Yazar: prosman@gmail.com
-
Yaşam Dengelerimiz
“ İş hayatına öyle bir dalmışız ki doktor hanım, paraydı, alacaktı, verecekti derken çocuklarımın nasıl büyüdüğünü fark edemedim. Çocuğumun okumayı söktüğü ana şahit olamadım, lisede basketbol maçına izin alıp gidemedim, ateşli hastayken annesi var nasılsa yanında diyerek gece boyunca bekleyemedim. Şimdi düşünüyorum da buna değer miydi?”
“ Hep bir evim olsun istiyordum, sadece kiradan kurtulup rahat edelim, ev sahibi çıkaracak mı diye korkmayalım istedim. Önce 2 odalı bir ev aldık, başta taksitlerini ödemek o kadar zor geldi ki, bir daha borca girmeyiz artık dedim. Sonra bir yazlık aldık, sonra ikincisini de satıp site içinde bir daire aldık, hem de 4 odalı…Bu arada baktım da tam 4 kez arabanın modelini değiştirmişiz, 5 kez de telefonun…
Sonuçta 18 yıllık evliyiz, çocuklarımız büyüdü, birlikte ne şehir dışı tatile gidebildik, ne bir otelde kalabildik, ne de güzel bir restorana gidebildik. Hanım ne zaman alışveriş yapacak olsa hep erteledi, çocukları spora , sanata yönlendiremedik, varsa yoksa kurs, dershane…. Biz işten eve, evden işe, onlarsa okuldan eve, evden okula. Biz hayatı yaşamamışız doktor hanım. “
Bu ve benzeri cümleleri gerek danışanlarımdan gerekse gittiğim eğitimlerden o kadar çok duyuyorum ki.. Sürekli bir mutsuzluk, serzeniş ve hayatı kaçırmanın yarattığı pişmanlık hali var. Sadece tüketerek mutlu olmaya çalışıyor insanlar. Kendi ellerinde var olanları değil de başkasının sahip olduklarını kıstas alıyorlar. İyi de bir başkasının hayatına yetişmek o kadar kolay mı? Bir başkasının hayatını yaşamak size ve aile kültürünüze uyar mı?
Yaşamınızın Dengelerini Koruyun!
Hayatta mutlu olabilmenin tek yolu, sahip olduklarınızın değerini bilmekte, şimdiye odaklanabilmek ve elinizden gelenin en iyisini yapmak için sorumluluğu üzerinize almakta…
Bu nedenle eğer yaşamı bir puzzla benzetecek olursak , 4 önemli köşesini iyi kurgulayabilmek gerekiyor, BEN, AİLE, İŞ ve SOSYAL HAYAT …
Hayatı dengeli yapılandırabilmeniz için işte önerilerim:
- Kendinizi yaşamda bir huzur ve sevgi kaynağı olarak görün ve tanıyın.
- Ailenizle akşamları mutlaka beraber yemek yiyin ve günün en mutlu ve en zorlandığınız anlarını paylaşın, anlatın ve birlikte çözüm üretebilmek için birbirinize destek olun.
- Zamanı iyi yönetin; haftanın bir günü kendinize özel zaman ayırın, arkadaşlarınızla zaman geçirin veya hobinizle ilgilenin.
- Çocuksuz da eşinizle birlikte dışarı çıkın, birlikte bir spor yapın, yemeğe çıkın veya sinemaya tiyatroya gidin.
- Ailece birlikte ürettiğiniz ya da projelendirdiğiniz aileye veya topluma katkısı olan bir işi yürütün. Bir sosyal sorumluluk projesi olabilir, evde bitki yetiştirmek olabilir,
- Başkalarını suçlamaktan vazgeçin ve kendi sorumluluğunuzu kucaklayın.
- Sürekli öğrenmek için içsel bir kültür yaratın
- İşe giderken baba, anne, ya da eş kimliğinizle değil mesleki kimliğinizle gidin,
- İşten çıkınca da eve mesleğinizi ve sorunlarını değil, sadece kendinizi götürün.
- Anın tadını çıkarın, her ne yapıyorsanız hakkını verin
- Hayatı asla ertelemeyin
-
ESRAR BAĞIMLILIĞI
Okuldan başım ağrıyor, karnım ağrıyor bahanesi ile sürekli kaçıp gelen 15 yaşındaki oğlunun hasta olabileceğini sanan annesi onu doktora götürmek istediğinde şiddetle karşı çıkıyor ve galiba gribim, uyuyunca geçer diyerek yatıyordu.
