Yazar: prosman@gmail.com
-
Aile Şirketlerinin Yaşam Evreleri
Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder ile Aile şirketlerinin tanımı ile başlayıp, aile şirketlerinin kuruluşundan batışına kadar geçen süredeki hem aile hem de şirketin geçirdiği evreler, bu evrelerin karakteristik Özellikleri üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşimizi izleyebilirsiniz.
-
ÇOCUKLARDA ÖLÜM KAVRAMI
CİSED Adana Çukurova Şubesi Başkanı Psikoterapist Dr. Obengül Ejder ile Terapi Odası bu bölümün konusu “Çocuklarda Ölüm Kavramı”
-
BOŞANMA VE BOŞANMANIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Dr. Obengül Ejder, Ebru Yaşar’la Her Gün programının konuğu oldu, izleyicileri Boşanma ve Boşanmanın Çocuklar Üzerindeki Etkisi konularında bilgilendirdi.
-
Sosyal Medya Çılgınlığı
Sosyal medya yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Son 2 yıldır çiftlerin birbirlerinden en çok şikayet ettikleri konuların başında geliyor “ eve gelir gelmez elinde telefonu, saatlerce facebookta, instagramda sörf yapıyor” diyerek söylenen çiftlerin sayısı giderek artıyor.
Bir erkek danışanım 12 yıllık eşini artık tanıyamadığını akıllı telefon aldı alalı evde yemek bile yapmak istemediğini, sürekli mesajlaştığını ve başkalarının hayatlarını merak ederek, sürekli takip ettiğinden şikayetçiydi.
Tabi evde anne babalar böyle oldukça çocukları da aynı derecede hatta daha fazla sosyal medya ile vakit geçirmeye başlıyor. Hiç tanımadığı kişilerle tanışma tehlikesi olduğu gibi, sırf arkadaşı diye çok fazla güven duyarak pek çok iletişim kazası yaşanabiliyor.
Örneğin; 15 yaşındaki bir gencin sosyal medya hesabı çalınmış ve onun adına başkalarının olduğu cinsel içerikli videolar paylaşılıp açık adresi ve telefonu paylaşılmıştı. Genç kız bu yaşanılanlardan depresyona girmiş, aile ilişkileri bozulmuş, hatta intihar etmek istemiş ve bir süre çocuk ve ergen psikiyatri servisinde gözetim altına alınmıştı.
BENLİK ALGISI DÜŞÜK OLANLAR SOSYAL MEDYADA DAHA ÇOK ZAMAN GEÇİRİYOR
- Benlik algısı daha düşük olan insanlar sosyal medyada kendisini daha güçlü hissediyor , gerçek yaşam yerine sanal ortamı tercih ediyor,
- Ne yazık ki, sosyal medyada paylaşılanların çoğunun gerçek yaşantılarını yansıttığına inanıp, diğer insanların kendisinden daha iyi bir hayatı olduğuna inanıyor.
- Başka insanların hayatını takip etme ve başkaları hakkında dedikodu yapma isteğini arttırıyor
- Gerçek hayatta söylemeye çekindiği fikirlerini sanal ortamda kolaylıkla paylaşabildiği için çoğu zaman saldırganlık duygusunu arttırıyor( bu durum KLAVYE KAHRAMANLIĞI terimini doğuruyor)
- Özgüveni düşük kişiler veya ailelerinde yeterince ilgi görmeyen ve sevilmediğini hisseden gençler kendilerini olmak istedikleri kimlikte tanıtıyor ve takipçi sayısını arttırmak için yalancı kahramanlar yaratıyor
- Özellikle toplumsal olaylarda yalan yanlış bilgiler yayarak toplumsal tepki oluşturmayı amaçlayan kişilerin sayısı giderek artıyor
- Hangi bilgi doğru hangisi yanlış ayırt etmek zorlaşıyor
- En önemlisi de gerçek yaşamdaki “ANI” kaçırarak , paylaşım yapacağım diyerek sürekli fotoğraf karelerinde sıkışılıp kalınıyor, selfie bağımlıları giderek artıyor
- Sonuçta uyku bozuklukları, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk, anksiyete bozuklukları , içe kapanma ve agarofobi ( açık alan korkusu ) gibi psikolojik hastalıkların gelişme riski artıyor
ANNE BABALAR NELERE DİKKAT ETMELİ?
