Yazar: prosman@gmail.com

  • Yeni Bir Televizyon Dizisi Başlıyor… ” BENİM AİLEM “

    Günümüzde bir çok dizi çekiliyor, kimisinin senaryosu, kimisinin oyuncuları, kimisinin de yönetmeni eleştiri alıyor. .Hatta bazı diziler veya programlar için RTÜK ‘e binlerce şikayet telefonu yağıyor. Bazen de RTÜK tarafından “Türk örf, adet ve geleneklerine uygun değil “ denilerek cezalandırılıyor.

    Peki bir düşünelim bakalım, bir gün bir telefon alsanız, senaryosunu, yönetmenliğini ve oyunculuğunu sizin ailenizin yapacağı bir dizi çekeceklerini ve adının da “BENİM AİLEM “ olacağını söyleseler nasıl bir diziniz olurdu? Hiç düşündünüz mü?
    Seyredenler ne düşünürdü, kendilerine ne gibi örnekler alırdı ?

    • İlk tanıştığınız andan itibaren yaşadıklarınız, aileleriniz arasındaki güç savaşı, birbirlerinin arkasından yapılan dedikodular….
    • Düğün günü yaşadıklarınız, bazen gelinlik, bazen düğün yeri bazen de altınlar nedeni ile çıkan tartışmalar. Hatta düğün günü çıkan kavgalar, o anda boşanma isteği olanlar.
    • Ailelerin evliliğinize alışma sürecinde “ bize az geldiniz, onlara çok gittiniz “ tartışması yapması, anneleriniz yüzünden arada kalışınız, her iki tarafın tam bir avukat edası ile kendi tarafını savunması mı ….
    • Bebek sonrası yaşanılan rol dağılımındaki dengesizlik, erkeğin eve gelir gelmez ‘ çok yorgunum’ diyerek televizyonun karşısına geçmesi, geceleri yastığını alıp başka odada yatması, çocuk hastalandığında annenin “ bu çocuk neden hasta, bir bakamıyorsun çocuğa “ diyerek eleştirilmesi…

    Anne karakteriniz, hayatın koşuşturması içinde kaybolmuş, kendi için hiçbir şey yapmayan, sadece çocuğu için var olduğunu söyleyen,…Çocuğunun fiziksel ihtiyaçlarının dışında duygusal ihtiyaçlarını görmezden gelen, sürekli eleştiren, kendi başaramadıklarını çocuğundan bekleyen bir karakterde mi olurdu?
    Yoksa mutlu, doyumlu, suçlamaya girmeden , duygu ve düşüncelerini kolaylıkla dile getirebilen, çocuklarına kölelik ederek değil de yol göstericilik yaparak annelik yapan karakterde mi olurdu?

    Maalesef ki Türk örf, adet ve geleneklerine uygun değil diyerek cezalandırılan diziler , her gün bir evde canlı yayında zaten….

     

  • Çocuklarda Alt Islatma Problemi Nasıl Tedavi Edilir?

    Gece işeme sorunu olan bir çocuğun 5 yaşından önce “tedavi” edilmesi düşünülmemelidir.
    Tedavi planlanan bir çocukta bu problemin gerçek sebebinin doğumsal bir yapı bozukluğu olmadığından emin olmak gerekir.

    Genellikle bir idrar tahlili ve ultrasonografik inceleme ile idrar iltihabı ve böbrek-idrar torbası yapılarında anatomik bozukluk olmadığı tespit edilmelidir.

    Altta psikolojik bir etken var ise vakit kaybetmeden bu problemin çözüm yollarına odaklanılmalıdır. Direk çocuğa yönelik çeşitli davranışsal çalışmalar yapılabileceği gibi, dolaylı yoldan da anne ile çalışılarak, psiko-pedagojik açıdan eğitilmesi ve yönlendirilmesi, temelde yatan asıl sorunun tespit edilmesi ve aile ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi ile çözümlenebilir.