Birkaç hafta sonra annesi oğlunun yatak çarşafını değiştirirken yastığının kılıfının içine sokulmuş, sigara benzeri bir şey bulmuştu. Bir yandan anne yaşadığı şoku atlatmaya çalışırken bunun ne olabileceğini anlamaya çalışıyordu. Dışındaki kağıdı çıkardı, ve içindeki otu koklamaya başladı, bu bildiği sigaralara benzemiyordu.
Esrar olduğunu anlamıştı , ancak bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Anne ve baba olarak kavga etmeyen, iyi anlaşan bir çiftlerdi, üstelik çocuğunun her türlü ihtiyacı ile ilgileniyorlar, ellerinde avuçlarında ne varsa veriyorlardı. Sırf oğlu ders çalışsın diye evle ilgili hiçbir sorumluluğu vermiyorlar, akşamları ders çalışacağım deyip odasına kapandığında veya dışarı çıkmak yerine bilgisayar başına oturduğunda onu rahatsız bile etmiyorlardı.
Anne oğlunu izlemeye başladı, telefonunu karıştırırken , arkadaşı ile mesajlarının birinde haptan ve ottan konuştuklarını fark etti. Büyük bir hışımla oğlunun üzerine yürürdü, bir kaç gündür yaşadığı endişenin ve sinir bozukluğunun etkisi ile ona bağırmaya, hakaret etmeye başlamıştı.
Oğlu inkar ediyordu ancak, annesi telefonundaki mesajları yakaladım diyerek onu yüzleştirdi. Oğlunun bu yakalanmaya tepkisi kötü oldu. Annesinin onu gizlice dinlemesine , eşyalarını karıştırmasına çok kızmıştı ve buna hakkı olmadığını inanıyordu. Karşılıklı bağırıp, küstüler. Oğlu kapıyı çarpıp çıktı, gece ona kadar eve gelmedi.
Anne babaya bir şey söylemekten çekinip, bu durumu ondan saklamaya karar verdi. Ama oğlunun eve geç gelmesi onu daha da endişelendirdi, madde kullanmaya devam edeceği korkusu ile babasına tüm olayları anlattı..
Babası bunları duyunca çılgına dönmüştü, gece kapı çalındı ve oğlu kıpkırmızı gözlerle sanki sarhoş gibi eve geldi, babası bağırarak oğlunun üzerine yürüdü, oğlu da babasına ilk defa karşılık verdi, o da bağırdı. Babası sonunda oğluna vurmaya başladı, anne araya girdi, ortalık sakinleşti ve bu yaşanılanları herkesten gizleyerek bir ay geçirdiler.
Anne ve baba oğullarının evden çıkmasını yasakladılar. Çocuk okuldan eve, evden okula gitmeye başladı. Kimseyle konuşmasına izin vermiyorlardı. Bilgisayarı kaldırdılar, cep telefonunu elinden aldılar.
Bütün harçlığını da kesmişlerdi. Ancak bir gün okuldan aradılar ve okulda yapıştırıcı koklarken yakalandığını söylediler.
Bunu üzerine baba, hızla okula gitti, onu zorla hastaneye götürmeye ve yatırmaya karar verdi. Doktorların bir kısmı ayaktan tedavi olabileceğini söyleyerek yatırmadılar, ancak babası başka bir şehirde oğlunu yatıracak hastane buldu. Hastaneden çıkınca kesinlikle düzeleceğine inanıyordu.
Ancak iki hafta sonra hastaneye dışarıdan madde sokulduğunu ve oğlunun bu maddeyi kullandığını öğrendi. Baba artık uzmanlara da inanmıyordu. Sorunu kendi bildiği yöntemlerle çözmeye karar vermişti.
Oğlunu okuldan aldı ve bir işe verdi. Çocuk bütün gün işyerinde çalışıyordu. Ona hiç para vermiyordu. Bir gün eve polis geldi. Oğlunun arkadaşlarıyla bir şeyler çalarken yakalandığını karakolda olduğunu söylediler, baba tekrar yıkıldı, her şeyi yaptığına inanıyordu.
Bu nedenle evde yaşanan büyük kavganın arkasından oğlunu evlatlıktan reddettiğini söylerek evden ayrılmasını söyledi…
Gençler alkol, esrar, extasy gibi tuzaklara düşüyor, peki ya toplum?
Maalesef ki her geçen gün esrar tuzağına düşen genç sayısı ve yaşanılan bu hikayeler artıyor. Ve yine maalesef ki toplumun bütün bireyleri üç maymunu oynuyor. Görmüyor, duymuyor, konuşmuyor.
Ocak ayı boyunca sizlerle madde kullanan gençleri , ailelerin yaklaşımlarını ve onları bu tuzağa düşmekten nasıl kurtarabiliriz i paylaşacağım.
Haftaya buluşmak üzere….
