Kategori: Aile Danışmanlığı

  • Çocuklarımızı severken…

    Çocuklarımızı sevmek demek, onları dizimizin dibinden hiç ayırmamak demek değildir, her istediklerini anında gerçekleştirmek için maddi imkanlarımızı sonuna kadar zorlamak demek değildir.
    Ağlıyor diye okul bahçesinde nöbet tutmamalı, ona “ korkma ben buradayım, yanındayım” diyerek aslında okulda korkulması gereken bir şeyler var demek ki mesajını vermemelisiniz.
    Bakın bir annenin çocuğuna yazdığı şiirin şu dizeleri neredeyse her şeyi anlatıyor;
    “ Seni o kadar çok sevdim ki, kucağımdan indirdim yürüyebilesin diye…”
    Çocuklarınıza sevgi gösterirken , sınırları da iyi çizmeli, kendi başına yapabilecekleri şeyler için onları cesaretlendirmeli ve fırsat vermelisiniz. Hayatta kendi ayakları üzerinde durabilmeleri , mutlu, başarılı, doyumlu , çözüm üretebilen bireyler olarak yetişebilmeleri onları sosyal ve duygusal olarak ne kadar destekleyebildiğinizle ilintilidir aslında…

  • En Çok “Gelin-Kaynana” Problemi Yaşanıyor

    Çoğu evlilikte, eşin ailesiyle yaşadığı problemlerin başında gelin- kayınvalide çatışması geliyor. Özellikle de evin ya da ailenin kontrolü elinde olan annelerin bu kontrolü yitireceği ve oğullarını kaybedebileceği korkusu, farkında olmadan gelinini düşman olarak algılamasına sebep olabiliyor.

    Bağımlılık: Eşleri tarafından cinsel veya duygusal doyumsuzluk yaşayan kadınlar ilk erkek çocuklarına aşırı bağımlı oluyorlar. Oğullarına olan bu düşkünlükleri, onun başka bir kadına sevgi veya aşk duymasına karşı tahammülsüzlük oluşturuyor.

    Önyargılar: Diğer yandan gelinlerin de kendi ailelerinde kayınvalide kavramına karşı geliştirdikleri ön yargıları, daha en baştan olumsuz tavırlar sergilemelerine, kendilerine rakip görmelerine sebep oluyor.

    Kıyaslama :Gelinlerin sürekli olarak anneleri ile kayınvalidelerini kıyaslamaları veya kayınvalidenin gelinini kendisi ile kıyaslaması her iki tarafın da aşırı beklenti içine girmesine sebep oluyor.

    Kendini değersiz hissetme: Kendini değersiz hisseden gelinler veya kayınvalideler daha çok karşı tarafın gözünde takdir ve onay alarak değer kazanmaya çalışıyorlar. Aslında kendi duygusal boşluklarını fark etmediklerinden , kendi yanlışlarını görmek yerine karşı tarafı suçlamayı tercih ediyorlar.

     

     
  • Hiç bitmeyen Gelin Kaynana Çatışması

    Her anne ve babanın hayalidir, çocuklarının bir gün yuvadan uçup, kendi yuvalarını kurması. Ayrı bir evi, ayrı bir hayatı olsun isterler . Ancak teorikte son derece masum olan bu istekleri aşağıdaki iki örnekte olduğu gibi pratikte tam bir kabusa dönüşebilir.

    Balayından döndük, sabahın saat 7 sinde telefon çaldı, kayınvalidem eşimi arıyordu ve “oğlum en sevdiğin çorbayı yaptım, saat kaçta geleceksiniz “ diye soruyordu. Doktor hanım 5 aylık evliyiz, kayınvalidem kendisini bir gün görmesek kavga çıkarıyor. Kınada, nişanda, düğünde her şeyi sorun etti, eşim annesiyle benim aramda kaldı. En son annesi “ Oğlum sana kadın çok, ama anne yok “ dedi, bu söz evliliğimizi bitirdi. Artık ipler koptu boşanmak istiyorum.

