Kategori: Hürriyet

  • Çocuklarımızı Bağımlılıktan Nasıl Koruruz?

    Bu mektup size…..

    Sevgili anne ve babalar,

    Çocuklarımız her geçen gün madde bağımlılığı tuzağına daha fazla çekiliyor. Başta kapı maddesi olarak tanımladığımız sigara ve alkol gibi kullanımı kolay ve zararsız gibi gösterilen maddeler ile alıştırılıyorlar. Ardından da bir ileri aşama olan esrar, extasy, kokain, bonzai, eroin bağımlılığı tuzağına düşürüyorlar.

    Ancak anne babası ile sağlıklı bağ kurabilmiş, yeterli sevgi ve ilgiyi alabilmiş, kuralların ve sınırların net olduğu bir ailede yetişmiş gençler herhangi bir maddenin esiri olmaya ihtiyaç duymuyorlar. Bu nedenle çocuklarınızla kurduğunuz iletişimin kalitesi çok ama çok önem arz ediyor.

    Unutmayalım ki çocuklarınızı bağımlılıktan ancak özgür, bağımsız, sorumlu, sınırlarını bilen, özgüvenli yetiştirerek korumanız mümkündür.

    Çocuklarımızı Madde Bağımlılığından Nasıl Koruruz?

    İşte önerilerim:

    • Başta siz sigara , alkol gibi maddelerden uzak durarak ona iyi bir model ve örnek olun
    • Maddeler ve olumsuz etkileri hakkında onları sürekli korkutmayın, akıl vermek yerine yeterince bilgilenip onunla gerçek bilgilere dayalı konuşun
    • Çocuğunuzun arkadaşlarını ve onların ailelerini tanıyın ve arkadaşlıklar kurun. Mutlaka birlikte vakit geçirin
    • Evdeki, okuldaki, sosyal yaşamdaki sorumluluklarını onun yerine yüklenmeyin.
    • Sınav odaklı, performans kaygılı, şartlı , takdir ve onay peşinde koşan bir genç yetiştirmeyin
    • Çok fazla baskı kurup, onun hayatını avcunuzun içine alıp yönlendirmeyin . İstemediği şeylere “ HAYIR “ diyebilmelerini sağlayın.
    • Sizden korkmadan, okulda ya da sosyal ortamda yaşadığı olayları size anlatmasını sağlayın. Unutmayın ki korku; ardından yalan getirir.
    • Sınırlar koyun, bu sınırlar “esnek ama gevşek değil”, “belirli ama katı değil”, “ tutarlı ama değişmez değil”, “yaptırımı olan ama zorlayıcı değil” nitelikte olmalıdır.
    • Evde belirlenen sınırlara ve kurallara önce siz uyun , çocuğunuz uymuyor ise suçlayıp cezalandırmak yerine birlikte nedenlerini konuşun
    • Aile içinde zaman zaman sorunlar yaşayabilirsiniz. Yaşadığınız anlaşmazlık ve tartışmalarda hiç sorun yokmuş gibi davranmayın. Olayları görmezden gelip sahte bir uyum içinde yaşayıp, hep bir tarafın ezdiği, diğer tarafın boyun eğdiği sağlıksız bir ilişki sürdürmeyin.
    • Sorunlarınızın çözümünde çocuklara sarılıp, onları kullanmayın. Çatışmaları çocuklarınız üzerinden yönetmeyin.

    Tabi sadece sizlerin doğru yaklaşımı yetmez, bu konuda çok ciddi çalışmaların devlet eli ile yürütülmesi ve gençler için yeni politikaların geliştirilmesi gerekiyor. Başta Gençlik ve Spor Bakanlığı olmak üzere , Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ortak çalışmalara imza atmalıdır.

    Yerel yönetimler gençlerin sağlıklı vakit geçirebilecekleri ortamlar yaratmalı, her türlü sanatsal faaliyete ve spor aktivitesine ücretsiz katılımlarını sağlamalı, onları özendirmeli ve teşvik etmelidir.

  • Depreyon Tedavisinde İlaç Şart Mı?

    • “Ben ilaçların bir işe yaradığını düşünmüyorum”
    • “ Arkadaşım bir kutu ilaç bitirmiş hiçbir işe yaramamış”
    • “ Yan etkisi çok diyorlar , konuşarak tedavi istiyorum“
    • “ İlaçlar bağımlılık yapar kullanmak istemiyorum”
    • “ 2 yıldır ilaç kullanıyorum , başka bir yöntem yok mu”
    • “ Arkadaşım bana şu ilacı tavsiye etti, içtim bir işe yaramadı “

    Bu ve benzeri onlarca söylemle her gün karşılaşıyorum. Özellikle depresyon, anksiyete, panik atak tedavisinde ilaç içmek istemeyen ya da doktor doktor dolaşıp farklı ilaç deneyen ve iyileşmeyeceğine inanan birçok danışanım var.

    Oysa ki tıpta “HASTALIK” yok “HASTA” vardır. Yani her hasta kendine özgüdür ve kendine özel bir tedavi protokolü olmalıdır. Çünkü yaşadıkları olaylar, depresyona giriş nedenleri ya da çevresel faktörleri farklı farklıdır.