- Ailece bir arada olduğunuzda siz başta olmak üzere evde ortak paylaşım saatleri yaratın ve telefonlarınızı kapatın
- Gerçek arkadaşlarınızla gerçek ortamlarda ilişkilerinizi ihmal etmeyin, çocuklarınıza örnek olun
- Çocuklarınızla kaliteli zaman geçirin, çocuğunuza sürekli internette vakit geçirmeyi bırakmasını söylemek yerine onun sahip olduğu farklı ilgi alanlarını ve hobilerini keşfetmesine yardımcı olun.
- 12-13 yaşına kadar çocuklarınıza cep telefonu almayın, telefon alacaksanız bile interneti açık olan akıllı telefonları kullandırmayın
- Çocuğunuzun internette takip ettiği , üyesi olduğu siteleri kontrol edin
- Çocuklarınıza yararlı sitelerle yararsız olanları ayırt etmesini öğretin, internette araştırma yapmayı , bilgi edinmek için güvenli siteleri nasıl seçeceğini öğretin
- Çocuklarınızı siber zorbalık, başkalarının hesaplarını takip etme ve uygunsuz şeyler paylaşma gibi internetin kötü tarafları hakkında da mutlaka uyarın
- Çocuğunuzun sanal suçlar hakkında bilgilendirin .
-
Yutulan Kimlikler
ÇOCUKLARININ HAYATLARINI YUTAN EBEVEYNLER
Son zamanlarda gerginim ve mutsuzum. Geceleri uyumakta zorluk çekiyorum, birkaç kadeh bir şeyler içersem biraz gevşiyorum, sonra bir koltukta uyuya kalıyorum. İki kızım da akşamları onlarla ilgilenmediğimi söylüyor. Son zamanlarda annemler yüzünden eşimle çok sık tartışıyoruz. Sanırım artık kendime zarar veriyorum.
Eskişehir’de İşletme Fakültesi bitirmiş olan , 38 yaşındaki bu danışanımın aile öyküsünü almaya başladığımda; maalesef ki , anne ve babası tarafından yutulduğu ve bireyselleşmesine hiç izin verilmediği gerçeği ile yüzleşmesi gerekecekti:
Üniversiteyi kazandığımda annem benimle birlikte Eskişehir’e geldi, ev tuttuk ve dört yıl birlikte okuduk. Başlangıçta bu durum hoşuma gitmişti ancak her şeyime müdahale ediyordu.
Kız arkadaşlarıma hep bir kulp buluyor, beğenmiyordu. Bir gün evlenmek istediğimi söyledim. Anında babam kız arkadaşımın memleketi olan Rize’ ye gitti ve bütün ailesini araştırdı. Maddi durumları pek iyi değildi, annem “ ele güne rezil oluruz, gelinin kimlerden ? ” diye sorarlarsa ne diyeceğim diyerek bütün evlilik sürecimi burnumdan getirdi.
Sonunda baktılar ki kararlıyım, onlarla birlikte yaşamam şartı ile kabul ettiler. Oturdukları siteden bir ev ve araba aldılar. Babamın iş yerinde çalışmaya başladım. Ancak ne yaparsam yapayım babam bir türlü beğenmiyordu. Tam on sene gecemi gündüzüme kattım, sırf onu mutlu etmek, takdirini kazanmak için çalıştım. Son beş yıldır şirketin karı üçe katlandı, ama babamın gözünde hep başarısız bir çocuk olarak kaldım.
Çocuklarımız doğdu, bu sefer de anne- babalığımızı beğenmediler. Çocuklarımızın bütün eğitimini üstlendiler. Ne zaman itiraz edecek olsam babamın büyüklüğü karşısında eziliyor, kekeliyor, neredeyse 3 yaşında çocuk gibi korkuyorum. Hep laflarım ağzımda kalıyor.