    Eşim sabah ben işe gider gitmez annesinde alıyor soluğu. Akşama kadar onunla oturuyor, kız kardeşleriyle çarşıya çıkıyor, çocuğa çoğu zaman kayınvalidem bakıyor. Her akşam iş çıkışı onları almaya gidiyorum, “ şimdi ev soğuktur, yemek de yok , annemlerde yiyelim “ diyor. Hafta sonları da annesi kardeşleriyle çocuğu özledik diyerek bize geliyor ve bizde kalıyorlar. Evimizde bir düzen kalmadı, ben de kendimi dışarıya atıyorum, boğuldum resmen onların bu vıcık vıcık ilişkisinden .

    Daha çiftler birbirlerini tanımadan eşlerinin aileleri ile sorun yaşamaya başlıyorlar. Çoğu zaman çocuklarının evlenip ayrımlaşmasını kabul edemiyor aileleri . Hala yanlarında olsunlar, müdahale alanlarının dışına çıkmasınlar istiyorlar. Dolayısı ile yeni evli çiftler kendi ilişkilerinin sorumluluklarını taşıyamıyorlar.

    Sorunlar en çok neden kaynaklanıyor?

    Ailelerin damat veya gelini beğenmemesi
    Kültürel yapı farklılıkları
    Çiftin hayatına ve kararlarına sürekli karış¬maları
    Aşırı koruyucu davranmaları
    Her şeyi birlikte yapmak istemeleri
    Çiftin evine teklifsizce girip çıkmaları
    Çiftlerden birinin veya her ikisinin maddi olarak ailelerine bağımlı olmaları
    Aynı evde oturuyor olmaları

  • EVLİLİK AŞAMASINDA “AİLELER SAVAŞI “

    Masallardaki gibi olacak sanmıştık, yıllarca düşlediğim beyaz gelinliğim ve yanımda; ‘ acaba bir gün evlenebilir miyiz ki ‘ diye hayalini kurduğum aşkım …

    Ama öyle olmadı, daha kız isteme aşamasında başlayan adet ve usullerin yerine getirilip getirilmemesi, çikolata kabının büyük bir gümüş kap olup olmadığı gibi her şey sanki evlenmemizi engellemek için önümüze çıkarılan engellerdi.

    Daha ilk günden sevgilimin annesine kendimi beğendirme telaşındaydım, o bitti bu sefer annesi annemi , babası babamı beğenecek miydi? Yoksa oğullarına hiç kimseyi layık görmedikleri gibi beni de mi layık görmeyeceklerdi. Tam kız isteme bitti derken, aynı sorunlar nişanda yaşandı, siz daha az para harcayarak nişan yaptınız dediler, kendi tarafınızdan çok kişi, bizim taraftan az kişi davet ettiniz dediler .

    Şimdi de taraf olmuştuk smile ifade simgesi Annem iyice gerilmişti, her şeyi yokuşa sürüyor, nişanlım ne yapsa anneme beğendiremiyordu, zaten her buluşmamız senin annen şunu dedi, benim annem bunu dedi ile başlayıp kavgaya dönüşüyor, ben ağlayarak eve geliyordum.

    Annem ; “ gördün mü bu ilişkiden bir hayır gelmez , zaten neyi dosdoğru yapabildin ki bu güne kadar, dosdoğru koca seçesin “ diyordu.

    Ama biz yarım saat sonra birbirimiz özlüyor, hemen telefona sarılıp , ağlayarak barışıyorduk. Biliyorduk ki evlenince hepsi geçecek, artık kendi evimiz olacaktı, kimse bize karışmayacaktı, hep sabrettik ve balayı hayalleri kurduk.

    Düğün hazırlıkları başladı, her şeyin en iyisi olsun istiyordum. Üniversite okuduk, elimiz ekmek tuttu , ama adam olup kendi kararlarımızı veremiyorduk. Gerilim hat safhadaydı davetiye şeklinden başlayan anlaşmazlıklar düğünün nerede olacağına kadar sürüp gidiyordu, bitmek tükenmek bilmeyen taraflar arası gizli , üstü örtülü bir savaş vardı. Ama her iki taraf da bir araya geldiğinde “ onlar mutlu olsunlar da başka bir dileğimiz yok “ diyorlardı.

    Sonunda başardık, düğün dernek kuruldu, nikah kıyıldı, misafirler uğurlandı, her iki annenin gözyaşları içinde kendimizi yeterince suçlu hissettik, sanki toplu katliam yapmış katiller gibiydik, kargaşa, gürültü, herkesi mutlu etme telaşı, güya bizim mutluluğumuz içindi her şey …

    İşte pek çok çift gibi, mutluluk, sevgi, aşkın ispatlandığı evlilik gibi bir kurum için iki çiftin yıpranış öyküsünün özetiydi bu öykü…

    Yeni evli olmak yeni bir lisanı öğrenmek gibidir!

