Yazar: prosman@gmail.com

  • Yaşanan Çatışmalar, Değişim İçin Bir Fırsattır.

    Yaşanan Çatışmalar, Değişim İçin Bir Fırsattır;

     

    Evlilik;  iki farklı kültür ve iki ayrı aile öyküsüyle bir araya gelen bireylerin birbirleriyle uyumlu ve sorunsuz bir yaşam için uzlaşma ortamları oluşturmaya çalıştıkları kurum… Başlangıçta her şey güzeldir, tatlı bir heyecan ve telaş… Ardından küçük küçük  problemlerler başlar . Aslında   iki bireyin aynı konuda farklı düşünmesi ve farklı hareket etmek istemeleri son derece doğal ve normaldir. Tıpkı ait oldukları yerden alınıp, tek bir kovaya dökülen soğuk ve sıcak suyun belli bir etkileşim sonrasında ortak bir ısıya kavuşması gibi, eşler de evlilik potası içinde ortak bir anlayış ve duyuş birliğine kavuşana kadar çatışmalar yaşarlar.

    Ancak bir müddet sonra çatışmaların seyri değişir . Çiftler kendi doğrularına sıkı sıkıya bağlı kalırlar, kendi düşünceleri dışında kalanları yanlış, eksik, değersiz görür,  düşünce kalıplarının içine hapsolurlar. Eşlerinin olumsuz davranışları karşısında kendilerini kurban olarak gördüklerinden, önce  onların değişmesini isterler. Bu isteklerini belirtirken davranışları değil, direk eşlerinin kişiliklerine yönelik saldırılarda bulunurlar. Bu da ilişkinin suçlama- savunma kısır döngüsü içine girmesine sebep olur. Tüm bunlar yaşanırken bir yandan eşe duyulan yakınlık ve sevgi hissinin zaman içinde değişkenlik göstermesi , bir yandan da  kendi duygusal boşluklarının farkında olmadıklarından,  birbirlerinden gerçek dışı beklentilerinin olması, evlilik içinde  takdir edilip onaylanma ve  kabul edilme krizinin yaşanmasına sebep olur.

     

    Peki nedir çiftleri bu noktaya getiren? Yaşanılanların temelinde gerçekte ne yatıyor? Hangi ihtiyaçlar dile getirilemeyip bastırılıyor ve  sorunların daha da artmasına neden oluyor?

     

    Her çiftin evlenirken kendi ailelerinden getirdikleri  koca bir çeyiz bohçası vardır, içinde de ebeveynlerinden öğrendikleri davranış kalıpları, sorun çözme becerileri , duygusal bağımlılıkları ve belki de en önemlisi çözümlenmemiş, bastırılmış veya hep ertelenmiş  problemleri… Bu yüzden birbirlerine karşı duygularını, istek ve arzularını açıkça dile getiremezler, özellikle cinsel hayatlarındaki sorunları ve yaşanılan aksaklıkları konuşmaktan kaçınırlar. Kısa süreli, yüzesel çözümler ile problemlerini geçiştirmeye çalışırlar.

     

    Aslında eşler, aralarında yaşanılan  bu çatışmaları değişim için bir fırsat olarak görebilmeliler. Belli ki aile içinde bir  iyileştirme sürecine ihtiyaç duyulduğunun sinyalleri verilmektedir. Öncelikle bu sinyalleri dikkate almak gerekir. Altta yatan gerçek sebepleri, ön yargısız, empati kurarak  araştırmalılar. Kendi duygusal boşluklarının ve çeyiz bohçalarının içindekilerinin farkına varmalılar. Sevginin sabır ve emek istediği bir geçektir. Eğer ilişkinizde gittiğiniz yol sürekli kapalı ise  yeni bir yol bulmanın zamanı gelmiş demektir…

     

    Dr.Obengül Ejder

    Aile ve Evlilik Terapisti

     

