Evlendiğimizde ben KPSS sınavına hazırlanıyordum, eşim de öğretmen, onun görev yeri olan Güneydoğu Anadolu’da bir yere tayinim çıkar diye hayal ediyordum. Ancak nişandı, kınaydı, düğündü derken tam hazırlanmadım sınavlara. Evlendik ve ben Adıyaman ‘a gelin gittim. Tam alışmıştık oraya , 8 aylık hamileydim, eşimin tayini Tunceli’ye çıktı. Şimdi bebek olacak, oralarda yapamayız dedim, ben annemlerin yanına döndüm, Adana’da kaldım.
Başta her şey yolundaydı. Neredeyse her hafta sonu gelmeye çalışıyordu eşim. Ancak kış gelince gidip gelmesi zorlaştı tabi. Aileme daha fazla maddi yük olmak istemiyordum, çocuğa annem bakıyordu, ben de bir kursa yazıldım. Otuzlu yaşlarda tekrar dershaneye gitmek zor geliyordu. Eşim ayda bir hafta sonu geliyordu.
3 yılın sonunda kazandım ve atamam Tokat ‘tın bir ilçesine çıktı. Çok sevinmiştim, dünyalar benim oldu, ancak eşimin tayinin hemen yanıma çıkması mümkün değildi. Bir gün bayram tatilinde geldi eşim, bir tuhaftı, aklı başka yerdeydi sanki, telefonunu saklıyordu, çabuk sinirleniyordu. Gece yarısı bir mesaj geldi, baktım başka bir kadından geliyor mesaj.
Son bir yıldır görev yaptığı okuldan bir arkadaşıyla beraberlermiş. Çocuğumuz olmasa ben de ayrılmayı çok düşündüm, ama doktor hanım biz birbirimizi severek evlendik, aldatılmayı hak etmiyorum… Şimdi ben ne yapacağım?
İşte bir Türkiye gerçeği. Benzeri o kadar çok hikaye var ki yaşanılan ; maalesef bu “ mecburi “ ayrılıklar aile bütünlüğünü bozuyor. Eşlerin arasına yastık bile girmemeli derken kilometreler giriyor.
Not: danısan öyküleri etik ilkeler gereği meslekler ve şehirler dahil değiştirilmiştir.
Bir yanıt yazın