Etiket: çocuk danışmanlığı

  • Çocuklarda Öğrenme Güçlüklerine DİKKAT !

    Öğrenme, insanın doğduğu günden ölünceye kadar devam eden , kişinin gelişim düzeyine ve bireysel özelliklerine göre değişim gösteren bir süreçtir.
    Bu süreç içinde ;
    • normal veya normalin üstünde zekaya sahip( IQ 85 in üstünde ) ,
    • belirgin bir beyin hasarı ve duyusal özrü olmayan,
    • dinleme, konuşma,okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik becerilerinin kazanılmasında veya kullanılmasında sorun yaşayan
    • kendini idare etmekte, sosyal algılama ve sosyal etkileşimde sorun yaşayan,
    • standart eğitime rağmen yaşına ve zekasına uygun başarı gösteremeyen bireylerdeki durumların tümüne öğrenme güçlüğü diye tanımlamaktayız.
    • Eğer çocuğunuz görsel, işitsel ya da fiziksel kusurlar, zekâ geriliği, duygusal problemler, çevresel, kültürel ya da ekonomik açıdan elverişsiz koşullar gibi nedenlerle farklı öğreniyorsa bu durumu öğrenme güçlüğü olarak değerlendirilmemektedir.

    Öğrenme Güçlüğünün Etkilediği Alanlar:
    • Konuşma dili: Dinleme ya da konuşma problemleri
    • Okuma: Kelimeleri anlama, tanıma ve kodlama problemleri
    • Yazılı dili: Fikirleri organize etme, yazma ve heceleme problemleri
    • Matematik: Bazı basit kavramları anlama ve aritmetik işlem problemleri
    • Yargılama: Düşünceleri bir araya getirip organize etme problemleri
    • Sosyal davranış: Arkadaş edinme, sosyal muhakeme ve düş kırıklılıklarıyla baş etme problemleri
    • Hafıza: Talimatları ya da olayları ezberlemekte ve hatırlamakta güçlük yaşamak
    • Fiziksel koordinasyon: Atlama, zıplama, küçük objelerle çalışma ve el yazısı ile ilgili güçlük yaşamak
    • Organizasyon: Zamanı ve kendine ait eşyaları yönetmekte, belirli bir plan dâhilinde hareket etmekte güçlük yaşamak
    • Düşünmek hakkında düşünmek (üst biliş): Hatalardan ders çıkartma, strateji kullanma gibi konularda güçlük yaşamak

  • Duygusal zekanın beş önemli bileşeni vardır

    1. Özbilinç: Kişinin kendisini ve duygularını tanıması, anlaması ve ifade edebilmesidir.
    2. Duyguları Yönetebilmek: Duygular oluşurken bunun nedenlerini anlamak ve o duyguyu kontrol edebilmektir.
    3. Kendini motive etmek: Kişinin kendisini ve başkalarını yüreklendirebilmesi ve yapılan bir işe odaklanarak o işin sonuçlandırılabilmesi için üretken bir biçimde çalışılması, heyecan ve istek duymasıdır.
    4. Empati: Başkalarının duygularına ve ihtiyaçlarına duyarlı olabilmek ve gereksinimlerine cevap verebilmektir.
    5. İlişkileri yönetebilmek: İnsanlar arası ilişkilerde başarılı olmak ve olası problemlere çözüm getirebilme ve kriz yönetebilme becerisidir

    ÖNERİLER:
    Çocuklara duygularını ifade etmeyi öğretmenin en iyi yolu örnek olmaktır.
    Hem kelime haznelerinin gelişimi için hem de kendi duygularınızı ifade etmek için onlarla bol bol sohbet edin, kitap okumaya özendirin, fikirlerini sorun.Mutluluklarınızı, sevinçlerinizi veya hüzünlerinizi rahatlıkla çocuklarınız ile paylaşın.Onları dinleyin, suçlamadan, yargılamadan konuşun.

    Çocuklarımızı işgal etmeyin:
    Çocukların gerek fiziksel gerekse duygusal olarak ihmal edilmesi kadar işgal edilmeleri de onların duygusal gelişimlerine zarar vermektedir.