  • Çağımızda Yeni Bir Kavram; “ Aile ve Evlilik Terapisi “

    Çağımızda Yeni Bir Kavram; “ Aile ve Evlilik Terapisi “

    “Evliliğimizde sorun var“, “Beni hiç anlamıyor ”   “  Kendimi ona tam ifade edemiyorum”                  ” Önceden böyle değildi, eşim şimdi çok değişti. ”   ” Hiç ilgi göstermiyor, hep beni suçluyor”  ” Hayatında başkaları olduğunu düşünüyorum, buna dayanamıyorum “ “ Ayrılmak istiyorum, çocuklarım için katlanıyorum “ gibi cümlelerle gelirler çiftler terapi odasına… Bazen de  asıl sorunu örterek; depresyon, psikosomatik şikayetler ( baş ağrısı, kalp çarpıntısı, baygınlık hissi , v.b.gibi) veya  fobik reaksiyonlarla bize başvururlar. Çiftlerde ortaya çıkan bu  gibi sorunlar, aslında problem diye görülmeye başladığı zamandan çok daha öncelerde başlamıştır. Fakat yaşam döngüsünün çeşitli devrelerinde (evlilik, çocukların doğumu, çocukların okulu, eşlerin iş-meslek rolleri, geleceği yapılandırma) çiftler belirli amaçlar üzerine odaklandıklarından ilişkinin yürümesini engelleyen “nedenleri  “ görememişler  ya da görse de farketmemeye, fark etse de bir süre sonra bunun değişeceğine kendini inandırmaya çalışmışlardır. Bir gün bu yaşam döngüsü içinde ani ve büyük değişimler, zorlanmalar ya da kayıplar  yaşandığında , çiftler o ana kadar belki de hiç yapmadıkları, yada bazen düşündüğü hatta bazen deneyime geçirdiği “kendinin farkındalığı” üzerine yoğunlaşmaya başlamışlardır. Bir de  eğer yaşanılan problemlerin temelinde cinsel işlev bozuklukları ( cinsel isteksizlik, vaginusmus, erken boşalma, orgazm olamama ) yatıyor ise ilişkide o ana kadar çıkıp da baş edilebilen sorunlar bir anda üstesinden gelinemez bir hal almaktadır. Çözüm noktasında ise eskiden aile büyükleri  ya da dışarıdan kişiler devreye girerdi. Ancak geleneksel yaklaşımlar ve çözüm önerileri yetmemeye başladı çünkü zamanında ve doğru müdehaleler ile farkındalıklar kazandırılamaz ve çözümler işlevsel olmaz ise benzeri sorunlar yeniden görülmekte ve her seferinde daha büyük bir dalga halinde  evlilik kurumunu tehlikeye düşürmektedir. Her ne kadar Türk toplumunun büyük kısmı “ Ben deli miyim? “ diyerek kaçsa da , gerçeklerle yüzleşmek istemeyerek sorumluluğu  karşı tarafa atsa da , çiftler problemlerine objektif  yaklaşabilecek , farklı bir bakış açısı getirebilecek profesyonel Aile ve Evlilik Terapistine ihtiyaç duymaktadırlar.

    En çok merak edilen sorular: Terapistler nasıl yaklaşıyor? Terapi  odasında neler oluyor?

    Burada esas nokta çiftin terapi odasına getirdiği sorun, gerçekten sorun mudur? Sorun kime göre sorundur? İçsel çatışmaların bir ürünü müdür? Yoksa evlilik en baştan yanlış bir zeminde mi kurulmuştur?  Bütün bunlara cevap alabilmek için ilk olarak aile genogramını çıkarıyor ardından da geçmiş yaşantıların öyküsünü alıyoruz. Evliliğin kuruluş aşamasındaki önemli kilometre taşlarını belirliyor  ve bu güne kadar yaşanılan ilişki krizlerinin nasıl atlatıldığını yani çiftlerin  kriz çözme becerilerini ölçüyoruz. Daha sonra çiftleri ayrı ayrı alarak ayna yöntemi ile karşı tarafı yargılamadan,  suçlamadan sadece kendi dünyalarında neler olduğunu anlayabilmelerini  sağlayacak içsel yolculuklarına eşlik ediyoruz. Böylece aslında karşılanmayan ihtiyaçlarının neler olduğunu, hangi yanlış düşünce , tutum ve davranış içinde olduklarını fark ediyorlar. Aynı dili konuşabilmek adına hem terapi odasında bilgilendirmeler yapıyor, hem de  bilişsel değişikliklerine katkıda bulunacak uygun kaynaklar öneriyoruz. Sonra  da çözüm yollarını birlikte irdeliyor, mutlaka ev ödevleri vererek terapi odasında gerçekleşen düşünsel değişimlerin davranışlara aktarılarak pekişmesine yardımcı oluyoruz. Bu bilişsel ve davranışçı terapi tekniklerinin yanı sıra çeşitli psikoterapi tekniklerini de altta yatan başka problemlerin tanımlanması ve çözümlenmesinde kullanıyoruz.

    Eşim katılmak istemiyor, mutlaka birlikte mi gelmeliyiz?

    Eğer terapi programına katılmaya eşlerden biri isteksiz ise, evlilik danışmanlığı diğer eşle yürütülebilir. Böylece bir eşle terapist arasında iletişim kanalları açık kalarak evlilik sorunlarının çözümü konusunda çifte müdahalede bulunma imkanımız olur. Ama araştırmalar göstermektedir ki, çiftin birlikte evlilik danışmanlığına devam etmesi, evlilik sorunlarının çözümünde, tek bir partnerin kişisel danışmasına göre daha etkilidir. Çünkü sadece evde gerçekleşen olayları dinlemenin yanı sıra    seanslar sırasında çiftin iletişim ve etkileşimindeki bozuk yapıları gözlemleyebilmek ve bu bozukluklara yerinde müdahale edebilmek de terapinin başarısını arttıracaktır.

    Unutmayalım ki toplumsal mutluluğumuz, refahımız ve güvenliğimiz sağlıklı aile yapısı ile mümkündür.   Sağlıklı çocuklar sağlıklı evliliklerde yetişir, sağlıklı evlilikler de sağlıklı bireylerden oluşur. Evliliğinizde yaşanılan problemler kangrene dönüşmeden önce fark edip, çözüm yollarını aramanız dileği ile…..

    Dr.Obengül Ejder/ Aile ve Evlilik Terapisti

  • Dikkat! Çocuğunuzun bilgisayar tutkusu “Netkolizm” olabilir!

     

    Dikkat! Çocuğunuzun bilgisayar tutkusu “Netkolizm” olabilir!