-
EVLİLİK AŞAMASINDA “AİLELER SAVAŞI “
EVLİLİK AŞAMASINDA “AİLELER SAVAŞI “
Masallardaki gibi olacak sanmıştık, yıllarca düşlediğim beyaz gelinliğim ve yanımda; ‘ acaba bir gün evlenebilir miyiz ki ‘ diye hayalini kurduğum aşkım …
Ama öyle olmadı, daha kız isteme aşamasında başlayan adet ve usullerin yerine getirilip getirilmemesi, çikolata kabının büyük bir gümüş kap olup olmadığı gibi her şey sanki evlenmemizi engellemek için önümüze çıkarılan engellerdi.
Daha ilk günden sevgilimin annesine kendimi beğendirme telaşındaydım, o bitti bu sefer annesi annemi , babası babamı beğenecek miydi? Yoksa oğullarına hiç kimseyi layık görmedikleri gibi beni de mi layık görmeyeceklerdi. Tam kız isteme bitti derken, aynı sorunlar nişanda yaşandı, siz daha az para harcayarak nişan yaptınız dediler, kendi tarafınızdan çok kişi, bizim taraftan az kişi davet ettiniz dediler .
Şimdi de taraf olmuştuk (: Annem iyice gerilmişti, her şeyi yokuşa sürüyor, nişanlım ne yapsa anneme beğendiremiyordu, zaten her buluşmamız senin annen şunu dedi, benim annem bunu dedi ile başlayıp kavgaya dönüşüyor, ben ağlayarak eve geliyordum.
Annem ; “ gördün mü bu ilişkiden bir hayır gelmez , zaten neyi dosdoğru yapabildin ki bu güne kadar, dosdoğru koca seçesin “ diyordu.
Ama biz yarım saat sonra birbirimiz özlüyor, hemen telefona sarılıp , ağlayarak barışıyorduk. Biliyorduk ki evlenince hepsi geçecek, artık kendi evimiz olacaktı, kimse bize karışmayacaktı, hep sabrettik ve balayı hayalleri kurduk.
Düğün hazırlıkları başladı, her şeyin en iyisi olsun istiyordum. Üniversite okuduk, elimiz ekmek tuttu , ama adam olup kendi kararlarımızı veremiyorduk. Gerilim hat safhadaydı davetiye şeklinden başlayan anlaşmazlıklar düğünün nerede olacağına kadar sürüp gidiyordu, bitmek tükenmek bilmeyen taraflar arası gizli , üstü örtülü bir savaş vardı. Ama her iki taraf da bir araya geldiğinde “ onlar mutlu olsunlar da başka bir dileğimiz yok “ diyorlardı.
Sonunda başardık, düğün dernek kuruldu, nikah kıyıldı, misafirler uğurlandı, her iki annenin gözyaşları içinde kendimizi yeterince suçlu hissettik, sanki toplu katliam yapmış katiller gibiydik, kargaşa, gürültü, herkesi mutlu etme telaşı, güya bizim mutluluğumuz içindi her şey …
Ardından balayı, aman tanrım bütün telaş bitmiş, ses seda yok , deniz, kum, güneş ve yanımda aşkım…Her şey işte şimdi mükemmel olacak diyorduk ki, annelerin bitmez tükenmez telefonları “ napalım, tek başımıza kimsesiz oturuyoruz” şeklindeki acındıracak söylemleri yine suçluluk duymamıza ve kavga etmemize neden oldu.
İşte pek çok çift gibi, mutluluk, sevgi, aşkın ispatlandığı evlilik gibi bir kurum için iki çiftin yıpranış öyküsünün özetiydi bu öykü…
Yeni evli olmak yeni bir lisanı öğrenmek gibidir!
Aile Yaşam Döngüsü içinde çocukların evlenip yuvadan gitmesi son derece doğal bir süreçtir. Ancak aileler bu süreci anormal görüp, sürekli sorun varmış gibi davranıyorlar. Bu da gençlerin yeni bir aile hayatına geçişini engelliyor ve kendilerini yorgun, depresif, hatta tükenmiş hissetmelerine yol açıyor.
Yeni evli olmak yeni bir lisanı öğrenmek gibidir. Çiftlerin bunu öğrenebilmesi için biraz pratiğe ve zamana ihtiyacı vardır. Bırakın çocuklarınız kendi yaşam döngülerini tamamlayabilsinler…
-
Aşk? Şefkat? Şehvet ?
Aşk? Şefkat? Şehvet ?
Son zamanlarda eşinin eve geç gelmesinden şikayet eden danışanım; “ artık eşim bana eskisi gibi romantik davranmıyor, uzun saatler işte kalıyor. Benimle sohbet etmek istemiyor, eve geldiğinde hep ,yorgunum , diyerek koltukta uyuya kalıyor. Önceleri oğlumuzla ilgilenirdi, şimdi ilgilenmek bile istemiyor. Anlamıyorum bu adam neden bu kadar değişti ? ” diye soruyordu.