    Depresyon tedavisinde amaç, kişinin yaşadığı belirtilerin tam olarak yatışmasını sağlamanın yanı sıra toplumsal ve iş yaşamındaki işlevselliğini yeniden kazanmasını sağlamaktır. Bu nedenle sağlıklı bir tedavi  ne sadece ilaçla ne de sadece psikoterapi ile mümkündür.  Her ikisinin de beraber olduğu PSİKOFARMAKOTERAPİ dir.

    İLAÇLAR ARABANIN BENZİNİ GİBİDİR

    Son model bir araba düşünün , evinizin önünde park edilmiş ve sizden kullanmanız isteniyor. Eğer hiç benzini kalmamışsa bu arabayı çalıştıramazsınız bile. İlaçlar arabamızın benzini gibidir. Ancak bir bardak benzinle de çalışmaz , deponun tam dolabilmesi için zamana ihtiyaç vardır. Bu nedenle  ilacın yararlı etkilerinin görülebilmesi için;

    • Doktorunuzun önerdiği ilacı  zamanında ve düzenli almalısınız
    • faydasını hissetmek için 2-4 hafta gibi bir sürenin geçmesi ne müsaade etmelisiniz
    • Kendinizi iyi hissetseniz bile depreşmeyi ve yinelemeyi önlemek için en az 6 ay – 1 yıl kullanmaya devam etmelisiniz
    • Kendi başınıza bırakmamalı, doktorunuzun kontrolünde azaltılmış dozlarla bırakmalısınız
    • Bağımlılık yapma riski olan ilaçlar yeşil veya kırmızı reçete ile verilir. Beyaz reçete ile aldığınız ilaçlar bağımlılık yapmasa da çok uzun süre kullanımı çeşitli yan etkilere sebep olabilir, bu nedenle doktorunuzun tavsiye ettiği çeşitli testleri yaptırmalısınız

    PSİKOTERAPİ SÜRÜCÜ KURSUNA BENZER

    Arabanıza benzin koymak yetmiyor elbette. Eğer arabayı kullanmayı bilmiyorsanız veya ehliyetiniz var ama hala direksiyon eğitimine ihtiyacınız varsa ; yine arabayı kullanmakta zorlanırsınız. Eğer yeterince öğrenmezseniz kaza yapma riskiniz hep yüksek olacaktır.

    Psikoterapiyi sürücü kursu gibi düşünün. Araba gibi kendinizi ve sorunlarınızı iyi tanımalısınız, trafik kuralları gibi bireysel ve toplumsal yaşamanın kurallarını iyi bilmeli ve uygulayabilmelisiniz , arabanızın yedek parça ihtiyacı gibi hayatınızda sahip olduğunuz yeteneklerinizi, kişisel ve genetik özelliklerinizi iyi bilmeli , gerekirse yeni donanımlar edinmelisiniz.

    • Arabayı kullanmayı gerçekten bilmiyor olabilirsiniz, nerde hayatın frenine nerede gazına basacaksınız ,
    • Araba kullanmayı biliyorsunuzdur ama kısıtlı imkanlara sahibim diye bir kısır döngü içinde dolanıp duruyor olabilirsiniz
    • Gitmeyi düşündüğünüz hedefiniz net olmayabilir, sürekli yolunuzu değiştiriyor olabilirsiniz
    • Hedefiniz için gerekli donanıma sahip olmayabilirsiniz
    • Gerekli donanıma sahipsinizdir ama ya farkında değilsinizdir ya da donanımlarınızı yanlış kullanıyorsunuzdur

    İşte bu nedenle hayatınızda yaşadığınız güçlüklerle baş edebilmek için sadece ilaç tedavisi yetmemektedir. İlaç tedavisinin yanı sıra geçmiş bireysel ve ailesel öykünüzün alındığı, neden sonuç ilişkisinin kurulduğu , mevcut kişisel özelliklerinizin ortaya çıkarıldığı, yeni bir bakış açısı ile yeni  davranışlar kazanmanıza yardımcı olacak psikoterapi tedavisi de görmelisiniz.

     

    depresyon-tedavisi-ilac

  • Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar

    BANA BİRŞEY OLMAZ DEMEYİN

    CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLARA DİKKAT EDİN

    Evli ya da bekar, genç ya da yaşlı pek çok danışanımın cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda hem çok bilgisiz hem de çok cesur olduklarını görüyorum.

    “ Bana bir şey olmaz”  , “ bir kereden bir şey olmaz” ,  “korunmama ne gerek var “ gibi düşünceler ile partnerleri ile güvensiz ve güvenliksiz cinsel ilişkiye girdiklerini öğreniyorum.

    Oysaki  Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH) insanlık tarihi kadar eski olup gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde en önemli halk sağlığı sorunlarından birisi. Özellikle II. Dünya Savaşından sonra bir çok ülkede giderek artmakta ve  geri dönüşü olmayan ciddi sonuçlar doğurmakta.

    UTANMAYIN! ÇEKİNMEYİN! MUTLAKA HEKİME GİDİN !

    Toplumda cinsel yolla bulaşan hastalıkların sadece seks işçiliği yapan kadınlarda görüldüğü düşünülse de aslında cinsel yolla bulaştığı için bu hastalığı taşıyan partnerle birlikte olmuş erkeklerin ve/veya  onların eşlerinin de hasta olmaları kaçınılmaz.

    Cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı oluşmuş ön yargılar nedeniyle hastalar, utanırlar, hekime gitmekten çekinebilirler. Çoğu kez bu hastalıklar belirtisiz seyredebildiğinden kişi yakalandığı hastalığı günlerce hatta haftalarca farkına varmadan taşıyarak, başkalarına, eşine, nişanlısına veya sevgilisine bulaştırabilir. Bu  nedenle de tanı ve tedavi gecikebilir.

    Belirtileri nelerdir ?

    Bazen kişilerde hastalık belirtileri görülebilmesine karşın çoğu kez belirti vermeyebilirler. Ve bu sırada da ilişkide bulundukları eşlerine bulaştırabilirler.

    • Üreme organları ve idrar yolundan gelen kirli beyaz, sarı, sarı-yeşil, bazen kötü kokulu, bazen köpüklü olabilen normal zamanlarda rastlamadığımız akıntılar görülmesi,
    • Üreme organlarında yara, siğil, ülserler
    • Sık idrara çıkma,
    • İdrar yaparken yanma hissi ve/veya ağrı;
    • Cinsel ilişki sırasında ağrı,
    • Cinsel ilişkiden sonra kanama,
    • Üreme organları ve çevresinde kaşıntı;
    • Kasıklarda veya karnın alt bölgesinde ağrı,
    • Kasıklarda beze, şişmeler,
    • Ateş, halsizlik, yorgunluk gibi genel enfeksiyon belirtileri,
    • Eklem ağrıları, cinsel yolla bulaşan hastalıkların habercisi olabilir.

    Bulaşma yolları nelerdir?

    • Temel bulaşma yolu korunmasız yapılan cinsel ilişkidir. Birden fazla cinsel eşe sahip olmak, Cinsel eşin son bir yıl içerisinde CYBH geçirmiş olması,
    • Sadece normal (vaginal) cinsel ilişki ile değil, diğer cinsel ilişkilerde de (anal, oral) bulaşma riski vardır, hatta daha yüksektir.
    • Bu hastalıkların bazıları, enfekte anneden bebeğe gebelik sırasında, doğum sırasında, doğum sonunda yakın temas ve süt ile geçebilir;
    • kan ve kan ürünlerinin verilmesi sırasında;
    • hastalarla yakın temas ve enfekte olmuş eşyaların ortak kullanılması ile;
    • vücudun çeşitli yerlerine, delerek küpe vb takılması veya iğne ile dövme yaptırılması durumlarında da bulaşabilmektedir.
  • Cinsel İstismarda En Büyük İhanet

    Bir çocuğun temel güven duygusunun geliştiği tek yer ailesidir. Aile bireylerini koşulsuz kabul eder, koşulsuz sever ve onlara güvenir. Anne, baba, abi, abla gibi birinci derece akrabalara güvenildiği kadar dede, amca, dayı, hala, kuzen, yeğen  gibi yakın akrabalar da çocuğun koşulsuz sevgi ve güven duyduğu kişilerdir.

    Çevreden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı aile bireylerinin çocuğu koruyup, kollayacağı , her türlü iyiliği için onu gözeteceği düşünülür ki sağlıklı olanı da budur. Eğer bir gün çocuğun bu temel güven duygusuna ihanet edilecek olunursa ; ileride  mesleği ne olursa olsun, hayatı boyunca izlerini taşıyacağı , bedenini ve ruhunu daima kirlenmiş hissedeceği bir yaşamı yaşamak zorunda kalacaktır.

    İki çocuğu olan 42 yaşındaki kadın danışanım panik atak teşhisi ile beş yıldır tedavi görüyordu. Bu beş yılda pek çok ilaç değişilmiş, ilaçları aldığı zaman iyi, almadığı zaman da kendisini kötü hissediyordu. İlk panik atağını; yakın bir arkadaşının kendisinden istediği borç paraya;

    “ Ben de müsait değilim, kusura bakma , veremeyeceğim” dediği günün akşamında yaşamıştı.

    “ ya bir daha benimle konuşmazsa, ya arkadaşlığını keserse , ya bir daha beni sevmezse, arkadaşsız kalırsam “ diye korkmaya başlamıştı. . Daha sonra öyküyü derinleştirdiğimizde çocukluğundan beri pek çok kimseye “HAYIR “ diyemediğini , onlar ne isterse bu güne kadar elinden geleni yaptığını öğreniyoruz. Aslında yıllardır hayır diyemiyordu ama o arkadaşı onun çok değer verdiği , sevdiği , kaybetmekten korktuğu bir arkadaşı idi. Onun kırılacağını düşünmek bile kalbini sıkıştırmaya, nefesini daraltmaya yetiyordu. Belli ki bu duyguyu bir yerlerden tanıyordu. Hayır demekten korktuğu başka ne yaşamış olabilirdi?