    Acıbadem Adana Hastanesi Aile Terapisti ve Madde Bağımlılığı Danışmanı Dr. Obengül Ejder; bilgisayarda çok zaman harcayan, diğer aktivitelere ilgisiz kalan, ders ve arkadaşlarına zaman ayırmayan, internet bağlantısı engellendiğinde aşırı tepki gösteren gençlerin internet bağımlılığı olarak tanımlanan netkolizme yakalanmış olabileceğini belirtti. Bunun herhangi bir bağımlılık biçiminden farksız olduğunu söyleyen Ejder, bu durum tespit edildiğinde, bağımlılığın ardındaki nedenlerin araştırılması gerektiğini ifade etti.

    Netkolizmin (İnternet Bağımlılığının) en az diğer bağımlılık türleri kadar tehlike arz eden bir konu olarak tanımlanıyor. Gençlerin yaşlarına bağlı olarak geleceğe yönelik belirsizliklerin; bireysel veya aile içi ilişkilerde sorunların, kimlik arayışı, başarısız olma korkusu, arkadaş ilişkilerinde güvensizlik gibi nedenlerin sanal dünyaya olan ilgiyi artırdığı söyleniyor. Gençlerin çekici sanal dünyaya kaçmasına yol açabilen etkenler zamanla bağımlılık derecesine ulaşabiliyor.

    Giderek artan internet bağımlılığı konusunda aileleri bilinçlendirmeye yönelik yapılan faaliyetler de her geçen gün daha büyük bir ilgi ile takip ediliyor. Bilgisayar Programı Uzmanı Çağlar Çamdeviren ile birlikte bir açıklama yapan Dr. Obengül Ejder; gençler üzerinde tehlike yaratan oyunlar, uygunsuz web siteleri, çocuk gelişimi konusunda tehlike yaratan chat ortamları, sakıncalı sohbet programları gibi zararlı siteleri filtreleyen koruma programları konusunda bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verdiklerini belirtiyor.

    Anne-baba nasıl tedbir alabilir?

    Dr. Obengül Ejder, gençlerin derslerine ve diğer sorumluklarına öncelik vermesinin sağlanması konusunda ailelerin de yönlendirilmesi gerektiğini ve sorunun çözümü için gerekirse uzman desteğine başvurabilecekleri belirtiyor. Bunun yanında ebeveynlerin, çocuklarını bilgisayar bağımlılığından korumaları için kendilerinin alabilecekleri belli başlı tedbirler var tabi ki:

    • Çocukların ödevleri dışında günde 1.5 saatten fazla internet başında vakit geçirmelerine izin vermeyin.
    • Bilgisayarı ev içinde ortak kullanım alanlarına ( oturma odası, salon, mutfak, koridor gibi…) taşıyın.
    • Bilgisayarınızda mutlaka koruyucu filtre programları kullanın.
    • Aile içi ilişkilerinizi artırarak, birlikte kaliteli vakit geçirmeye, birbirinizi dinlemeye ve çocuğunuzu tanımak adına vereceği önemli mesajları baskı kurmadan, yapacağınız konuşmalar esnasında almaya çalışın.
    • Çocuğunuzu bir spor ya da sanat dalına yönlendirerek mutlaka gerçek bir sosyal dünyayla meşgul edin.
    • Yakın arkadaşlarının aileleri ile tanışın, işbirliği, iletişim içinde olun.

    Sanal arkadaşlıklarını mutlaka takip edin ve bilgisayarınıza takip programları yükleyin.

  • BİLGİSAYAR VE İNTERNET KULLANIMINDA ANNE BABA DENETİMİ ÖNEMlİ

    BİLGİSAYAR VE İNTERNET KULLANIMINDA ANNE BABA DENETİMİ ÖNEMlİ

    Bu Anne – Baba feryatlarına kulak verelim!

    • “Oğlumu internet kafeden çıkartamıyorum.”
    • “Kızım bilgisayar başında yaşıyor, sabahlara kadar chat-leşiyor, odasına bizi almıyor.”
    • “Oğlum yemeğini bile bilgisayar önünde yiyor, haftalardır yıkanmıyor bile, oynadığı oyunda yenilirse ağlıyor, kazanana kadar bilgisayar başından kalkmıyor!”
    • “Okuldan devamsızlık yazısı geldi, okula gidiyorum diye çıktı, internet kafedeymiş! Dövdüm olmadı, kızdım olmadı, anlattım olmadı, ne yapıcacağımı bilemiyorum…”
    • “Öğretmen internetten araştırma dersi veriyor diye, konu komşuya muhtaç olmayalım, internet kafelere çocuğumu yollamayayım diye eve bilgisayar aldık, internet bağlattık, ödev yerine oyun oynuyor, bilgisayarı kaldırsam bu seferde okula gitmemekle tehdit ediyor, ne yapacağımı şaşırdım?!”
    • “Evde yetmiyormuş gibi bir de cep telefonlarından internet bağlantısı çıktı, alsan bir türlü, almasan bir türlü, evden kaçarım diyor, arkadaşınınkini kıskanıyor, evden para çalıp, oyun satın alıyor, ne yapacağız doktor hanım?”

    Acıbadem Adana Hastahanesi   Aile Terapisti  ve Madde Bağımlılığı Danışmanı, Dr.Obengül Ejder; bilgisayarda çok zaman harcayan, diğer aktivitelere  ilgisiz kalan, ders ve arkadaşlarına zaman ayırmayan, internet bağlantısı engellendiğinde aşırı tepki gösteren gençlerin internet bağımlısı olabileceğini söyledi. Bunun herhangi bir bağımlılık biçiminden farksız olduğunu söyleyen Ejder, bu durum tespit edildiğinde bu bağımlılığın ardındaki nedenlerin araştırılması gerektiğini ifade etti.

