Yazar: prosman@gmail.com

  • SİGARASIZ BİR YAŞAM

    YENİ YIL HEDİYESİ

    SİGARASIZ BİR YAŞAM

    Hediye almak ve vermek, herhalde dünyanın en keyifli işidir. Karşınızdaki kişiye değer verdiğinizin, onu düşündüğünüzün ve onda size ait bir anının kalmasını istediğinizin bir kanıtıdır.

    Başkalarına hediye verme konusunda bonkör olduğunuz kadar kendinize de bir hediye vermeyi ihmal etmemelisiniz. Gelin bu yıl kendinize bir iyilik yapın ve sigarasız bir yaşama geçme hediyesi verin.

    Nasıl mı? İşte Yöntemi:

    Öncelikle “Sigarayı bırakmak zordur “ ya da “ bıraksam bile nasılsa yeniden başlarım  “ gibi yanlış düşünce ve inançlardan vazgeçmelisiniz.

    Sigarayı bırakmak sandığınız kadar zor değildir. Sadece ilk 7 gün bağımlılık yapıcı madde olan nikotinin çekilme sendromlarını yaşarsınız ki o da tedrici olarak azalan yoksunluk belirtileridir , sonrası çok daha kolaydır.

    Bırakacağınız gün için zihninizi randevulaştırmalısınız. Her şey istemekle başlar, önce kararınızı verin ve arkasında ciddiyetle durun.

    • Sigarayı bırakmak için belirlediğiniz hedef günden herkesi haberdar edin. Sigarayı bırakma isteğinizin sebeplerini aile bireylerinizle ve arkadaşlarınızla paylaşmanız motivasyonunuzu arttıracaktır.
    • Unutmayın ki Sigara bağımlılığının tedavisinde kısa süreli veya bir sefere mahsus uygulanan yöntemler başarılı olmamaktadır. Ayrıca her kişiye aynı yöntemlerin uygulanması yerine kişiye özel yöntemler geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
    • Bu nedenle mümkünse bu konuda uzman olan hekimlerden destek alın. Çünkü Sigara Bağımlılığı Madde Bağımlılıkları arasında yer almakta ve bir doktor yardımıyla , bilinçli bir şekilde bırakmak , daha güvenli ve yüz güldürücü sonuçlar doğurmaktadır.
    • Sigara bağımlılığının tedavisinde hem fiziksel hem de davranışsal tedavinin birlikte yapıldığı tedavi programlarının başarılı olduğu görüldüğü için ilaç tedavisinin yanı sıra bilişsel davranışçı terapi de çok işe yaramaktadır.
    • Soğuk lazer , akapunktur, hipnoz gibi yöntemler  de sigarasız bir yaşama geçişinizi kolaylaştırmakta ve yardımcı yöntemler olarak kullanılmaktadır.
    • Sigarayı bırakmadan önce, sizi birkaç hafta oyalayacak, sağlıklı ve enerjik olmanızı sağlayacak birkaç aktivite belirleyin. Yürüyüş yapabilir, tenis oynayabilir veya bisiklete binebilirsiniz.
    • Yaptığınız egzersizler hem vücudunuzdan nikotin ve diğer zararlı maddelerin atılmasını kolaylaştıracak hem de olası kilo alma ihtimalinizi engelleyecektir.
    • Neden mi kilo alma ihtimaliniz var? Çünkü Sigarayı bıraktıktan sonra hem tat alma duyunuzdaki artış, yediklerinizden zevk almanızı arttıracak , hem de el ve ağız alışkanlığınız bu boşluğu doldurmak için çeşitli yiyecek ve içeceklere yönelmenizi arttıracaktır.
    • Bu nedenle beslenmenize dikkat edin, sağlıklı beslenmek için ,atıştırmak için havuç, salatalık, marul gibi çiğ sebzeleri tercih edin, her gün 8 bardak su içmeye çalışın.
    • Tatlı ihtiyacı hissettiğinizde meyvelerin üzerine tarçın atın, şekersiz çikletlerden çiğneyin.
    • Sigara içme ihtiyacı hissettiğinizde, derin nefes egzersizleri yapın .
    • Sigara bağımlılığının ilk haftası Fiziksel Bağımlılık kısmıdır. Özellikle ilk hafta alacağınız destek bu süreci kolay atlatmanızı sağlayacaktır. Ancak yeni bir davranış alışkanlığı kazanmanız için de en az 21 günlük bir süreye ihtiyacınız var.
    • 10 yıldır Sigarasız bir yaşama geçmek isteyen hastalarıma yardımcı oluyorum, bu süre içinde sigarasız bir yaşama geçtikleri için pişman olan bir hastamı hiç ama hiç görmedim.
    • Bence siz de bu hediyeyi hak ediyorsunuz ve asla pişman olmayacaksınız.
  • “ANNE “ diyebilmenin mucizesi

     

    Bir danışanım anneliğini ve annesizliğini, şöyle anlatıyordu;

    Anneler gününü sevmezdi annem, öyle hediyeler alınmasından falan hoşlanmazdı. “ bir sürü annesiz çocuk var,  onların duygularını hiç düşünmüyorlar mı? “ diye söylenirdi.