Eşini dinlediğimiz zaman ise; “ biz birbirimize aşık olarak evlendik, birbirimize sürprizler yapardık. Eve heyecanla gelirdim. Eşim anne olduktan sonra çok değişti. Evde sürekli eşofmanla dolaşıyor, yemek ve temizliğe takmış durumda. Sürekli beni kontrol ediyor. Öğlen yediğim yemekten, giydiğim kıyafete kadar bir çocukmuşum gibi müdahale ediyor. Oğlumuz doğduğundan beri 3 kişi bir yatakta yatıyoruz. Bazen geceleri üzerimizi örtüyor. Evde beni bir eş olarak yok saydığını düşünüyorum, boğulduğumu hissediyorum” diyordu.
Eşinizi çocuğunuz gibi görmeyin
Bazen kadınlar anne rolüne öyle kaptırırlar ki kendilerini , eşlerine de tıpkı çocuklarına davrandıkları gibi davranırlar. Onu korur ve kollarlar, her istediklerini anında yapmaya çalışırlar. Aşırı derecede verici ve fedakar olurlar. Kendi fiziksel, duygusal ve cinsel ihtiyaçlarını yok sayarlar.
Başlangıçta bu ilgi ve alaka erkeklerin hoşuna gidiyor gibi görünse de bir süre sonra eşlerini, hayat arkadaşları, aşık oldukları kadın gibi değil de anneleri gibi görmeye başlarlar. Bu durum çiftin arasındaki sağlıklı iletişimi azalttığı gibi cinsel enerjiyi de azaltır.
Kendinize bir sorun;
- Eşinizin, yemek yeme, giyinme tarzı ve diğer konularında bir anne gibi üzerine düşüyor , müdahale ediyor musunuz?
- Sürekli onu kontrol etme ihtiyacı duyuyor musunuz?
- Bir anne şefkatinde yaklaşıyor, koruyup kolluyor musunuz?
- Eşinizin adına, onun iyiliği için ama ondan da habersiz, çeşitli kararlar alıyor musunuz?
- Yatak odanızda çocuklarınızla uyuyor, eşinizi oturma odasında yatmaya mecbur bırakıyor musunuz?
Eğer cevabınız “EVET “ ise hemen bu gün bir değişim kararı alın. Çünkü çiftler arasında şefkat, şehvetten baskınsa bir süre sonra ilişkiyi yıpratacaktır.
Unutmayın ki onun bir annesi zaten var, ikinci bir anne sevgisine değil, hayatı paylaşacak, onu tutkuyla seven bir sevgiliye ihtiyacı var.
Not: danışan hikayeleri etik ilkeler değeri değiştirilmiştir.
-
ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ ERKEK ÇOCUKLAR ve CİNSEL GELİŞİMLERİ
ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ ERKEK ÇOCUKLAR ve CİNSEL GELİŞİMLERİ
Ergenlik döneminde gencin bedeni hızla büyürken, ruhsal olgunlaşma daha yavaş geliştiğinden bu duruma uyum sağlarken davranışlarında tutarsızlık, duygularında değişiklik görülür.
Hormonlardaki değişim cinsel dürtülerde artış, cinsel organlarda büyüme ile bunalan genç kendisi için yabancı olan bu duruma uyum sağlamakta zorlanır. Bir yandan büyümek için sabırsızlanırken bir yandan da çocuk gibi davranır.
Özellikle bu dönemde değişen cinsel organlarını merak etmesi ve cinsel dürtüleri ile nasıl baş edeceğini bilememesi pek çok yanlış davranış geliştirmesine neden olur.
Bu nedenle çocuklarınızla yaşlarına uygun , yargılamadan, suçlamadan, sakin ve doğru cinsel bilgi vermelisiniz.
CİNSEL BİLGİYİ AİLE VERMELİ
“ Oğlum 15 yaşında , bir arkadaşı ile evde müzik dinliyorlardı, aniden odalarına girdiğimde birbirlerinin cinsel organlarını ellerken gördüm, çılgına döndüm, hemen arkadaşını evden kovdum ve oğluma tokat attım. Sanırım benim oğlum bir homoseksüel ne yapacağımı şaşırdım doktor hanım”
Ergenlik döneminde cinsel kimlik arayışı içinde olan gençler kendi cinsiyetindekilerden de hoşlanıp hoşlanamadıklarını merak ederler, hatta bazen deneyimleyerek öğrenmek isterler. Onların henüz olgunlaşmadığını düşünecek olursak bu tür kafa karışıklıkları yaşamaları normaldir. Sakin davranmalı, ergenlik dönemindeki cinsel gelişim hakkında doğru bilgilendirilmelidir.