    Netkolizmin (İnternet Bağımlılığının) en az diğer bağımlılık türleri kadar tehlike arz ettiğini söyleyen Dr. Obengül Ejder, gencin yaşına bağlı olarak geleceğe yönelik belirsizliklerin; bireysel veya aile içi   ilişkilerde sorunların, kimlik arayışı, başarısız olma korkusu, arkadaş ilişkilerinde güvensizlik gibi nedenler; gençlerin  çekici sanal dünyaya kaçmasına yol açabilen etkenler olabileceğini ifade etti.

    Verdiği seminerlerde Dr.Obengül Ejder,  Bilgisayar Programı Uzmanı Çağlar Çamdeviren  ile  birlikte ; aileleri çocukların girdiği sitelerin  kontrolüne müsade eden ;

    • Gençler üzerinde tehlike yaratan oyunlar,
    • Uygunsuz web siteleri,
    • Çocuk gelişimi konusunda tehlike yaratan chat ortamları,
    • ICQ, MSN,  facebook , sohbet programları gibi zararlı siteleri filtreleyen koruma programları konusunda bilgilendiriyor.

     

    Dr. Obengül Ejder bu konuda ailelere yönelik şu  tavsiyelerde bulunmaktadır:

    • “Çocukların ödevleri dışında günde 1.5 saatten fazla internet başında vakit geçirmelerine izin vermeyin.”
    • “Bilgisayarı ev içinde ortak kullanım alanlarına ( oturma odası, salon, mutfak, koridor gibi…) taşıyın.”
    • “Bilgisayarınızda mutlaka koruyucu filtre programları kullanın.”
    • “Aile içi ilişkilerinizi artırarak, birlikte kaliteli vakit geçirmeye, birbirinizi dinlemeye ve çocuğunuzu tanımak adına vereceği önemli mesajları baskı kurmadan, yapacağınız konuşmalar esnasında almaya çalışın.”
    • “Çocuğunuzu bir spor ya da sanat dalına yönlendirerek mutlaka gerçek bir sosyal dünyayla meşgul edin.”
    • “Çocuğunuzun yakın arkadaşlarının aileleri ile tanışın, işbirliği, iletişim içinde olun.”
    • “Çocuğunuzun sanal arkadaşlıklarını mutlaka takip edin ve bilgisayarınıza takip programları yükleyin.”

     

    Son olarak bilgisayar kullanımının mutlaka denetlenmesi gerektiğini belirten Ejder, gençlerin derslerine ve diğer sorumluklarına öncelik tanınmasının sağlanması konusunda ailelerin yönlendirlmesi gerektiğini ve sorunun çözümü için gerekirse bir uzman yardımı alınabileceğini belirtti.

  • KARŞIMIZDAKİNİ DEĞİL , ASLINDA KENDİMİZİ ALDATIYORUZ!

    KARŞIMIZDAKİNİ DEĞİL , ASLINDA KENDİMİZİ ALDATIYORUZ

    Aldatma; belki de insanlık tarihinin en eski zamanlarından bu yana hem kadın hem erkek için yaralayıcı ve kabullenilmesi güç bir durumdur. Aynı zamanda ,  toplumun hep ilgisini çeken, izlenen diziler, filmler, okunan kitaplar , takip edilen magazin programlarıyla hep nedenlerinin, niçinlerinin, sonuçlarının merakla araştırıldığı  bir konu olmuştur. Aldatma ,aslında insanın doğasında vardır. Çünkü; ilk çağlardan bu yana “ ilişki “ doğaldır,  “ evlilik “ ise tayin edilmiş olandır. Çoğunluk olarak ilişkiler doğal öğretilerle belirlendiği için evlilik kurumu içinde de ilişki kazalarına çok sık rastlanmaktadır.

    Aldatmanın birçok farklı nedeni olabilir, bu kişinin çocukluğunda öğrendiği, modellediği bir davranış biçimi de olabileceği gibi , duygusal anlamda yalnız bırakılma, eşle ilgili iletişim, sorunları ,  cinsel ya da duygusal tatminsizlik ,farklılık arayışı, bir ilişkinin içine istemeden çekilme, aldatan arkadaşları taklit etme isteği, egonun tatmin edilme hissi, korunmaya muhtaç, tehlikede veya zor durumdaki karşı cinse karşı gelişen hamilik hissinin zamanla birlikte olma isteğine dönüşmesi, yaşamın diğer alanlarında başarı gösteremeyip seksüel başarılarla avunma isteği,iş stersini yenme çabaları  , 40 yaş bunalımı, hiperseksüel bir gen taşıma, manik hasta olma ya da  eşcinsel dürtüleri bastırma ve gizleme eğilimi olarak karşımıza çıkabilir.  Görüldüğü gibi, aldatmada cinsel ve psikolojik ihtiyaçlar rol oynadığı gibi erkeğin ve kadının kişilik yapıları da çok önemlidir. Bu nedenle ,  aldatan kişiyi;  geçmişi, bugünü ve kişilik özellikleriyle bir bütün olarak değerlendirip ona göre bir yargıda bulunmak gerekir.