    İç görü kazanmalarına yardımcı olun:
    Öncelikle çocuğunuzun huzursuzluğunun altında yatan sebebi siz fark etmeye çalışın, sonra bunu çocuğunuza yansıtın.

    ” Sanıyorum bu gün çok yürüdük ve sen çok yoruldun, bu kalabalık seni huzursuz etti, ya da acıktın ve uykun geldi ” gibi cümleler ile çocuğa altta yatan gerçek sebebi fark ettirin. Eğer bu durumda gerçek iç görü sağlanamaz ise sorunun çözümü mümkün olmayacaktır.

    İkinci aşama; “dur , düşün , yap” modelini hayata geçirebilmektir.

    ” Hadi duralım , bir düşünelim, şimdi ve burada nasıl davranmalıyız? “ diyerek hem kendinize hem de çocuğa seçenekler sunun.

    “ İstersen biraz dinlenelim, dışarıda hava alalım, istersen önce yemek yiyelim veya aldıklarımızı arabaya yerleştirelim ve arabada biraz uyu “ gibi seçenekler sunun.

     

     
  • Çocuğunuzun Duygusal Zekasını Geliştirin

    Hafta sonu alışveriş merkezindeydim. Yine 4 yaşlarındaki bir çocuk ağlıyor, annesi onun elinden tutmuş, çekiştiriyordu.

    Anne: ” Bir daha seni getirmeyeceğim, lanet olsun seni doğurduğum güne” diyerek bağırıyordu. Annesi bağırdıkça çocuk daha da tepinmeye başladı ve sonunda beklenen oldu, anne kocaman bir tokat attı, ” Ya şimdi sus ya da seni polise vereceğim” diyerek tehdit etti Uzaktan onları izlemek gerçekten işgence gibiydi. Annesi çocuğu kucağına aldı, alışveriş sepetine koydu , çocuk sepette tepiniyordu, anne söylenerek alışverişe devam etti…

    Bu ve benzeri manzaraları sizler de sıkça yaşıyorsunuzdur . Oysaki çocuklar küçük yaşlarda gerçek duygularını ifade etmekte zorlanabilirler.

    ” Anne ben çok yoruldum, ilgimi çekmeyen bir sürü kıyafet mağazasında seni beklemekten sıkıldım. Üstelik uykum geldi ya da acıktım “ diyemedikleri için duygularını davranışları ile belli ederler. Çünkü; hem duygularını tanımıyorlardır, hem de soyut kavramları henüz gelişmemiştir. Yeterli kelime dağarcıkları olmadığı için düzgün cümlelerle duygularını ifade edemezler .

    Örneğin; anne babası arasındaki sürekli yaşanan tartışmalardan etkilenen ya da okulda uyum sorunu yaşayan çocuk, altını ıslatabilir, agresif davranışlarda bulunabilir, içe kapanabilir, uyku, iştah sorunları yaşayabilir. Böylece duygularını davranışları ile anlatmaya çalışır.

    Çocuklarınızın çeşitli zorlukları aşabilmeleri, duygularını doğru bir biçimde ifade edebilmeleri , dışarıya yansıyan davranışlarını fark edip düzeltebilmeleri, kendilerine zarar verecek davranışlardan kaçınıp, “ Hayır “ diyebilen , mutlu bireyler olarak yetişebilmeleri kuşkusuz ki duygusal zeka gelişimleri ile ilgilidir.

  • Okullarda yaşanan şiddet

    Okullarda yaşanan şiddet ; gençlerin gelişimsel ihtiyaçlarının anlaşılıp, karşılanması ile önlenebilir.

    13 yaşındaki bir genç okulda , arkadaşı kendisine “salak “ dediği için yumrukla vurmuş , gözünü morartmış, kaşının açılmasına sebep olmuştu. Disipline gideceğini öğrenince
    “ Vallahi kötü niyetim yoktu, ben babama çekmişim, o da böyle hızla parlar, kızdığında gözü hiçbir şey görmez, sinirlenince vurur ama sonra pişman olur, ne olur beni disipline göndermeyin …” diyerek ağlamaya başlamıştı.