- Bu dönemde değişen hormonlarına bağlı, nasıl fiziksel değişimleri yaşanıyorsa ( boy uzaması, tüylenmede artış, ses kalınlaşması gibi ) testislerinde ve penisinde de büyümenin normal olduğunu, meni üretimi olduğunu ve gencin mastürbasyon yapma yolu ile bu meninin dışarı atılmasının normal olduğu anlatılmalıdır.
- Mastürbasyonun kötü bir şey olmadığını ya da günah olmadığını söylemeli ancak kişinin bedeninin özel olduğunu ve bu nedenle başkalarının yanında yapılmaması gerektiğini anlatmalısınız.
- Bu dönemde geceleri cinsel içerikli rüyalar görebileceğini, sabahları sertleşmiş bir penis ile uyanabileceğini, hatta külotlarının meni ile ıslanabileceğini , böyle durumda korkmaması gerektiğini , meninin pis olmadığını ancak yine de duş alması gerektiğini anlatmalsıınız.
- Ergenlik döneminde oğlunuz banyoda daha uzun kalmak isteyecektir, onu bu konuda sürekli uyarmamalı, rahat bırakmalısınız. Mümkünse ayrı bir odası olmasını sağlamalısınız.
- Cinsel olarak uyarıldığında, mastürbasyon ihtiyacı duyduğunda bunu kendi evinde , kendi odasında kimse yokken yapması gerektiğini, bunun özel bir şey olduğunu ve özel şeylerin yalnız yaşanacağını söylemelisiniz.
- Asla kız ya da erkek kardeş, yakın akraba çocukları ya da başka çocukları bu dürtüsüne alet etmemesi gerektiğini, bunun karşısındaki çocuğa hem fiziksel hem de ruhsal büyük zarar vereceğini ,
- 18 yaşından önce bir kadınla cinsel birliktelik deneyiminin doğru olmadığını , çünkü biyolojik gelişimin yeterli olmayıp ruhsal ve sosyal açıdan da yeterli olunması gerektiğini,
- Evlilik hayalleri ile hazır olmadan girilen cinsel ilişkinin sosyal sorunları da beraberinde getirmesinin yanı sıra kendisinde de çok ciddi ruhsal sorunlar yaratabileceğini anlatmalısınız.
- Cinsel yolla bulaşan ( AIDS, Hepatit B, Sifiliz,Herpes, gibi ) hastalıklar, istenmeyen gebelikler ve sonucunda yaşanabilecek sıkıntılar, korunma yollarıyla ilgili bilgileri de başkalarından değil, sizden öğrenmeliler.
-
Zihin Egzersizleriyle Çocukların Öğrenme Kapasitesi Artabilir
Zihin Egzersizleriyle Çocukların Öğrenme Kapasitesi Artabilir
“ Çocuğumun dikkati çok dağınık, bir türlü odaklanamıyor, tek başına ödev yapmak istemiyor, çünkü zorlanıyor. Öğretmeni ; dersi dinlemiyor, yönergeleri takip etmiyor diyor“ gibi onlarca şikayet alıyoruz anne babalardan.
Nerdeyse hepsinin ortak sorunu çocuklarındaki problemin tam olarak neden kaynaklandığını ve bu problemleri aşmak için ne yapacaklarını bilememeleri. Ve ne yazık ki mucizevi çözümler beklemeleri…
Elbette tüm bu şikayetlere tek bir cevap verebilmek ve mucizevi çözümler sunabilmek çok zor. Çünkü her çocuk bir diğerinden farklı zekaya, zihinsel yapıya ve öğrenme becerisine sahip. Öncelikle yaptığımız çeşitli testlerle (Wisc-r, Cognitive MAP gibi ) çocukların İşitsel, görsel, dikkat , psiko-motor ve sosyo- duygusal alanlarda güçlü ve zayıf yönlerini belirliyoruz , sonra da aileye, çocuğun zihinsel yapısını geliştirecek çeşitli programlar içeren çözüm önerileri sunuyoruz.
Çocuğunuzun Öğrenme Kapasitesini Arttırmak mümkün
Doğumdan itibaren sahip olduğumuz zihinsel yapımız sürekli bir gelişim içindedir. Beyindeki nöronlar arası sinaptik bağlantılar, biz beynimizi kullandıkça yeni yollar oluşturur . Biz buna ‘ Nöroplastisite ‘ diyoruz. Bu sayede hem öğrenme kapasitemiz artar hem de kolay öğrenmeye başlarız.