    ALDATILMAK MUTLAKA İLİŞKİDE İZ BIRAKIR : Günümüzde artık pek de geçerliliği olmayan bir deyiş vardır; “Erkek yatarak, kadın severek aldatır” . Duygusal ve cinsel açıdan aldatmayı ikiye ayıran bu deyişin artık çok da geçerli olmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Yalnız cinselliğe dayalı bir birliktelik mi aldatmadır? Diye sorarsak,cevabı; elbette “ hayır” .    Var olan bir ilişki varken bir başka partnerle cinsel ilişkiye girmek cinsel aldatma, duygusal bir yakınlık yaşamak veya bir başkasına âşık olmak ise duygusal aldatma olarak değerlendirilir. Erkekler daha çok cinsel aldatmayı tercih ederken kadınlar ise daha çok duygusal aldatmadan yanadır. Zihinsel olarak yaşanan aldatmaların sayısı, eyleme geçmiş aldatmalardan daha fazladır. Zihinsel aldatma zararsız gözüken fakat insanları ömür boyu takip eden bir durumdur. Şu veya bu sebeple ilişkisini yürütmek zorunda olup da aklında bir başkası olan , sevdiği başka bir kişi varken bir başkasıyla evlenmiş, ama hala bir önceki sevgilisini düşünenler, başka  kadınlara veya erkeklere hayran olanlar, cinsel açlığını gidermek için bir başka partnerin fantezisini kuranlar, birlikte yaşlandığı eşine değil de genç kızlara veya erkeklere ilgi duyanlar…Tabi son yıllarda  ülkemizde internet kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte sanal aldatma vakalarında artış olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Çünkü Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği’nin  yaptığı araştırmalarda, bir şaka gibi başlayan ama giderek çözümsüz bir hal alan sanal flört ve sanal seksin en yaygın aldatma biçimi haline dönüştüğü görülmektedir. İster cinsel, ister duygusal aldatma olsun, her ikisi de çiftin arasındaki iletişimin niteliğine, aradaki sevgi bağının gücüne göre , çeşitli süreçlerden geçerek,  onların bunun üstesinden gelmesini sağlayabilir . Ancak ne olursa olsun, nasıl olursa olsun aldatılmak mutlaka ilişkide bir iz bırakır.

    KADINLARIN ALDATMASI DAHA ZOR VE GERİLİMLİ BİR SÜREÇTİR Erkekler aldattığında dikkatsizdirler, kendilerini değişen tutum ve davranışlarıyla kolay ele verirler. Erkekler için gizli buluşmalar ve gün ortasındaki hızlı seks kaçamağı heyecan vericiyken,. -Yaşandı ve bitti hesapsızca- psikolojisi erkekler için çok yaygındır. Kadın aldattığı zaman ise , duygularıyla toplumun baskısı arasında yaşanan sürtüşme ve çatışma onu gerilimli bir sürece doğru iter. Bu nedenle kadının aldatması daha zor, daha derinlikli, daha heyecanlı, daha edebi ve daha zengin bir malzemedir. Kadınlar aldattığında çok daha dikkatli davranırlar. Çünkü kadınlar için günü birlik bir ilişkiden çok, uzun süreli ve duygusal bağları kuvvetli bir ilişki yani aşk yaşamak çok daha önemlidir. Kadın aldatmayla birlikte sevgi, aşk, romantizm, heyecan ve sürpriz arar.                                                                       Diğer sayıda yazımız devam edecek…

    Dr. Obengül Ejder

    Aile Danışma ve Eğitim Merkezi

    www.drobenejder.com   info@drobenejder.com

    KARŞIMIZDAKİNİ DEĞİL , ASLINDA KENDİMİZİ ALDATIYORUZ-II

     

    Yüzyıllardır, ilişkileri çıkmaza sokan, kadın veya erkeği hayal kırıklığına uğratan , beraberlikleri bitirme noktasına taşıyan problemlerin başında gelir¸ ‘ Aldatmak ve aldatılmak ’ . Çok da kolay kabul edilemeyen, kişide özgüven kaybına, eşi tarafından beğenilmediği düşüncesine, bazen öfke , bazen de intikam ve aşağılanma duygusu ile değersizlik ve çaresizlik duygularına yol açabilen ,  başa çıkmakta zorlanılan bir duygudur.

     

    ASLINDA KENDİMİZİ ALDATIYORUZ : Çiftler;  var olan ilişkilerini geliştirebilme, yaşamı paylaşabilme, birbirlerinin gerçek ihtiyaçlarını fark edebilme ve buna cevap verebilme becerilerini geliştiremediklerinden dolayı başka ilişkilere ihtiyaç duyarlar. İlişki içindeyken var olan problemleri aldatma ile bastırmaya ve çözümsüzlüğe bırakarak her  iki tarafı da aldatılan haline getirirler. İnsanın kendi kendini aldatması ve aldanması da burada başlar aslında. Mevcut ilişkilerini bırakmayıp, çözümsüzlüğe ittikleri problemlerinin arasında  kendilerini yeniden ifade etme, dürtüsellikteki anlık hazların sürekliliğini sağlama ve sonsuz bağlanma arayışlarına girmelerinin bir sonucudur yaşadıkları bu karmaşa.