    Şiddet eğilimi olan çocukların evlerinde de şiddet gördükleri , yaşamlarının bir parçası haline geldiği aşikar. Bu davranışlarının altında kişilik yapılanmalarının sağlıklı gelişmememesi yatmaktadır.

    Eğer gençlerin şiddet eğilimini önlemek istiyorsak, onların gelişimsel ihtiyaçlarını anlamalı ve bu ihtiyaçlarını karşılayacak projeler üretmeliyiz.

    Öneriler:

    • Gençlerin okul başarısı sadece matematik, fizik , kimya gibi derslerden aldığı notların başarısı ile ölçülmemelidir.
    • Yaşamları boyunca SBS, YGS LGS, DGS, KPSS, ÜDS, TUS, DUS, gibi sınavların peşinde koşarken düşünsel, duygusal, sosyal gelişimleri ihmal edilmemelidir.
    • Okullarda bulunan Psikolojik Danışmanların mevcuda göre sayıları arttırılmalı, rehberlik servisinin yanında Aile Danışma Ünitelerinin de hizmet vermesi sağlanmalıdır.
    • Gençlerin okuma alışkanlıklarını arttırmak, öğrenmeyi zevkli hale getirmek için çeşitli konularda ödüllü münazara yarışmaları, bilgi yarışmaları düzenlenmelidir.
    • Resim, müzik, fotoğraf gibi sanatsal faaliyetlerde bulunabilmeleri için okullarda sanat atölyeleri açılmalıdır .
    • Okullar arası düzenlenen müzik yarışmalarında , yetenekli çocuklar keşfedilip, güzel sanatlar lisesinde veya konservatuarlarda okuyabilmeleri için imkanlar sağlanmalıdır.
    • En önemlisi kamuoyunda duyarlılık sağlanmalı, şiddet içeren dizi, film ve diğer programların sayıları azaltılmalı, cinayet sahnelerinin açık bir şekilde yayınlanması engellenmelidir.
    • Dizilerde gördükleri kavga ve şiddet içeren sahneler, her delikanlının cebinde silah taşıması gerekiyormuş imajı yarattığı gibi, gençlerin güç ve kuvvete özenmesini sağlamakta, zihinlerde bir insanı öldürmenin ne kadar kolay olduğu imajı da yaratmaktadır.
    • Delici, kesici ve ateşli silahlara erişim bu kadar kolay olmamalı, sivil silahsızlanma için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

     

     
  • ARKADAŞ BASKISI

    13 yaşında oğlum var, bizleri artık hiç dinlemiyor, geçen gün çantasında tek sigara gördüm. Çılgına döndüm, saatlerce konuştum ama arkadaşı ne yaparsa onu yapmaya devam ediyor. Geçenlerde sınıfından birkaç veliyle de görüştüm. Öyle şeyler anlatıyorlar ki ; arkadaşı için anne ve babasının cebinden para alan çocuklar, kız arkadaşının saç rengiyle aynı olabilmek için saçını gizlice sarıya boyatan kızlar, dövme modası var deyip ,okul harçlıklarını biriktirerek aynı dövmeden kollarına yaptıran üç samimi arkadaş …. Ne yapacağımızı şaşırdık. Saatlerce ülkeyi kurtaran nutuklar attık birbirimize…

    Çocuklar okul dönemlerinde aileleriyle geçirdikleri zamanın neredeyse iki katını arkadaşlarıyla geçiriyorlar. Tıpkı biz yetişkinlerin iş arkadaşlarımızla geçirdiğimiz zaman gibi. Bu nedenle anne babalar işler ne zaman istedikleri gibi gitmese hemen çocuklarının kötü davranışlarının sorumlusu olarak arkadaşlarını göstermeleri aslında doğal gibi görünmekte.
    Ancak anne ve babaların gözden kaçırdıkları bir şey var ki o da; genellikle yanlış davranışlarda bulunan arkadaşları öncelikle kendi çocuklarının arayıp bulduğunu fark etmeyerek yanılgıya düştükleridir.