Nasıl ki fit bir vücuda sahip olmak istediğimizde uzman sporculardan destek alarak kaslarımızı düzenli çalıştırıyorsak, nöroplastisite temelli çeşitli programları ile de zihin egzersizleri yaparak zihin gelişimini sağlamak mümkün.
Zihin egzersizleri ile geliştirilmiş zinde bir beyin;
- Daha uzun süre odaklanabilir,
- Daha iyi dinleyebilir ve iletişim içine girebilir,
- Daha hızlı düşünebilir,
- Güçlü görsel ve mekansal bir algıya sahip olur,
- Daha güçlü bir hafızaya sahip olur.
ZİHİN EGZERSİZ PROGRAMLARI
SMART MOVES
Psiko-motor beceriler çocuğunuzun okulda veya evde hayati önem taşıyan , resim yapmaktan yazı yazmaya, bisiklet binmekten yüzmeye, kaslarımızı etkileyen birçok etkinliği yapabilmelerini kapsar.
4 – 18 yaş arası çocuklar ve gençlerin psikomotor becerilerini güçlendirmek için , kendi ihtiyaçlarına göre belirlenmiş Kaba Motor ( Temel kararlılık , Denge ve Koordinasyon, Motor Planlama) ve ince motor becerilerini(el becerileri ve yazı yazma) geliştirebileceği spor tabanlı bir programa alıyoruz.
SMART® Moves seanslarında 5 temel hedefimiz var: Duygu durum düzenlemeyi sağlamak, dürtü kontrolü, Denge ve koordinasyon, Öz-farkındalık, plan yapma becerisi, motor hareketleri planlama ve İnce motor becerilerinin kontrolü
SMART FOCUS
Çocuğun odaklanarak daha çabuk ve doğru düşünmesini sağlayarak, bilişsel ve dikkat becerilerini en üst performansı sergileyecek kadar gelişmesini sağlıyoruz.
SMART® Focus programlarında özel sensorlü monitörler ile çocuğun beyin dalgaları ölçülürken, sadece aklını ve bilişsel gücünü kullanarak ekranda gördüğü imgeleri kontrol etmesini sağlıyoruz. Böylece dikkat ve konsantrasyonu arttırma, dikkati sürdürme, dikkat dağıtıcıların üstesinden gelme, zihinsel dayanıklılık, işlemsel hafıza ve dürtüleri kontrol etme becerilerinin de gelişmesini hedefliyoruz.
Not: haftaya görsel, işitsel diğer zihin egzersizlerini paylaşacağım, sağlıkla kalın.
-
2015 Aldığı Kadarını Verseydi İYİ’İDİ …
2015 Aldığı Kadarını Verseydi İYİ’İDİ …
Yer altından dinleniliyoruz,
Tedirginliğimiz ondan.
Seslerimizi dinliyor ,
Ölülerin katında biriktiriyorlar,
Suskunluğumuz ondan.
Yarın düzenleyecekler aşklarımızı
Ner’deyse,
Huysuzluğumuz ondan.
Perdeleri kapatmalı mı?
Perdeyse.
Yaşamlarımızın, doğumlarımızın
Tadı kaçmadan..
Gökteyse, yerdeyse,
Bir şeyse.
Çarpık çizdiriyorlar,
Karanlık yazdırıyorlar,
Canından bezdiriyorlar..
Karanlığımız ondan.
Acı acı güldürüyorlar..
Hırçınlığımız ondan.
Ağlamaca karamsarlık tütüyor
Buram buram
Konularımızdan..
Burukluğumuz ondan.
Özdemir Asaf ŞAKA DEĞİL şiirini sanki bu günlerde yazmış. Maalesef buruk giriyoruz yeni bir yıla.
2015 yılı ardında kan ve göz yaşı bıraktı en çok. Annesiz babasız , kalemsiz kitapsız, hatta nefessiz cansız çocuklar bıraktı.
Hem bedeni hem ruhu hırpalanmış, kimilerince cinsel obje olmaktan bir adım öteye gidemeyen , kimilerince eksik etek kalan, kimilerince de adsız, yersiz, yurtsuz , köle pazarında satılır gibi satılık kadınlar, kadın çocuklar bıraktı.
Ankara’da kuşların kanadına bile kan sıçradı, bizim de yüreğimize…Ne Ankara yı unuttuk, ne de Özgecan’ı…
Yeni bebekler de doğdu, yüreği sevgi dolu , gözleri bilim ışığı ile parlayan gençler de direndi hayata… Elbette pek çok düğün, pek çok bayram, pek çok şenlik de geçti memleketimden .
Ah bir de 2015 aldığı kadarını verseydi iyi’idi .