    Aile Yaşam Döngüsü içinde çocukların evlenip yuvadan gitmesi son derece doğal bir süreçtir. Ancak aileler bu süreci anormal görüp, sürekli sorun varmış gibi davranıyorlar. Bu da gençlerin yeni bir aile hayatına geçişini engelliyor ve kendilerini yorgun, depresif, hatta tükenmiş hissetmelerine yol açıyor.

    Yeni evli olmak yeni bir lisanı öğrenmek gibidir. Çiftlerin bunu öğrenebilmesi için biraz pratiğe ve zamana ihtiyacı vardır. Bırakın çocuklarınız kendi yaşam döngülerini tamamlayabilsinler…

     

     
  • “ANNE “ diyebilmenin mucizesi

    Bir danışanım anneliğini ve annesizliğini, şöyle anlatıyordu;
    Anneler gününü sevmezdi annem, öyle hediyeler alınmasından falan hoşlanmazdı. “ bir sürü annesiz çocuk var, onların duygularını hiç düşünmüyorlar mı? “ diye söylenirdi.
    Kendisi annesiz büyümüştü çünkü… 5 çocuğun ardından annemi doğururken ölmüştü annesi. Hem yoğun bir suçluluk duygusu hem de annenin olmayışının yarattığı derin depresyon. Dedem tekrar evlenmiş, üvey anneleri olmuş ama masal kitaplarında anlatılanlardan değil. Gerçekten annelik yapmış anneme, sadece onun kucağında sakinleşebildiğini anlatırdı. Banyoda yıkadığını, saçlarını taradığını, ablalarına ve kendine sandıklar dolusu çeyiz hazırladığını…
    Tüm bunlara rağmen güven eksikliği hep vardı, insanlarla fazla ilişki kurmazdı. Bu seanslardan sonra şimdi anlıyorum aslında annemin terk edilmekten korktuğu için kimseye bağlanamadığını. Annesinin yokluğunu hep hissetmiş, ‘ bilemiyorum sanki hep bir koku eksikti’ diye anlatır çocukluğunu… Belki de bu eksiklik annemin beni fazla sarmasının, göğsünde koklayarak uyutmasının nedeni…
    Akıllı kadındı annem, kalabalığın içinde fark edilmeye çalışıyordu demek ki , ya haylazlık yapacaktı ya da akıllı olacak ve okuyacaktı. Çaresizliği kabul etmeyenlerdendi annem, bir sorun olduğunda ağlamaz, sızlanmaz, hemen çözüm üretmeye çalışırdı. Düşünüyorum da bu yaşama azmimi, başarı hırsımı annemden almışım galiba.
    Şimdi ben de anne oldum, anneannemin ve annemin yaşam öyküsünün beni ve anneliğimi bu kadar etkilediğini bilmiyordum. Annemin kaygılarını taşıdığımı ve çocuklarıma fazla baskı yaptığımı fark ettim. Aslında annemden öğrendiğim tüm güzel özellikleri nesiller boyu aktarmalıyım ama kaybetme korkusu, ayrılık anksiyetesi gibi negatif duyguları ile taşımamayı da başarmalıyım…
    Bu anneler günü ilk kez ben de annesizim. Düşünüyorum da evine annesi girmeyen kaç çocuk vardır acaba? Ya da bir evi bile olmayan. Geçen yıl gibi bu yıl da annesiz kalmış, çocuk esirgeme yurtlarında yaşayan çocuklara gideceğim. Bu sürede karar verdim bazılarına yapabilirsem koruyucu annelik yapacağım.
    Danışanımın aldığı bu karar çok etkileyiciydi. Sadece anneler gününde değil, yıl boyunca bir yaşlıya evlatlık, bir çocuğa annelik yapabilineceğinin en güzel göstergesiydi.
    Eğer bu gün birisine “ anne “ diye seslenebiliyorsanız veya size “ anne “ diyen bir çocuğunuz varsa çok şanslı olduğunuzu bilmenizi isterim.
    Sahip olduğunuz tüm değerlere sıkı sıkı sarılın ve bugünün tadını çıkarın…

  • ANNE- OĞUL İLETİŞİMİNDE NELER YAPILMALI, NELERDEN KAÇINILMALI?

