Kategori: Aile Danışmanlığı

  • Zihin Egzersizleriyle Çocukların Öğrenme Kapasitesi Artabilir

    “ Çocuğumun dikkati çok dağınık, bir türlü odaklanamıyor, tek başına ödev yapmak istemiyor, çünkü zorlanıyor. Öğretmeni ; dersi dinlemiyor, yönergeleri takip etmiyor diyor“ gibi onlarca şikayet alıyoruz anne babalardan. 
    Nerdeyse hepsinin ortak sorunu çocuklarındaki problemin tam olarak neden kaynaklandığını ve bu problemleri aşmak için ne yapacaklarını bilememeleri. Ve ne yazık ki mucizevi çözümler beklemeleri…
    Elbette tüm bu şikayetlere tek bir cevap verebilmek ve mucizevi çözümler sunabilmek çok zor. Çünkü her çocuk bir diğerinden farklı zekaya, zihinsel yapıya ve öğrenme becerisine sahip. Öncelikle yaptığımız çeşitli testlerle (Wisc-r, Cognitive MAP gibi ) çocukların İşitsel, görsel, dikkat , psiko-motor ve sosyo- duygusal alanlarda güçlü ve zayıf yönlerini belirliyoruz , sonra da aileye, çocuğun zihinsel yapısını geliştirecek çeşitli programlar içeren çözüm önerileri sunuyoruz.

    Çocuğunuzun Öğrenme Kapasitesini Arttırmak mümkün

    Doğumdan itibaren sahip olduğumuz zihinsel yapımız sürekli bir gelişim içindedir. Beyindeki nöronlar arası sinaptik bağlantılar, biz beynimizi kullandıkça yeni yollar oluşturur . Biz buna ‘ Nöroplastisite ‘ diyoruz. Bu sayede hem öğrenme kapasitemiz artar hem de kolay öğrenmeye başlarız.
    Nasıl ki fit bir vücuda sahip olmak istediğimizde uzman sporculardan destek alarak kaslarımızı düzenli çalıştırıyorsak, nöroplastisite temelli çeşitli programları ile de zihin egzersizleri yaparak zihin gelişimini sağlamak mümkün.

    Zihin egzersizleri ile geliştirilmiş zinde bir beyin;
    • Daha uzun süre odaklanabilir,
    • Daha iyi dinleyebilir ve iletişim içine girebilir,
    • Daha hızlı düşünebilir,
    • Güçlü görsel ve mekansal bir algıya sahip olur,
    • Daha güçlü bir hafızaya sahip olur.

  • ZİHİNSEL CHECK -UP

    Karne dönemi geldi yine, çocuklarla beraber aileler de rahat bir nefes alacaklar. Ancak yine de kafalar karışık, sürekli değişen eğitim sistemi, dershanelerin kapanacak olması, gelecek dönem için endişeleri arttırıyor. 
    Mevcut sistemde çocuklar sadece akademik başarıları ile takdir alabiliyorlar ya da fazlaca eleştiriliyorlar. Bu da çocukların hayatı sadece dersten ve okuldan ibaret sanmalarına, kapalı alanlara hapsolmalarına ve gerçek dünyadan kopmalarına neden oluyor..
    Oysa ki hedef farklı olmalı,
    • Öğrenmekten zevk alan
    • Güçlü bir özgüvene sahip
    • Farkındalığı yüksek
    • Kendi kendine motive olabilen
    • Ödevlere, sınavlara ve diğer sorumluluklara karşı mantıklı yaklaşımlar geliştiren
    • Karşılaştığı problemlere yaratıcı çözümler bulabilen
    • Hatalarını öğrenmek için bir fırsata çevirebilen,
    • Akademik ,kültürel, artistik, liderlik, kişiler arası ve global etkinliklere artan bir istekle katılabilen çocuklar yetiştirebilmek olmalı.

  • ÇOCUĞUNUZ DERS ÇALIŞMA SORUMLULUĞUNU ALABİLİYOR MU?