Bir keresinde anneme bahsedecek oldum, babama söylemiş, çok aşağılayıcı bir ses tonuyla “ Benim evimde, benim paramla yaşıyorsun, madem beğenmiyorsun her şeyin anahtarını bırak ve git, bir daha da bana baba deme “ diyerek bağırdı.
Ne zaman benim de büyüdüğümü, bir yetişkin olduğumu kabul edecekler? Beni bir kukla gibi oynatmaktan ne zaman vazgeçecekler?
“Her şey senin iyiliğin için..” yalanını söyleyen ebeveynler; ;
- Kendi tatminsizlikleri ve terk edilme korkuları yüzünden , çocuklarının kontrol iplerini hep ellerinde tutmak isterler.
- Kontrolü elinde tutmak için de “her şey senin iyiliğin için…” yalanını söylerler.
- Bir yandan mali desteklerini zalim ve yıkıcı bir şekilde kullanırken , bir yandan da kendilerini cömert ve yüce göstermeye çalışırlar.
- Çocuklarına vazgeçemeyecekleri imkanlar sunarak kendilerine bağımlı hale getirirler.
- Çocuklarının büyüdüklerini kabul etmez, onlar anne baba olsalar bile yetersizliklerini yüzlerine vururlar
- Duygusal davranarak, çocuklarında suçluluk duygusu yaratırlar.
- Genellikle kardeşlerden birisini kurban seçerler ve kardeşleri birbirleri ile kıyaslarlar.
- Bu durum, sürekli eleştiriye maruz kalan kardeşin, diğer kardeşi kıskanmasına ve ilerde aralarındaki kardeşlik bağlarının zayıflamasına sebep olur
- Sağlıklı aile yapısında ergenlik döneminin sonunda gerçekleşmesi gereken bu bireyselleşip yetişkin olma süreci, kontrolcü anne babaların çocuklarında bir türlü gerçekleşemez
- Sonunda ; mutsuz, çaresiz, içe kapanık ve suçlayıcı çocuk yetişkinler olarak kalırlar.
Not: Etik ilkeler gereği gerçek danışan öyküleri değiştirilmiştir.
-
AŞK HERŞEYİ HALLEDER Mİ?
AŞK HERŞEYİ HALLEDER Mİ?
Gençler kısa sürede tanıdıkları kişiye “ AŞIK OLDUM galiba” diyerek alelacele evlilik kararı alıyor, ardından ne yazık ki pek çok hayal kırıklıkları ile karşılaşıyorlar. Çünkü aşkın yarattığı görme kusuru evlilikle beraber düzeliyor ve gerçekleri görmeye başlıyorlar.
Özellikle evliliklerinin ilk yıllarında birbirlerini yeterince tanımadıkları ya da kendi ihtiyaçları doğrultusunda görmek istedikleri gibi göremedikleri için “Şiddetli Geçimsizlik” başlığı altında yüzlerce boşanma davasına konu oluyorlar.
Elbette gerek eğitim, gerek iş, gerekse sosyal ortamda yüzlerce kişi ile tesadüf eseri tanışıyor, içlerinden sadece bir tanesine ilgi duyup, bir ömür boyu geçireceğiniz kişi ile evlilik kararı alıyorsunuz.
Ancak bu önemli kararı vermeden önce, doğru eş seçiminde bulunduğunuza inanıyor musunuz? Çünkü vereceğiniz bu önemli karar;
- Bundan sonraki hayatınızın kiminle geçeceğini,
- Sizi bekleyen yeni sorumlukları veya sorunları,
- Duygusal, sosyal, cinsel yaşamınızın doyumunu,
- Çocuğunuzun nasıl bir anne ve baba ile büyüyeceğini,
- En önemlisi de kiminle yaşlanacağınızı belirleyecek.
Eş seçimi tesadüflere bırakılacak, rastgele bir süreç değildir.
Tüm bu nedenlerle toplumun temel direği olan ailenin ilk adımıdır evlilik. Öyle tesadüflere bırakılacak bir kurum değildir; aşkla, sevgiyle, bilinçle atılmalıdır bu temeller.
