Yedi yıllık evliyim, iki çocuğum var. Evliliğin yükü giderek tahammülümü azalttı. Evde her şeye çok bağırıyorum, eşimin en ufak isteklerine büyük tepkiler gösteriyorum. 3 yaşındaki oğlum hiç söz dinlemiyor, dayak atmak zorunda kalıyorum. Sonra da oturup ben ağlıyorum. Eşimle boşanmanın eşiğindeyiz. Galiba ben bu kötü hayatı hak ediyorum. Eşimin de çocuklarımın da hayatını mahvediyorum.
Yaşamının en değerli varlıklarına bile sevgisini ve şefkatini ifade edemeyen bu danışanım, aslında bilinçaltına bastırdığı geçmişinin kötü izlerinin bir yansımasını yaşıyordu. Buz dağının altındakileri görebilmesi zaman alacaktı, ancak kendini geçmişinden özgürleştirebilmesi için bu farkındalığa ihtiyacı vardı;
– Biz altı kardeşiz, ben en büyükleriyim, annem kendimi bildim bileli hastadır. Sürekli doktora giderdi. Ama ne ilaçlarını dosdoğru kullanırdı, ne de doktorun söylediklerini yapardı. Sanki hasta olmak hoşuna gidiyordu.
– Sabahları kahvaltıyı hazırlayan , kardeşlerimi giydirip okula gönderen hep ben oldum. Annem bulaşıkları yıkamadan okula gitmeme izin vermezdi, o zamanlar bulaşık makinası da yoktu tabi. Elinden sigarası hiç düşmezdi, televizyonun karşısındaki sedirde oturur, bana emirler yağdırırdı; “ görmüyor musun dizim ağrıyor, kahrolası baban altı çocuğu attı gitti başıma, ömrümü tükettiniz, kazık kadar kız oldun , topla şu ortalığı “ diye bağırırdı. Kazık kadar kız dediği, daha 10 yaşındaydım. Anneme cevap vermeye ödüm kopardı, zaten sesim çıksa annem akşam babama şikayet ederdi.
– Babam işten erken çıksa bile eve gelmez akşama kadar kahvede otururdu. Eve çoğunlukla sinirli gelir, “ annen ve kardeşlerin sana emanet demedim mi, nedir bu evin hali? Neden kardeşlerin yemeklerini yemedi? diye bağırır , tokadı basardı.
– En büyük hayalim, büyüyünce hemşire olmaktı. Evde anneme baktığım gibi hastalara da bakacaktım, kendi evim ve çocuklarım olacak onlara hiç iş yaptırmayacaktım. Çok çalıştım, hemşire oldum. Artık bir işim, bir evim, eşim, çocuklarım var. Ama nedense bu içimdeki öfke dinmiyor, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum.
– Biliyor musunuz , ayrı şehirlerde yaşamamıza rağmen hala annemlerin her türlü problemi ile ben ilgileniyorum. Kardeşlerim buhar olup uçtu sanki…
Dikkat!
Evde anne babası tarafından çocukluk ihtiyaçları yıllarca görmezden gelinen bu danışanım gibi çocukluğu çalınmış olanlar,
• Yalnızlık ve yoksunluk duyguları ile mücadele etmek zorunda kalırlar.
• Kendi ihtiyaçlarını yok saymayı öğrenirler.
• Küçükken örnek alabilecekleri bir ebeveynleri olmadığı için kendilerini kaybolmuş hissederler
• Geçmişte duygusal olarak beslenemedikleri için, duygularını kapatırlar, sevgilerini gösteremezler.
• Başaramadıkları her şey için kendilerini suçlarlar ve cezalandırırılar.
• Gereğinden fazla sorumluluk yüklenirler
• Hayat enerjileri azalır ve depresyona girerler
Not:danışan öyküleri etik ilkeler gereği değiştirilmiştir.