    Tedavi yöntemleri;

    -Çocuğun tedaviye hazırlanması
    -Alışkanlıkların gözden geçirilmesi
    -Çiş yapma çizelgesi
    -Alarm sistemleri
    -Ödüllendirme
    -İlaç tedavileri

  • Çocuklarda alt ıslatma problemi

    Genellikle çocuklar mesane kontrolü gerçekleştirinceye kadar yani ortalama olarak 2-3 yaşlarına kadar altlarını ıslatırlar . Gündüz mesane kontrolü 2 yaş dolaylarında, gece kontrolü ise 3,5 – 4,5 yaşları arasında kazanılır. 4 yaşından sonra alt ıslatmanın hala devam etmesi ”enuresis” yani alt ıslatma adını alır. Ortalama 4,5 yaş çocuklarının tümünün %15 kadarı altını ıslatır yani enuretiktir.
    Çocuklarda alt ıslatmaların yaklaşık %80 i gece (enuresis nocturna) %5 i gündüz (enuresis diurna) görülmektedir.

    Enuresis 2 biçimde görülebilir.

    1. Birincil (primer) enuresis : Sinir – kas kontrolünün geliştirilmesindeki gecikmeden kaynaklanabilir ve doğumdan başlayarak süre gelen bir durumdur.

    2. İkincil (seconder) enuresis: Tuvalet kontrolü oluştuktan sonra bir gerileme söz konusudur.

    Bazen çocuğun annesine veya babasına olan öfkesinin sembolik bir ifadesi olarak da karşımıza çıkmaktadır.Aşırı sevgi ve hoşgörü, yetersiz ilgi, kıskançlık gibi nedenlerden kaynaklanan bu gerileme (regression) davranışı,tırnak yeme, parmak emme gibi bir takım başka gerileme davranışlarıyla,bebeksi hareketleri ya da konuşmaları da beraberinde getirilebilmektedir.

    Sebepleri Nelerdir?
    Genetik faktörler
    -İdrar torbasının yeterince büyümemiş olması
    -Böbrek veya şeker hastalığı
    -Zorlu yaşam olayları(kardeş doğumu, okula başlama, taşınma, anne babanın boşanması) gibi psikolojik sebepler

  • Mecburi Ayrılıklar ‘da Ne Yapmalı

    Konya’ da yaşıyorum, 16 yıllık evliyim, eşim babasının fabrikasında üretim müdürü.Üniversite mezunuyum hiç çalışmadım.Önce çocuklarım büyüsün diye bekledim.Son üç yıldır çalışmak istediğimi eşime söylüyordum.Bazen benimle alay ediyordu “iki çocuklu kadın nasıl KPSS yi kazanır” diye. Çok çalıştım, bir eksikleri kalmasın diye gündüzleri evin her işini bitiriyordum, geceleri ise ders çalışıyordum. Van’a çıktı tayinim. Çok düşündüm, eşim gitme dedi, ama bu fırsatı kaçıramazdım. Çok heyecanlıydım, artık kendi paramı kazanacak, sabahları işe gidecek ve benim de iş arkadaşlarım olacaktı. Hafta sonları eve gidiyordum, çocuklar da ben de birbirimize sarılıp ağlıyorduk.

    İkinci dönemin sonunda çocuklar artık beni dinlemiyordu, evde hiç otoritem kalmamıştı, babaanneleri her istediklerini yapıyordu, yine bir kavga sırasında kızım bana bağırdı “ sen gelince evde her şey bozuluyor, git Van da yaşa “ dedi. Dünyam yıkıldı.Tayin istedim, bu yıl olmadı, şimdi ben ne yapmalıyım? Devlet memurluğumu nasıl yakayım?