    Kendisi annesiz büyümüştü çünkü… 5 çocuğun ardından annemi doğururken ölmüştü annesi. Hem yoğun bir suçluluk duygusu hem de annenin olmayışının yarattığı derin depresyon. Dedem tekrar evlenmiş, üvey anneleri olmuş ama masal kitaplarında anlatılanlardan değil. Gerçekten annelik yapmış anneme, sadece onun kucağında sakinleşebildiğini anlatırdı. Banyoda yıkadığını, saçlarını taradığını, ablalarına ve kendine sandıklar dolusu çeyiz hazırladığını…

    Tüm bunlara rağmen güven eksikliği hep vardı, insanlarla fazla ilişki kurmazdı. Bu seanslardan sonra şimdi anlıyorum aslında annemin terk edilmekten korktuğu için kimseye bağlanamadığını. Annesinin yokluğunu hep hissetmiş,  ‘ bilemiyorum sanki hep bir koku eksikti’  diye anlatır çocukluğunu… Belki de bu eksiklik annemin beni fazla sarmasının, göğsünde koklayarak uyutmasının nedeni…

    Akıllı kadındı annem, kalabalığın içinde fark edilmeye çalışıyordu demek ki , ya haylazlık yapacaktı ya da akıllı olacak ve okuyacaktı. Çaresizliği kabul etmeyenlerdendi annem, bir sorun olduğunda ağlamaz, sızlanmaz, hemen çözüm üretmeye çalışırdı. Düşünüyorum da bu yaşama azmimi, başarı hırsımı annemden almışım galiba.

    Şimdi ben de anne oldum, anneannemin ve annemin yaşam öyküsünün beni ve anneliğimi bu kadar etkilediğini bilmiyordum. Annemin kaygılarını taşıdığımı ve çocuklarıma fazla baskı yaptığımı fark ettim. Aslında annemden öğrendiğim tüm güzel özellikleri nesiller boyu aktarmalıyım ama kaybetme korkusu, ayrılık anksiyetesi gibi negatif duyguları ile taşımamayı da başarmalıyım…  

    Bu anneler günü ilk kez ben de annesizim. Düşünüyorum da evine annesi girmeyen kaç çocuk vardır acaba? Ya da bir evi bile olmayan. Geçen yıl gibi bu yıl da annesiz kalmış, çocuk esirgeme yurtlarında yaşayan çocuklara gideceğim. Bu sürede karar verdim bazılarına yapabilirsem koruyucu annelik yapacağım. 

    Danışanımın aldığı bu karar çok etkileyiciydi. Sadece anneler gününde değil, yıl boyunca bir yaşlıya evlatlık, bir çocuğa annelik yapabilineceğinin en güzel göstergesiydi.

    Eğer bu gün birisine “ anne “ diye seslenebiliyorsanız veya size “  anne “ diyen bir çocuğunuz varsa çok şanslı olduğunuzu bilmenizi isterim. Sahip olduğunuz tüm değerlere sıkı sıkı  sarılın ve bugünün  tadını çıkarın…

     

     

  • Kumar Bağımlılığı Tedavisi

    kumar-bagimliligi-tedavisi

    Kumar oynama alışkanlığı patolojik seviyelerde olan kişilerde küçük yaşta kumarla tanışmış olması , kumar oynanan yerlere yakın mesafelerde oturması, aile bireylerinde kumar bağımlısı birilerinin bulunması gibi faktörler önemli risk faktörleridir…

    Dolayısıyla tedavinin ilk basamağında danışanın ayrıntılı bir geçmiş yaşam öyküsünün alınması çok önemli. Ardından altta yatan başka bir psikolojik bozukluğun olup olmadığının  tespit edilmesi gerekli. Çünkü yapılan bir çok araştırmada kumar bağımlılığı ile alkol ve diğer madde bağımlılıkları, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk ( takıntı hastalığı ) anksiyete, dikkat eksikliği , hiperaktivite bozukluğu ve kişilik bozuklukları arasında anlamlı bir ilişki olduğu gösterilmiş( Ibanez, 2001 )

    Bazen Parkinson ilaçları gibi ilaçların kişilerde bazı davranış değişikleri ( aşırı seks düşkünlüğü, kumar oynama isteğinde artma gibi ) yaptığını bildiğimiz için de danışanın ilaç kullanım öyküsü de çok önemli.

    TEDAVİ AŞAMALARI

    • Öncelikle kişide farkındalık geliştirilmek
    • Bağımlılık kavramını öğrenmesi ve bağımlılık sorununu kabul etmesini sağlanmak
    • İnkar mekanizmasını kırarak sorunlarıyla yüzleşmesini sağlamak
    • Bilişsel davranışçı terapi ile kumar oynama dürtüsü ile nasıl başa çıkabileceklerini göstermek
    • Öfke, sabırsızlık, tembellik ve kendine acıma gibi duyguların, kişileri tekrar kumar oynamaya ittiğinden dolayı, kumardan uzak durabilmek için yaşam tarzının değiştirilmesi, olumsuz alışkanlıkların yerine olumlu davranışların konulması gerekmektedir.
    • Problemlerini bastırmak için kaçmak dışında neler yapabileceklerini, finansal, işle ilgili ve ilişkisel problemlerini nasıl çözebileceklerini öğretmek, “hayır “ diyebilme becerilerinin geliştirmesine yardım etmek
    • Eğer eşlik eden depresyon, alkol veya madde kullanımı gibi başka bir tıbbi sorunu var ise tedavi etmek
    • Aile bireyleriyle çalışmak ve onları da tedavi programına dahil etmek ( K.Ögel, 2001)

    Unutmayın ki sadece paranızı değil başta aileniz olmak üzere değerli olan her şeyinizi kaybetme riskiniz var. Bu nedenle geç olmadan tedavi olmayı seçmelisiniz.