    5-6 yaşlarındayken kendisinden 12 yaş büyük abisinin oyun oynarken yanına geldiği ve “gel atçılık oynayalım” dediğini hatırladı. Yüzü koyun yerde yatarken beline oturan abisinin penisinin bacaklarının arasında sürtündüğünü fark etti, o anda bunun kötü bir şey olduğunu fark etmişti  ama o çok güçlü olduğu için kaçamamıştı. Daha sonra her seferinde bu oyun biraz daha can acıtıcı bir hal almıştı. Ne zaman kaçmaya kalkışsa, ya da “HAYIR” diyerek direnmeye, abisi ”  annemi ve seni öldürürüm “ diye tehdit ediyordu.

    7 yaşındayken bir kez tüm cesaretini toplayarak annesine söylemeye kalktığında annesi ona bir tokat vurmuş “ sen ne o….bir kızsın, abiler hiç böyle bir şey yapar mı? Bir an önce büyü de seni evlendirelim “ demişti. O yaşta evlilik fikrinden çok korkmuş ve bir daha hiç kimseye abinin bu bitmek bilmeyen dokunuşlarını ve oyununu anlatamamıştı. Ta ki abisi askere gidene kadar “ HAYIR “ dememe oyunu sürmüştü. Abi askerden dönünce bir işe girmiş ve ondan çoook uzaklaşmıştı.

    Peki ruhundan , acıyan bedeninden, kırılan kalbinden, sarsılan güven duygusundan da uzaklaşabilmeyi başarabilmiş miydi ? Maalesef ki HAYIR   

    Not: Danışan öyküleri etik ilkeler gereği tamamıyla değiştirilmiştir.  

  • Mutsuzluk Bulaşıcı mı?

    1981 yılında Mersin’e taşınmıştık, daha 8 yaşındaydım. Oturduğumuz semtte yeni açılan bir market vardı. Okulumuz yakındı, yürüyerek giderdik, mutlaka oraya uğrar, çikolatalarımızı, bisküvilerimizi , sütlerimizi alırdık kardeşimle. İlk gittiğimizde para yerine elimizdeki karneleri uzatmıştık marketçi abiye. Yüzümüze tuhaf tuhaf bakmıştı; “ bu ne çocuklar ? “ diye sorduğunda “ siz buna yazıyorsunuz, babamız ay sonunda ödüyor bilmiyor musun ?” diye çıkışmıştık. Bize “ siz uzaydan falan mı geldiniz?” diye espri yapmış, elimizden tutup anneme götürmüştü. Annem gülmeye başladı; lojman hayatından geldiğimizi, orada bütün alışverişlerin lojman kantininden bu şekilde yapıldığını, çocuk olduğumuz için burada da böyle alışveriş yapıldığını sandığımızı söyleyince , marketçi abi de çok gülmüştü.

    Çok sonra anladım, meğer gerçekten de uzayda yaşıyormuşuz. Teyzemin kızının en büyük hayalleri olan üniversiteyi kazandığında “ üniversiteler çok karışık, kız başına uzaklarda okuyamazsın, kardeş kardeşi öldürüyor “ denilerek neden gönderilmediğini bilmiyordum. 1980 ihtilalini bilmiyordum, sıkı yönetim olmuş, onlarca insan sorgulanmış, hapislere atılmış, Pozcu da bile sokak savaşları yaşanmış , bilmiyordum. İzole bir hayatmış bizimkisi. Tek kanallı yıllar, gece 12 ‘de İstiklal Marşı ile kapanırdı televizyon, kardeşimle hafta sonları ayakta dinlerdik İstiklal Marşını, öyle kapardık televizyonu. Böyle canlı yayında şehirlerin bombalanışını izlemiyorduk, belki o yüzden paramparça olmuş çocuk cesetleri , çaresizlik içinde çırpınan anne çığlıkları girmiyordu rüyalarımıza. Elimizde bilgisayar da yoktu, kafası kesilmiş , kanlar içinde insanlar izlemiyorduk film gibi her dakika.

    En yakın arkadaşlarımdan biri Maria ‘ydı. Annesi İngiliz idi, ilk kez o zaman duymuştum Gayri Müslüm kelimesini. Ama bu günkü gibi kinle nefretle değil, sevgiyle… Annem bizi karşısına alıp ilk kez o gün öğretmişti ; insanları dinlerine, dillerine, ırklarına, mezheplerine göre ayırmamamız gerektiğini. Asıl olanın saygı, sevgi, dürüstlük, dostluk, kadir kıymet bilirlik olduğunu…

    Sonra başka bir semte taşındık. Çok şık görünümlü bir apartmandı. Sadece iki dairesi kiralıktı, diğerlerinde aynı soyadı taşıyan altı aile yaşıyordu. Çok sonra öğrendik, Siverek’ten kan davası nedeni ile Mersin’e taşındıklarını, güvenli olsun diye aynı apartmanda oturduklarını. Çocuğuz işte hemen kaynaştık onların da çocuklarıyla, arkadaş olmuş oyun oynuyorduk. Bir yıl sonra bu ailedeki arkadaşlarımızdan biri kanser oldu ve öldü. İlk kez bir cenazede ağıt yakma merasimi görmüştüm, annem de annesi kadar ağlamıştı, günlerce onları yalnız bırakmamıştık. Mahalledeki hiç kimse bunlar zaza cenazelerine gidilmez , ağlamayalım , acılarını paylaşmayalım dememişti.