    Nedenleri
    • Kabul görme ve onaylanma ihtiyacı
    • Reddedilme, dışlanma, alay edilme korkusu
    • Yakınlık, bir gruba dahil olabilme gereksinimi
    • “Adam yerine konma”, sözünü dinlettirme ihtiyacı
    • Özgüven eksikliği
    • Sosyalleşme becerilerinde eksiklik
    • “Hayır” diyebilme becerisinden yoksunluk
    • Çatışma ve çözüm bulma becerilerinde eksiklik
    • Aşırı baskıcı ya da aşırı rahat aile tutumları
    • Eksik ya da yanlış yetişkin rehberliği
    • Ev ortamının tutarsızlığı, dengesizliği
    • Sağlıksız rol modelleri
    • İlgi ve sevgi eksikliği

  • BABA Kimdir?

    • Anneyi mutlu etmek ve ona yardımcı olmak,
    • Otoriteyi sağlamak ve annenin çocuğa getirdiği düzeni sürdürmek,
    • Toplumla bağ kurmak ve statü kazandırmak için gereklidir.
    Bundan başka baba, eğer anne çalışmıyorsa dış dünya ile bağı oluşturur, aile dışı gerçekliği şekillendirir, baba ailenin toplumla ilişkilerini kuran önemli bir köprü konumundadır. Bu işleviyle o, çocuğun sosyal gelişiminde ve özgüveninin kazanılmasında önemli bir etkiye sahiptir. Baba çocuk için hem bir sevgi nesnesi hem de örnek alınacak kişidir.

    Anne ve babalar arasında önemli bir tercih farkı görülmemesine karşın, genel olarak babaların, ilk çocukta tercihlerinin erkek çocuk üzerinde yoğunlaştığı görülmüştür.Kız çocuğa sahip olanlarla, erkek çocuğa sahip babalar arasında belirgin bir fark görülmüş, erkek çocuğa sahip olanların, çocuklarına daha yakın oldukları belirlenmiştir. Erkek çocuk babaları tarafından en sık belirtilen ortak faaliyetler fiziksel oyun ve spor olmuştur. Erkeklerin çoğunluğu için, futbol, özellikle belirtilen bir spor faaliyetidir. Kızlar için en çok bahsedilen faaliyet, akademik öğrenmede ona yardım etmek, çocuğu desteklemek olmuştur.

    Babanın yokluğu, ilgisizliği çocuğun kişilik yapısını ruh ve beden sağlığını büyük ölçüde etkileyebilir ve bazı uyum ve davranış bozukluklarının nedeni olabilir.
    Ülkemizde baba, genellikle ya çok çalıştığı için çocuklarını görememekte ya da çok yorgun olduğu için onlarla ilgilenememektedir. Çalışması dışında kalan boş zamanını kendi ilgisi doğrultusunda değerlendirmeyi yeğlemektedir. Bu koşullar için de çocuk da babadan kendisine zaman ayıramayacak kadar meşgul insan olarak bahsetmekte, onunla olan iletişimi giderek kopmaktadır.
    Babanın pasif ve ilgisiz olduğu aile ortamları sadece çocuğun sosyal gelişimini etkilemekle kalmamakta, özellikle erkek çocuklarda çeşitli cinsel kimlik karmaşalarına sebep olabilmektedir.
    Elinizden geldiğince çocuklarınıza ayırdığınız zamanlarda telefonlara cevap vermemeye çalışın. Aile gelenekleri geliştirin. Her cumartesi akşamı hamburger pişirmek kadar basit bir gelenek de olabilir. Elinizden geldiğince sofraya birlikte oturun. En sevdikleri televizyon programını onlarla birlikte izleyin ve neden sevdiklerini anlamaya çabalayın. Herhangi bir şey için çok çalıştıklarında başarısız olsalar bile onları övün. Çocuğunuzu işyerine götürün, koltuğunuza oturtun ve gün içinde neler yaptığınızı anlatın. Sisin için önemli olan değerlerin bir listesini çıkarın. Bunları etkin bir biçimde çocuğunuza aktarıp aktarmadığınızı sorun kendinize. Bir çocuğu kurallar ve değerler olmadığına inandırmak, ona güvensizlik duygusunu aşılamanın en garantili yoludur.
    Bir işe sahip olma şansına erişmişseniz, bu işe gönül verin. Zamanınız konusunda size sayısız gelecektir ve çocuklarınıza her zaman sizden istedikleri zamanı ayıramayabilirsiniz. Ama mümkün olduğunca ileri bir tarihe kadar günleri saymaya başlayın. Birini bile kaçırmamaya özen gösterin.
    Ölüm döşeğinde olan kimsenin keşke işime biraz daha fazla zaman ayırabilseydim dediği duyulmamıştır ve unutmayın ki çocukluk kapısı bir daha hiç açılmamak üzere hızla kapanır.