    Tedavi olmayı istemek ve bir terapiste gitmek güçsüz olduğunuzu ya da problemlerinizle baş edemediğinizi göstermez. Terapi, yardıma ihtiyacı olduğunu fark edecek kadar akıllı insanlar içindir. Terapi, hayatınız boyunca kalıcı olacak yeni araçlar ve düşünceler kazanmanızı sağlayabilir.

  • ÇOCUKLARA CİNSEL BİLGİ NASIL VERİLMELİ

    cocuklara-cinsel-bilgi-nasil-verilmeli

    Pek çok anne baba çocukları cinsellikle ilgili bir şeyi merak edip sorduğunda veya herhangi bir oyun oynarken fark ettirdiğinde ne yapacaklarını bilememekteler. Bazen panikle bağırıp çocuklarını azarlayarak susturmaya çalışmakta , bazen de hazır olmadıkları bir zamanda   yaşlarından büyük  ve soyut kavramlardan bahsederek  anlayamayacakları bir  dille iyice çıkmaza girebilirler.

    Çocuklarınızla cinselliği konuşabilmek için aile içinde hoşgörü, paylaşım ve güven duygusunun yerleşmiş olması gerekmektedir. Eğer birbirinize yeterince zaman ayıracak bir ilişkiniz varsa çocuklarınız sizinle her türlü konuyu konuşabilecek ve soru sorabilecektir.

    En çok sorulan sorular ve önerilerim

    Komşumun 4 yaşındaki oğlu ile aynı yaştaki kızım oyun oynuyorlardı  . Arkadaşı kızıma  ”ben doktorum,  soyunman lazım, seni muayene edeceğim”  diyordu.  Panikle odaya girdim ikisini de yarı çıplak buldum. Panikle oğlanı giydirp evine yolladım, kızıma da kızıp bir daha onunla böyle oyunlar oynamak yok diyerek bağırıp , odasına kilitleyerek cezalandırdım.sizce ne yapmalıydım doktor hanım?

    Annenin bu tavrı sonucu iki çocuk da  suçluluk duyarak , yaptıklarının  yanlış olduğu mesajını almış oldular. Böylece merak ettikleri cinsellikle ilgili soru sorma yolları kapanmış oldu. Oysa ki bu çocuklar oyun ortamında bedenlerinin farklarını merak ediyorlardı ve öğrenmeye çalışıyorlardı.

    Anne odaya girdiğinde oyunu durudurmalı, sakin bir şekilde “ sanırım siz bedenlerinizin neden farklı geliştiğini merak ediyorsunuz. Şimdi güzelce giyinin ve ben size ‘ neden kızlar ve erkekler farklı gelişirler’ i anlatayım.” diyerek çocukların boyuna inmeli ve onlarla göz teması kurarak,

    “ kızların cinsel organları içe doğru gelişir, bu girişe vagina denir.  Büyüyüp çocuk sahibi olmak istediklerinde  çocuk doğurabilmeleri için , karınlarının içinde iki tane  yumurtalığı  ve bebeğin yaşayacağı bir evi olur. Buna da rahim denir. Bebeklerini emzirebilmeleri için de memeleri  on iki yaşından itibaren büyür ve süt verecek hale gelir.  “

    “ erkek çocuklarının ise cinsel organları dışa doğru gelişir, iki tane yumurtalıkları ve bir tane penisleri vardır“

    Bu kadar bilgi bu yaş çocuklar için yeterlidir. Böylece ne zaman merak etseler korkmadan, suçlanmadan annelerine soru sorabilecekleri  ve doğru cevabı alabilecekleri mesajı çocuklara verilmiş olacaktır.

    Bir akşam üzeri 9 yaşındaki kızım okuldan geldikten sonra odasında oynamaya başladı. İçeri girdiğimde çıplaktı ve oyuncak bebeği ile öpüşmeye çalışıyordu. Kendimi çok kötü hissettim, hemen bebeği elinden aldım ve kızıma bir tokat attım , sen ne yaptığını sanıyorsun, Allah seni görür ve çarpar dedim. “  Sonra ona vurduğum için çok pişman oldum, sizce ne yapmalıydım?

    Çocuklarınıza cinselliğin utanılacak ve ayıp ve günah bir şey olduğu mesajını vererek onun bir ömür boyu cinsellikten suçluluk duymasına neden olabilirsiniz. Oysa şöyle yaklaşmalıydınız;

    Ön ergenlik dönemi dediğimiz bu yaşlarda daha önce doğru cinsel bilgi almamış olan çocuğunuzun merakını fark ederek, sakin bir şekilde “ hadi gel seninle oyun oynayalım, ancak böyle çıplak oynanmaz,  önce giyinelim . Sanıyorum bebeğinin sevgiye ve şefkate ihtiyacı var, ona sarılalım ve yanağından öpelim.” Diyerek oyunun seyrini değiştirmelisiniz.

    “ çocuklar büyüdükçe boyları ve zekaları geliştiği kadar onları büyüten hormonları da gelişir. Bu nedenle yetişkinlerin  birbirlerini sevme şekillerini merak ediyor olabilirsin. Ancak yetişkin olduktan sonra birbirlerini çok seven bir kadınla bir erkek sarılıp , öpüşebilir, evlenebilir ve aynı yatakta yatabilir. “ bilgisi bu yaş çocuklar için yeterli olacaktır.

    *Haftaya “ ergenlik dönemindeki  gençlere  cinsel bilgi nasıl verilmeli”  yi paylaşacağım. 