    AİLE DÜZENİ BOZULMAMALI
    Ülkemizde bu ve benzeri bir çok öykü yaşanıyor. Eşlerin düzeni, çocukların düzeni bozuluyor.
    • Aileden ayrımlaşma elbette yaşanmalı ancak bu üniversite dönemi ve sonrasında olmalı,
    • Askerlik, başka şehirde veya ülkede yüksek lisans gibi mecburi ayrılıkları mümkün olduğu kadar evlilik öncesinde yaşayın
    • Eğer mecburi hizmete evlendikten sonra gidecekseniz, bir araya gelmeden çocuk yapmayın
    • Eğer çocuğunuz büyük ise eğitim hayatını düşünüp , gittiğiniz şehire götürmeyip, onu bırakmayın, bir çocuğun yeri anne babasının yanıdır.
    • Eğer mecburi ayrılığınız 1 aydan uzun sürecekse ve çocuklar küçükse anneyle kalmalı, babanın gidiş geliş yapması tercih edilmelidir.
    • Çocuklar için yaşadıkları şehrin güzelliği, lükslüğü, okudukları okulun imkanları öncelik değildir, sevgi ve ilgi dolu bir aile ortamı önceliktir.

     

     
  • Güvenli İnternet Kullanımı

    Maalesef her geçen gün çocuklarımızın başına gelen internet kazaları artıyor. Başlarına kötü şeyler gelmeden anne babalar çocuklarını bilinçlendirmeli ve onlara doğru yolu öğretmelidir. Çocuğunuza uygulayabileceğiniz mini bir test;
    Sorular:
    1. Çok yakın bir arkadaşınız Facebook şifrenizi istedi, ne yapardınız?
    2. İnternetten on line oyun oynadığın bir kişi seninle dışarda görüşüp diğer video oyunlarını paylaşmak istiyor. Sen ne yapardın?
    3. Deniz, Gökçe’nin doğum gününe gidiyor ve orada Gökçe’nin bazı akrabalarıyla sohbet ediyor. Ertesi gün Deniz Facebook sayfasını açtığında , Gökçe’nin amcasının ona arkadaşlık isteği gönderdiğini görüyor. Deniz bu kişiyi çok fazla tanımıyor, sence Deniz ne yapmalı?
    4. Ayşe internetteki bir oyun odasında tanımadığı biriyle konuşmaya başlıyor, birkaç konuşmadan sonra kendinden yaşça büyük olduğunu anlıyor ve bu kişi ona uygunsuz mesajlar atmaya başlıyor, bu durumda Ayşe ne yapmalı?
    5. Bir kafeye gittiniz ve annenize ait bir kredi kartıyla güvenli bir internet sitesinden alışveriş yapacaksınız, neye dikkat ederdin?

    Cevaplar:
    1. Şifreniz sizin özelinizdir. Kimseye söylemeyin, ama söylemek zorunda kalırsanız, işiniz biter bitmez şifrenizi değiştirin. Arkadaşınızla yaşayacağınız olası bir olumsuzluk, şifrenizin kötü niyetle kullanabilme ihtimali yaratabilir.
    2. Kesinlikle ailene haber vermelisin, hatta buluşma sırasında sizi gözlemleyebileceği bir yerde olmasını sağlamalısın. Kötü bir durumda size en çok destek verecek kişiler ailenizdir, unutmayın.
    3. Ailesine haber vermeli, bu konudaki düşüncelerini öğrenip ortak arkadaşları var mı diye bakmalı. Eğer ortak tanıdıkları yoksa asla bu teklifi kabul etmemeli.
    4. Tanımadığın kişiyle asla sanal ortamda bile olsa bir iletişim kurmamalıdır. En doğrusu mesaja cevap vermemek, görmezden gelmektir.
    5. Alışveriş sitelerine eviniz dışındaki bilgisayarlardan bağlandığınızda, tüm bilgiler başkaları tarafından görülebilir. Bu nedenle asla başka yerlerde on line alışveriş yapmamalı.