    En büyük hayalim üniversiteyi İstanbul’ da okumaktı. Sonunda hayal ettiğim üniversitenin mühendislik fakültesini kazandım. Uygun bir yurt bulamadık, ev kiraladık. Başlangıçta çok heyecanlıydım, ilk haftalar okula gitmek çok güzeldi. Ancak dersler yoğunlaştıkça sabahları kalkmakta zorlanıyordum, ilk birkaç saat dersi kaçırıyordum, bu sefer “ aman nasılsa ilk dersler kaçtı, okula gitmeyeyim bu gün “ diyerek derslere girmemeye başladım. Derste not tutmak çok zor geliyordu, not tutanlardan fotokopi çektirir çalışırım dedim, onu da başaramadım çünkü başkasının notunu okumak zor geliyordu.
    Ders kitaplarından çalışmak çok zordu, biz test çocuğuyuz, yaprak testlerle kısa kısa soruları okumak ve çözmek kolaydı. Ancak kitabın bir bölümünü okuyup onu yorumlamak çok zordu. Üstelik ben kendi başıma ders çalışmaya alışık değilim ki!
    Önceleri ders ablası vardı, ilkokul birinci sınıftan beri eve gelir, okul çıkışı onunla birlikte ödevlerimizi yapardık. Annemin yaptığı pasta ve börekleri yerken ödev yapmak kolay ve zevkliydi. 4. Sınıfta matematik, Fen ve Türkçeden özel ders hocalarım eve gelirdi. Ortaokulda SBS sınavları vardı ve 3 yıl boyunca özel bir etüt merkezine gittim. Orada hem ödevlerimizi yapar, hem de ekstra test çözerdik. Böylece evde çalışmamı gerektirecek bir durum olmazdı. Lise boyunca her dersten özel ders aldım, hatta matematik dersi için iki ayrı hoca eve gelirdi. Kıymetini bilememişim vallahi, şimdi tek başıma kaldım, ne derste not tutabiliyorum, ne ders çalışabiliyorum, ne de proje ödevlerini tek başıma yapabiliyorum. Galiba mühendislik fakültesi bana göre değil, bu okulu bırakmalıyım.

    Çocuklarınıza Sorumluluklarını Üstlenmelerine Fırsat Verin

    Bu örnekte olduğu gibi tıp fakültesi, hukuk fakültesi ya da daha başka bir çok farklı bölümü kazanan gençlerin de yaşadığı problemler benzer ne yazık ki.
    Eminim anne ve babalar iyi bir şeyler yapalım, aman çocuğumuz meslek sahibi olsun derken, onlara bu kadar zarar verebileceklerini düşünmemişlerdir. Oysa ki gerçek hayatta başarı ve mutluluk sorumluluklarımızı yerine getirdikçe katlanarak artacaktır.

    Önerilerim:
    • Çocuklarınız ilkokuldan itibaren sabah saati kurup kendileri kalkmalılar
    • Kendi çantalarını kendileri hazırlamalılar
    • Ödevlerini kendileri yapmalılar ( Öğretmenler çocukların yapabileceği ödevleri vermeli, velinin yapacağı ödevleri değil )
    • Ödevlerini yapmadıklarında okulda öğretmenleriyle bu sorunu çözmeliler
    • Anlamadıkları konuyu ya da çözemedikleri soruyu korkmadan size veya öğretmenine sorabilmeliler.
    • Odalarının düzeninden, evdeki kırtasiye ihtiyaç listelerinden kendileri sorumlu olmalılar

  • ALDATMADA ÇİFT TERAPİSTİ

    Çiftler birbirlerine karşı yalan söylemeye başladığında aslında problemler çoktan birikmiş , duygusal sadakatsizlik çoktan başlamıştır. Sadece eşler değil eğer çocuklar varsa onlar da bu yaşananlardan ciddi zarar görüyorlardır.
    Aldatan taraf için bu yükü taşımak zor geldiğinden genellikle en yakın arkadaşlarıyla paylaşmak isterler. Ancak bazen bu işleri daha da karmaşık bir hale getirebilir. Aldatan taraf bir süre sonra kendini yorgun hissedecek , ya iyice aileden kopacaktır ya da bazı şeyleri daha aleni yaşamaya başlayacaktır.
    Aldatılan taraf içinse öfke, üzüntü, uykusuzluk, tedirginlik ve yoğun sıkıntı şeklinde depresyon belirtileri görülebilir. Yaşadığı derin acıyı bastırmaya çalışıp giderek içine kapanabileceği gibi, daha agresif, saldırgan, intikam alma duygusu ile sözlü veya fiziksel şiddete başvurabilir.
    Bu dönmede asla çocuklar sürece dahil edilmemeli, yaşananlardan haberleri olmamalı, çocuklar bir silah olarak kullanılmamalıdır. Mutlaka bir çift terapistinden yardım alınmalı, hemen evliliği bitirmek yerine her iki taraf da hatalarından ders çıkarmalı ve “ bu bize ne öğretti ? “ sorusunu sormalıdır.

