Kategori: Basın

  • ÇOCUĞUNUZUN ÖĞRENME STİLİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

    Kimi öğrenci müzik dinleyerek, kimisi ayakta birkaç tur yürüyerek, bazısı sessiz ortamda daha iyi ders çalışıyor.

    Buna karşın ebeveynler de yeterince ders çalışmadığından şikâyet ederek çocuklarıyla çalışma tekniği konusunda polemik yaşıyor.

    Son zamanların en çok konuşulan konusu kişiye özel öğrenme stilleriyle ilgili açıklama yapan Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, her öğrencinin öğrenme stili farklı olduğuna dikkat çekti. Kimi öğrencinin görsel, kimi öğrencinin işitsel, kimisi ise kinestetik yani dokunsal ve hareketli uyaranlarla daha çabuk ve kalıcı öğrendiğini vurgulayan Dr. Ejder, öğrenme stillerini gruplar halinde şöyle sıraladı

    Görsel

    Baskın Özellikleri

    En çok ne gördüklerini hatırlarlar. Görsel verilerden (resim, diyagram, gösteri, şema, harita vb.) sözel verilere göre (yazılı ve sözlü açıklamalar) daha çok bilgi edinirler.
    Bilgileri görsel olarak kodlama eğilimindedirler.
    Zorluk Çektikleri

    Görsel öğrenenlere bir şey sadece söylenir ve onunla ilgili bir şey gösterilmezse, muhtemelen bunu unutacaktır.
    Görsel yolla bilgiyi işleme stratejilerinin bilmemenin sıkıntısını yoğun olarak yaşamaktadırlar.
    Ders çalışırken önerilerim

    Çalışacağınız alan derli toplu olmalı,
    Karışık ve kalabalık olmayan bir masada çalışmalısınız.
    Derslerde mutlaka not tutmalısınız
    Konuyla ilgili bilgisayardan varsa video izlemeli yoksa atlas gibi görsel materyallerden yararlanmalısınız
    Küçük, renkli not kağıtlarına özetler çıkarabilirsiniz,
    Çeşitli resimler, grafik ve şamalar çizebilirsiniz
    Evde bir yazı tahtası bulundurabilir onda çizerek çalışabilirsiniz
    Bu öğrenciler genellikle yazılı sınavlarda başarılıdır.

    Sözel

    Baskın Özellikleri

    Sözlü uyarıcıları görselleştirmeye yönelik öğrenme stratejilerini kullanmaya yatkındırlar.
    En çok yazılı ve sözlü uyarıcıları ve söylediklerini hatırlarlar.
    Dersi sadece iyi dinleyerek anlayabilirler
    Tartışmaları, sözel açıklamaları görsel gösterimlere tercih ederler
    Bir şeyi başkalarına açıklayarak, anlatarak en etkili biçimde öğrenirler.
    Bilgileri sözel olarak kodlama eğilimindedirler.
    Zorluk Çektikleri

    Görsel uyarıcıları anlama ve işlemede sıkıntı yaşayabilirler.
    Okuma ve tekrardan başka bilgiyi işleme stratejilerini pek bilmediklerinden dolayı akademik başarıda sıkıntı yaşayabilirler
    Ders çalışırken önerilerim

    Ders çalışacağınız ortam sessiz olmalıdır
    Evde konuyu yüksek sesle okumalı ve anlatmalısınız
    Öğretmenin anlattıklarını ses kayıt cihazına alıp evde tekrar dinleyebilirsiniz.
    Başka bir arkadaşla çalışabilir, konuyu tartışarak, birbirinize sorular sorarak daha iyi öğrenebilirsiniz.

    Kinestetik

    Baskın Özellikleri

    Sürekli hareket halinde olmak isterler
    Eline geçirdikleri her materyalle yaratıcı eserler oluşturmaya çalışırlar
    Sporun her dalında zevk alırlar ve başarılı olurlar
    Aktif yapıları arkadaşları arasında popüler olmalarını sağlar
    Zorluk Çektikleri

    Masa başında ya da sırada uzun süre hareketsiz oturamazlar
    Bu öğrenciler genellikle öğretmenleri tarafından başarısız olarak görülürler
    Bir konuyu dinlerken eğer deneyimleme şansları yoksa çabuk sıkılırlar
    Ders çalışırken önerilerim

    Ders çalışırken kısa aralar verebilirsiniz
    Ders çalışırken hareket edebilirsiniz ( Örneğin küçük çocuklar çarpım tablosunu öğrenirken trambolin üzerinde atlayabilirler. Saymayı öğrenirken merdivenleri ikişer ikişer inip çıkabilirler )
    Sözcükleri ya da sözel bilgileri öğrenirken onları kuma yazabilir ya da çeşitli materyallerden şekiller yaratabilirsiniz
    Ellerinizi her fırsatta kullanabilir, görerek değil de yaparak daha rahat öğrenebilirsiniz

     