  • ZİHİNSEL CHECK -UP

     

    Karne dönemi geldi yine, çocuklarla beraber aileler de rahat bir nefes alacaklar. Ancak yine de kafalar karışık, sürekli değişen eğitim sistemi, dershanelerin kapanacak olması, gelecek dönem için endişeleri  arttırıyor.

    Mevcut sistemde çocuklar sadece akademik başarıları ile takdir alabiliyorlar ya da fazlaca eleştiriliyorlar. Bu da çocukların hayatı sadece dersten ve okuldan ibaret sanmalarına, kapalı alanlara hapsolmalarına ve gerçek dünyadan kopmalarına neden oluyor..

    Oysa ki hedef farklı olmalı,

    • Öğrenmekten zevk alan
    • Güçlü bir özgüvene sahip
    • Farkındalığı yüksek
    • Kendi kendine motive olabilen
    •  Ödevlere, sınavlara ve diğer sorumluluklara karşı mantıklı yaklaşımlar geliştiren
    • Karşılaştığı problemlere yaratıcı çözümler bulabilen
    • Hatalarını öğrenmek için bir fırsata çevirebilen,
    • Akademik ,kültürel, artistik, liderlik, kişiler arası ve global etkinliklere artan bir istekle katılabilen çocuklar yetiştirebilmek olmalı.

    Bunun için de danışanlarımın en çok sorduğu soru; “ bu mümkün mü? Peki Nasıl? “

    ZİHİNSEL CHECK -UP İLE ÇOCUĞUNUZUN  YETENEKLERİNİ KEŞFEDEBİLİRSİNİZ!  

    Öncelikle çocuğunuzu iyi tanımanızla mümkün.  Eğer , güçlü ve zayıf yönlerini keşfedebilirseniz , zayıf yönlerini daha da güçlendirmesini , güçlü yönlerinin ise desteklenerek , sürdürebilir kılınmasını ve sahip olduğu yetenekle fark yaratmasını sağlayabilirsiniz .

    Bunu nasıl yapıyoruz? 4-18 yaş arası çocukların zihinlerinin 5 temel beceri ( Görsel, İşitsel, Psikomotor, Dikkat ve Hafıza, Sosyal ve Duygusal beceriler ) üzerinde 26 farklı alanda bir nevi ZİHİNSEL CHECK-UP  diyebileceğimiz bilimsel testlerle ölçüyoruz;

    ZİHİN SPORU İLE ÇOCUKLARIN BECERİLERİ GELİŞEBİLİR

    Farklı teknikler ile yaklaşık 2,5 saat süren bu testin sonucunda da çocuğun hangi becerisi zayıfsa o bölüm öncelikli olmak üzere bütünsel bir eğitim programına alınıyor. Böylece;

    • Görsel becerileri gelişen çocuklarda, Perspektif, parça-bütün ve şekil – zaman algısı, ayrıntıları fark edebilme, görsel hafıza, görsel bilgileri daha hızlı algılama, el- göz koordinasyonu becerilerinin artmasını
    • İşitsel becerileri gelişen çocuklarda ; duyduklarını daha rahat anlama, işitsel farkındalık ve algı becerisi, işitsel hafıza ve  dil becerilerinin artmasını,
    • Psiko motor becerileri gelişen çocuklarda ; Dikkat, Kuvvet, Denge, Tepki Hızı, Zihinsel esneklik, spor ve sanat becerileri, El kasları, Yazma becerileri, Vücut zihin koordinasyonun gelişmesini,
    • Dikkat ve hafıza becerileri gelişen çocuklarda; kolay odaklanabilme, uzun süreli yoğunlaşabilme, önemli ayrıntıları fark edebilme, benzer bilgileri eşleştirebilme, kısa sürede doğru cevaba ulaşabilme ve böylece ödevlerini   veya sınavlarını zamanında ve başarılı yapabilme becerisinin gelişmesini,
    • Sosyal ve duygusal becerileri gelişen çocuklarda : İletişim, Etkileşim, Empati, Yardımseverlik, özdenetim, İşbirliği, Girişkenlik, Grup çalışmalarına katılma ve başarılı olma, Paylaşımcılık, Organize etme becerilerinin gelişmesini hedefliyoruz.

     

     

    Not: haftaya “ Bütünsel Gelişim için Zihin  Egzersiz Programları Nasıl Yapılıyor “ u paylaşacağım, sağlıkla kalın…

  • Çocuklarınıza Sorumluluk Verin

    Çocuklarınıza Sorumluluk verin

    9 yaşındaki oğluna bir yandan televizyon, bir yandan elinde tablet bilgisayarı açık halde yemek yedirmeye çalışıyordu annesi. Çocuk her seferinde bin bir rica ile ağzını açıyor, bir yandan da oyun oynadığı için annesinin elini ittiriyordu ve yemek üzerine döküldüğünde annesi bağırıyor, çocuk da ona bağırıyordu. “ neden çocuğunuz yemek saatinde sofrada oturup yemek yemiyor? “ diye sorduğumda “ hiçbir şey yemiyor doktor hanım, elinden bilgisayarını alamıyoruz, aç kalacağına yesin de nasıl yerse yesin “ cevabını verdi.

    “Zaten derslerini de her gün eve gelen yardımcı abla sayesinde yapıyor, o gittiği anda defteri kitabı kapatıyor” diye söyleniyordu annesi. “Doktor hanım öğretmenine anlamadığı soruyu sormuyor, sınıfta dersleri dinlemek istemediğini ve sıkıldığını söylüyor, ne yapayım ben de yardımcı öğretmenden destek alıyorum “ diyordu.

