Yazar: prosman@gmail.com

  • Bağlanma Korkusu

    Çağan Irmak’ın müthiş ses getiren filmini hatırlıyorsunuz değil mi? Issız Adam…

    Yarım kalmış bir aşk hikayesini anlatıyordu. Seyreden herkesi çok etkilemişti o film, kadınlar ağlayarak çıkıyor, erkekler “ ben o filme gitmesem “ diye kaçıyordu. Çünkü bu film, bir aşk hikayesinin, tarafların birbirini sevmediği için değil , kadın ve erkeğin korkuları yüzünden nasıl sona erdiğini anlatıyordu.
    Duygularını göstermekte zorlanan, hiçbir ilişkiye bağlanmak istemeyen , korkan bir Issız Adam vardı karşımızda. Kendine kurduğu bir dünyanın içinde yaşayan, yalnız , oradan oraya savrulan , kısa süreli hazlarla mutlu olmaya çalışan… Her ne kadar bağlanmaktan korksa da , doğum günü pastası için ortadan kaybolan çalışanlarını göremeyince bağlandıklarını kaybetmekten ne kadar çok korktuğunu o an hissetti.
    Çağan Irmak filmin merkezine bağlanma korkusunu yerleştirmişti. Herkesin hayatında yarım kalmış aşklar , ilişkiler vardır. Bu yarım kalmış aşkların temelinde sevgisizlik değil, korkular , kaygılar vardır. Dile gelmemiş, söylenememiş pek çok korku, kaygı tüketir ilişkileri. Zihinler hep geriye gider. Geçmişteki sevgili unutulmaz, her mutsuzlukta, her kalp sızısında geçmiş hatırlanır.

    İlişkilerde Bağlanma Nedir?
    Bağlanma; sevmek, içe bağlı olmaktır. Bağlılığın oluşması için kişinin özgür iradesi önemlidir. Ayrılmaktan korktuğu için değil ya da karşı tarafın kendini ilişkide tutmaya zorlamasından değil, kalmayı kendi iradesi ile seçmesidir. Flört etme, nişanlı olma ya da evli olma bir kişinin bağlı olduğunu göstermez.
    Bağlanma ihtiyacı beraberinde korkuları da getirir. Bir şeyin varlığı sizi ne kadar mutlu hissettirir ise yokluğu ya da yok olma ihtimali de o kadar kaygılandırır ve korkutur. Bilinç altı bir süreçle “Üzüleceğim “ diye geri çekilir , kaçar. Bu korku hayata, aileye, işe, genel insan ilişkilerine dair olabileceği gibi kişinin duygusal ilişkilerinde de söz konusu olabilir.

    Bağlanma korkusunun temellerinde;
    Terk Edilme Korkusu: Terk edilme korkusu yaşayan kişilerin geçmişlerinde bu korkuyu doğuracak temel olaylar vardır. Ailesi ile ilgili, özellikle de annesiyle ilgili böyle bir deneyim yaşamış olma ihtimali daha fazladır. Küçük yaşlarda yaşanan bu deneyim her defasında aynı şeyi yaşayacakmış gibi korku hissettirir.

    Acı Çekme Korkusu: Küçük yaşlarda annesinden ayrılmak zorunda kalan ya da güvensiz bir ortamda bulunmuş acı çekmiş kişiler bir daha aynı acıyı yaşamamak için savunma mekanizması geliştirirler. Bilinç altına bastırdığı bu duygudan kaçmak için çeşitli davranışlar sergilerler. Karşı tarafa kendini değersiz, yetersiz, sevilmiyormuş gibi hissettirirler.
    Kültürümüzde çocuğu sütten kesmek için annesinden uzaklaştırır, başka bir yere götürüler. Oysa ki henüz meme dönemindeki bir çocuğu annesinden bir hafta- bir ay ayrı tutmak son derece sakıncalıdır. Bu durum çocukta derin acı ve güvensizlik oluşturur. Anne geri döndüğünde ise artık çocuk hiçbir zaman eskisi gibi aynı güveni duymaz ve bağlanmaz.

    Ayrılamama, Özgürlüğünü Yitirme Korkusu: Ayrılamama korkusu ilişkiye bağlanma korkusunu açığa çıkarır. Genellikle kendilerine güveni düşük kişilerdir ve reddedilmekten korktukları için kendi istedikleri kişiler yerine kendini beğenen kişiler ile birlikte olurlar. Ancak bu durumda her ne kadar kendilerini güvende hissetseler de eşlerine yoğun duygular besleyemezler. Eşlerini zayıf, güçsüz , eksik bulsalar da gerçek duygularını söyleyemezler ve terk edilmekten korkarlar.
    Bağlanma korkusu yaşayan kişilerin çoğu bu korkularının farkında değildir. Ancak kişi fark ederse bu konuşulur ve ilişki içinde çözümlenir.

  • Eşinizin sevgilisi olun, annesi değil!

    Son zamanlarda eşinin eve geç gelmesinden şikayet eden danışanım; “ artık eşim bana eskisi gibi romantik davranmıyor, uzun saatler işte kalıyor. Sonra da eve gelip , yorgunum diyerek yastığını alıp başka odaya gidiyor. Anlamıyorum bu adam neden bu kadar değişti ? ” diye soruyordu.
    Eşini dinlediğimiz zaman ise; “ doktor hanım, eşim anne olduktan sonra çok değişti. Evde sürekli eşofmanla dolaşıyor, yemek ve temizliğe takmış durumda. Sürekli beni kontrol ediyor. Öğlen yediğim yemekten, giydiğim kıyafete kadar bir çocukmuşum gibi müdahale ediyor. Oğlumuz doğduğundan beri 3 kişi bir yatakta yatıyoruz. Bazen geceleri üzerimizi örtüyor. Boğulduğumu hissediyorum” diyordu.