     
  • Ameliyattan Önce Sigarayı Bırak, Cerrahi Komplikasyon Riskini Azalt…

    Sigara Bağımlılığına son vermek için birçok çalışma yapan Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, ameliyat olacak sigara kullanıcısı hastalara bazı önerilerde bulundu.
    Sigarayı bırakmanın cerrahiye bağlı komplikasyonları azaltmakla kalmayacağını aynı zamanda kişinin ömrünü uzatacağını vurgulayan Dr. Obengül Ejder, sigarayı bırakmanın yararlarını, “Hayatınıza 6-8 yıl eklemek. Akciğer kanseri ve kalp hastalığı riskinizi azaltmak. Sigaraya ve neden olduğu hastalıklara harcadığınız parayı biriktirmek. Sevdiğiniz insanların pasif içici olmasını engelleyerek dumana maruz kalmalarını önlemek.” olarak sıraladı.
    “Sigarayı ne kadar erken bırakırsanız ameliyata bağlı komplikasyon risklerinden uzaklaşma şansınız o kadar artar.” diyen Terapist Dr. Ejder şunları söyledi;
    “Özellikle ameliyat günü sigara içmemeniz çok önemlidir. Şanslıyız ki vücudumuz sigarayı bırakır bırakmaz saatler içinde iyileşmeye başlar. Sigarayı bıraktıktan 12 saat sonra kandaki nikotin ve karbon monoksit seviyeleri düştüğü için kalbiniz ve akciğerleriniz daha iyi çalışmaya başlar. Kan akımının iyileşmesi 1 günden kısa sürer ve buda operasyon sonrası komplikasyonları azaltır. Bu yüzden hastalarımıza ameliyattan önce ve sonra mümkün olduğunca uzun bir süre sigara içmemeyi – hatta sigarayı bırakmayı öneriyoruz. Eğer ameliyat günü bile sigarayı bıraksanız cerrahi komplikasyon riskini azaltırsınız.”
    “Ameliyattan Önce ve Sonra Sigara İçilmemeli.”
    “Cerrahinin tipine bakmaksızın ameliyat öncesi ve sonrası sigara vücudunuzu etkiler. Bu yüzden hastalarımıza ameliyattan önce ve sonra mümkün olduğunca uzun bir süre sigara içmemeyi – hatta sigarayı bırakmayı öneriyoruz. Cerrahiden sonra sigaraya devam etmek kişinin komplikasyon riskini uzatır (cerrahi yeri enfeksiyonu gibi). Daha az komplikasyonun anlamı daha az hastanede kalıştır sigara içenlere duyurulur…
    “Anestezi Hekimine Sigara İçip İçmediğinizi Mutlaka İletmelisiniz.”
    “Sigara kullananalar cerrahi sırasında özel ilgi ve tedaviye ihtiyaç duyarlar. Sigara kullanımına bağlı hastalıklar hem anesteziye bağlı riskleri hem de cerrahi bağlı riskleri arttırır, iyileşmeyi uzatır. Tersine, sigara içmeyenlerde daha iyi çalışan kalp, kan damarları, akciğer ve sinir sistemine bağlı olarak anestezi daha güvenli ve tahmin edilebilirdir.
    Anestezistler operasyon odasında hastaların tüm vücut sağlığından sorumlu uzmanlardır. Dolayısıyla sigaraya bağlı komplikasyonların tedavisi anestezi uzmanlarının işidir. Anestezistler sigarayı bırakan bir hastanın bundan ne kadar fayda sağladığına şahitlik ederler bu yüzden de hastalarını sigara konusunda uyarırlar. Dolayısıyla anestezi uzman doktorunun sigara içip içmediğinizi bilmesi ve komplikasyon olmaması için gerekli önlemleri alması önemlidir.”

  • Ayrıldık Ama Neden?

    Evliliği bir ilişkiden ayıran en önemli fark; sadece duygusal bir bağa değil, hukuki bir sürece de dayalı olmasıdır. Birlikte çocuk sahibi olmak, ev, araba gibi çeşitli mallar edinmek veya borç sahibi olmak evliliği hukuki bir zemine oturtur.…Bu nedenle anlaşmazlıklar yaşandığında ne yazık ki başladığı gibi güzel ve medeni bir şekilde bitmeyebilir.

    Aslında bir ilişkide karşılıklı iletişimin yetersiz olması, kişilik yapılanma bozukluklarının olması ayrılığı ve boşanmayı sancılı bir hale getirir.

    Eğer her iki tarafında rızası ile bitmiyorsa bir ilişki; istemeyen taraf için son derece acı veren bir süreç başlar… Kişinin kendisini bırakılan, yetersiz, değersiz, kusurlu hissetmesine neden olur. Ayrılık ve “ bırakılmışlık” hissi onun dünyasında bir kişilik sorununa dönüşür.

    “ O beni beğenmiyor ve istemiyorsa, kimse beni beğenmez ve istemez” diye düşünülür. Bir süre sonra değersizlik hissi yerini öfkeye bırakır, karamsarlık ve çökkünlük hali ile geçici depresyon yaşayabilir.