    Başka bir gün bir doğum günü partisine denk geldim, 14 yaşındaki kız arkadaşlarının doğum gününe herkes elinde cep telefonu ve bilgisayarı ile gelmiş, farklı köşelerde oyun oynuyorlardı. Anneler ise bir başka köşede sohbet ediyor, herkes çocuğunun sınav sonucu hakkında birbirine şikayetleniyordu. Maalesef  doğum günü sahibi olan kız çocuğunun duygularından bi haberlerdi. Ona gidip ne hissettiğini sorduğumda “ keşke doğum günü yapmasaydım, kimse benimle ilgilenmiyor “ diyerek ağlamaya başladı. Gerçekten de ne anneler, ne de çocuklar olayın vahametinin farkında değillerdi.

    Bu örneklerde de gördüğünüz gibi son zamanlarda aileler fazla çocuk odaklı  yaşamaya , sadece ders ve sınav odaklı olmaya aman okusun da başka bir şey istemiyoruz demeye başladı.

    Küçük bir test

    5 – 17 yaş arası çocuğunuz;

    1. Yemek saatinde sorun çıkarmadan sofrada oturup yemek yiyebiliyor mu?
    2. Kendi banyosunu yapabiliyor mu?
    3. Odasının toplayabiliyor, kendi dağıttığı şeyleri kaldırabiliyor , annesinin ya da babasının işlerine yardım edebiliyor mu?
    4. Kız ya da erkek fark etmez pilav, makarna, yumurta, çorba, salata gibi basit yiyeceklerin hazırlanmasını ya da pişirilmesini öğrendi ve zaman zaman yapabiliyor mu?
    5. Ödevlerinin sorumluluğunu alıyor, yapmadan gittiği zaman bunun sonuçlarına katlanabiliyor mu?
    6. Bir düğün, bir cenaze, bir doğum günü ya da bir hasta ziyaretinde ; nereye hangi kıyafetle gidileceğini , nasıl davranması gerektiğini biliyor ve sizinle inatlaşmadan yapıyor mu?
    7. Televizyon, bilgisayar , telefon üçgeninden başka bir şeylerle ilgileniyor, arkadaşlarıyla evde ya da dışarıda oyun oynayabiliyor, çeşitli etkinlikler planlayabiliyor ve yapıyor mu?
    8. Bazen evde tek kaldığında kendi kendini oyalayabiliyor, bir topla, bir müzik aleti ile, bir oyuncakla tek başına vakit geçirebiliyor mu?
    9. Kardeşleriyle veya arkadaşlarıyla sorun yaşadığında , istediği bir şey olmadığında ağlamadan, bağırmadan başka bir seçenek düşünüp, çözüm üretmeye çalışıyor mu?

    Eğer bu soruların bazılarına “ HAYIR “ cevabı veriyorsanız bilin ki bir sorunla karşı karşıyasınız. Şapkanızı önünüze çıkarın ve aile ilişkilerinizi yeniden gözden geçirin, çocuğunuza sorumluklar vermediğinizi , ev içinde disiplin ve kurallar konusunda ya çok katı ya da tutarsız olduğunuzu fark edeceksiniz.

     

    cocuklariniza-sorumluluk-verin

  • RUHUM HEP 4 MEVSİM

    RUHUM HEP 4 MEVSİM

    Bu gün yep yeni bir yılın ilk günü…İlk sabahınızı sımsıcak güneş gibi sevdiklerinizin gülümsemesi aydınlatsın. İlk çayınızın sıcaklığını, avuçlarınıza dokunan bir elle hissedin …

    Bu yılın ilk şarkısını siz söyleyin. Umutlarınızı , hayallerinizi sakın ertelemeyin…Hemen yanınızdaki kişiye”  seni seviyorum , iyi ki varsın”  deyin .

    Bu yılın ilk kavgasını kendi içinizde verin. Yanlışlarınızın doğrularınızı götürmesine izin vermeden  sizde kalan ’ tecrübeler’ kısmını cebinizde biriktirin…

    Ve bu yıl gelin BALCA YÜCESOY ‘a kulka verin,  bir Pazar sabahı ruhuma dört mevsimi birden yaşatan kitabı “Ruhum Hep 4 Mevsim ‘de “ bakın size  neler fısıldıyor;

    • Çok mu dakiksiniz geç kalın her yere bu gün
    • Kahveyi şekerli içenler sade içsin bu gün mesela
    • Sevgilisinden bir türlü ayrılamayanlar , bu gün ayrılsın. Aşkını itiraf edemeyenler “ Aşığım Ulaaan “ diye bas bas bağırsın
    • Rejimi bırakın 3.829.829 kalori alın ruhunuza bu gün
    • Gece tırnak kesin, ters dönen terliğinizin öteki tekini de ters çevirin mesela
    • Pijamanızı tersten giyip uyuyun
    • Sabah uyandığınızda gözlerinizi hemen açıp dans ederek kalkın yataktan mesela
    • Papyonla gidin işe ya da kırmızı çorapla
    • Mesela ütü yaparken çizgi film izleyin, simsiyah ütü boyama eylemini bir anda cam mavisine boyayın
    • Çocuğunuz yaramazlık yapınca ağzına acı biber sürmeyin, fıstık ezmesi sürün benim gibi. Bordodur kızma eylemi!!!Ben onu hemen komik sarılara boyarım..
    • Karar vermeme hali çok Kahverengi bir cesaretsizliktir kimi zaman…Düşünmeden karar verin , sapsarı güneş ışıkları doldurun ruhunuza…Çünkü , çünkü, çünkü tırtıllar asla , asla, asla kahverengi bot giymezler…
    • Yani siz siz olmayın bu gün, herkes delirdiğinizi düşünsün, küçük el bombalarınızı atın dünyanıza…ÖZGÜR olun bu gün
    • Hayatın renklerini ayıklayın, bir renk körü gibi davranırsanız , nasıl olsa yanlış gördüğünüzü düşünür ve istediğiniz gibi hayal etme özgürlüğüne erişirsiniz…
    • Sonra bir bakmışsınız ki kötüler siyahken siz onları pembelere boyamışsınız, acılar ateş kırmızısıyken aaaa bir bakmışsınız ılık ılık mavi olmuş…