    Oğlunuzun büyümesine izin verin: Türk aile yapısında erkek çocuklara sorumluluk verilmemesi, gelecekteki yaşamlarında da sorunlara yol açıyor. Büyüyebilmesi için en azından kendisi ile ilgili sorumlulukları alabilmesi gerekir.

    Kendinizle kıyaslamayın: Kıyaslamak oğlunuzun kendisini mutsuz ve yetersiz hissetmesine neden olur. Bunun yerine annenin oğlundaki farklılıkları görüp, bu yönleri geliştirmesine yardımcı olması gerekir.

    Arkadaşça yaklaşan anne olun: Genç erkeklere ‘arkadaş’ gibi davranmak yerine, annesi olduğunuzu, daima ona destek vereceğinizi hissettirin. Çünkü onun anneye ihtiyacı var.

    Onlarla inatlaşmaktan kaçının: Ergenlik çağında erkekliklerini ispatlamak amacıyla anneyle çatışmaya girmek, sık görülen bir durumdur. Genç erkekler bu dönemde annelerinin desteğini isterler. Bu dönemde onlarla inatlaşmak, aşırı ve mantıksız yasaklarda diretmek inatlaşmalarına yol açar. İnatlaşmak da evden kaçma, okulu bırakma gibi sonuçlar doğurur.

    Yeterli zaman ayırın dinleyin: Çatışmalı ergenlik döneminde oğlunuzla iletişimi bırakmayın. Arkadaşlarını küçümseyip ‘saçını beğenmedim, o çocuk tembel, onunla niye arkadaşlık ediyorsun’ gibi cümleler kurarak yaklaşmayın. Bu tür yaklaşımların çocuğunuzu sizden uzaklaştıracak davranışlar olduğunu unutmayın.

  • ANNE- KIZ İLETİŞİMİNDE NELER YAPILMALI, NELERDEN KAÇINILMALI?

    İki taraf da birbirinin sevgisinden emin olmalı.

    Suçlayıcı bir tavırla iletişim kurmaktan kaçınılmalı, aşırı kontrolcü tavırlarla kızına yaklaşmamaya özen göstermeli.

    Anne kızına sorunlarında yanında olduğunu gösterirken, bir arkadaş gibi değil anne olduğunu hissettirerek davranmalı.

    Anne kızına karşı iyi bir dinleyici olmalı.

    Kızlar anneleriyle yaşadıkları olumsuzlukları ve onlardan gelen eleştirileri kişisel almayarak ılımlı olmaya çalışmalı.

    Annenin kızına iyi bir rol modeli olması, gelecekte kızının cinsel kimliğini, rolünü etkileyeceğinden bu konuda dikkatli olunmalı.

    Anne hep kaygılı ve korkularla dolu olarak kızına yaklaşırsa, kızının gelecekteki hayatı da olumsuz etkilenecektir.

    Annenin çatışmalı durumun farkına varması ve duygularının da farkında olması lazım.

    Sorun çözümünde hep şimdi ve burada ne olduğu tartışılmalı, geçmişteki sorunların üzerinde durulmamalı.

    Sabırlı olmak, ruhsal ve duygusal bağlılığı artırmak gerekir. Küçük adımlar atmak, değişiklikleri bir anda yapmamak büyük önem taşıyor.

    Anne kız ilişkisinde daha fazla konuşma var, çok detay işin içine girdiğinden çatışma oluyor. Bu nedenle duygular iyi tahlil edildikten sonra çok gerekli ve önemli bulunan konular konuşulmalı.

     

     
  • İYİ ANNE ENERJİSİ

    Bu yazıyı her nerede okuyorsanız acaba kendinize 5 dakika ayırabilir misiniz?