  • KIZ ÇOCUKLARI VE BABALARI

    Kız çocuğun babayla kurduğu ilişki beklenti, hayal kırıklığı, hayranlık, reddedilme ve sevgi yüklü bir ilişkidir ve bu ilişki kızın seçimlerini ve hayat bakışını da belirler.
    Bir kızın babasıyla kurduğu ilişki ve içinde bulunduğu etkileşim onun ileriki yıllarda karşı cinsle olan, eşiyle, patronuyla, arkadaşlarıyla ve çalışma arkadaşlarıyla kuracağı ilişkiyi de belirleyecektir. Kız çocuk babayla beraber erkek cinsini ve erkeklerin dünyasını öğrenir. İleride erkeklere dair yapacağı genellemelerin bilgisine babası sayesinde ulaşır.Kız çocukları daha altı aylıkken babalarını sesine ve dokunuşlarına annesinkinden daha farklı tepkide bulunmaktadır. Yani babayı algılamakta ve ayırt etmektedir.
    Baba tıpkı anne gibi çocuğun hem psikosoyal hem psikoseksüel hem de zihinsel gelişiminde rol oynar. Psikoseksüel kurama göre kız çocuklar 3-4 yaş civarı babaya yakın olmak isterler. Buna engel olan kişini anne olduğunu düşünüp anneye kıskançlık beslerler daha sonra anneyle özdeşleşerek bu süreci atlatırlar.
    Eğer baba katı, otoriter ve korku uyandıran bir babaysa; kız utangaç ve çekingen olacaktır.Kendini ifade etmek yerine içine kapanmayı tercih edecektir. Eğer baba sürekli eleştirisel bir tutum içerindeyse ve çocuğuna hata yapma şansını tanımıyorsa çocuğuna zarar vermektedir. Hata yapmasına izin verilmeyen bir çocuk kendi doğrularını bulmakta hayatı boyunca zorluk çekecektir. Kısıtlayıcı babalar çocuğunun zeka gelişimini de kısıtlamaktadır.
    Araştırmalara göre zeka yüksekliğiyle babanın ilgisi arasında artan bir ilişki vardır. Babanın katı olması kadar aşırı yumuşak olması da sorundur. Çünkü özellikle kız çocuklar sınırlara ihtiyaç duyarlar.

    Bunun yanında babasından yeterli ilgi ve sevgiyi göremeyen kızlar, ilişkilerinde, kendilerinden yaşlı ya da daha olgun erkeleri tercih etmektedirler. Babalarından bulamadıkları ilgi ve şefkati böyle aramaktadırlar. Bu bazen yanlış ve sonucu acı seçimlere neden olmaktadır.