    Bazen bu öfkeyi yenebilmek için tekrar ilişkiyi başlatıp, bu sefer bırakan taraf kendisi olmak ister, partnerini kıskandırmak için yoğun çaba göstermeye başlar ve asıl mesajı “ beni kaybettin ama ne kadar değerli birini kaybettiğini fark et” mesajıdır. Ayrıldığı için pişman olmasını ister.

    Aslında ayrılık; birini bırakmak değildir. Kimse kimseyi bırakmaz. Bırakıldığını hissedenin de bıraktığını söyleyenin de kendine güvenle ilgili yetersiz duyguları vardır. Bir ilişki karşılıklı özgür irade ile başlar, yaşanır ve karşılıklı anlaşmazlıklarla, hatalarla duygu kaybına sebep olduğunda biter.

    Ayrılık Nedenleri

    Ayrılık nedeni ve bu süreci atlatış şekliniz daha sonraki ilişkilerinizde ne yaşayacağınızı, nasıl ilişkiler geliştireceğinizi, ne tür sorunlarla baş etmek zorunda kalacağınızı belirler. En sık görülen ayrılık nedenleri:

    1. Aldatmak ve aldatılmak: Yaşanılan ilişki içinde her iki tarafın da çözülememiş duygusal sorunu var demektir. Duyguları azalan taraf, bu süreci izleyememiş, duygularının neden azaldığını görememiş, karşı tarafa aktaramamıştır. Karşı taraf ise ilişki içinde eşinin ilgisinin ve duygusunun azaldığını ya fark edememiş, ya da sorgulamamıştır. Her iki taraf da kaybetme korkusuyla problemleri görmezden gelmiş, çözüm yolları üretmek yerine kaçmayı tercih etmiştir.

    Ayrılmaya gücü yetmeyen taraf başka bir ilişkiye tutunarak ilişkiden çıkmıştır. Kendini değerli hissetmeye, önemsendiğini, sevildiğini hissetmeye duyduğu yoğun ihtiyaç; aldatmaya doğru sürükler.

    Aldatma nedeni ile biten ilişki; taraflardan birine derin bir güvensizlik ve öfke bırakırken, diğerine derin bir suçluluk ve pişmanlık bırakır. Bu durum iki tarafın da geçmişe saplanmasına ve gelecekte sağlık ilişki kurmasına engel olur.

    2. Duygu kaybı : Çiftlerden birinin uzun süreli duygusal, cinsel , sosyal ihmali bir diğerinde yorgunluk ve bıkkınlık yaratır. Kendini anlatmak için harcadığı çaba, eşi tarafından

    anlaşılamazsa ve sorun hala aynı şekilde devam ederse, bir süre sonra bunun bir kişilik problemi olduğunu , o istemezse değişmeyeceğini anlarsa , ilişkiye olan inancını kaybeder. İlişkiden beklentileri kayboldukça geri çekilir.

    3. Aile problemleri : Her ne kadar bir ilişki çiftin özgür iradesi ile başlar diyorsak da toplumumuzda aileler son derece etkin rol oynamaktadır. Ailelerin onaylamadığı bir evlilik , ilişkinin bundan sonraki süreçte devamlı sorun yaşayacağının işaretidir.

    Çocuklarının birey olmasına müsaade etmeyen, eğer birey olurlarsa yalnız kalmaktan ve terk edilmekten korkan ebeveynler çocuklarının evlilik sürecini kabusa çevirebilirler. Sanki kendileri evleniyormuş gibi sürecin tamamında yer alırlar, her iki tarafa da söz hakkı tanımaz , sürekli eleştirir, memnuniyetsiz olurlar.

    Ayrılık baskısını oluştururlarken sözde çocuklarının mutluluğunu düşünürler ancak tamamen kendi hırslarının ve beklentilerinin kurbanı olurlar. Sonuç; mahkeme salonlarında boşanan çiftler değil ailelerin kendisi olur.