    fullsizerender-8

  • UMUTSUZLUK

    UMUTSUZLUK

     

    “Artık hayattan hiçbir beklentim kalmadı”

    “Bu saatten sonra bir iş bulmam imkansız “

    “Eşim beni hiçbir zaman sevmeyecek, bu aşağılamalarının sonu gelmeyecek biliyorum”

    “Bu ülkede çocuğumun geleceğinden korkuyorum, eğitim sorun, uyuşturucu sorun, iş olanağı sorun, ötekileştirilmesinden korkuyorum ”

     

    Bu gibi umutsuzluk ifade eden cümleleri neredeyse her gün duyuyoruz çevremizden.

     

    Danışanlarım gelecekteki gerçek hedeflerine ulaşma olanaklarını kaybettiklerinde umutsuzluk tuzağına düşüyorlar. Bir çıkış yolu olduğuna ve yardım ile varlığında değişiklikler oluşabileceğine inandıklarında ise yeniden filizleniyor umut duyguları…

     

    Hedefe ulaşmadaki başarısızlık yargısı umutsuzluk duygusunun temelini oluşturuyor. Ayrıca;

     

    1. Yeteneğe karşı şans: Birey amaçlarına sahip olduğu yetenekleri ile değil de şans ile ulaşabileceğine inanır. Bu nedenle de hedeflerine ulaşabilmek için amaca yönelik davranışa daha az yönelir.

     

    1. Güvene karşı güvensizlik: Başkalarına karşı hissedilen güven, umut duygusunun gelişmesinde önemli bir rol oynar. Güven duygusu olmayan insanlar başkaları ile yola çıktıkları herhangi bir olayda , eğer başarısızlık yaşarlarsa, kendilerini değil de başkalarını sorumlu tutarlar.

     

    1. Uzun döneme karşı kısa dönem: Umut, kısa veya uzun dönemde ulaşabilecek hedefleri belirler. Konulan hedefe ulaşılması için geçen süre uzadıkça kişide umutsuzluk belirmeye başlar.

     

     

    DEPRESYONUN BAŞLICA BELİRTİSİ UMUTSUZLUKTUR

     

    Umutsuzluğun yer aldığı en önemli psikiyatrik bozukluklardan birisi depresyondur. Deprese hastaların %78’den fazlası geleceğe olumsuz bakar. ( Beck, 1963 )  Umutsuzluğa eşlik eden diğer bulgular ise :

     

    • değersizlik,
    • çaresizlik,
    • mutsuzluk,
    • kararsızlık,
    • eyleme geçememe,
    • işlerini sürdürememe
    • kendine güvensizlik ve suçluluk duygularıdır.

     

     

    İNSAN SEVİLMEK VE DEĞER GÖRMEK İSTER

     

    Yaşı kaç olursa olsun her insan ailesinde, okulunda, mahallesinde sevilmek ve değer görmek ister. Eğer ;

     

    1. Değerli, sevilen, istenen birey olmak yerine değersiz , istenmeyen olursa,

     

    1. Güçlü, üstün, güvenli bir ortamda olmak yerine güçsüz , ezilen ve güvensiz bir ortamda olursa,

     

    1. İyilik yapan ve seven olmak yerine saldırgan ve yıkıcı olmaya başlarsa ; kendini güçsüz ve çaresiz hisseder ki depresyon , böyle bir zeminde gelişir:

     

     

    Kendine güvensizlik ve suçlama arttıkça depresif kişi çevresine bağımlı  hale gelir. Daha sonraki dönemlerde umutsuzluk öylesine yoğunlaşır ki , kişi başkalarından gelecek yardıma umutsuzca sarılır. Doğru zamanda teşhis ve tedavi edilmezse depresyon derinleşir ve intihara kadar sürüklenebilir.

     

    Gelecek hafta depresyon tedavisini paylaşacağım; görüşmek üzere…

     

  • BONZAİ GERÇEĞİ

    BONZAİ GERÇEĞİ

     

    “ Ortaokulda arkadaşlarla sigara içiyorduk. Bir gün annem cebimde paket taşıdığımı görünce çok kızmıştı. Ben de “ ne var sanki babam içmiyor mu? Amcalarım içmiyor mu? “ diye bağırarak kendim savunmuştum. Annem ne diyeceğini bilemedi sonra da karışmadı.

     

    Lise birinci sınıfa geçtiğimizde arkadaşlarımdan birisi sigaranın artık çocuk işi olduğunu , bizim büyüdüğümüzü ve daha eğlenceli şeyler içmemiz gerektiğini söyleyerek ot ( esrar ) getirdi . İlk sarıp içtiğimizde kafam bin beş yüz olmuştu. O gün acayip eğlendik. Gözlerim kıpkırmızı olmuştu, annem anlar diye çok korkmuştum. Arkadaşım eczanede satılan göz allerjisi için olan damladan alıp damlat hiçbir şey kalmaz dedi. Giderek içme sıklığımızı ve miktarımızı arttırdık.