    Benim çocukken öğrendiğim insani değerler şimdi ayaklar altında. Bugün hangi televizyon kanalını açsam kin var, nefret var, hakaret var…. Ölüler, yaralılar, bombalar var… Gazetede sürekli kesilen, bıçaklanan kadın cinayet haberleri var. Trafik kazaları, uyuşturucuya kurban gitmiş gençlerin öyküleri var…

    Çevremde mutsuz çocuklar, gençler, işsiz veya borç tuzağında boğuşan insanlar var. Sürekli eşiyle kavga eden arkadaşlarım, boşanıp dağılan yuvalar var. Artık gülmeye korkar oldum, sanırım mutsuzluk bulaşıcı. Ya bir çok kişi gibi kafamı kuma gömüp hiçbir şey yokmuş gibi davranacağım, ya da sahip olduklarıma şükredip, aktif bir vatandaş olarak üzerime düşen görevi yapacağım, yani ben annemi öğrettiği gibi bir hayat yaşayacağım…

    Not: Oy kullanmak bir vatandaşlık görevidir, sevgili okuyucularım demokratik bir hak olan oyumuzu kullanalım.

    Mutsuzluk

  • Sanal mı, gerçek mi yaşamak istersiniz?

    13 yaşındaki bir danışanım; ” evde en sevdiğim zaman elektriklerin kesildiği zamandır” demişti. “ Çünkü bir anda bir mum ışığı yanar ve herkes birbirinin yüzüne o zaman bakar. Küçük bir çocuk gibi hala, korkuyorum, derim babama .Bilirim ki bir tek o zaman açar bana kucağını, annem bir tek o zaman azarlamaz beni”

    Televizyon, bilgisayar, cep telefonu derken bir ekrana bakar oldu herkes. Bu durumdan en çok aile bireyleri etkileniyor elbette. Sosyal paylaşım ihtiyacının, sesli hatta görüntülü sohbetin bir tık mesafede olması, çiftlerin birbirlerine olan ihtiyaçlarını azaltıyor. Bir çok işin internet ağı üzerinden gerçekleştirilebilmesi de eve iş getirilmesine, eşin ve çocukların özel zamanından çalınmasına neden oluyor.

    Sanal seks, cinsel işlev bozukluklarına zemin hazırlıyor

    Bir çok çift yatağa bile yatarken elinde cep telefonu ya da tablet bilgisayarla yatıyor. Teknolojinin yaşam alanlarına bu hızlı girişi ruh, beden , zihin bütünlüğü içinde gerçekleşen, “ haz alınan , haz verilen” bir eylem olan sağlıklı cinselliğin yaşanmasını engelleyip, daha yapay, daha ruhsuz , beklentisi yüksek ve daha bencilce olan sanal seksin tercih edilmesine  neden oluyor. Bir süre sonra sanal iletişim ve ilişki biçimi bağımlılığa dönüşüyor. Bu durum da çiftlerin orgazm olamama, ereksiyon problemi ya da erken boşalma gibi cinsel işlev bozuklukları yaşamasına zemin hazırlıyor.

    Sanal Yaşamın Ailenizi Bölmesin! İşte Önerilerim

    1. Eğer ev hanımı iseniz çocuklar okuldayken, eşiniz işte iken internette yapmanız gereken işlemleri yapın, çocuklar gelince kapatın
    2. Evde buluşulan saatlerde sürekli eleştiren, memnuniyetsiz, asık suratlı bir anne- baba olmayın. Aksine daha neşeli, paylaşımcı, sohbet eden, espri yapan , yaratıcı yanınızı ortaya çıkarın
    3. Eğer çalışıyor iseniz, eve iş getirmemeye özen gösterin. Mecbur kalırsanız, herkes yattıktan sonra işlerinizi internette tamamlayın
    4. Home ofis çalışıyorsanız , çalışma saatlerinizi aile düzeninize göre ayarlayıp, herkese eşit zaman ayırmaya gayret gösterin
    5. Siz işten , çocuklarınız okuldan döndükten sonra ortak yaşam alanlarınıza cep telefonlarınızı, bilgisayarlarınızı sokmayın. Mümkün olduğu kadar kapatın, imkansızsa sessize alın.
    6. Hafta sonlarını mutlaka ailece geçirin. Yüz yüze bakacağınız, el ele olacağınız çeşitli aktiviteler planlayın
    7. Çocuklarınızın arkadaşlarıyla oynayabilmesi için ortamlar yaratın, ev dağılır, kirlenir diye korkmayın
    8. Her fırsatta birbirinizin güzel ve güçlü yönlerini takdir edin, onaylayın.” Şımarır” diye sevginizi göstermekten çekinmeyin. Bazen bir sözle, bazen bir davranışla, bazen bir hediye ile  ruhlarına dokunun.
    9. Haftada bir gece eşinizle mutlaka dışarı çıkın; flört dönemlerinizde gitmekten hoşlandığınız yerlere gidin, eski arkadaşlarınızla buluşun veya ortak bir hobi edinin
    10. Cinsel istek ve arzularınızı eşinizle konuşmaktan çekinmeyin, haz alıp, haz veren doyumlu bir cinsel birliktelik için birbirinize zaman ayırın.