  • Zihinsel Egzersizler Öğrenmeyi Kolaylaştırıyor

    Bazı çocuklar herhangi bir destek almadan, kendi kendilerine çalışır, öğrenme için içsel motivasyon sağlar ve başarılı olurlar. Bazı çocuklar ise bir çok kursa gitmelerine , özel dersler almalarına rağmen ders çalışmayı sevmediklerini, konuyu anlayamadıklarını söylerler ve başarılı performans sergileyemezler.
    Pek çok destek almalarına rağmen bu çocuklar neden başarılı olamıyorlar? Çünkü; çocuğun kök problemi tam olarak tespit edilmeden , asıl ihtiyaç duyduğu alan anlaşılmadan , sadece ders müfredatına ve sınav sistemine yönelik desteklenmeleri sağlanıyor.
    Aslında; acaba öğrenme kapasitesiyle ilgili mi problemi var? Görme ya da işitme duyusu iyi mi? Aile ilişkilerinde ve çocuğun duygusal dünyasında karışıklık mı var? Okumayla mı ilgili sorunu, görsel ya da işitsel hafızasıyla mı ilgili ? Yoksa odaklanmayla mı ilgili problemi var? Bu ve benzeri tüm sorulara cevap aramak gerekiyor.
    Eğer doğru tespit yapılmazsa; İşitsel işlem becerileri, görsel işlem becerileri, hafıza, mantık yürütme gibi zayıf bilişsel becerileri akademik ve yaşamın diğer alanlarında bocalamalara yol açıyor.
    Örneğin çocuğun gördüğü bir bilgiyi hatırlama, anlama ve kavramasında, el – göz koordinasyonunda , görsel mekânsal organizasyonunda, görsel – motor entegrasyonunda zayıflık varsa, görsel alanda desteklenmesi gerekiyor.
    Eğer, işittiği bir bilgiyi hatırlama, yönergeleri takip etmekte zorluk, anlama ve konuşma becerilerinde zayıflık, işitsel bir bilgiyi kısa bellekten kalıcı belleğe aktarmakta zorluk çekiyorsa işitsel alanda desteklenmesi gerekiyor.
    “Kullanın ya da Kaybedin “
    Beynimiz tıpkı kas gibidir. Kullanılmayan alanları zaman içinde geriler ve kaybolur. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki ne kadar yoğunlukta sık zihinsel egzersizler yapılırsa beynimizdeki “bağlantılar” o kadar çok kuvvetleniyor. Aynı zamanda optimum başarı için sıralama ve işleme, hafıza , dikkat gibi altta yatan beyin süreçlerini de geliştiriyor.
    Bu nedenle önce zihinsel chek up ile çocukların güçlü ve zayıf yanlarını belirliyor, ardından da Smart Vision, Smart Listening, Smart Focus gibi çeşitli zihinsel egzersizler ile zayıf alanlarını güçlendirmeyi hedefliyoruz.
    Çocuklar şiirdirler
    Neden kızım konuşmayı sevmiyor?
    Çünkü aklında tilkiler kuyruk sallıyor,
    Peki ya oğlum neden koşmayı sevmiyor?
    Çünkü gördüğü karıncalar yavaş hareket ediyor,
    Peki ya yazmak, onu neden sevmiyor?
    Çünkü yazıları tango yaparcasına dans ediyor,
    Peki ya okumak, onu neden sevmiyor?
    Çünkü harfler kurabiye gibi sütün üstünde yüzüyor,
    Peki ya resim çizmek, onu neden sevmiyor?
    Çünkü düşünceleri kaleme giderken uykuya dalıyor,
    Peki ya şarkı söylemek, onu neden sevmiyor?
    Çünkü o dinlemeyi seviyor,
    Peki ya neden bu kadar özgünler?
    Çünkü onlar şiirdirler..

  • MUTLAKA TEDAVİ OLMALISINIZ

    Her ne kadar yetişkinlerde daha sık görsek de çocukluk çağında bile karşılaştığımız Obsesif Kompulsif bozukluk hastalığı için mutlaka bir uzmandan yardım almalı ve tedaviye isteyerek ve doktorla iş birliği yaparak başlamalısınız. 

    İlk seçenek İlaç Tedavisi:
    Genellikle beyindeki hormonal sistemin düzenlenebilmesi için Seratonin sistemi üzerinde etkili olan ilaçları tedavide ilk seçenek olarak kullanmaktayız.
    Ancak hastalar genellikle bu ilaçların ilk haftalarda görülen yan etkilerinden dolayı hemen bırakmakta ya da ilk hafta içinde hiçbir işe yaramadı diyerek erken kesmekteler. Oysa ki bu tür ilaçların yan etkilerine tölerans gelişebilmesi için en az 5-7 gün geçmeli ve etkinliğini tam olarak görebilmek için de en az 3 hafta ilaç kullanımına devam edilmelidir. Eğer tedavi için sabretmez sık doktor veya ilaç değiştirirseniz tedaviniz hızlanmaz aksine daha da karmaşık hale gelebilir.

    Bilişsel-davranışçı TERAPİ
    Hastanın akılcı olmayan düşüncelerinin akılcı olan düşünceler ile yer değiştirilmesi ilkesine dayanan ‘bilişsel ‘ terapi ile kişinin kaçındığı nesne veya kişiden aşamalı olarak karşı karşıya gelmesini sağlayan veya törensel davranışları önlemeye yönelik ‘ davranışçı ‘ terapi tekniğinin birlikte kullanılması ile ortalama 6-8 seansta hastada düşünsel ve davranışsal değişiklikler sağlanabilmektedir.

     

     
  • Kurban Kesimi Çocukların Psikolojisini Etkiler Mi ?

    Bayramları hep çok sevmişimdir. Yeni kıyafetler , uzun zamandır görmediğimiz akrabalar, el öpme ve tabi ki harçlık toplama. Şeker bayramını Kurban bayramından daha çok seviyordum ama. Her ne kadar annem ve babam “ niçin kurban kesmeliyiz?” i hiç bıkıp usanmadan saatlerce hikayelerle anlatsalar da o kanlı görüntüler gözümün önünden hala hiç gitmez.