     

    Altı yedi ay sonra annemler fark etti. Babamdan feci bir dayak yedim.  Sonra annem her gün bırakmam için yalvardı. Ben de onlara “ esrar bağımlılık yapmaz, ot ya bitkisel bir şey, o nedenle rahat olun diyordum. Hem ne var ki , sadece bizim okulda değil bir çok okulda içiliyor. Sigara gibi bir şey yani. Çok para da değil. Ben istediğim zaman içmem “  diyordum.

     

    Lise ikinci sınıfta okulu bırakmak istedim, babamdan yine dayak yedim. Beni döverek korkutacağını sanıyor, ama yanılıyordu. Biz arkadaşlarla kötü bir şey yapmıyoruz ki, sadece eğleniyoruz.

    İki yıl önce bir arkadaşın doğum günüydü, ona gerçekten kafa uçurucu bir hediye almak istedik. Mahalledeki abi bize siz artık büyüdünüz, otla işiniz olmaz size kimyasal esrar             ( bonzai) vereceğim dedi.  Arkadaşlarla bir kullandık, 3 saat sonra gözümü açtığımda 8 km ötedeki lunaparkta bir direğin en tepesinde fark ettim kendimi. Oraya nasıl gittim, neler oldu, hiç hatırlamıyorum.

     

    Sırılsıklam terlemiştim, sanki bu dünyadan başka  bir yere  gitmiş, öldüğümü görmüştüm. Sonra öğrendim ki bonzai içtikten sonra Ölüm tribine giriyormuşsun. Her an kalp krizi geçirip öleceğimi sanıyordum. Vücudumda karıncalanmalar oldu, felç olacakmış gibi hissediyordum. Beynimi kontrol edemez oldum.

    Sonra beni hastaneye kaldırmışlar. Kaç kez söz verdim bir daha içmeyeceğim, diye. Ruh Sağlığı Hastanesi AMATEM ( Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezi ) de yattım.  Dayanamayıp yine içtim. Bu kadar tehlikeli bir şey olduğunu öğrendiğimde artık çok geçti…”

    Maalesef uyuşturucu bağımlısı bir gencin öyküsünü okudunuz. Sigara ile başlayan madde kullanımı , ölümün kıyısına kadar yaklaştırmış onu.  En az yedi kez hastanede yatmış olan bu genç de ailesi de varını yoğunu kaybettiler.

    Haftaya bonzai gerçeğini yazmaya devam edeceğim.

     

    24 Temmuz 2014

    BONZAİ GERÇEĞİ

    Yeni bir sentetik uyuşturucu furyası ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin dört bir yanında esrar, extasy, bonzai, kokain ve eroin satışları giderek artıyor. Hedef kitle çocuklar. Onların harçlıklarıyla alabilecekleri kadar ucuza satılıyor. Parası olmayanı bilerek önce alıştırıyorlar sonra  torbacı yani satıcı olarak kullanıyorlar.

    Her gün yazılı ve görsel basında yeni bir ölüm haberini okuyoruz. Bağımlı olduktan sonra doktora koşuluyor. Oysa amacımız bağımlı olmadan önce Madde Bağımlılığını önlemek olmalı. Bu da önce halkın sonra çocukların bilinçlenmesi ve ardından çok sağlam yasal düzenlemelerle olur ancak.

    Bozai Gerçeği:

    • Bonzai ağacını kullanarak ve üzerine kimyasallar sıkarak üretilen , sentetik bir uyuşturucudur. Yani bonzai bir esrar çeşidi değildir.
    • Bonzai yasal bir bitki olduğu için yetiştirilmesini engelleyen bir kanun yoktur. Zaten tehlikeli kılan şey bitkinin kendisi değil, üzerine sıkılan sentetik kimyasal maddedir.
    • Bu uyuşturucunun üretilmesindeki amaç yasal yollardan ülkelere internet kanalından ihraç edebilmektir. Ancak yüksek bağımlılık potansiyeli olan ve hiçbir tıbbi yararı olmayan bu madde 2011 yılında yasadışı maddeler sınıfına alınmış ve alınması, satılması, kullanılması ve bulundurulması suç kapsamında değerlendirilmiştir.
    • Marijuna’nın içinde bulunan THC maddesine ek olarak JWH-018, JWH-073, CP-47,497, JWH-200, ve cannabicyclohexanol kimyasallarını barındırmasından ötürü ölümle sonuçlanabilecek ciddi etkileri vardır.
    • Genelde hedef kitle eski esrar kullanıcıları ve gençlik döneminde olan yeni nesildir.
    • Özellikle alkol ile kullanımı ciddi sonuçlar doğurabildiği gibi ertesi gün etkisi saatlerce sürebilir. Halüsinasyon, panik atak, kusma, aşırı heyecan ve göz bebeklerinin şişmesi, yoğun baş ağrısı gibi…
    • Tek dumanda bile ölüm riski çok yüksektir.
    • Eroin ortalama 1 ay civarında bağımlılık yapar. Bonzai de buna benzer bir hızla bağımlılık yapar.
    • Esrardan 150 kat daha fazla etkili olup, kullanıcıyı şizofreni yapma ihtimali de 150 kat fazladır.
    • Bir uyuşturucu ne kadar hızlı bağımlılık yaparsa kişinin toplumdan kopuşu ve suça karışması o kadar hızlı olur. Vücut alıştıktan sonra madde geri çekilince müthiş ağrılar, burun akıntısı, göz yaşarması çok ağır bir fiziksel tablo yaratır.

