Etiket: çocuk psikiyatr

  • Tükenmişlik Sendromu

    Geçen gün ilkokul 3. sınıf öğrencisi ile sohbet ediyordum. T.C. Kimlik numarasını ezbere bildiğini fark edince şaşırdım, yanında 8.sınıf öğrencisi vardı, hemen atladı “ bizler sınav çocuklarıyız, hayatımız sınavlarla geçiyor , tabi ki  ezbere bileceğiz numaramızı”  dedi.

    Daha ilkokul hayatında  başlıyor, rekabet, beklenti yüksekliğini karşılama ihtiyacı, zamanının çoğunu yaptığın işe harcanması , okuldan sonraki yani mesai bitiminden sonraki zamanı bile iş için geçirme .

    Böylece zamanı yönetme baskısı küçük yaşlarda omuzlara biniyor. Bu yaşlarda öğreniliyor mutluluğun, huzurun, fiziksel ve ruhsal sağlığın için yatırım yapmaya vakit bulamama, yani   “  BEN “ kimliğine sırt çevirme.

    Önce başarı için puan peşinde koşmayı öğreniyor, ardından da para ve kariyer peşinde koşmayı. Çünkü iyi bir okul için, iyi bir üniversite için, iyi bir iş için ve en önemlisi de hayal edilen yaşam standartlarına kavuşmak için sadece çalışmak gerekli  fikri pompalanıyor.

    Oysa ki kendisi ile barışık olmayan, aile ve sosyal çevresine zaman ayıramayan, sürekli bilgisayar , telefon gibi teknolojik cihazların tacizine maruz kalan , sağlıklı beslenemeyen, yeterince uyuyamayan kişilerin kariyer ve paraya ulaşması mümkün olsa da sağlıklı bir bedene ve ruha sahip olması imkansızlaşıyor. Kronik stresin ve yorgunluğun yarattığı fiziksel ve duygusal çöküş  kaçınılmaz oluyor.

    Bu çöküş kendisini; işi savsaklama, işe gelmeme veya geç gelme, işi bırakmaya eğilim olarak göstermeye başlıyor.

    İş kazalarında artış,insan ilişkilerinde uyumsuzluk, eş ve aile bireylerinden uzaklaşma, fazla sigara ya da alkol kullanımı , yorgunluk, bitkinlik, uyku bozuklukları, baş ağrısı, uyuşukluk, solunum güçlüğü, ürtiker tarzı cilt problemleri , sindirim güçlükleri vb. gibi  bireysel veya toplumsal düzeyde performansı olumsuz yönde etkiliyor.

    Bu nedenle çalışanlarda görülen Burnout Sendromu olarak da adlandırdığımız mesleki tükenmişlik sendromunun mümkün olan en kısa zamanda anlaşılması, tanınması ve baş edebilmek için doğru müdahalelerde bulunulması gerekiyor.

    Çünkü bu durum sadece tükenmişliği yaşayan kişiyi değil, başta ailesini, arkadaşlarını, çalıştığı kurumu ve hatta  hizmet verdiği kişileri de önemli ölçüde negatif etkiliyor.

    Kronik yorgunluğun ve tükenmişliğin önlenebilmesi için öncelikle işverenlere büyük sorumluluk düşmektedir;