    Eskiden babam 1 hafta önce getirirdi koyunumuzu, çok severdik, günlerce ona bakar, taze otlarla besler, su içirirdik. Geceleri kalkar üzerine battaniyemi bile örtmeye çalışırdım. Sabah annem çok kızardı; battaniyemi kirlettin , şimdi bunu atmak zorunda kalacağım, derdi. Bir gün onu kanlar içinde göreceğimi bilmek ve sonra onu yemek fikri beni hep korkuturdu. Günlerce babamdan onu kestiği için nefret ederdim.

    Şimdi 3 yaşında bir kızım var, onun etkilenmemesi için ya bir hayır kurumuna bağışlıyorum ya da toplu kesim yerlerinde kestiriyor ve kızımın görmesini engelliyorum. Sizce hangisi doğru doktor hanım?

    7 Yaşına kadar çocuklarda soyut kavram gelişmez

    7 yaşına kadar çocuklarda gerçeklik duygusu ve soyut kavram henüz gelişmediği için bir hayvanın kesilmesini , ölmesini, kanlar içinde kalmasını yetişkinler gibi anlamlandıramazlar. Kurban Bayramı’nın manevi yönünü algılayamayabilirler, onlar için kurban kesmek gözleriyle gördükleri şeydir, yani bir canlının öldürülmesidir.

    Birkaç gün evlerinde beslemek gibi duygusal bir bağ kuracak kadar ona yakınlaşırlarsa , bu kesime engel olamadıkları için kendilerini suçlu hissedebilir ve bu suçluluk duygusu içe kapanma, gece korkusu, tırnak yeme, ağlama nöbetleri gibi çeşitli psikolojik sorunlara neden olabilir.

    Önerilerim:

    1. Çocuklar için kültürel öğrenim ön planda olduğundan, ailenin kurban kesimi sırasındaki tutumu çok önemlidir. Çocuğun göreceği yere getirerek sevmesine ve duygusal bağ kurmasına izin vermeyin. 12 Yaşından önce çocuğun kesimi izlemesine müsaade etmeyin.
    1. Eğer evde kurban kesmek zorunda iseniz, kurbanın kesim kurallarına uygun bir şekilde, acı çekmesine izin vermeden , profesyonel kişiler tarafından kesilmesini sağlayın. Toplu kesim yerlerinde kesilecek ise çocuklarınızı buraya götürmeyin.
    1. Çocuklara önceden hikayeleştirerek neden kurban kesildiğini anlatın. Kurbanın hayat nimetine şükür için kesildiğini ve Hz. İbrahim’e kurban etmesi için koç gönderildiğini ve bunun Allah’ın bir emri olduğunu anlatın.
    1. Kurban kesiminin bir dini görev olduğunu, yoksullara yardım gibi sosyal boyutu olduğunu , evine düzenli et girmeyen ailelerin bu yardımlaşma ile sağlıklı beslenme şansları olduğunu anlatın.
    1. Sağlıklı beslenmek için her gün beslenme adına binlerce hayvan kesildiğini, bunun besin zinciri adına doğal olduğunu anlatın.
    1. Kendisi de büyüyünce bu görevi yerine getireceğini, ancak bunu dini ve toplumsal kurallara uygun yapması gerektiğini öğretin.

     

     

     

  • “14. Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Sempozyumu” Adana’da Yapıldı.

    Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Sempozyumu’nun 14.’sü Adana’da yapıldı. Sempozyumun bu yıl ki ana teması “Aile Hekimliğinin Geleceğini Birlikte Yaratmak” olarak belirlendi. 3 gün süren oturumlarda“21. Yüzyıl İçin Yeni Bir Sağlık Sistemi” başlığı ile birinci basamak ekibinin artan rolü vurgulanırken, Çağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Aile ve Evlilik Terapisti / Cinsel Terapist Dr. Obengül Ejder“Ergen, Cinsellik ve Aile Hekimi” başlıklı sunum gerçekleştirdi.

    Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Sempozyumu Adana’nın ev sahipliğinde yapıldı. 584 hekim, 57 aile sağlığı personelinin katılımıyla Hilton Otel’de gerçekleşen sempozyum, Sempozyum Başkanı Prof. Dr. Esra Saatçı’nın açılış konuşmasıyla başladı.
    “Aile Hekimliğinin Geleceğini Birlikte Yaratmak” ana temasıyla gerçekleşen sempozyumun, yeni sağlık sisteminde birinci basamak ekibinin artan rolünün vurgulanması bakımından önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Saatçı, “Karmaşık görevlerdeki artış ve kaliteli hizmet talebi, birinci basamakta çalışan hekimleri tek başına uygulamadan uzaklaştırmış ve kendilerinde olmayan becerilere sahip hizmet sunucularla birlikte çalışmaya teşvik etmiştir. Adana’da gerçekleştirdiğimiz bu sempozyum, ekip ve işbirliği temalarını Aile Hekimleriyle birlikte ele almak, dünyada ve Avrupa’da aile hekimliğinin geleceğini konuşmak, bu gelişmelerin Türkiye’de Aile Hekimliği’ne etkilerini irdelemek ve sahadaki yansımalarını Aile Sağlığı Merkezleri’nde görev yapan Aile Hekimleri ile birlikte incelemek açısından oldukça önemlidir. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Esra Saatçı, 15. Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Kongresi’nin de önümüzdeki yıl 26-29 Mayıs 2016 tarihinde Adana’da yapılacağını duyurdu.