  • Çocuklarınıza bilgisayar kullanmayı ve kurallarını öğretmelisiniz

    • İlk okul çağındaki çocuklarınızın cep telefonu ihtiyacı yoktur, onlara cep telefonu almayın, evde bilgisayar kullanımı günde 30 dakikayı geçmemeli
    • Orta okul çağındaki çocuklarınızın telefonu varsa bile kısıtlı görüşmeye açık olmalı ve internete kapalı olmalı , evde bilgisayar kullanımı günde 45 dakikayı geçmemeli
    • Lise çağındaki çocuklarınızın cep telefonu ve bilgisayarları olabilir ancak ders çalışırken cep telefonları kapalı olmalı, evde bilgisayar kullanımları günde 1,5 saati geçmemeli
    • 18 yaşından küçük çocukların kullandıkları bilgisayarların ya da tabletlerin çocuk koruma programı olmalı, uyuşturucu kullanımını anlatan siteler gibi zararlı sitelere veya seks sitelerine girişleri engellenmeli
    • Çocuklarınıza internette girdikleri tüm siteleri takip ettiğinizi, tanımadığı kişilerle ne facebook ne de arkadaşlık siteleri aracılığı ile görüşmemeleri gerektiğini anlatmalsınız
    • Başkasının yerine hesap açmanın yasak olduğu gibi, diğer bilişim suçları konusunda da çocuklarınızı eğitmelisiniz
    • Çocuğunuzla sürekli iletişim halinde olmalı, kendini rahatsız eden ya da taciz eden kişiler olduğunda korkmadan sizinle paylaşması gerektiğini söylemelisiniz
    • Ailece birbirinize yakın olmalı, kaliteli vakit geçirmeli, çocuklarınızın gerçek hayatta sosyalleşmesine olanak sağlamlısınız

     

  • ÇOCUKLARINIZI İNTERNET TUZAKLARINDAN KORUYUN

    Bir pazar günü, akşam üzeri gazetemi okuyordum, bir yandan da kızımın tablet bilgisayarından radyo dinliyordum. Ara sıra bilgisayarına gelen mesajlar yüzünden müzik kesiliyordu,mesajlar o kadar sık gelmeye başladı ki , bilgisayara bakma ihtiyacı hissettim.Gözlerime inanamadım, bir arkadaşlık sitesinden geliyordu mesajlar ve cümlelerin çoğu cinsel içerikliydi.Kızımın da küfürlü yazılara aynı şekilde cevaplar yazdığını gördüm. Daha kızım 15 yaşında , evde ne annesi ne de ben asla bu şekilde konuşmayız, bu kadar kötü kelimeyi nerden biliyor olabilir? Bir saat sonra kızım eve geldi, gördüklerimi anlattım , elindeki telefonunu aldım ve onu da kırdım korkusundan bize söyleyemediğini, yaklaşık üç aydır bunun devam ettiğini anlattı. Sabaha kadar uyuyamadık, ne yapıcağımı bilmiyorum,şimdi ne yapmalıyız doktor hanım?

    Çocuklarınıza bilgisayar kullanmayı ve kurallarını öğretmelisiniz

    Çağımızın elbette vazgeçilmez araçlarından bir tanesi bilgisayar ve internet. Özellikle çocukların ve gençlerin bu hızlı iletişim ağına ayak uydurmaları çok kolay oluyor. Anne babalarının çoğu ne bilgisayar kullanmayı biliyor, ne de internet kullanıcılığının kurallarını.

    Bazı anne babalar ise internet kullanmayı bilseler bile ya oyun sitelerinin, ya da seks sitelerinin bağımlısı olmuşlar bile. Böylece aile içinde çocuğa kötü örnek olduğunun farkına bile varamayan birileri oluyor.

  • Kanser hastalarının ilk psikolojik tepkileri nelerdir ve nasıl davranılmalıdır?

    1.Aşama Şok hali : birkaç saatten , birkaç haftaya kadar uzanan söyleneni işitmeme, hastalığa inanmama , gerçeği kavramada güçlük gibi şok hali yaşar hastalar. Panik ve çaresizlik içinde hastalığı inkar etme eğilimine girerler.

    2. Aşama Duygusal Tepki : Hasta zamanla gerçeği kabullenmeye başlar, ancak hastalığın başına getirebileceklerinden dolayı korkar ve aşırı kaygı duyar. Dikkat dağınıklığı, ağlama, huzursuzluk, iştahsızlık yaşar. “ Neden ben ? “ diye sorar ve önce kendini suçlar. Eğer hastalar kızgınlık ve isyan duygularını yeterince ifade edemezlerse depresyona girerler. Mutlaka profesyonel destek alınmalıdır.