    Çok güzel hikayelerle başlamış bir birlikteliğin , kurulu bir düzenin yıkılması o kadar da kolay değildir. Unutulmamalıdır ki bir çıkış yolu her zaman vardır. Öncelikle; Aldatmaya yol açan faktörler nelerdir? O insanın hayatında aldatma ihtiyacı nasıl bir yer tutmaktadır? Eşin bu durumdaki sorumluluğu nedir? Tüm bu soruları değerlendirmek ve yanıtlarını aramak gereklidir. Çiftler sorunu görmemezlikten gelmeyip , konuşmaktan kaçınmamalıdırlar. Saldırgan ve suçlayıcı bir tavırla yaklaşmak yerine, kendi duygularını ifade eden ;  “benimle eskisi gibi ilgilenmiyorsun “ “ çok sık kavga ediyoruz ,  ilişkimizde sorunlar var, başka birisi olabileceğini hissediyorum” gibi ifadelerle konuşmalıdırlar.

    ÇİFTLER EVLİLİKLERİNİ YENİDEN YAPILANDIRABİLİR : Yaşanılan kavga veya anlaşmazlıklarda genellikle çiftler birinci derece akraba veya arkadaşlarından yardım istemektedirler. Oysa bu süreçte ebeveynlerin tarafsız yaklaşmaları pek mümkün olmadığı gibi ilişkiyi daha da çıkmaza sürükleyebilmektedirler. Çifti bu kadar derinden yaralayan bir olayda , Çiftlere tarafsız yaklaşabilecek, sorunun gerçek temellerine inebilecek, bu sürecin iyi yönetilebilmesini sağlayabilecek Evlilik veya Çift Terapistlerinden destek alınabilir. Sorunun gerçek nedeni tespit edilmeli, yaşanılan sıkıntıların nedeni sadece karşı tarafın hatalarında değil,  kendisinden de kaynaklanabileceği düşünülmeli, buna göre adımlar atılmalıdır.Her iki taraf da şu soruyu kendisine sorabilmelidir;  “bu olay bize ne öğretti?” Bu konuda samimi yanıtlar veren çiftler evliliklerini yeniden yapılandırabilir ve mutlu olabilirler. Sevgiyi, güveni ve saygıyı artırıcı çözüm yolları adına;  İletişimlerini güçlendirip, çatışmalarını nasıl çözebileceklerini öğrenirlerse , cinsel ilişkilerinin  kalitesini arttırabilirlerse , ben-sen çekişmesi yerine “BİZ “ kavramını oluşturabilirlerse , aldatma sorunun da üstesinden gelebilirler.

    Dr. Obengül Ejder

    Aile danışma ve Eğitim Merkezi

    www.drobenejder.com   info@drobenejder.com

     

  • “AİLENİN BAŞARI BEKLENTİSİ, ÖĞRENCİDE SINAV KAYGISINI ARTIRIYOR”

     

    “AİLENİN BAŞARI BEKLENTİSİ, ÖĞRENCİDE SINAV KAYGISINI ARTIRIYOR”

     

    Her yıl olduğu gibi, bu yıl da gençler yaşamlarından bir çok şeyde fedakarlık ederek, sınavlara hazırlanırken,  aileleri de onlarla beraber bu maratonda yer aldı. Aslında aileler çocukları için daha endişeli ve bu endişe onlar fark etmese de çocuklarına diret yansıyor. Çocuklarınızın “ailemi hayal kırıklığına uğratır mıyım? Onların gözünde değersizleşir miyim? “ korkusu, tüm sınavların yaratacağı kaygıdan daha büyük bir kaygı yaratıyor. İşte bu kaygı; sınav sırasında öğrencinin bildiklerini aktarmasına engel olabilir ve sınav sonuçlarını etkileyebilir.

     

    Sınavlar öğrenciler için hayatlarının fırsatı olabildiği gibi, sınava hazırlanırken yapılan bazı hatalar sınavın olumlu bir şekilde sonuçlanmasını engelleyebiliyor. Acıbadem Adana Hastanesi Sağlıklı Yaşam Kulübü Sorumlu Hekimi – Aile Terapisti Dr. Obengül Ejder, bu hafta sonu üniversite sınavına girecek öğrenci ve ailelerine, stressiz bir sınav atlatabilmeleri için bazı önerilerde bulundu.

     

    Dr. Obengül Ejder, “stres günümüzde tamamiyle olumsuz bir olay gibi algılanmasına rağmen, aslında karşılaşılan güç durumla başa çıkmak için bireyi harekete geçirebilecek bir olaydır. Kişinin sorumluluğunda olayın zamanında ve yeterince başarı ile sonuçlandırmasını sağlar. Ancak aşırı stres; uykuya dalamama, kendini yorgun hissetme, karın ağrısı, kalp çarpıntısı, hazımsızlık, barsak faaliyetlerinde değişiklik ve kendini huzursuz hissetme ve hatta depresyona girmeye sebep olabilir. Sıvana hazırlanan öğrencinin ailesine büyük görev düşmektedir” dedi.

     

    Acıbadem Adana Hastanesi Sağlıklı Yaşam Kulübü Sorumlu Hekimi – Aile Terapisti Dr. Obengül Ejder, sınavdan önce öğrencilerin nelere dikkat etmesi gerektiğini ise şöyle sıraladı;

    Kaygının asıl kaynağı karşılaşılan durum (sınav) değil, kişinin bu durum hakkındaki yorumudur Her şeyden önce bu sınavı hayatınız boyunca karşılaşacağınız imtihanlardan sadece biri olarak kabul edin ve gözünüzde büyütmeyin. Sınavın her şey olmadığını, zekânızın ölçülmediğini, sınavı kazanmak kadar kaybetmenin de normal olduğunu bilin. Olumsuz düşüncelerle beklentilerinizi ve planlarınızı ilişkilendirmeyin.