    Haftaya madde bağımlılığını önlemek için toplumun her kesimine düşen görevleri paylaşacağım

    .bonzai-gercegi

  • Mutsuzluk Bulaşıcı Mı?

    Mutsuzluk Bulaşıcı mı?

     

    1981 yılında Mersin’e taşınmıştık, daha 8 yaşındaydım.  Oturduğumuz semtte yeni açılan bir market vardı. Okulumuz yakındı, yürüyerek giderdik, mutlaka oraya uğrar,  çikolatalarımızı, bisküvilerimizi , sütlerimizi alırdık kardeşimle. İlk gittiğimizde para yerine elimizdeki karneleri uzatmıştık marketçi abiye.  Yüzümüze tuhaf tuhaf bakmıştı;  “ bu ne çocuklar ? “ diye sorduğunda “ siz buna yazıyorsunuz, babamız ay sonunda ödüyor bilmiyor musun ?”  diye çıkışmıştık.  Bize “ siz uzaydan falan mı geldiniz?” diye espri yapmış, elimizden tutup anneme götürmüştü. Annem gülmeye başladı; lojman hayatından geldiğimizi, orada bütün alışverişlerin lojman kantininden bu şekilde yapıldığını, çocuk olduğumuz için burada da böyle alışveriş yapıldığını sandığımızı  söyleyince , marketçi abi de çok gülmüştü.

    Çok sonra anladım, meğer gerçekten de uzayda yaşıyormuşuz.  Teyzemin kızının en büyük hayalleri olan üniversiteyi  kazandığında  “ üniversiteler çok karışık, kız başına uzaklarda okuyamazsın, kardeş kardeşi öldürüyor “ denilerek neden gönderilmediğini bilmiyordum. 1980 ihtilalini bilmiyordum, sıkı yönetim olmuş, onlarca insan sorgulanmış, hapislere atılmış, Pozcu da bile sokak savaşları yaşanmış , bilmiyordum. İzole bir hayatmış bizimkisi. Tek kanallı yıllar, gece 12 ‘de İstiklal Marşı ile kapanırdı televizyon, kardeşimle hafta sonları  ayakta dinlerdik İstiklal Marşını, öyle kapardık televizyonu. Böyle canlı yayında şehirlerin bombalanışını izlemiyorduk, belki o yüzden paramparça olmuş çocuk cesetleri , çaresizlik içinde çırpınan anne çığlıkları girmiyordu rüyalarımıza. Elimizde bilgisayar da yoktu, kafası kesilmiş , kanlar içinde insanlar izlemiyorduk film gibi her dakika.

    En yakın arkadaşlarımdan biri Maria ‘ydı. Annesi İngiliz idi, ilk kez o zaman duymuştum Gayri Müslüm kelimesini. Ama bu günkü gibi kinle nefretle değil, sevgiyle… Annem bizi karşısına alıp ilk kez o gün öğretmişti ; insanları dinlerine, dillerine, ırklarına, mezheplerine göre ayırmamamız gerektiğini. Asıl olanın saygı, sevgi, dürüstlük, dostluk, kadir kıymet bilirlik olduğunu…

    Sonra başka bir semte taşındık. Çok şık görünümlü bir apartmandı. Sadece  iki dairesi kiralıktı, diğerlerinde aynı soyadı taşıyan altı aile yaşıyordu. Çok sonra öğrendik, Siverek’ten kan davası nedeni ile Mersin’e taşındıklarını, güvenli olsun diye aynı apartmanda oturduklarını. Çocuğuz işte hemen kaynaştık onların da çocuklarıyla, arkadaş olmuş oyun oynuyorduk. Bir yıl sonra bu ailedeki arkadaşlarımızdan biri kanser oldu ve öldü. İlk kez bir cenazede ağıt yakma merasimi görmüştüm,  annem de annesi kadar ağlamıştı, günlerce onları yalnız bırakmamıştık. Mahalledeki hiç kimse bunlar zaza cenazelerine gidilmez , ağlamayalım , acılarını paylaşmayalım dememişti.

    Benim çocukken öğrendiğim insani değerler şimdi ayaklar altında. Bugün hangi televizyon kanalını açsam kin var, nefret var, hakaret var…. Ölüler, yaralılar, bombalar var…  Gazetede sürekli kesilen, bıçaklanan kadın cinayet haberleri var. Trafik kazaları, uyuşturucuya kurban gitmiş gençlerin öyküleri var…

    Çevremde mutsuz çocuklar, gençler, işsiz veya borç tuzağında boğuşan insanlar var. Sürekli eşiyle kavga eden arkadaşlarım, boşanıp dağılan yuvalar var. Artık gülmeye korkar oldum, sanırım mutsuzluk bulaşıcı. Ya bir çok kişi gibi kafamı kuma gömüp hiçbir şey yokmuş gibi davranacağım, ya da sahip olduklarıma şükredip, aktif bir vatandaş olarak üzerime düşen görevi yapacağım, yani ben annemi öğrettiği gibi bir hayat yaşayacağım…

    Not: Oy kullanmak bir vatandaşlık görevidir, sevgili okuyucularım demokratik bir hak olan oyumuzu  kullanalım.