    Sadece beş dakika, size küçük bir yolculuğa çıkmayı teklif ediyorum. Bu yazıyı sonuna kadar okuduktan sonra bahsettiğim adımları teker teker hayal ederek, bir deneyim yaşamaya ne dersiniz? Bu deneyimin sonunda “ iyi anne enerjisini “ hissedecek ve bugünün kalan kısmında kendinizi harika hissedeceksiniz…

    İşte başlıyoruz;

    • Oturduğunuz yerde sırtınızı rahatça yaslayın, eğer bir yerde uzanarak gazetenizi okuyorsanız sırtınızı yere dönerek tüm ağırlığınızı yattığınız yere verin,
    • Şimdi gözlerinizi yavaşça kapatıp, derin derin nefesler alarak gevşeyin
    • Sırtınızı dayadığınız yerin 37 derece sıcaklıkta , yumuşak bir kol olduğunu hayal edin.
    • Size “ hoş geldin, burada olduğun için çok mutluyum, iyi ki seni dünyaya getirmişim “ diyen sıcacık bir ses kulağınıza fısıldasın.
    • “Seni görüyorum, bu gün biraz gergin ve yorgunsun “ ya da “ seni görüyorum, bu gün harika bir gün olmalı, içinin kıpırtısı yüzüne yansımış “ diyor
    • “ Sen benim için çok özelsin, bedenimden ve ruhumdan bir parça taşıyorsun” diyerek gözlerinizin içine baksın, öylesine gülümseyerek ve sıcacık ki gözlerine baktığınızda içinize açılan bir pencere gibi içiniz aydınlansın,
    • “ Senin için ben buradayım, benden yardım isteyebilirsin, ne zaman ihtiyaç duyarsan yanında olacağım. Ama sana benim bir uzantımmışsın gibi, sadece benimle var olan bir köleymişsin gibi davranmayacağım”
    • Şimdi saçlarınızın şefkatle okşandığını hayal edin, sırtınızın güvenle sıvazlandığını “ sen bende huzur bulabilirsin, benim yanım güvenli, tıpkı senin dünyan gibi. Dünyada güvenebileceğin benden başka bir çok kişi var, sadece tehlikelerden haberdar olman ve tehlike durumunda ne yapacağını bilmen yeterli “
    • Şimdiden ellerinizin sıkıca tutulduğunu ve yine gözlerinin içine bakarak; “Yapmaya gayret ettiğin, denediğin her şeyle gurur duyuyorum, biliyorum ki denemeden öğrenemezsin. Benim görevim sen büyüyünceye kadar beden ve ruh sağlığını korumak.
    • Sen büyüdükten sonra hayatın güzel yanlarının keyfini çıkarırken, ben burada senin mutluluğunun tadını çıkaracağım. Hayatın zor yanlarında ise mücadeleni büyük bir hayranlıkla izleyecek ve aldığın her kararı saygıyla karşılayacağım.
    • Seni çok ama çok seviyorum…

  • YOK OLAN ANNENİN VARLIĞI

    Bir çok çalışan annenin ya da evde olup çocuklarıyla sağlıklı iletişim kuramayan annenin ortak problemine değinmek istiyorum.
    Bir danışanımdan gelen e-maili sizinle paylaşmak istiyorum.

    …. Çok yoğun çalışan bir anneyim, 2 buçuk yaşındaki kızım kekelemeye başladı.İnternet’ ten de araştırmalar yaptım, kekemeliğin tedavisi adına ne öğrendiysem uygulamaya çalıştım ama hep yarım kaldı. 4. Sınıfa giden bir kızım daha var. Tespitleriniz sayesinde “Var olan ama çocuklarım için YOK olan “ bir anne olduğumu fark ettim. Hayatımızda bir değişiklik yapmanın vakti gelmişti,önerilerinizi uygulamaya karar verdim ve hayatımızı tek bir günde değişti.

    NELER Mİ YAPTIM,
    1. Eskiden eve girer girmez hemen evi toparlar, yemek telaşına girerdim. Zaten gün boyu yorulmuşum çocuklar ayak altında olmasın da bir an önce işlerim bitsin diye televizyonu açar , “ siz televizyon seyredin ben şu işleri bitireyim” derdim.

    2. Artık önce onlara kocaman sarılıyorum, sohbet ediyorum ; günleri nasıl geçti? Bu gün en mutlu oldukları şey neydi? En çok hangi olaya güldüler? Hangi arkadaşlarıyla eğlendiler ya da sorun yaşadılar? Onlarla göz göze diz dize konuşuyorum.

    3. Büyük kızıma hemen ödevlerini sormuyorum, okulla ilgili ne zaman konuşmak isterse o zaman konuşuyorum. Ders çalışma saati düzenledik ; ben gazeteleri gözden geçirirken o ödevlerini yapıyor.