  • Her Türlü Aldatma İlişkide İZ BİRAKIR

    Var olan ilişkilerindeki problemleri masaya yatırıp, sorunları tespit edip, çözebilmek için çaba harcamak yerine susmayı tercih ediyor çiftler. Ya da susmayıp kanatırcasına acıtarak , suçlayarak kavga ediyorlar, önce saygı kayboluyor aralarında sonra da sevgi…

    Özellikle kadınlar duygusal boşluk hissettiklerinde bu duyguyla baş etmekte zorlanıyorlar. Ya çok sık hastalanıyorlar, ya fazla alışveriş , aile , arkadaş gezmesi yapıyorlar ya da başka bir ilişkinin içinde kayboluyorlar.
    Bazen kişilik yapı bozuklukları , bazen çocukluk çağı travmaları, bazen de evliliklerindeki ciddi problemler çiftlerin birbirlerini aldatmasına zemin hazırlıyor.

    Oysa ki var olan ilişki için yeterince çaba sarf etmeden ya da tüm çabalara rağmen yürümeyen bir ilişkiyi bitirmeden başka bir ilişkiyi başlatmak karşıdakinin değil kişinin kendisini aldatmasıdır. Çünkü problemleri görmezden gelmek ya da yok saymak, sanki başka bir kişiyle ilişki yaşarsa tüm sorunların biteceğine inanmak kişinin kendisine söylediği koca bir yalandır.

    Sadece aldatılan kişi değil, aldatan kişi de bir süre sonra kendisine olan inancını ve saygısını kaybetmeye başlar. “Eğer ben bu yalanları söyleyebiliyorsam başkaları da bana yalan söyleyebilir “ düşüncesi ile giderek insanlara olan güvenini yitirir, yalnızlaşmaya ve daha yüzeyel ilişkiler yaşamaya başlar.
    İster duygusal, ister cinsel, ister sanal olsun her aldatma ilişkide derin bir iz bırakır. Ancak kötü giden bir ilişkiyi her şeye rağmen sürdürmek her iki taraf için de haksızlıktır.

    Bu nedenle mutlaka gerçeklerle yüzleşilmeli ve her iki taraf da çözüm üretebilmelidir.

  • YUTULAN KİMLİKLER veya “HER ŞEY SENİN İYİLİĞİN İÇİN “ YALANI

    Son zamanlarda gerginim ve mutsuzum. Geceleri uyumakta zorluk çekiyorum, birkaç kadeh bir şeyler içersem biraz gevşiyorum, sonra bir koltukta uyuya kalıyorum. İki kızım da akşamları onlarla ilgilenmediğimi söylüyor. Son zamanlarda annemler yüzünden eşimle çok sık tartışıyoruz. Sanırım artık kendime zarar veriyorum.

    Üniversiteyi kazandığımda annem benimle birlikte Eskişehir’e geldi, ev tuttuk ve dört yıl birlikte okuduk.Bir gün evlenmek istediğimi söyledim. Anında babam kız arkadaşımın memleketi olan Rize’ ye gitti ve bütün ailesini araştırdı. Maddi durumları pek iyi değildi, annem “ ele güne rezil oluruz, gelinin kimlerden ? ” diye sorarlarsa ne diyeceğim diyerek bütün evlilik sürecimi burnumdan getirdi.
    Sonunda baktılar ki kararlıyım, onlarla birlikte yaşamam şartı ile kabul ettiler. Oturdukları siteden bir ev ve araba aldılar. Babamın iş yerinde çalışmaya başladım. Ancak ne yaparsam yapayım babam bir türlü beğenmiyordu. Tam on sene gecemi gündüzüme kattım, sırf onu mutlu etmek, takdirini kazanmak için çalıştım. Son beş yıldır şirketin karı üçe katlandı, ama babamın gözünde hep başarısız bir çocuk olarak kaldım.
    Çocuklarımız doğdu, bu sefer de anne- babalığımızı beğenmediler. Çocuklarımızın bütün eğitimini üstlendiler. Ne zaman itiraz edecek olsam babamın büyüklüğü karşısında eziliyor, kekeliyor, neredeyse 3 yaşında çocuk gibi korkuyorum. Bir keresinde anneme bahsedecek oldum, babama söylemiş, çok aşağılayıcı bir ses tonuyla “ Benim evimde, benim paramla yaşıyorsun, madem beğenmiyorsun her şeyin anahtarını bırak ve git, bir daha da bana baba deme “ diyerek bağırdı.
    Ne zaman benim de büyüdüğümü, bir yetişkin olduğumu kabul edecekler? Beni bir kukla gibi oynatmaktan ne zaman vazgeçecekler?