İlk önce kişilik özelliklerinizi, evlilikten beklentilerinizi, eşinizden ne isteyip istemediğinizi fark etmeli ve kendinizi iyi tanımalısınız. Daha sonra karşınızdaki kişiyi tanımak için adım atmalısınız. Birbirinizi tanımak için en az 6 aylık bir süreye ihtiyacınız olacaktır.
Eş Seçerken Şunları Kendinize Sorun!
- Kendimi evlenmeye hazır hissediyor muyum?
- Evliliğin getirdiği sorumlukları üstlenmeye hazır mıyım?
- Aşkla, severek ve isteyerek mi evleniyorum yoksa sırf ailemden veya yaşadığım sorunlardan kaçmak için sığınacak bir liman olarak mı görüyorum?
- Ona karşı sevgi ve saygı besliyor muyum?
- Fiziksel ve cinsel yeterince çekici buluyor muyum?
- Fikirlerine saygı duyuyor muyum?
- Onu “Ben” olmaya zorlamadan, boğmadan kendisi olma özgürlüğünü tanıyabilecek miyim?
- Duygu ve düşüncelerimi ona açık ve net bir şekilde ifade edebiliyor muyum?
- Evliliğimizde oluşabilecek problemlerle başa çıkabileceğime inanıyor muyum?
- Ailesi ve geçmişi hakkında yeterince bilgim var mı?
- Aile yapımızın, örf ve adetlerimizin, dini inançlarımızın olası farklılıklarını biliyor muyum? Bu farklılıkların doğurabileceği problemlere ve çözümlerine hazır mıyım?
- Yetiştireceğim evladıma anne babalık yapabilme potansiyeline sahip miyim?
Bu soruların en az yarısına “evet” dediyseniz evlenmeye hazır olduğunuzu düşünebilirsiniz.
Aşk Her Şeyi Halleder mi?
Evlendikten sonra eş seçiminden dolayı pişmanlık duyan bireylerin genellikle;
- Acele ve ani evlilik kararı almaları,
- Evlenememe korkusuyla fazla düşünmeden hareket etmeleri,
- Birbirini yeterince tanımadan evlenmeleri,
- Evliliğin sorumluluklarını taşıyabilecek kadar olgun olmamaları,
- Evlenmeden önce eşlerinde var olan problemleri görmezden gelmeleri,
- Eşlerinde veya ilişkilerinde var olan problemleri “Nasıl olsa ben düzeltirim” diyerek evlilik sonrasına ertelemeleri,
- Eşlerden birinin risk taşıyan bazı davranışlar (zararlı madde kullanımı, kumar alışkanlığı, şiddet eğilimi vb.) içinde bulunması,
- Eşlerden birinin ruh sağlığının bozuk olması,
- Eşin ailesiyle anlaşamamaları,
- Aşkın her türlü problemi halletmeye yeterli olduğuna inandıkları görülmüştür.
-
EVLİLİK TERAPİSİ BOŞANMALARI AZALTIYOR
EVLİLİK TERAPİSİ NEDİR?
İnsan yaşamının doğumdan sonra ikinci yaşam dönemi olarak kabul edilen, “ Aile “ kavramının başlangıcı olarak görülen , bir kadın ve bir erkeğin hayatlarının sonuna kadar hayatın tüm aşamalarında birlikte yol alacakları bir süreçtir evlilik.
Bir çiftin gerçeği değerlendirme yetisinin kaybolduğu AŞK döneminden sonraki süreçte hayatın gerçekleriyle baş başa kaldıklarında yaşadıkları ;
- İletişim eksiklikleri,
- Akraba ilişkilerinde yaşanan sorunlar
- Ekonomik problemler,
- İş hayatında yaşanan sorunların yansımaları,
- Çocukların bakım ve sorumluluğunda yaşanan anlaşmazlıklar,
- Cinsel yaşamlarındaki ( cinsel isteksizlik, vaginusmus, ereksiyon ve erken boşalma problemleri) uyum sorunları gibi problemlerle evlilikleri yolunda gitmemeye başlar ve çift arasında çok fazla çatışma yaşanır.