    Açılış konuşmalarının ardından oturumlara geçildi. Sempozyumun ilk gününde, Çağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Aile ve Evlilik Terapisti / Cinsel Terapist Dr. Obengül Ejder, başkanlığını Doç. Dr. Ahmet Yılmaz’ın yaptığı oturumda “Ergen, Cinsellik ve Aile Hekimi” başlıklı sunum gerçekleştirdi.

    “Cinsel Kimlik Arayışındaki Ergen, Sağlıklı ve Doğru Bilgi Alabileceği Aile ve Çevre İlişkileri ile Desteklenmeli.”

    Ergenlik döneminin 18’inci yüzyılda Rousseau’nun tanımladığı gibi “Yeniden Doğuş“ dönemi olarak tanımlanabileceğini belirten Dr. Obengül Ejder, ”Yaklaşık 2 yaşlarında gelişen erkeklik ya da dişilik duygusu olan cinsiyet kimliği, ergenlik deneyimleriyle belirginleşir ve cinsel yönelimini cinsel kimliğine entegre eder. Bir gencin cinsel kimlik arayışındaki bu evreleri sağlıklı geçirebilmesi için sağlıklı ve doğru bilgi alabileceği aile ve çevre ilişkileri ile desteklenmelidir.” diye konuştu.

    “Cinselliğe Sadece Üreme Organlarıyla İlgili Biyolojik Bir Eylem Olarak Bakılmamalı.”

    Ülkemizde cinselliğe sadece üreme organlarıyla ilgili biyolojik bir eylem olarak bakıldığından cinsel eğitimden korkulduğunu ve ergenlerin doğru zamanda doğru bilgi ile buluşmalarının gerçekleşmediğini ifade eden Dr. Ejder, “Türkiye’de her 5 kişiden biri 10-24 yaş grubunda olup, üreme sağlığına yönelik yüksek risk altında. Yetersiz ve yanlış bilgilerle cinsel deneyimi yaşamak zorunda olan ergenler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, erken gebelikler, istemli düşükler ve bunların getireceği birçok sorunlarla karşı karşıya kalmakta. Yapılan çalışmalar ergen ve gençlerin özellikle de sağlık personelinden olmak üzere, üreme sağlığına yönelik sağlık eğitimi almak istediklerini saptamıştır.” dedi.

    “Ergenler İçin Tek Doğru Bilgi Kaynağı Aile Hekimleri”

    Aile ve Evlilik Terapisti / Cinsel Terapist Dr. Obengül Ejder, çocuklukla yetişkinlik arasında sıkışıp kalmış olan ergenler için, onların yaşadığı bu hızlı biopsikososyal değişimde rehberlik edecek, özel sağlık hizmeti alabilecekleri kuruluşlara ihtiyaç olduğunu dile getirdi.

    Günümüzde ailesiyle iyi ilişkiler kuramayan, yeterli ve doğru bilgilenemeyen ergenler için tek doğru bilgi kaynağının Aile Hekimleri olduğuna dikkat çeken Dr. Ejder, bunun için Aile Hekimlerinin ergenle cinsellik konusunu konuşabilecekleri uygun zemini hazırlayarak, ergen ve ailesini yönlendirici rehberlik yaparak, öncü bir yaklaşım içinde olması gerektiğini söyledi.

    Dr. Ejder, “Aile Hekimi, ergene güven ortamı sağlayabilmeli, açık, içten ve samimi bir şekilde iletişimi başlatabilmelidir. Her ne konuda olursa olsun yargılamadan dinlemeli, açık ve somut örneklerle doğru bilgilendirmelidir. Cinselliği konuşmak bir ergen için utanç verici bir eylem olabileceği için, Aile Hekimi rahat ve problemlere çözüm getiren bir üslupla konuşabilmeli. Erken ergenlik dönemindeki kaygılar tipik olarak beden görünümü ve fiziksel ve sosyal olarak neyin normal olduğu üzerine olduğu için, Pubertal değişiklikler hakkında daha fazla bilgilendirme yapılarak, gerek cinsellik gerekse beden görüntüsü, akne ve şişmanlık gibi konulardan şüphelerinden arındırılmalıdır.” şeklinde konuştu.

