlanma yaşadığı gibi, ruhsal ve sosyal açıdan da çeşitli zorlanmalar yaşarlar.
Grip gibi basit görülen bir hastalık bile bazen hastayı kaygılandırabilirken, beden bütünlüğünü ya da işlevselliğini bozan diğer hastalıklar psikolojik olarak ciddi yıkımlara neden olabilir. Bunların en başında da hastaların ciddi kaygı ve korku yaşadığı kanser gelmektedir. Çünkü kanser belirsizlikler içeren , ağrı ve acı ile ölümü çağrıştıran, suçluluk duygusu, terk edilme korkusu, panik ve kaygı yaratan bir hastalık olarak algılanır.
Elbette kanserli hastanın yaşına, hastalığının çeşidine, evresine ve psikososyal çevresine göre hastanın yaşadığı psikolojik sorunlar da değişmektedir. Ancak hastalığın çeşidi ve evresi ne olursa olsun, hem hastanın hem de yakınlarının psikolojik destek almaya ihtiyacı vardır.
Özellikle tanı aşamasında ailelerin bize en sık sorduğu soru, “ hastalığını söyleyelim mi? saklasak olmaz mı ? “ sorusudur. Her hastanın kendisi hakkında gerçeği öğrenmesi doğal ve temel hakkıdır. Bu nedenle hastaya umudunu yok etmeden, gerçeği kabullenişini kolaylaştıracak şekilde söylenmelidir. Zaten gerçeği saklasanız bile aile bireylerinin beden dilleri bir şeylerin ters gittiğini hastaya hissettirecektir.
Benim de Psikoonkoloji dersleri aldığım Konsültasyon- Liyezon Psikiyatristi Prof.Dr.Sedat Özkan hocamın yaptığı araştırmalarda hastaların yaşadığı en sık psikolojik sorunlar:
1.Uyum bozukluğu
2.Anksiyete bozukluğu
3.Depresyon
4.Organik beyin sendromu(ani serebral yetmezlik , kemoterapiye bağlı psikiyatrik sorunlar)
5.Kişilik bozukluklarıdır
Kanserli hastaların ilk psikolojik tepkileri nelerdir ve nasıl davranılmalıdır?
1.Aşama Şok hali : birkaç saatten , birkaç haftaya kadar uzanan söyleneni işitmeme, hastalığa inanmama , gerçeği kavramada güçlük gibi şok hali yaşar hastalar. Panik ve çaresizlik içinde hastalığı inkar etme eğilimine girerler.
Bu aşamada hastaya zaman tanınmalı, umut olacak olumlu mesajlar verilmeli, tedavi seçenekleri tüm ayrıntıları ile anlatılmalı, ailesel destek verilmelidir. Hastanın duygularını aktarmasına zemin hazırlanmalı ve sabırla yardımcı olunmalıdır.
2. Aşama Duygusal Tepki : Hasta zamanla gerçeği kabullenmeye başlar, ancak hastalığın başına getirebileceklerinden dolayı korkar ve aşırı kaygı duyar. Dikkat dağınıklığı, ağlama, huzursuzluk, iştahsızlık yaşar. “ Neden ben ? “ diye sorar ve önce kendini suçlar. Daha sonra eşini, çocuklarını veya en yakınındakileri suçlar. Yok olma, ayrılık ve ölüm korkusu nedeni ile aşırı öfke duyar. Bazen bu öfkelerini, doktoruna, hemşiresine veya diğer aile bireylerine yansıtır.
Bu aşamada hastanın kızgınlık ve isyanını dışarı vurmasına müsaade edilmeli, düşüncelerini ve duygularını aktarırken, hastayı yargılamadan dinlemelidir. Eğer hastalar kızgınlık ve isyan duygularını yeterince ifade edemezlerse depresyona girerler. Mutlaka profesyonel destek alınmalıdır.
3. Aşama Uyum süreci: Artık hasta kabulleniş sürecine girer, tüm enerjisini ve ruhsal gücünü iyileşmeye adamak ister. Hastalığı ile birlikte yaşamayı öğrenmeye başlar.
Hasta kimliğini, yaşam sürecini ve amacını yeniden gözden geçirir ve sorgular. Çevresindeki herkesten güven ve destek ister.
Bu aşamada tedavisini üstlenen tüm doktorlarının tedavi seçeneklerini ve aşamalarını hastasına ayrıntısı ile anlatması hastaların uyum sürecini kolaylaştıracaktır. Doktorlarının ve ailesinin desteği hastaya yeniden savaşma ruhu kazandıracak, iyileşeceğine dair pozitif inanç ile tedavisine dört elle sarılacaktır.