    • Çok net bir şekilde çalışanların rollerinin sınırları belirlenmeli,
    • Rol çatışmaları mümkün olduğunca en aza indirilmeli
    • İşin doğası gereği sorumluklar paylaştırılmalı
    • Çalışma saatleri bireyin önemli ihtiyaçlarına göre esnekleştirilmeli,
    • Ücret politikaları performansa yönelik ancak adil olmalı ,
    • İş güvencesi verilmeli ,  sürekli  işini kaybetme korkusu ile  karşı karşıya getirilmemeli
    • Çalışanın yeteneklerine, teknik bilgi ve donanımına uygun iş , kariyer imkanı ve ücret verilmeli
    • Çalışanın mesleksel gelişimi için hizmet içi eğitimlerine destek olunmalı,
    • Gereksiz bürokratik adımlar, kırtasiye işleri, amacına uygun olmayan ve uzun toplantılar engellenmeli
    • Aydınlatma, havalandırma, ısı, v.s. gibi fiziksel mekan ergonomik hale getirilmeli
    • Yöneticiler tarafından ısrarlı ve bilinçli bir şekilde yapılan duygusal saldırı, ayrımcılık ve zorbalık olarak da tanımlanan “Mobbing” e müsaade edilmemeli
    • Teknolojik gelişmeler  sonucu  üretimin otomatikleştiği, özellikle de seri imalatın olduğu iş kollarında yaşanan tek düze çalışma koşulları iyileştirilmeli
    • Yaşanılan monotonluğun işçiler  üzerinde umutsuzluk, sıkıntı, gerilim, ilgisizlik, pasif direnme, saldırganlık gibi ileri derecede psikolojik ve sosyal bozukluklara neden olabileceği için bu durum erken tanınmalı ve psikolojik yardım alınması sağlanmalı
    • Çalışanların içsel motivasyonlarını kazanmalarına yönelik sosyal ve kültürel faaliyetler organize edilmeli,
    • Çalışanların iş stresi sürekli gözlemlenmeli ve iş dağılımı buna göre yapılmalı
    • Çalışanların da yönetimin aldığı kararlarda söz sahibi olabilmesi için her yıl  toplantılar ya da anketler yapılmalı

     

    Bireysel olarak yapabilecekleriniz ise;

    • Öncelikle ; “Mükemmel olmak zorundayım, başkalarını memnun etmek zorundayım, kontrolü tekrar elime almam lazım vb.” mükemmelliyetçi düşünce yapınızı değiştirmelisiniz
    • Yapacağınız işi iyi tanımalı, işin sınırlarını, zorluklarını göz önünde bulundurulup, kendi yeterliliğinize ve sınırlarınıza göre  sorgulamalı ve gerçekçi bir bakış açısı ile bakmalısınız.
    • Mesai saati bitiminde kendinize mutlaka 30 – 60 dakika ayırmalısınız.( imkansız demeyin,  farz edin ki mesai bir saat geç bitti )
    • Bu süre içinde yürüyüş veya başka bir spor dalı ile uğraşabilir , sanatsal faaliyetlere katılabilir, arkadaşlarınızla buluşabilirsiniz.
    • Öğle tatilinde farklı kişilerle yemek yiyip, farklı konularda sohbet edebilirsiniz
    • Çocuklarınızla yaşlarına uygun vakit geçirip, onlarla günde en az yarım saat oyun oynayabilirsiniz
    • Hafta sonları yakın çevrenizde kısa tatiller yapabilir, yıllık izinlerinizde mutlaka farklı mekanları, zevkinize göre ilginiz çeken, dinlenebileceğiniz ortamları seçebilirsiniz.
    • Hayatınızda nükteye, mizaha daha fazla yer verebilirsiniz  

     

  • Bu gün, Çocuğunuza bir hediye verin onunla oyun oynayın…

    Yoğun iş temposu içinde zamanın nasıl akıp gittiğini anlamıyoruz bile…Bir bakıyoruz ki çocuklarımız büyümüş, zaten mevcut eğitim sisteminin içinde şunun şurasında çocukların çocukluklarını yaşayabilmesi için sadece 7-11 seneleri var. Neden 7 dedim, çünkü 1. sınıfta bile inanılmaz derecede ödev ve test stresi altında çocuklar. Eğer biraz insaflı iseniz çocuğunuzun ilk okul döneminde , yani ergenliğe girmeden çocukluğunu yaşamasına müsaade etmiş olursunuz…