     

  • Dikkat! Stres Hasta Ediyor

    Bir yandan seçim sürecinin getirdiği karmaşa ve ülkemizin sosyoekonomik açıdan yaşadığı belirsizlik ve korku, diğer yandan öğrencilerin hayatlarını etkileyen LGS, YGS, KPSS,ALES, YDS gibi ucu bucağı olmayan sınavlar…

    Sağlık çalışanları başta olmak üzere, eğitim, emniyet , hukuk, belediye, basın,kamu ve özel sektörde çalışan  hemen hemen herkes iş ve gelecek kaygısı ile  stres içinde. Toplum gergin ve bütün bu karmaşayla nasıl baş edebileceğini bilemiyor. Doğal olarak da stresin neden olduğu bedensel ve ruhsal hastalıklar günden güne artıyor.

    Stres nasıl hasta ediyor?

    Organizma stres etkeni  ile tekrarlı, yoğun ve uzun süre karşı karşıya kalırsa , adapte olamıyor ve tükenme dönemi başlıyor. Bu dönemde bir takım sinir ve endokrin ( iç salgı bezleri) sistem hormonları devreye girerek başta adrenalin olmak üzere, kortizon salınımının artmasına, dengelerin bozulmasına  neden oluyor. Bağışıklık sisteminin yanı sıra vücudun tüm sistemlerini olumsuz etkiliyor.

    Stresin neden olduğu bedensel hastalıklar;

    Kalp Damar sistemi hastalıkları: Obesite,  Damar sertliği, Hipertansiyon,  Kalp ritim bozuklukları , Kalp krizi, Ani Ölüm

    Sindirim sistemi hastalıkları: Reflü, Miğde Ülseri, Ülseratif Kolit ,Crohn Hastalığı,  İrritabl Barsak Sendromu

    Bağışıklık sistemi hastalıkları: Eklem Romatizması, SLE, Tiroit hastalıkları, Kanser

    Deri hastalıkları: Sedef Hastalığı, Atopik Dermatit, Psikojenik Kaşıntı, Aşırı terleme

    Solunum sistemi hastalıkları: Astım, Hiperventilasyon sendromu

    Baş ağrıları : Migren, Küme Baş ağrısı, Gerilim Tipi Baş ağrısı

    Diğer: Şeker hastalığı, kısırlık gibi …

    Haftaya ‘stresin neden olduğu ruhsal hastalıklar’ da buluşmak üzere…

    stres-hasta-ediyor

  • Güvenli İnternet Kullanımı

    Maalesef her geçen gün çocuklarımızın başına gelen internet kazaları artıyor. Başlarına kötü şeyler gelmeden anne babalar çocuklarını bilinçlendirmeli ve onlara doğru yolu öğretmelidir. Çocuğunuza uygulayabileceğiniz  mini bir  test;

    Sorular:

    1. Çok yakın bir arkadaşınız Facebook şifrenizi istedi, ne yapardınız?
    2. İnternetten on line oyun oynadığın bir kişi seninle dışarda görüşüp diğer video oyunlarını paylaşmak istiyor. Sen ne yapardın?
    3. Deniz, Gökçe’nin doğum gününe gidiyor ve orada  Gökçe’nin bazı akrabalarıyla sohbet ediyor. Ertesi gün Deniz Facebook sayfasını açtığında ,  Gökçe’nin amcasının ona arkadaşlık isteği gönderdiğini  görüyor. Deniz bu kişiyi çok fazla tanımıyor, sence Deniz ne yapmalı?
    4. Ayşe internetteki bir oyun odasında tanımadığı biriyle konuşmaya başlıyor,  birkaç konuşmadan sonra kendinden yaşça büyük olduğunu anlıyor ve bu kişi ona uygunsuz mesajlar atmaya başlıyor, bu durumda Ayşe ne yapmalı?
    5. Bir kafeye gittiniz ve annenize ait bir kredi kartıyla güvenli bir internet sitesinden alışveriş yapacaksınız, neye dikkat ederdin?

    Cevaplar:

    1. Şifreniz sizin özelinizdir. Kimseye söylemeyin, ama söylemek zorunda kalırsanız, işiniz biter bitmez  şifrenizi değiştirin. Arkadaşınızla yaşayacağınız olası bir olumsuzluk, şifrenizin kötü niyetle kullanabilme ihtimali yaratabilir.
    2. Kesinlikle ailene haber vermelisin, hatta buluşma sırasında sizi gözlemleyebileceği bir yerde olmasını sağlamalısın. Kötü bir durumda size en çok destek verecek kişiler ailenizdir, unutmayın.
    3. Ailesine haber vermeli, bu konudaki düşüncelerini öğrenip  ortak arkadaşları var mı diye bakmalı. Eğer ortak tanıdıkları yoksa asla bu teklifi kabul etmemeli.
    4. Tanımadığın kişiyle asla sanal ortamda bile olsa bir  iletişim kurmamalıdır. En doğrusu mesaja cevap vermemek, görmezden gelmektir.
    5. Alışveriş sitelerine eviniz dışındaki bilgisayarlardan bağlandığınızda, tüm bilgiler başkaları tarafından görülebilir.  Bu nedenle asla başka yerlerde on line alışveriş yapmamalı.