Bu yıl gelin elimizde her ne kaldıysa güzel olan, sımsıkı sarılalım, Mutluluğun Sırrı , Sahip olduklarımızda saklı…
-
Zihin Egzersizleriyle Çocukların Öğrenme Kapasitesi Artabilir
“ Çocuğumun dikkati çok dağınık, bir türlü odaklanamıyor, tek başına ödev yapmak istemiyor, çünkü zorlanıyor. Öğretmeni ; dersi dinlemiyor, yönergeleri takip etmiyor diyor“ gibi onlarca şikayet alıyoruz anne babalardan.
Nerdeyse hepsinin ortak sorunu çocuklarındaki problemin tam olarak neden kaynaklandığını ve bu problemleri aşmak için ne yapacaklarını bilememeleri. Ve ne yazık ki mucizevi çözümler beklemeleri…
Elbette tüm bu şikayetlere tek bir cevap verebilmek ve mucizevi çözümler sunabilmek çok zor. Çünkü her çocuk bir diğerinden farklı zekaya, zihinsel yapıya ve öğrenme becerisine sahip. Öncelikle yaptığımız çeşitli testlerle (Wisc-r, Cognitive MAP gibi ) çocukların İşitsel, görsel, dikkat , psiko-motor ve sosyo- duygusal alanlarda güçlü ve zayıf yönlerini belirliyoruz , sonra da aileye, çocuğun zihinsel yapısını geliştirecek çeşitli programlar içeren çözüm önerileri sunuyoruz.
Çocuğunuzun Öğrenme Kapasitesini Arttırmak mümkün
Doğumdan itibaren sahip olduğumuz zihinsel yapımız sürekli bir gelişim içindedir. Beyindeki nöronlar arası sinaptik bağlantılar, biz beynimizi kullandıkça yeni yollar oluşturur . Biz buna ‘ Nöroplastisite ‘ diyoruz. Bu sayede hem öğrenme kapasitemiz artar hem de kolay öğrenmeye başlarız.
Nasıl ki fit bir vücuda sahip olmak istediğimizde uzman sporculardan destek alarak kaslarımızı düzenli çalıştırıyorsak, nöroplastisite temelli çeşitli programları ile de zihin egzersizleri yaparak zihin gelişimini sağlamak mümkün.
Zihin egzersizleri ile geliştirilmiş zinde bir beyin;
- Daha uzun süre odaklanabilir,
- Daha iyi dinleyebilir ve iletişim içine girebilir,
- Daha hızlı düşünebilir,
- Güçlü görsel ve mekansal bir algıya sahip olur,
- Daha güçlü bir hafızaya sahip olur.
ZİHİN EGZERSİZ PROGRAMLARI
SMART MOVES
Psiko-motor beceriler çocuğunuzun okulda veya evde hayati önem taşıyan , resim yapmaktan yazı yazmaya, bisiklet binmekten yüzmeye, kaslarımızı etkileyen birçok etkinliği yapabilmelerini kapsar.
4 – 18 yaş arası çocuklar ve gençlerin psikomotor becerilerini güçlendirmek için , kendi ihtiyaçlarına göre belirlenmiş Kaba Motor ( Temel kararlılık , Denge ve Koordinasyon, Motor Planlama) ve ince motor becerilerini(el becerileri ve yazı yazma) geliştirebileceği spor tabanlı bir programa alıyoruz.
SMART® Moves seanslarında 5 temel hedefimiz var: Duygu durum düzenlemeyi sağlamak, dürtü kontrolü, Denge ve koordinasyon, Öz-farkındalık, plan yapma becerisi, motor hareketleri planlama ve İnce motor becerilerinin kontrolü
SMART FOCUS
Çocuğun odaklanarak daha çabuk ve doğru düşünmesini sağlayarak, bilişsel ve dikkat becerilerini en üst performansı sergileyecek kadar gelişmesini sağlıyoruz.
SMART® Focus programlarında özel sensorlü monitörler ile çocuğun beyin dalgaları ölçülürken, sadece aklını ve bilişsel gücünü kullanarak ekranda gördüğü imgeleri kontrol etmesini sağlıyoruz. Böylece dikkat ve konsantrasyonu arttırma, dikkati sürdürme, dikkat dağıtıcıların üstesinden gelme, zihinsel dayanıklılık, işlemsel hafıza ve dürtüleri kontrol etme becerilerinin de gelişmesini hedefliyoruz.
Not: haftaya görsel, işitsel diğer zihin egzersizlerini paylaşacağım, sağlıkla kalın.