    3. Aşama Uyum süreci: Artık hasta kabulleniş sürecine girer, tüm enerjisini ve ruhsal gücünü iyileşmeye adamak ister. Hastalığı ile birlikte yaşamayı öğrenmeye başlar.
    Hasta kimliğini, yaşam sürecini ve amacını yeniden gözden geçirir ve sorgular. Çevresindeki herkesten güven ve destek ister.

  • Kanser Hastalarının Psikolojik Desteğe İhtiyacı var

    Bütün fiziksel hastalıklar, kişilerin fizyolojik ve psikolojik bütünlüğüne karşı tehdit oluşturur, varoluşsal kaygı yaratır. Hastalar bedensel zorlanma yaşadığı gibi, ruhsal ve sosyal açıdan da çeşitli zorlanmalar yaşarlar.

    Kanser belirsizlikler içeren , ağrı ve acı ile ölümü çağrıştıran, suçluluk duygusu, terk edilme korkusu, panik ve kaygı yaratan bir hastalık olarak algılanır.

    Elbette kanserli hastanın yaşına, hastalığının çeşidine, evresine ve psikososyal çevresine göre hastanın yaşadığı psikolojik sorunlar da değişmektedir. Ancak hastalığın çeşidi ve evresi ne olursa olsun, hem hastanın hem de yakınlarının psikolojik destek almaya ihtiyacı vardır.

    Özellikle tanı aşamasında ailelerin bize en sık sorduğu soru, “ hastalığını söyleyelim mi? saklasak olmaz mı ? “ sorusudur. Her hastanın kendisi hakkında gerçeği öğrenmesi doğal ve temel hakkıdır. Bu nedenle hastaya umudunu yok etmeden, gerçeği kabullenişini kolaylaştıracak , tedaviye uyumunu arttıracak bir şekilde hastalığı hakkında doğru bilgi verilmelidir.

    Hastaların en sık yaşadığı psikolojik sorunlar:
    1.Uyum bozukluğu
    2.Anksiyete bozukluğu
    3.Depresyon
    4.Organik beyin sendromu
    5.Kişilik bozukluklarıdır

  • Stresin neden olduğu ruhsal hastalıklar

    1.Somatizasyon bozukluğu; Tıbbi bir rahatsızlık olmaksızın vücudun çeşitli bölgelerinde ağrılar,bulantı,kusma,geğirme,el ayakta uyuşma,ses kısılması, adet düzensizliği gibi şikayetlerin görülmesi.

    2.Kaygı bozukluğu; Sürekli endişe içinde, her an kötü bir şey olacak korkusu yaşanır. Huzursuzluk, aşırı heyecan duyma, dikkatini verememe,uyku bozukluğunun yanı sıra nefes daralması, aşırı terleme, çarpıntı, titreme, baş ağrısı ve bulantı görülür.

    3.Depresyon: Enerji azlığı , hayattan zevk alamama, içe kapanma, iştah ve uykuda azalma karamsarlık, ümitsizlik, kendine güvenin azalması, değersizlik düşünceleri ile seyreder.

    4.Panik atak; Kendiliğinden ve ani bir şekilde başlayan ;çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı, göğüste sıkıntı hissi, bulantı veya karın ağrısı,çıldıracakları veya bayılacakları korkusuna da kapılırlar.

    5. Sosyal fobi: Başkaları tarafından olumsuz değerlendirileceği kaygıları ile kendisini gözlemeye ve değerlendirmeye odaklanarak, tehlikeli ortamlar olarak düşündüğü ortamlardan kaçınırlar.

    6.Uyku bozuklukları: Stres, aşırı uyarılmışlık hali yaratarak uykuya dalmakta ve uykunun devamlılığında sorunlara neden olur, uyku kalitesini bozulur.

    7.Alkol bağımlılığı; Aşırı stres, bunaltı ya da karamsarlık yaşayanlar bazen alkolü yatıştırıcı, rahatlatıcı olarak “ilaç niyetine” kullanmaktadırlar.