    İlgisiz babalar, anneler boşluğu doldurmak için çocuklarıyla koalisyonlara girmektedirler. Özellikle kız çocukla bir nevi suç ortaklığı yapılmaktadır. Bazen de anneler aşırı ilgi göstererek kızın benliğini kazanmasına izin vermezler. Eğer baba, anneyi sürekli aşağılıyorsa kız çocuk bundan olumsuz etkilenir. Sahip olduğu kadın kimliğinden, bilinçaltında utanç duyar. İleriki yaşlarda da bir çok psikosomatik rahatsızlığa sahip olur.Bir çocuğun başına gelebilecek en kötü şey babanın varken yok olmasıdır. İlgisiz bir babaya, kız da ilgisizleşecektir. İlgili bir baba mükemmel olmaya çalışmaz. Mükemmel olmak yerine; kızını dinler, ona saygı gösterir, onunla berber vakit geçirir, ona olumlu geri bildirimlerde bulunur, yeteneklerini geliştirmesi için onu destekler.Babasıyla iyi ilişkileri olan kız çocuklarını ileride özgüveni yüksek ve kendini rahat ifade edebilen yetişkinler oldukları görülmüştür.

    Babayla olan iyi ilişki, kızın hayata karşı daha pozitif bakmasını sağlamaktadır. Bu kızların liderlik vasıfları da yüksek düzeyde olmaktadır. Ayrıca bu kız çocuklarını ruh sağlıkları da kolay kolay bozulmamaktadır.

     

  • Çocukluk Çağında Depresyon

    TRT Çukurova’nın konuğu Dr. Obengül EJDER Çocukluk Çağında Depresyon hakkında bilgilendirmesi.

  • YUTULAN KİMLİKLER veya “HER ŞEY SENİN İYİLİĞİN İÇİN “ YALANI

    Son zamanlarda gerginim ve mutsuzum. Geceleri uyumakta zorluk çekiyorum, birkaç kadeh bir şeyler içersem biraz gevşiyorum, sonra bir koltukta uyuya kalıyorum. İki kızım da akşamları onlarla ilgilenmediğimi söylüyor. Son zamanlarda annemler yüzünden eşimle çok sık tartışıyoruz. Sanırım artık kendime zarar veriyorum.

    Üniversiteyi kazandığımda annem benimle birlikte Eskişehir’e geldi, ev tuttuk ve dört yıl birlikte okuduk.Bir gün evlenmek istediğimi söyledim. Anında babam kız arkadaşımın memleketi olan Rize’ ye gitti ve bütün ailesini araştırdı. Maddi durumları pek iyi değildi, annem “ ele güne rezil oluruz, gelinin kimlerden ? ” diye sorarlarsa ne diyeceğim diyerek bütün evlilik sürecimi burnumdan getirdi.
    Sonunda baktılar ki kararlıyım, onlarla birlikte yaşamam şartı ile kabul ettiler. Oturdukları siteden bir ev ve araba aldılar. Babamın iş yerinde çalışmaya başladım. Ancak ne yaparsam yapayım babam bir türlü beğenmiyordu. Tam on sene gecemi gündüzüme kattım, sırf onu mutlu etmek, takdirini kazanmak için çalıştım. Son beş yıldır şirketin karı üçe katlandı, ama babamın gözünde hep başarısız bir çocuk olarak kaldım.
    Çocuklarımız doğdu, bu sefer de anne- babalığımızı beğenmediler. Çocuklarımızın bütün eğitimini üstlendiler. Ne zaman itiraz edecek olsam babamın büyüklüğü karşısında eziliyor, kekeliyor, neredeyse 3 yaşında çocuk gibi korkuyorum. Bir keresinde anneme bahsedecek oldum, babama söylemiş, çok aşağılayıcı bir ses tonuyla “ Benim evimde, benim paramla yaşıyorsun, madem beğenmiyorsun her şeyin anahtarını bırak ve git, bir daha da bana baba deme “ diyerek bağırdı.
    Ne zaman benim de büyüdüğümü, bir yetişkin olduğumu kabul edecekler? Beni bir kukla gibi oynatmaktan ne zaman vazgeçecekler?