    SINAVA GİRECEĞİNİZ OKULU ÖNCEDEN MUTLAKA ZİYARET EDİN

    Açık havaya çıkmak gerginliği ve kaygıyı azaltır; enerjiyi artırır; olumlu düşünceleri pekiştirir. Gündelik yaşantınızdaki gibi yeme içmeye devam edin. Her besin grubundan yeterince alarak vücut direncinizi koruyun. Sınav öncesinde rejim yapmayın. Bunun tam tersi, aşırı yeme isteği de zararlıdır. İnsanlar genellikle alışık olmadıkları ortamda rahat edemezler ve bu durum kaygı düzeyini artırabilir. Sınava gireceğiniz ortamı önceden görmeniz, sınav salonuna girmeniz, o havayı teneffüs etmeniz, sizi rahatlatacaktır. Kaygınızı arttıracak kişilerle sohbet etmeyin, Motivasyonunuzu artıracak kişilerle sohbet edin.”

    SINAV SIRASINDA NELERE DİKKAT ETMELİ?

    Sıraya oturduğunuzda rahat olduğunuza emin olun. Tuvalete gitme ihtiyacınız varsa giderin. Eğer çok terliyor ya da üşüyorsanız kıyafetlerinizde ona göre bir ayarlama yapın. Heyecanlanmaya başladığınızı fark ettiğinizde, bunun doğal olduğunu, hatta sınavda başarılı olabilmek için bu heyecanın gerekli olduğunu kendinize telkin edin. Kendinize güvenin. Zamanınızı iyi kullanmaya ve planlamaya çalışın. Sınav sırasında önce bir tur tüm soruları çözün, ikinci turda sadece yapamadığınız sorulara bakın. Uygun olan, her soruya 1 dakika ayırmanız ve zor olan soruları en sona bırakmanızdır.

    Zor sorularda heyecanlanma ve ümitsizliğe kapılmamak için; sınavın sonuna kadar da kaybedilmiş hiçbir şeyinizin olmadığını düşünerek, yapamadığınız soruda beklemek ve uğraşmak yerine, o soruyu atlayın. Soruların sırasına göre gitmek zorunda değilsiniz. En iyi hazırlandığınızı düşündüğünüz konuyla ilgili sorudan başlayın. Acele etmeyin. Sorudaki yönergeyi dikkatle okuyun. Olumsuz ifadelere özellikle dikkat edin. Kaydırma yapmamak için, zaman baskısıyla işaretlemede hatalar meydana gelince bilinen sorular tamamen karışarak sonucu etkiler. Cevapları toplu bir şekilde optik forma işlemek yerine  tek tek kodlama yapmak sorunu azaltmaya yardımcı olacaktır. Sınavda diğer öğrencilere ilgilenmeyin, Sınavda sadece kendinizle ilgilenin. Bazı öğrenciler daha hızlı soru çözüyor olabilirler. Ancak önemli olan soru çözümünde hız ve isabet arasındaki dengeyi bulabilmektir.
    AİLELER İÇİN ÖNERİLER

    ”Bu sınavda göreceğiz seni, başarısız olursan sonuçlarına katlanırsın!,”  “ Sınavı kazanamazsan bütün emeklerimiz boşa gider!” “  gibi sözlerle öğrenciyi korkutmayın. Çocuğunuza sınav öncesi aşırı ilgili,  alakalı ya da sinirli davranmayın, her zamanki gibi sanki,bir deneme sınavına gidiyormuş gibi davranın. Çocuğunuzun sakin olmasını istiyorsanız önce siz sakin olun. Sınavlar hayatın her kademesinde olacaktır, gelip geçer; sınav uğruna çocuğunuzla olan ilişkilerinizi bozmayan yapamayacağınız tehditlerde ya da vaatlerde bulunmayın. Onu sevmenizin sınav başarısıyla ilgili olmadığını, onu evladınız olduğu için sevdiğinizi davranışlarınızla ve sözlerinizle çocuğunuza hissettirin. Çocuğunuzun sınava dair olumsuz düşüncelerini, olumluya çevirin.

     

  • “BAŞARININ TEK GÖSTERGESİ KARNE DEĞİLDİR!”

     

    “BAŞARININ TEK GÖSTERGESİ KARNE DEĞİLDİR!”

     

    Acıbadem Adana Hastanesi Aile Terapisti Dr. Obengül Ejder, karne alacak çocukların ailelerine bazı tavsiyelerde bulundu. Verilen bu karnenin sadece çocukların başarısını göstermediğine dikkat çeken Dr. Obengül Ejder, karnenin çocuğun performansı kadar anne ve babanın, hatta çocuğun okul ve öğretmenleri arasındaki ilişkilerinin de başarısının bir yansıması olduğuna dikkat çekti.  “Tatilde çocuğunuzun dinlenmesine izin verin” diyen Dr. Ejder, “Hayatta başarısını gösterebileceği, başka alanlar da olduğunu fark etmesine olanak tanıyın, başka yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olun” uyarısında bulundu.

     

    Tüm Türkiye karne heyecanı yaşıyor…. Büyük bir okul maratonu sona erdi ve büyük gün nihayet geldi… Bütün bir yıl boyunca büyük emekler sarfederek ders çalışan öğrenciler karne alıyor.