    4. Küçük kızım anneanneyle neler yaptığını anlatıyor. Her şeye yapma diyordum, “ sen ne yaramaz çocuksun “ diye çıkışıyordum. Meğerse beni özlediği için dikkatimi çekmeye çalışıyormuş, şimdi mutfağa üç kız giriyoruz.Ayrıca küçük kızım yemek istemediğinde onu zorluyordum, artık zorlamıyorum. Yemek istemese bile sofrada bizimle oturmasını sağlıyorum, bize şirinlik yapıp güldürüyor.

    5. Babası eve gelince hemen ya televizyona ya da maçlara dalardı. Artık bir gün o kızları yatırıyor, bir gün ben. Geceleri yataklarının yanında onlara hikayeler anlatıyoruz. Ama öyle eski masalları değil, bizim küçükken yaptıklarımızı , hatalarımızı, küçük kazalarımızı, arkadaşlarımızla yaptığımız komik yaramazlıkları ve bunlardan neler öğrendiğimizi…

    Şimdi inanmayacaksınız ama kızım artık yüzde 80 oranında kekelemiyor:) “ Sen ne güzel bir anne oldun “ diyor.
    Çocuklarımla çok ilgilendiğimi zannederken meğerse birini etüte birini de anneanne ve teknolojiye hapsetmişim.

    Farkındalık yarattığınız ve önerileriniz için size binlerce kez teşekkür ediyorum.

  • Yeni Bir Televizyon Dizisi Başlıyor… ” BENİM AİLEM “

    Günümüzde bir çok dizi çekiliyor, kimisinin senaryosu, kimisinin oyuncuları, kimisinin de yönetmeni eleştiri alıyor. .Hatta bazı diziler veya programlar için RTÜK ‘e binlerce şikayet telefonu yağıyor. Bazen de RTÜK tarafından “Türk örf, adet ve geleneklerine uygun değil “ denilerek cezalandırılıyor.

    Peki bir düşünelim bakalım, bir gün bir telefon alsanız, senaryosunu, yönetmenliğini ve oyunculuğunu sizin ailenizin yapacağı bir dizi çekeceklerini ve adının da “BENİM AİLEM “ olacağını söyleseler nasıl bir diziniz olurdu? Hiç düşündünüz mü?
    Seyredenler ne düşünürdü, kendilerine ne gibi örnekler alırdı ?

    • İlk tanıştığınız andan itibaren yaşadıklarınız, aileleriniz arasındaki güç savaşı, birbirlerinin arkasından yapılan dedikodular….
    • Düğün günü yaşadıklarınız, bazen gelinlik, bazen düğün yeri bazen de altınlar nedeni ile çıkan tartışmalar. Hatta düğün günü çıkan kavgalar, o anda boşanma isteği olanlar.
    • Ailelerin evliliğinize alışma sürecinde “ bize az geldiniz, onlara çok gittiniz “ tartışması yapması, anneleriniz yüzünden arada kalışınız, her iki tarafın tam bir avukat edası ile kendi tarafını savunması mı ….
    • Bebek sonrası yaşanılan rol dağılımındaki dengesizlik, erkeğin eve gelir gelmez ‘ çok yorgunum’ diyerek televizyonun karşısına geçmesi, geceleri yastığını alıp başka odada yatması, çocuk hastalandığında annenin “ bu çocuk neden hasta, bir bakamıyorsun çocuğa “ diyerek eleştirilmesi…

    Anne karakteriniz, hayatın koşuşturması içinde kaybolmuş, kendi için hiçbir şey yapmayan, sadece çocuğu için var olduğunu söyleyen,…Çocuğunun fiziksel ihtiyaçlarının dışında duygusal ihtiyaçlarını görmezden gelen, sürekli eleştiren, kendi başaramadıklarını çocuğundan bekleyen bir karakterde mi olurdu?
    Yoksa mutlu, doyumlu, suçlamaya girmeden , duygu ve düşüncelerini kolaylıkla dile getirebilen, çocuklarına kölelik ederek değil de yol göstericilik yaparak annelik yapan karakterde mi olurdu?

    Maalesef ki Türk örf, adet ve geleneklerine uygun değil diyerek cezalandırılan diziler , her gün bir evde canlı yayında zaten….