    “Her şey senin iyiliğin için..” yalanını söyleyen ebeveynler;
    · Kendi tatminsizlikleri ve terk edilme korkuları yüzünden , çocuklarının kontrol iplerini hep ellerinde tutmak isterler.
    · Kontrolü elinde tutmak için de “her şey senin iyiliğin için…” yalanını söylerler.
    · Bir yandan mali desteklerini zalim ve yıkıcı bir şekilde kullanırken , bir yandan da kendilerini cömert ve yüce göstermeye çalışırlar.
    · Çocuklarına vazgeçemeyecekleri imkanlar sunarak kendilerine bağımlı hale getirirler.
    · Çocuklarının büyüdüklerini kabul etmez, onlar anne baba olsalar bile yetersizliklerini yüzlerine vururlar
    · Duygusal davranarak, çocuklarında suçluluk duygusu yaratırlar.
    · Genellikle kardeşlerden birisini kurban seçerler ve kardeşleri birbirleri ile kıyaslarlar.
    · Bu durum, sürekli eleştiriye maruz kalan kardeşin, diğer kardeşi kıskanmasına ve ilerde aralarındaki kardeşlik bağlarının zayıflamasına sebep olur
    · Sağlıklı aile yapısında ergenlik döneminin sonunda gerçekleşmesi gereken bu bireyselleşip yetişkin olma süreci, kontrolcü anne babaların çocuklarında bir türlü gerçekleşemez
    · Sonunda ; mutsuz, çaresiz, içe kapanık ve suçlayıcı çocuk yetişkinler olarak kalırlar.
    Not: Etik ilkeler gereği gerçek danışan öyküleri değiştirilmiştir.

     

  • Kıskançlık Nedenleri

    Gelişimsel olarak kıskançlık : Bebekler 6-7 aylıktan itibaren kimin onların bakımıyla ilgilendiğini, kimin stres sinyallerine karşı daha duyarlı ,daha çabuk ve ilgili cevap verdiğini fark ederler. Tekrarlanan bu tip etkileşimler ile içsel modeller oluşturur ve her yeni ilişkide bu modeller tekrar etkinleşir. Üç yaşa kadarki bu dönemde çocuğun ilişkiyi herhangi bir sebeple kaybetme duygusu onun güvenli bağlanmasını engeller ve ilişkiyi kaybetme korkusuna karşı bir savunma mekanizması olarak kıskançlık duygusunu geliştirebilir.

    Evrim teorisine göre kıskançlık: Döllenmenin kadın vücudunun içinde gerçekleşmesinden dolayı annenin çocuğun kendisinden olduğundan emin olmasına rağmen babanın bundan hiçbir zaman yüzde yüz emin olamamasından kaynaklanır. Kadının onu cinsel anlamda aldatması, erkeğin ilerde çocuğun sorumluluğunu üstlenirken soyunu devam ettirememesi anlamına gelir. Kadın için ise, yavrusunu birlikte ve güvenle büyütebilmesi için erkeğini öteki kadına kaptırmadan eşinin olanaklarına ve desteğine ihtiyaç duymasından kaynaklanan kıskançlık yaşanır.