    Aileleri de etkisi altına alan karne heyecanıyla ilgili açıklama yapan Acıbadem Adana Hastanesi Aile Terapisti Dr. Obengül Ejder ailelere bazı tavsiyelerde bulundu.

    Çocuğun performansı kadar, anne ve baba arasındaki ilişkinin de karne notlarına etkisinin büyük olduğuna dikkat çeken Dr. Ejder şöyle konuşu;

    BAŞARISIZ KARNEDE AİLELERİN ROLÜ ÇOK BÜYÜK

    Veliler başarısız bir karne ile karşılaştıklarında kendilerine şu soruları sormaları lazım:

    • Çocuğumuza yıl boyunca sağlıklı bir aile ortamı mı sunabildik mi? Birbirimizi iyi dinleyip saygı gösterebildik mi? Yoksa problemlerimizi sürekli tartışma ve kavgalarla kısır döngüye sokarak, sağlıklı iletişimin olmadığı bir aile ortamı mı yarattık?
    • Çocuğumuzun dersleriyle yeterince ilgilendik mi? Ona ders çalışma alışkanlığı kazandırdık mı? Yoksa bir an önce dersleri bitsin diye ödevlerini biz mi yaptık?
    • Çocuğumuzun en iyi öğrenme yolunun model alma olduğunu bildiğimiz halde arzu ettiğimiz davranışlarda ona model olabildik mi? Yoksa sürekli nasihatlarda mı bulunduk?
    • Çocuğumuzun özgüvenini kazanması için ona yardımcı olduk mu? Başka alanlarda da kendini tanıyıp sınamasına yeterince olanak sağladık mı? Yoksa sürekli başarısızlıklarını ön plana çıkarıp, onu etiketleyip, eleştirip, azarladık mı?
    • Sınavlardan düşük not aldığında oturup sorunu birlikte çözmeye çalıştık mı? Sorunun okul ve öğretmenlerin bilgi ve tutumlarından ya da okuldaki uyum güçlüğünden olabileceğini hiç düşündük mü? Yoksa sorunun kaynağını yeterince araştırmadan sadece çocuğumuzu suçlayıp, yargıladık mı?
    • Her çocuğun gelişim dönemi ve yeteneğine göre başarısının değişebileceğini bildiğimiz halde, çocuğumuzun bireysel kapasitesine göre onun başarısını bir adım öne taşıması ile mi ilgilendik? Yoksa başkaları ile kıyaslayıp, onu bitmek bilmeyen yarışların içine bir oyucu gibi mi soktuk?

    Acıbadem Adana Hastanesi Aile Terapisti Dr. Obengül Ejder, ailelere bazı tavsiyelerde de bulundu.

    KARNE NOTU NASIL OLURSA OLSUN, ÇOCUĞUNUZA YANINDA OLDUĞUNUZU HİSSETTİRİN

    • Başarının tek göstergesi karne değildir. Karne notları iyi de olsa, kötü de olsa sevginizin karneye bağlı olmadığını, sonucu ne olursa olsun onu seveceğinizi vurgulayın. Karne notları düşükse başarısızlığının nedenlerini araştırın, mutlaka çözüm yolları üretin. Yıl içindeki ders eksiklerini tamamlaması için ona yardım edin.
    • Okul hayatının başlangıcından itibaren ders başarısızlığı var ise çocuğunuzun öğrenmesini etkileyen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ya da özel öğrenme güçlüğü olup olmadığının belirlenmesi için mutlaka bir uzmana başvurun
    • Karne notları iyi ise bunu görmemezlikten gelmeyin “ zaten benim çocuğuma bu yakışırdı, bu senin görevin tabiî ki iyi notların olacak “ ya da “ sana o kadar imkan sunduk bir de zayıf mı alacaktın, tabiî ki karnen iyi olacaktı “ gibi cümleler kullanamayın.
    • Onun başarısını takdir edin, küçük ödüller ile motivasyonunu arttırın. Ancak fazla abartmayın, çocuğunuzda endişe ve korku yaratacak, yüksek beklentilerinizden bahsetmeyin,
    • Çocuğunuzu kendinizle, başka çocuklarla ya da kardeşleri arasında kıyaslamayın.
    • Kendi hayatınızda gerçekleştiremediğiniz ideallerinizi çocuğunuzun gerçekleştirmesi için beklenti içine girmeyin, ideallerinizin ve hırslarınızın kurbanı etmeyin.
    • Düşük karne notu yada sınav puanı alan çocuğunuzda, sık sık ağlama, olağan aktivitelerden zevk almama, sosyal soyutlanma, suçluluk duygusu, yeme veya uyku düzeninde bozulma, öfke patlamaları, baş ağrısı, karın ağrısı gibi fiziksel belirtiler yada evden kaçma, intihar gibi düşünceler fark ederseniz; bunlar depresyon belirtisidir, mutlaka profesyonel yardım almanız gerekir.

     

    Tatilde çocuğunuzun dinlenmesine izin verin. Hayatta başarısını gösterebileceği, başka alanlar da olduğunu fark etmesine olanak tanıyın, başka yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olun.

     

    Tatilde çocuğunuz ile iletişiminizi arttıracağınız alanlar yaratın, ona zaman ayırın, fiziksel ve ruhsal gelişimini takip ettiğinizi, ona değer verdiğinizi hissettirin.