     

    güvenli internet

  • Psikoonkoloji

    ( Kanser Hastalarının Psikolojik Desteğe İhtiyacı var  )

    Bütün fiziksel hastalıklar, kişilerin fizyolojik ve psikolojik bütünlüğüne karşı tehdit oluşturur, varoluşsal kaygı yaratır. Hastalar bedensel zorlanma yaşadığı gibi, ruhsal ve sosyal açıdan da çeşitli zorlanmalar yaşarlar.

    Grip gibi basit görülen bir hastalık bile bazen hastayı kaygılandırabilirken, beden bütünlüğünü ya da işlevselliğini bozan diğer hastalıklar  psikolojik olarak ciddi yıkımlara neden olabilir. Bunların en başında da hastaların ciddi kaygı ve korku yaşadığı kanser gelmektedir. Çünkü kanser belirsizlikler içeren , ağrı ve acı ile ölümü çağrıştıran, suçluluk duygusu, terk edilme korkusu, panik ve kaygı yaratan bir hastalık olarak algılanır.

    Elbette kanserli hastanın yaşına, hastalığının çeşidine, evresine ve psikososyal çevresine göre  hastanın yaşadığı psikolojik sorunlar da değişmektedir. Ancak hastalığın çeşidi ve evresi ne olursa olsun, hem hastanın hem de yakınlarının psikolojik destek almaya ihtiyacı vardır.

    Özellikle tanı aşamasında ailelerin bize en sık sorduğu soru, “ hastalığını söyleyelim mi?  saklasak olmaz mı ? “ sorusudur. Her hastanın kendisi hakkında gerçeği öğrenmesi doğal ve temel hakkıdır. Bu nedenle hastaya umudunu yok etmeden, gerçeği kabullenişini kolaylaştıracak şekilde söylenmelidir. Zaten gerçeği saklasanız bile aile bireylerinin beden dilleri bir şeylerin ters gittiğini hastaya hissettirecektir.

    Benim de Psikoonkoloji dersleri aldığım Konsültasyon- Liyezon Psikiyatristi Prof.Dr.Sedat Özkan hocamın yaptığı araştırmalarda hastaların yaşadığı en sık psikolojik sorunlar:

    1.Uyum bozukluğu

    2.Anksiyete bozukluğu

    3.Depresyon

    4.Organik beyin sendromu(ani serebral yetmezlik , kemoterapiye bağlı psikiyatrik sorunlar)

    5.Kişilik bozukluklarıdır

    Kanserli hastaların ilk psikolojik tepkileri nelerdir ve nasıl davranılmalıdır?

    1.Aşama Şok hali : birkaç saatten , birkaç haftaya kadar uzanan söyleneni işitmeme, hastalığa inanmama , gerçeği kavramada güçlük gibi şok hali yaşar hastalar. Panik ve çaresizlik içinde hastalığı inkar etme eğilimine girerler.

    Bu aşamada  hastaya zaman tanınmalı, umut olacak olumlu mesajlar verilmeli, tedavi seçenekleri tüm ayrıntıları ile anlatılmalı, ailesel destek verilmelidir. Hastanın duygularını aktarmasına zemin hazırlanmalı ve sabırla yardımcı olunmalıdır.

    2.  Aşama Duygusal Tepki : Hasta zamanla gerçeği kabullenmeye başlar, ancak hastalığın başına getirebileceklerinden dolayı korkar ve aşırı kaygı duyar. Dikkat dağınıklığı, ağlama, huzursuzluk, iştahsızlık yaşar.  “ Neden ben ? “ diye sorar ve   önce kendini suçlar. Daha sonra eşini, çocuklarını veya en yakınındakileri suçlar. Yok olma, ayrılık ve ölüm korkusu nedeni ile aşırı öfke duyar. Bazen bu öfkelerini, doktoruna, hemşiresine veya diğer aile bireylerine yansıtır.

    Bu aşamada hastanın kızgınlık ve isyanını dışarı vurmasına müsaade edilmeli, düşüncelerini ve duygularını aktarırken, hastayı yargılamadan dinlemelidir. Eğer hastalar kızgınlık ve isyan duygularını yeterince ifade edemezlerse depresyona girerler. Mutlaka profesyonel destek alınmalıdır.

    3. Aşama Uyum süreci: Artık hasta kabulleniş sürecine girer, tüm enerjisini ve ruhsal gücünü iyileşmeye adamak ister. Hastalığı ile birlikte yaşamayı öğrenmeye başlar.

    Hasta kimliğini, yaşam sürecini ve amacını yeniden gözden geçirir ve sorgular. Çevresindeki herkesten güven ve destek ister.

    Bu aşamada tedavisini üstlenen tüm doktorlarının tedavi seçeneklerini ve aşamalarını hastasına ayrıntısı ile anlatması hastaların uyum sürecini kolaylaştıracaktır. Doktorlarının ve ailesinin desteği hastaya yeniden savaşma ruhu kazandıracak,  iyileşeceğine dair pozitif inanç ile tedavisine dört elle sarılacaktır.