     

     
  • Tüm bağımlılık yapıcı maddelerin başlangıcı sigara

    Günümüzde madde bağımlılığı insanlığın ortak sorunu. Zararları açıkça bilinmesine karşın yapılan araştırmalar tüm dünyada insanların zararlı madde kullanımına eğilimlerinin arttığını gösteriyor. Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, madde bağımlılık yaşının her geçen gün biraz daha düştüğüne dikkat çekerek, özellikle ebeveynlerin dikkatli olması uyarısında bulunuyor.

    Anne ve babaların en çok korktukları ve asla başlarına gelmeyeceklerine inanmak istedikleri konunun, çocuklarının madde kullanması ve erken müdahale edilmez ise bağımlı olmaları gerçeğinin geldiğine dikkat çeken Dr. Obengül Ejder, “Aslında korku, ardından kaçmayı getirir. Bu konuda konuşmak, hatta okuyup, bilgi sahibi olmak bile istememelerine sebep olur. Oysa ki, anne ve babalar bu konuda ne kadar bilgi sahibi olurlarsa çocuklarına o kadar doğru yaklaşımlarda bulunurlar ve tehlike büyümeden önlemiş olurlar.” dedi.

    Tüm dünyada en yaygın kullanılan bağımlılık yapıcı maddeler arasında sigaranın da sayıldığını bildiren Dr. Ejder, her ne kadar sigara içiminin basit gibi görünse de diğer tüm bağımlılık yapıcı maddelerin başlangıç noktası olduğunu ifade etti.

    Bağımlılık yapan ikinci maddenin alkol, üçüncüsü ise esrar olduğunu söyleyen Dr. Obengül Ejder, ülkemizde de kullanımı giderek artan ve gençler arasında “ottur, zararı yoktur, bağımlılık yapmaz“ şeklinde inanılan esrar kullanım yaşının her geçen gün daha aşağılara inmesinin ürkütücü olduğunu kaydetti.

    Dr. Obengül Ejder’e göre madde bağımlılığına başlamanın birçok nedeni var. Merak, arkadaş grubu, çocukların arkadaşlarına “hayır” diyememesi bu nedenlerin başında geliyor. Madde bağımlılığının psikolojik yönlerinin çok yoğun olduğunu belirten Dr. Ejder şunları söyledi; “Bağımlılık uzun zaman ruhsal ve fiziksel bağımlılık olarak ikiye ayrılmıştır. Fiziksel bağımlılık, maddenin varlığına karşı duyulan fizyolojik bir istektir. Beden uyuşturucu maddeye karşı bir adaptasyon geliştirir. Madde alınmadığı zaman, ortaya bazı belirtiler çıkar. Çünkü bedenin bulduğu fizyolojik adaptasyon bozulmuştur. Kendini yeni duruma göre ayarlamak zorundadır. İşte bu dönemde belirtiler gözlenir. Ruhsal bağımlılık, kişinin duygusal ya da kişilik yapısı gereği, gereksinimlerini tatmin etme, gidermek amacı ile o maddeye düşkünlüğü biçiminde tanımlanabilir. Ruhsal bağımlılıkta madde alındığında doyum, rahatlama ve haz meydana gelir. Fiziksel bağımlılık kısa bir süre içinde sonlanabilir. Ancak asıl sorun ruhsal bağımlılığın sonlandırılmasıdır. Bu daha uzun bir süreç ve çaba gerektiren bir durumdur.”

    Bağımlıların büyük çoğunluğunun kontrol edebileceği inancı ile madde kullanmaya başladığına dikkat çeken Dr. Obengül Ejder, “Madde bağımlısı hiçbir zaman bağımlı olabileceğini düşünmemiştir. Amaç ara sıra kullanmaktır. Ancak sonuçta kişi bağımlı hale gelir. Çünkü bağımlılık madde kullanımının kaçınılmaz sonucudur. Kişi bağımlı olduğunun farkına varamaz. Farkına vardığı zaman ise çok geçtir.” diye konuştu.

    Madde bağımlılığının iyileşmeyeceğini ancak düzebileceğini vurgulayan Ejder, “İnsan bir kez bağımlı oldu mu artık bir daha tam olarak bu bağımlılıktan kurtulamaz. Ancak bu demek değildir ki, bağımlılık düzelmez. Bağımlılık düzelir ancak iyileşmez. Kişi madde kullanmadığı sürece iyidir. Bir sorunu yoktur. Ancak madde kullandığı andan itibaren bağımlılık sorunu derhal canlanır ve her şey yeniden başlar.”