    “Her şey senin iyiliğin için..” yalanını söyleyen ebeveynler;
    · Kendi tatminsizlikleri ve terk edilme korkuları yüzünden , çocuklarının kontrol iplerini hep ellerinde tutmak isterler.
    · Kontrolü elinde tutmak için de “her şey senin iyiliğin için…” yalanını söylerler.
    · Bir yandan mali desteklerini zalim ve yıkıcı bir şekilde kullanırken , bir yandan da kendilerini cömert ve yüce göstermeye çalışırlar.
    · Çocuklarına vazgeçemeyecekleri imkanlar sunarak kendilerine bağımlı hale getirirler.
    · Çocuklarının büyüdüklerini kabul etmez, onlar anne baba olsalar bile yetersizliklerini yüzlerine vururlar
    · Duygusal davranarak, çocuklarında suçluluk duygusu yaratırlar.
    · Genellikle kardeşlerden birisini kurban seçerler ve kardeşleri birbirleri ile kıyaslarlar.
    · Bu durum, sürekli eleştiriye maruz kalan kardeşin, diğer kardeşi kıskanmasına ve ilerde aralarındaki kardeşlik bağlarının zayıflamasına sebep olur
    · Sağlıklı aile yapısında ergenlik döneminin sonunda gerçekleşmesi gereken bu bireyselleşip yetişkin olma süreci, kontrolcü anne babaların çocuklarında bir türlü gerçekleşemez
    · Sonunda ; mutsuz, çaresiz, içe kapanık ve suçlayıcı çocuk yetişkinler olarak kalırlar.
    Not: Etik ilkeler gereği gerçek danışan öyküleri değiştirilmiştir.

     

  • Boşanma Sürecinde Çocuğunuzun Adaptasyonuna Nasıl Yardımcı Olursunuz ?

    Bu nedenle boşanırken çocuklarınızın bu duruma uyum sağlamasına yardım etmek ve süreci iyi yönetebilmek için şunlara dikkat etmenizi öneriyorum:

    1. Hiçbir çocuk sabah kalktığında babasının diş fırçası dahil bütün eşyalarını alıp gittiğini görmemeli veya annesinin evi terk edip gittiğini bir başkasından öğrenmemelidir. Bu nedenle aldığınız boşanma kararını çocuklarınıza birlikte açıklayın.
    2. Onlarla konuşurken eşinizle aranızdaki sorunlardan ve ayrılma kararınızdan onların hiçbir şekilde sorumlu olmadıklarını açıkça belirtmelisiniz.
    3. ” Biz sizi çok seviyoruz , daima anne ve babanız olarak kalacağız , ancak artık birbirimizle anlaşamıyoruz, çok kavga ediyoruz, birbirimizi üzmektense ayrı evlerde yaşamaya karar verdik “ diyerek birbirinizi suçlamadan eşit sorumluluk alarak çocuklarla konuşun.
    4. Yaşlarına uygun bir biçimde, boşanmanın onları nasıl etkileyeceğini hangi evde, kiminle, hangi zamanda kalacaklarını, hafta sonları kiminle ne yapacağınızı, tatil düzenlerini hepsini somut ifadelerle açıklayın.
    5. Aldığınız kararları bir kağıda yazın ve mutlaka çocuklara verdiğiniz sözlerde durun.
    6. Çocuklar kimde kalacak? Sorusuna cevap ararken onları cansız birer eşya olarak görmeyin . Gerek mal paylaşımını gerekse çocukların velayet konusunu asla çocukların yanında tartışmayın.
    7. Boşanma anlaşmanızın adil olmasını eğer umursamazsanız belki para ve mal kazanmış olabilirsiniz ancak kaybeden kesinlikle çocuklarınız olacaktır.
    8. Aranızda yaşananlar her ne olursa olsun sırf birbirinizin canını acıtmak için çocuklarınızı taraf olmaya zorlamayın .
    9. Birbirinizle konuşmak yerine “ söyle oğlum babana…… “ veya “ kızım annene söyle…….” gibi ifadeler ile çocuklarınızı posta güvercini olarak kullanmayın.
    10. Her ne kadar birbirinizden nefret etseniz de çocuklarla ilgili her türlü iyi ya da kötü olayda yüz yüze gelmek zorunda olduğunuz unutmayın. Bu nedenle ilişkinizi mümkün olduğu kadar sorunsuz sürdürün. Bu mümkün değilse, sorunları çocuklarınıza asla yansıtmayın.