Yolunda Gitmeyen Evliliklerde Mutsuzluğun veya Boşanma İhtimali olduklarının belirtileri nelerdir?
- Çift yaşadıkları sürecin Pozitif yanlarından çok Negatif yanlarına odaklanıyor ise
- Eleştiri, Savunmacı yaklaşım, karşısındakini küçümseme, saldırgan davranışlarda bulunma , karşı tarafa baskı kurma gibi Negatif Duygular açığa çıkmış ise
- Şefkatin, mizahın, heyecanın, desteğin, iletişimin azaldığı, duygusal kopukluk ve içe çekilmenin yoğun olduğu bir ilişki var ise,
- Çift defalarca kendi aralarında veya dışarıdan müdahaleler ile sorunlarını onarmaya çalışmışlar ancak başarılı olamamışlar ise
- Çiftlerden biri veya her ikisi de Alkol, Kumar gibi Bağımlılık sorunları yaşıyor ya da fiziksel veya sözel şiddet uyguluyor, duygusal ve cinsel sadakatsizlik içinde ise,
- Çiftlerden birinde veya her ikisinde de psikotik biz bozukluk var ise,
- Çiftin arkadaşlığı ve birlikte zaman geçirme istekleri azalmış, kendi aileleri ya da arkadaşları gibi başkalarıyla daha çok iletişimde olma halindeler ise sorunlar oldukça artmış demektir.
Evlilik Terapisine Ne zaman Başvurulmalı?
Yirmi yıllık meslek hayatımda ne yazık ki hala “ Ya boşanmak için avukata, ya da Evlilik Terapistine gidelim” şeklinde ilişkilerin hep tıkanma noktasında çiftler bize gelmekteler. Oysa ki problemlerin daha en başında hatta daha oluşmadan nasıl sağlıklı bir ilişki yürütmeliyiz? Sorusunu kendilerine sorsalar, olası sorunlar yaşanmadan önlemlerini almış olacaklar.
Bu nedenle Evlilik Terapisi’ nde Terapist olarak amacımız;
- Çiftin yaşadığı duygusal problemleri sağlıklı dile getirmelerini sağlamak, yaşadıkları problemlerin arkasında yatan gerçekleri onlara göstermek, birlikte farklı bakış açıları ile çeşitli çözüm yolları bulmak, içlerindeki kırgın, hırçın, küskün çocuğu açığa çıkarıp bir yetişkin olana kadar büyümelerine yardımcı olmak,
- Terk edilme, Ret edilme, Boğulma, Değersizlik, Sevilmeme gibi Çocukluk çağı dugularını açığa çıkararak yaşadıkları duygusal tepkileri bir yetişkinin verebileceği tepkilerle yer değiştirmelerine yardımcı olmak,
- Eğer patolojik olarak saydığımız savunma mekanizmaları var ise onların yerine uygun denetim ve savunmaları kullanmalarına yardımcı olmak,
- En önemlisi ise eğer çocuk sahibi iseler , bu süreçte çocukların duygusal travmaya uğramamaları için önerilerde bulunmak ve en az zararla bu süreci atlatmalarına yardımcı olmaktır.
- Tüm bunları yaparken de adil, dengeli, asla taraf tutmadan, çiftin sorumluluk almasını destekleyerek, doğru zamanda doğru yüzleştirmeler ile iç görü kazanmalarını sağlayarak hayatlarının bundan sonraki dönemlerini “BEN ‘i kaybetmeden , SEN’e saygı duyarak BİZ “ olabilmelerini sağlayarak yaşmalarına yardımcı olmaktır.
-
AYNI EVDE YAŞAYAN İKİ OTELCİ
AYNI EVDE YAŞAYAN İKİ OTELCİ
22 yıllık evliyiz, evlendiğimiz günden beri önce aile, sonra iş, sonra maddi sorunlar derken hep problem yaşıyorduk. Bazen küser haftalarca konuşmazdık. En son 12 yıl önce büyük bir kavga ettik ve ben yatak odasını terk ettim. Ne eşim ne de ben ilk adımı bir daha atmadık. Önce özür dilemesini bekledim, sonra beni ikna etmesini istedim. Ama ne o benden özür diledi, ne de ben onu affettim.