    Sosyo-kültürel yaklaşıma göre ise kıskançlık: Çocuk büyürken , içinde bulunduğu toplumun yarattığı ilişki kurallarına göre kıskanmayı öğrenir. Kendi anne ve babasının ilişkisi o kişinin karşı cinsle etkileşiminde bir model olacaktır. Onların sevgi, saygı, sadakat, kıskançlık tanımlarını öğrenen çocuk, büyüdüğünde kendi ilişkisinde bu tanımlara uygun davranacaktır. Yine sosyal kurallar çerçevesinde cinsiyet farklılıkları da kadın ve erkek için kıskançlık yaratan durumları ve uygun tepkileri tanımlayarak modellemesini sağlayacaktır.
    Kişilik özelliğine bakıldığında özgüven eksikliği ve yetersizlik duygularını yoğun yaşayan kişilerin kıskançlık duygusunu da yoğun yaşadığı gözlenmiştir. ‘ Sana güvenmiyorum’ demek ile ‘Kendimi güvenilmeye layık görmüyorum’ demek temelde aynı olduğu için sahip oldukları sevgiye kendilerini layık görmek yerine karşısındakinin sadakatinden şüphe duyarlar. İlişkilerini dışarıdan gelecek potansiyel tehditlere karşı daha savunmasız hissederler. Bu nedenle yaşadığı kaygı aşırı kıskançlığa dönüşür ve eşini devamlı kontrol etme, takip etme, onun yaşantısını sınırlama ve üzerinde bir baskı oluşturarak onu kaybetmeyeceğini düşünürler. Oysa bu tarz tutum ve davranışlar eşi kendinden daha da uzaklaştıran, ilişkiyi beslemek yerine “kaygıyı besleyen , ilişkiyi terörist yapan” bir süreç haline gelir.

    Zarar verici kıskançlığın önüne nasıl geçilebilir?

    Kıskançlık derecenizi eşinize duyduğunuz sevginin derecesi olarak görmeyin

    İmalı sözlerden, üstü kapalı eleştirilerden , tehditlerden ve kaba kuvvetten vazgeçin

    Karşılıklı güven için iletişim yollarınızı açık tutup, birbirinizi dinleyin,

    Kıskançlık duygunuzun altında yatan temel duygu ve düşüncelerinizi fark edin. Eğer bu duygunuz , geçmiş yaşantılarınızın yaralarını taşıyor ise bu duygunuzu fark edip iyileştirin

    Kıskançlık hissettiğiniz anlardaki düşüncelerinizi ayrı ayrı ele alıp mantıklı olup olmadığını anlamak için, daha tarafsız bir gözle bakmaya çalışın

    Kendi değersizlik hislerinizin altında yatan nedenleri araştırın.

    Geçmişten getirdiğiniz olumsuz algı ve ihtiyaçları belirleyip, bu olumsuz duygularla baş edebilmeniz için daha sağlıklı yollar bulmaya çalışın .

  • Boşanma Sürecinde Çocuğunuzun Adaptasyonuna Nasıl Yardımcı Olursunuz ?

    Bu nedenle boşanırken çocuklarınızın bu duruma uyum sağlamasına yardım etmek ve süreci iyi yönetebilmek için şunlara dikkat etmenizi öneriyorum:

    1. Hiçbir çocuk sabah kalktığında babasının diş fırçası dahil bütün eşyalarını alıp gittiğini görmemeli veya annesinin evi terk edip gittiğini bir başkasından öğrenmemelidir. Bu nedenle aldığınız boşanma kararını çocuklarınıza birlikte açıklayın.
    2. Onlarla konuşurken eşinizle aranızdaki sorunlardan ve ayrılma kararınızdan onların hiçbir şekilde sorumlu olmadıklarını açıkça belirtmelisiniz.
    3. ” Biz sizi çok seviyoruz , daima anne ve babanız olarak kalacağız , ancak artık birbirimizle anlaşamıyoruz, çok kavga ediyoruz, birbirimizi üzmektense ayrı evlerde yaşamaya karar verdik “ diyerek birbirinizi suçlamadan eşit sorumluluk alarak çocuklarla konuşun.
    4. Yaşlarına uygun bir biçimde, boşanmanın onları nasıl etkileyeceğini hangi evde, kiminle, hangi zamanda kalacaklarını, hafta sonları kiminle ne yapacağınızı, tatil düzenlerini hepsini somut ifadelerle açıklayın.
    5. Aldığınız kararları bir kağıda yazın ve mutlaka çocuklara verdiğiniz sözlerde durun.
    6. Çocuklar kimde kalacak? Sorusuna cevap ararken onları cansız birer eşya olarak görmeyin . Gerek mal paylaşımını gerekse çocukların velayet konusunu asla çocukların yanında tartışmayın.
    7. Boşanma anlaşmanızın adil olmasını eğer umursamazsanız belki para ve mal kazanmış olabilirsiniz ancak kaybeden kesinlikle çocuklarınız olacaktır.
    8. Aranızda yaşananlar her ne olursa olsun sırf birbirinizin canını acıtmak için çocuklarınızı taraf olmaya zorlamayın .
    9. Birbirinizle konuşmak yerine “ söyle oğlum babana…… “ veya “ kızım annene söyle…….” gibi ifadeler ile çocuklarınızı posta güvercini olarak kullanmayın.
    10. Her ne kadar birbirinizden nefret etseniz de çocuklarla ilgili her türlü iyi ya da kötü olayda yüz yüze gelmek zorunda olduğunuz unutmayın. Bu nedenle ilişkinizi mümkün olduğu kadar sorunsuz sürdürün. Bu mümkün değilse, sorunları çocuklarınıza asla yansıtmayın.