    6-9  yaş arasında  erkek çocuğu olan babalara soruyorum, oğlunuzla ne yapıyorsunuz diye; , birlikte oynadığınız ve en sevdiğiniz oyun hangisi ?  Maalesef çocuğumla oyun oynuyorum diyen hiç kimse çıkmıyor, o halde ona tavla oynamayı öğrettiniz mi? Haftanın bir günü bile olsa aşağıda arkadaşlarıyla top oynuyor musunuz? Ya da birlikte araba yıkamaya, bisiklete binmeye gidiyor musunuz? Evde küçük tamirat işleri yapıyor musunuz? Hiç biri mi? Monopoly, tabu, şans yolu, tombala ? Ne bileyim mutlaka bir şeyler olmalı diye, %80 aldığım cevaplar, ders çalışıyoruz, kursa götürüyorum veya televizyon izliyoruz. Nadiren de birlikte bilgisayarda  oynuyoruz.

    Peki kız çocuğu olanlara soruyorum? Evde kızınızla ne oynuyorsunuz diye, evcilik, kuaförcülük, restorancılık tarihe karışmış, holilop çevirmek, aşağıda arkadaşlarıyla birlikte yakar top oynamak hiç yok. Birlikte kurabiye yapıyor musunuz? Kek pişirmeyi öğrendi mi? En azından bulguru önüne döküp kısır yaptırıyormusunuz?  Kızınızla evde ders dışında ne paylaşıyorsunuz?

    Anlıyorum ki, çocuklar yalnızlaşıyor, öncelikle koskoca evlerinde… Evlerin oda sayısı arttıkça , salonlar şıklaşıp,  lüksleştikçe, şşşşttt!!!, Evde yapma !!!! Evde oynama !!! gibi sözcükler de artıyor. Otur ders çalış, boş vaktinde test çöz!!! Ama oyun oyna diyen yok, beraber oyun oynayalım diyen hiç yok!

    Oysa ki Çocukların psikolojik gelişiminde oyun oynamak büyük yer tutar, anne ve babalar genelde oyunun çocuklar için içgüdüsel bir şey olduğuna inanırlar yani bir yetişkinin yardımı olmadan da çocuğun kendi kendine oyun oluşturabileceğini düşünürler. Çok küçük çocukların kendi kendilerine spontan oyunlar başlattıkları doğrudur ama şunu bilmeliyiz ki: bir çocuğun oyun yaratma konusundaki içgüdüsü eğer ebeveyn çocuğun oyun yaratma sürecini desteklemiyorsa, yavaş yavaş yok olmaktadır. O nedenle ebeveynlerin çocuklarıyla oyun oynamaları çok önemlidir.

    Oyunun çocuk gelişimine katkısı nasıl mı?

    • Oyun çocuklara kim olduğunu, neler yapabildiğini ve etrafındaki dünya ile nasıl etkileşime geçeceğini öğretme fırsatı sunduğundan çocuklar için çok faydalıdır.
    • Oyun sıra beklemeyi, paylaşmayı ve başkalarının hislerine özen göstermeyi öğreterek çocukların sosyal becerilerini arttırır.
    • Oyunla çocuğunuzun günlük problemleri çözmesine, düşünceleri test etmesine ve hayal gücünü keşfetmesine yardımcı olabilirsiniz.
    • Yetişkinlerle oyun çocuğun düşüncelerini, duygularını ve ihtiyaçlarını anlatabilmesine yarayacak şekilde bir kelime hazinesi geliştirmesini teşvik eder.
    • Oyun oynarken çocuğunuzda özgüven ve yeterlilik hissini teşvik etmiş olursunuz.
    • Oyun, çocuğunuzla aranızda sıcak ilişkiler ve güçlü bağlar kurmak için çok faydalıdır.
    • Araştırmalar, küçükken ebeveyni ile rol yapma ve hayal gücüne dayalı oyunlar oynayan çocukların ileride daha yaratıcı olduklarını ve daha az davranış problemi sergilediklerini göstermektedir.