    Dr. Ejder, gençlerin ve çocukların madde bağımlısı olmaması ve bu tür zararlı ortamlardan uzak kalmasında ailelere büyük görev düştüğünü de dile getirdi. Anne ve babaların çocuklarıyla yakından ilgilenmesi uyarısında da bulunan Dr. Ejder, “çocuğum madde kullanıyor mu?” diye içinde şüphe olan ebeveynlere şu önerilerde bulundu; Çocuğunuzun madde kullanıp kullanmadığını anlamanın birçok yolu olabilir. Bunlar arasında en kesin sonucu saç ve idrar testleri verir. Ama bu yönteme başvurmadan önce bazı işaretlere dikkat edebilirsiniz.
    – Madde kullanan çocuklar aile ilişkilerini azaltır ve evde daha az vakit geçirirler.
    – Her zamankinden daha fazla para harcamaya başlarlar.
    – Hiç tanımadığınız yeni arkadaşlar edinmeye başlarlar.
    – Kendisine olan özeni azalır.
    – Çevresi ve arkadaşları eski önemlerini yitirirler.
    – Hafif uykulu ve yorgun gözükebilirler.
    – Yeme alışkanlıkları bozulur, kilo kaybedebilirler.
    – Daha sinirli olabilirler.

     

  • 10-24 Yaş Grubunda Her 5 Kişiden 1’i Üreme Sağlığına Yönelik Yüksek Risk Altında

    Çağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, “10-24 yaş grubunda her 5 kişiden biri üreme sağlığına yönelik yüksek risk altında. Yetersiz ve yanlış bilgilerle cinsel deneyimi yaşamak zorunda olan ergenler, birçok sorunla karşı karşıya kalmakta.” dedi. Ejder, yapılan çalışmaların, ergen ve gençlerin özellikle sağlık personelinden üreme sağlığına yönelik sağlık eğitimi almak istediklerini gösterdiğini kaydetti.

    Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Sempozyumu’nun 14.’sü Adana’da yapıldı. Sempozyumun bu yılki ana teması ‘Aile Hekimliğinin Geleceğini Birlikte Yaratmak’ olarak belirlendi. 3 gün süren oturumlarda ’21. Yüzyıl İçin Yeni Bir Sağlık Sistemi’ başlığı ile birinci basamak ekibinin artan rolü vurgulandı.

    584 hekim, 57 aile sağlığı personelinin katılımıyla Hilton Otel’de gerçekleşen sempozyumun başkanlığını Prof. Dr. Esra Saatçı yaptı. Saatçı, açılış konuşmasında, “Karmaşık görevlerdeki artış ve kaliteli hizmet talebi, birinci basamakta çalışan hekimleri tek başına uygulamadan uzaklaştırmış ve kendilerinde olmayan becerilere sahip hizmet sunucularla birlikte çalışmaya teşvik etmiştir. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” dedi. Prof. Dr. Esra Saatçı, sempozyumun 15. Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Kongresi’nin de önümüzdeki yıl 26-29 Mayıs tarihlerinde Adana’da yapılacağını duyurdu.

    Açılış konuşmalarının ardından oturumlara geçildi. Sempozyumun ilk gününde, Çağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, başkanlığını Doç. Dr. Ahmet Yılmaz’ın yaptığı oturumda ‘Ergen, Cinsellik ve Aile Hekimi’ başlıklı sunum gerçekleştirdi. Ejder, “Yaklaşık 2 yaşlarında gelişen erkeklik ya da dişilik duygusu olan cinsiyet kimliği, ergenlik deneyimleriyle belirginleşir ve cinsel yönelimini cinsel kimliğine entegre eder. Bir gencin cinsel kimlik arayışındaki bu evreleri sağlıklı geçirebilmesi için sağlıklı ve doğru bilgi alabileceği aile ve çevre ilişkileri ile desteklenmelidir.” diye konuştu.

    Ülkemizde cinselliğe sadece üreme organlarıyla ilgili biyolojik bir eylem olarak bakıldığından cinsel eğitimden korkulduğunu ve ergenlerin doğru zamanda doğru bilgi ile buluşmalarının gerçekleşmediğini ifade eden Dr. Ejder, “Türkiye’de her 5 kişiden biri 10-24 yaş grubunda olup, üreme sağlığına yönelik yüksek risk altında. Yetersiz ve yanlış bilgilerle cinsel deneyimi yaşamak zorunda olan ergenler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, erken gebelikler, istemli düşükler ve bunların getireceği birçok sorunlarla karşı karşıya kalmakta. Yapılan çalışmalar ergen ve gençlerin özellikle de sağlık personelinden olmak üzere, üreme sağlığına yönelik sağlık eğitimi almak istediklerini saptamıştır.” dedi.

    Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, çocuklukla yetişkinlik arasında sıkışıp kalmış olan ergenler için, onların yaşadığı bu hızlı biopsikososyal değişimde rehberlik edecek, özel sağlık hizmeti alabilecekleri kuruluşlara ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Günümüzde ailesiyle iyi ilişkiler kuramayan, yeterli ve doğru bilgilenemeyen ergenler için tek doğru bilgi kaynağının aile hekimleri olduğuna dikkat çeken Dr. Ejder, bunun için aile hekimlerinin ergenle cinsellik konusunu konuşabilecekleri uygun zemini hazırlayarak, ergen ve ailesini yönlendirici rehberlik yaparak, öncü bir yaklaşım içinde olması gerektiğini vurguladı.