-
Kanser Hastalarının Psikolojik Desteğe İhtiyacı var
Kanser Hastalarının Psikolojik Desteğe İhtiyacı var
Bütün fiziksel hastalıklar, kişilerin fizyolojik ve psikolojik bütünlüğüne karşı tehdit oluşturur, varoluşsal kaygı yaratır. Hastalar bedensel zorlanma yaşadığı gibi, ruhsal ve sosyal açıdan da çeşitli zorlanmalar yaşarlar.
Grip gibi basit görülen bir hastalık bile bazen hastayı kaygılandırabilirken, beden bütünlüğünü ya da işlevselliğini bozan diğer hastalıklar psikolojik olarak ciddi yıkımlara neden olabilir.
Bunların en başında da hastaların ciddi kaygı ve korku yaşadığı kanser gelmektedir. Çünkü kanser belirsizlikler içeren , ağrı ve acı ile ölümü çağrıştıran, suçluluk duygusu, terk edilme korkusu, panik ve kaygı yaratan bir hastalık olarak algılanır.
Elbette kanserli hastanın yaşına, hastalığının çeşidine, evresine ve psikososyal çevresine göre hastanın yaşadığı psikolojik sorunlar da değişmektedir. Ancak hastalığın çeşidi ve evresi ne olursa olsun, hem hastanın hem de yakınlarının psikolojik destek almaya ihtiyacı vardır.
Özellikle tanı aşamasında ailelerin bize en sık sorduğu soru, “ hastalığını söyleyelim mi? saklasak olmaz mı ? “ sorusudur. Her hastanın kendisi hakkında gerçeği öğrenmesi doğal ve temel hakkıdır. Bu nedenle hastaya umudunu yok etmeden, gerçeği kabullenişini kolaylaştıracak , tedaviye uyumunu arttıracak bir şekilde hastalığı hakkında doğru bilgi verilmelidir. Zaten gerçeği saklasanız bile aile bireylerinin beden dilleri bir şeylerin ters gittiğini hastaya hissettirecektir.
Hastaların en sık yaşadığı psikolojik sorunlar:
1.Uyum bozukluğu
2.Anksiyete bozukluğu
3.Depresyon
4.Organik beyin sendromu(ani serebral yetmezlik , kemoterapiye bağlı psikiyatrik sorunlar)
5.Kişilik bozukluklarıdır
Kanserli hastaların ilk psikolojik tepkileri nelerdir ve nasıl davranılmalıdır?
1.Aşama Şok hali : birkaç saatten , birkaç haftaya kadar uzanan söyleneni işitmeme, hastalığa inanmama , gerçeği kavramada güçlük gibi şok hali yaşar hastalar. Panik ve çaresizlik içinde hastalığı inkar etme eğilimine girerler.
Bu aşamada hastaya zaman tanınmalı, umut olacak olumlu mesajlar verilmeli, tedavi seçenekleri tüm ayrıntıları ile anlatılmalı, ailesel destek verilmelidir. Hastanın duygularını aktarmasına zemin hazırlanmalı ve sabırla yardımcı olunmalıdır.
- Aşama Duygusal Tepki : Hasta zamanla gerçeği kabullenmeye başlar, ancak hastalığın başına getirebileceklerinden dolayı korkar ve aşırı kaygı duyar. Dikkat dağınıklığı, ağlama, huzursuzluk, iştahsızlık yaşar. “ Neden ben ? “ diye sorar ve önce kendini suçlar. Daha sonra eşini, çocuklarını veya en yakınındakileri suçlar. Yok olma, ayrılık ve ölüm korkusu nedeni ile aşırı öfke duyar. Bazen bu öfkelerini, doktoruna, hemşiresine veya diğer aile bireylerine yansıtır.
Bu aşamada hastanın kızgınlık ve isyanını dışarı vurmasına müsaade edilmeli, düşüncelerini ve duygularını aktarırken, hastayı yargılamadan dinlemelidir. Eğer hastalar kızgınlık ve isyan duygularını yeterince ifade edemezlerse depresyona girerler. Mutlaka profesyonel destek alınmalıdır.
- Aşama Uyum süreci: Artık hasta kabulleniş sürecine girer, tüm enerjisini ve ruhsal gücünü iyileşmeye adamak ister. Hastalığı ile birlikte yaşamayı öğrenmeye başlar.
Hasta kimliğini, yaşam sürecini ve amacını yeniden gözden geçirir ve sorgular. Çevresindeki herkesten güven ve destek ister.
Bu aşamada tedavisini üstlenen tüm doktorlarının tedavi seçeneklerini ve aşamalarını hastasına ayrıntısı ile anlatması hastaların uyum sürecini kolaylaştıracaktır. Doktorlarının ve ailesinin desteği hastaya yeniden savaşma ruhu kazandıracak, iyileşeceğine dair pozitif inanç ile tedavisine dört elle sarılacaktır.