     

     
  • Çocuğumun dil gelişimi okula başlamaya uygun mu?

    • Dil gelişimi yaşına uygun olan çocuklar, okul hayatında daha başarılı olurlar.
    • Duygu ve düşüncelerini anlaşılır ve akıcı bir biçimde aktarabilirler.
    • Bir hikaye ya da masalı baştan sona anlatabilirler
    • Karşılıklı sohbet edebilirler
    • Benzer ve zıt kavramları kullanırlar
    • Soru sorarlar

    Ailelere Öneriler:
    • Çocuğunuzla bol bol konuşun ,onunla ne kadar erken konuşmaya başlarsanız, o kadar yararlı olur. Küçük bebekler için kendileri ile konuşan annelerinin sesini dinlemeleri, onu gözleri ile takip etmeleri, onun kendisi için konuşmasını beklemeleri kadar yararlı bir şey yoktur!
    • Çocuğunuzla birlikte kitap okuyun.
    • Çocuğunuzu saatler boyu televizyonun karşısında yalnız başına bırakmayın.
    • Televizyon izleyecekseniz, çocuğunuza uygun olan programı siz belirleyin ve mutlaka birlikte izleyin. İzlediğiniz şey hakkında konuşun, eğer sürekli televizyon izlerse dil gelişimi kadar sosyal gelişimini de olumsuz yönde etkilemiş olursunuz.
    • Hikaye anlatın sonra da anlattığınız hikaye ile ilgili sorular sorun. Onun da size bir hikaye anlatmasını isteyin.
    • Bildiği bir masalın sonunu değiştirerek anlatın. Sonra ondan da bunu yapmasını isteyin.
    • Onunla konuşurken benzer ve zıt kavramları, sayıları bol bol kullanın. Örneğin: “babanın kırmızı kalın kazağının üzerindeki gözlük, elindeki simidin yarısı, dolabın en alt çekmecesi”, gibi

  • Sosyal Ve Duygusal Gelişimi okula başlamaya uygun olan çocuklar

    • Ana-babaya aşırı bağımlı değildirler
    • Okula istekli gelirler
    • Arkadaşları ile yaşadıkları sorunlarla baş edebilirler
    • Empati kurabilirler
    • Yaşıtları ile pozitif ilişki içerisindedirler
    • Sorumluluk alabilirler
    • Kendilerini uygun bir biçimde koruyabilirler
    • Kızgınlık, üzüntü gibi duygularını diğerlerine zarar vermeden ifade edebilirler
    • Sınıf içi tartışmalara katılabilir, fikirlerini aktarabilirler
    • Okuldaki kuralların ve sınırların farkındadırlar ve uyum gösterirler.

    Ailelere Öneriler:
    • Çocuğunuzu iyi tanıyın, güçlü ve zayıf yönlerini objektif olarak değerlendirmeye çalışın.
    • Beklentilerinizi çocuğunuzun özelliklerine göre belirleyin. Unutmayın, çocuğunuzdan yapabileceğinden fazla veya az şey beklerseniz, onun hayal kırıklığı yaşayarak kendine olan güvenini kaybetmesine sebep olabilirsiniz.
    • İyi yapabildiği şeyler konusunda ödüllendirin, yapamadığını fark ettiğiniz şeylerde yol gösterin, nasıl yapabileceğine birlikte karar verin, destek olun, yeniden denemesi için teşvik edin.
    • Yaşına uygun sorumluluklar verin ve takip edin
    • Sorumluluğunu yerine getirmezse beklentinizi açık bir şekilde konuşun ve sonuçlarını üstlenmesini sağlayın
    • Duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edebilmesi için destekleyin, öncelikle kendi duygularınızı açıkça ifade ederek onlara örnek olun.