     

    psikoonkoloji

  • Çocuklarınızı İnternet Tuzaklarından Koruyun

    Bir pazar günü, akşam üzeri gazetemi okuyordum, bir yandan da kızımın  tablet bilgisayarından radyo dinliyordum. Ara sıra bilgisayarına gelen mesajlar yüzünden müzik kesiliyordu, önce çok dikkatimi çekmedi, daha sonra mesajlar o kadar sık gelmeye başladı ki , bilgisayara bakma ihtiyacı hissettim. Biliyorum birbirmize ait özel eşyalarımızı karıştırmamlıyız, ancak bir anda karşıma açılan mesajları görünce şok oldum. Gözlerime inanamadım, bir arkadaşlık sitesinden geliyordu mesajlar ve cümlelerin çoğu cinsel içerikliydi. Kızıma küfrediyor, bir sürü hakaretler yağdırıyordu. Bir baba olarak ne yapacağımı bilemedim. Kan beynime sıçradı, hemen bilgisayarı alıp içeriye geçtim ve geçmişteki bütün mesajları okumaya başladım.

    Kızımın da küfürlü yazılara aynı şekilde cevaplar yazdığını gördüm. Daha kızım 15 yaşında , evde ne annesi ne de ben asla bu şekilde konuşmayız, bu kadar kötü kelimeyi nerden biliyor olabilir? O güne kadar böyle bir şeyin başımıza gelebileceğini hiç düşünmemiştim. İnanılmaz sinirlendim ve kızımın dersaneden gelmesini bekleyemeden önce bilgisayarı kırdım, sonra odasına gittim ve diğer eşyalarını karıştırdım, pek bir şey bulamadım ama eğer evde olsaydı galiba onu da feci şekilde dövebilirdim. Annesi beni zor sakinleştirdi.

    Bir saat sonra kızım eve geldi, gördüklerimi anlattım , elindeki telefonunu aldım ve onu da kırdım, sokağa çıkmasını yasakladım, servisin dışında başka hiçbir şeye binmemesini söyledim. Kızım da ağlamaya başladı, adamın birinin kendisini sürekli mesajlarla taciz ettiğini, korkusundan bize söyleyemediğini, yaklaşık üç aydır bunun devam ettiğini anlattı.

    Sabaha kadar uyuyamadık, ne yapıcağımı bilmiyorum, adamın mesajlarında ne ismi var, ne yaşadığı şehir, ne telefon numarası, nasıl bulacağım? Kızımı bu adamdan ve benzeri kişilerden nasıl koruyacağım. Biz kızımız evde , akşamları yanımızda diye güvende zannediyorduk, meğerse bilgisayar ortamı daha da tehlikeliymiş, şimdi ne yapmalıyız doktor hanım?

    Çocuklarınıza bilgisayar kullanmayı ve kurallarını öğretmelisiniz

    Çağımızın elbette vazgeçilmez araçlarından bir tanesi bilgisayar ve internet. Özellikle çocukların ve gençleirn bu hızlı iletişim ağına ayak uydurmaları çok kolay oluyor. Ancak henüz hiçbir hayat tecrübesi olmayan, masum çocuklarımız dışarıdan gelebilecek tehlikleden bir haber yaşıyorlar.

    Çünkü ne yazık ki anne babalarının çoğu ne bilgisayar kullanmayı biliyor, ne de internet kullanıcılığının kurallarını. Doğal olarak bilmedikleri bir konuda da çocuklarını uyaramıyorlar.

    Bazı anne babalar ise internet kullanmayı bilseler bile ya oyun sitelerinin, ya da seks sitelerinin bağımlısı olmuşlar bile. Böylece aile içinde çocuğa kötü örnek olduğunun farkına bile varamayan birileri oluyor.

    • İlk okul çağındaki çocuklarınızın cep telefonu ihtiyacı yoktur, onlara cep  telefonu almayın, evde bilgisayar kullanımı günde 30 dakikayı geçmemeli
    • Orta okul çağındaki çocuklarınızın telefonu varsa bile kısıtlı görüşmeye açık olmalı ve internete kapalı olmalı , evde bilgisayar kullanımı günde 45 dakikayı geçmemeli
    • Lise çağındaki çocuklarınızın cep telefonu ve bilgisayarları olabilir ancak ders çalışırken cep telefonları kapalı olmalı, evde bilgisayar kullanımları günde 1,5 saati geçmemeli
    • 18 yaşından küçük çocukların kullandıkları bilgisayarların ya da tabletlerin çocuk koruma programı olmalı, uyuşturucu kullanımını anlatan siteler gibi zararlı sitelere  veya  seks sitelerine girişleri engellenmeli
    • Çocuklarınıza internette girdikleri tüm siteleri takip ettiğinizi, tanımadığı kişilerle ne facebook ne de arkadaşlık siteleri aracılığı ile görüşmemeleri gerektiğini anlatmalsınız
    • Başkasının yerine hesap açmanın yasak olduğu gibi, diğer bilişim suçları konusunda da çocuklarınızı eğitmelisiniz
    • Çocuğunuzla sürekli iletişim halinde olmalı, kendini rahatsız eden ya da taciz eden kişiler olduğunda korkmadan sizinle paylaşması gerektiğini söylemelisiniz
    • Ailece birbirinize yakın olmalı, kaliteli vakit geçirmeli, çocuklarınızın gerçek hayatta sosyalleşmesine olanak sağlamlısınız

    cocuklar-internet