Bu evliliği kızım için yürüttüğümüze karar verdik, önce yatakları, sonra hesapları , sonra da sosyal ortamımızı ayırdık. Kızımızın yanında ona hissettirmemeye çalışıyorduk ama galiba başarılı olamadık. O üniversiteye gidince boşanırız dedik, ama bu sefer de kim evden ayrılacak konusunda anlaşamadık. Son 2 yıldır evde hiç konuşmuyoruz. Kızım tatile gelirse ortak bir konumuz oluyor, onun dışında ikimiz de ayrı ayrı hayatlar yaşıyoruz.
Bir arkadaşım siz niye evlilik terapistine gitmediniz dedi, bizi yönlendirdi. Sizce bunca olaydan sonra bir şeyleri toparlayabilir miyiz? Yoksa boşanmalı mıyız?
Bu örnekte olduğu gibi sorun yaşayan çiftlerde zorunlu olmadıkça hiçbir iletişime girmediklerini, ama yalnız yaşamaktan korktukları için de birbirlerini baston olarak görerek hayata tutunduklarını sıkça görüyoruz. Çiftler ‘ sanki aynı evde yaşayan iki otelci gibiyiz ‘ diye tanımlamaktalar kendilerini.
Peki neler oluyor da çiftler birbirlerinden bu kadar uzaklaşmayı başarabiliyorlar? İletişimlerini Neler Azaltıyor?
- Ne zaman konuşacak olsalar öfkelenme, küfretme, şiddetli tartışma sonucunda sözel ya da fiziksel şiddette bulunduklarından bir süre sonra iletişim kurmaktan kaçınıyor ve artık konuşmaz oluyorlar
- Ne zaman konuşsalar sonunda bir orta yol bulma ve uzlaşma beklentisine girmekteler. Bir taraf ne kadar konuşursa konuşsun anlaşılamadığını , o nedenle daha fazla kendisini yormasına gerek kalmadığını düşünmekte. ( Oysa ki uzlaşabilmek için , önce sağlıklı iletişim yolları ile birbirlerini anlamalı , anlaşılmalı, duygu ve düşüncelerini paylaşmayı başarmalılar )
- Eşler birbirlerini çok iyi tanıdıklarını zannettikleri için bir küçük mimikten , bir bakıştan çıkarımlar yaptıkları için , aklından geçenleri okumaya çalışmaları da konuşmaya gerek kalmadığı inancını doğurmakta ve iletişimi kesmelerine sebep olmaktadır.
- BEN DİLİ ile duygu ve düşüncelerini ifade etmek yerine SEN DİLİ ile suçlayıcı ve yıkıcı eleştiride bulunmaktalar ve birbirlerinin olumsuz yönlerine odaklanmaktalar
- Yaşadıkları bir problemi GENELLEYEREK sanki tüm konularda ve evlilikleir boyunca aynı sorunları yaşıyormuş gibi “ Senhep böyle bencilsin ve tıpkı annene benziyorsun “ gibi suçlamalarda bulunmaktalar
- Özellikle çiftlerden biri ESKİ DEFTERLERİ açma konusunda usta ise her tartışma konusunu geçmiş bir olayla ilişkilendirmekte ve tartışma sonsuz bir boyut kazanmakta
- İŞİ YOKUŞA SÜRME de iletişimi kesen ve sorunu çözümsüzlüğe götüren hatalardan bir tanesi. Çiftlerden biri her ne yaparsa yapsın “ Bu saatten sonra bir anlamı yok, bunu daha önce yapacaktın “ şeklinde çözümsüzlüğü sürdürmekte
Bu saydığım sebepler çiftin yaşadığı sorunların bir süre sonra kronik bir hal almasına sebep olmakta, birbirlerinden uzaklaşmalarına , kavga etmektense hiç konuşmamalarına neden olmaktadır. Doğal olarak gözden ve gönülden uzak olan TEN ‘ den de uzaklaşacaktır.