    Eşinizi çocuğunuz gibi görmeyin

    Bazen kadınlar anne rolüne öyle kaptırırlar ki kendilerini , eşlerine de tıpkı çocuklarına davrandıkları gibi davranırlar. Onu korur ve kollarlar, her istediklerini anında yapmaya çalışırlar. Aşırı derecede verici ve fedakar olurlar. Bunu kendilerince problem etmezler ama en küçük fırsatta da şikayet ederler.

    Başlangıçta bu ilgi ve alaka erkeklerin hoşuna gidiyor gibi görünse de bir süre sonra eşlerini, hayat arkadaşları, aşık oldukları kadın gibi değil de anneleri gibi görmeye başlarlar. Bu durum çiftin arasındaki sağlıklı iletişimi azalttığı gibi cinsel enerjiyi de azaltır.

    Kendinize bir sorun;

    • Eşinizin, yemek yeme, giyinme tarzı ve diğer konularında bir anne gibi üzerine düşüyor musunuz?
    • Sürekli onu kontrol etme ihtiyacı duyuyor musunuz?
    • Bir anne şefkatinde yaklaşıyor, koruyup kolluyor musunuz?
    • Eşinizin adına, onun iyiliği için ama ondan da habersiz, çeşitli kararlar alıyor musunuz?
    • Yatak odanızda çocuklarınızla uyuyor, eşinizi oturma odasında yatmaya mecbur bırakıyor musunuz?

    Eğer cevabınız “EVET “ ise hemen bu gün bir değişim kararı alın.
    Unutmayın ki onun bir annesi zaten var, ikinci bir anne sevgisine değil, hayatı paylaşacak, onu tutkuyla seven bir sevgiliye ihtiyacı var.

  • GÖKTEN 3 ELMA DÜŞSE … AŞK- HAZ – EVLİLİK

    En eski çağlardan bu yana , gölge gibi peşimizi bırakmayan aşk…Temelinde yalnız ana-babamızın değil, ondan önceki sayısız kuşağın da ağır mirasını barındırıyor. Yüreğimizde uyuklayan , zaman zaman bilinç dışına taşan duygular, nice tarihi aşkların mirasını kanıtlıyor.

    Aşkı merak etmek, büyük ve özel soruları dile getirmek , insanların ruhlarının en derinini merak etmek değildi sadece, aynı zamanda kavgayı, savaşı, iktidarı, dini, ölümü de merak etmekti.

    Aşkın ayak izlerini ararken, noter belgeleri ve nüfus cüzdanları aşkı aşk olmaktan çıkarıp değersiz kayıtlara dönüştürmeye başlamıştı bile. Geriye sanat ve edebiyat kalıyordu bir tek; mektuplar, günlükler, şiirler, şarkılar, tablolar , resimler , heykeller….

    Tarihçiler aşkın kırıntılarını hep aradılar, yapılan kazılarda, çanak- çömlek kırıklarında , süs eşyalarının kalıntılarında , taşlara oyulmuş resimlerde…Ancak kökenine dair ne bir iz, ne bir fosil , ne de bir anlatı bulamamışlar. On milyonlarca yıl önce bir gün, belki de bir gece, bir el oynadı, bir söz söylendi , bir duygu doğdu…Sonra da bu derin duyguya “ aşk” mı dediler acaba?

    Aşkın tarihine dair pek çok kaynak araştırdım, En derli toplusu Dominique Simonnet ve arkadaşlarının derledikleriydi. Aşkın tarihini “Duygu( Aşk ), Evlilik, Cinsellik(Haz)” gibi üç kelimede özetliyorlardı. Ama yaşanmışlığı öyle üç çerçeveye oturtuyorlardı ki ; katılmamak mümkün değil…

    • Aşkın da hazzın da olmadığı evlilikler
    • Haz barındırmayan aşk evlilikleri
    • Evlilik olmadan yaşanan aşkın hazzı…

    Aşkın da hazzın da olmadığı evlilikler :Prehistorik dönemlerde, erkekle kadın arasında duygulara hele de hazza yer yoktu, evliliklerin kurulmasındaki amaç, çocuklar dünyaya getirmek, mirası ve soyun devamını güvenceye almaktı. Böylece; aşkın da hazzın da olmadığı evlilikler yapıldı.

    Haz barındırmayan aşk evlilikleri : Rönesans döneminde ; cinsel baskılar arttıkça, küçük küçük isyanlar başladı. Kadın ya da erkek evleneceği insanı sevse, nasıl olurdu? Çıkar evliliği yerine aşk evliliği onlara ne kaybettirirdi? Ancak hala cinsellikte haz kabul edilemezdi , böylece haz barındırmayan aşk evlilikleri yaşandı.

    Evlilik olmadan aşkın hazzı : Yirminci yüzyılın başlarında , cinselliğin üstündeki örtü kalkmaya başladı ve zincirler kırıldı, bedenlerin ve zihinlerin özgürleşmesi hızlandı. Evlilik olmadan aşkın hazzı yaşanmaya başlandı. Ancak bu sahnenin ters yüzü de tuhaftı, geçici bir hevese dönüştü, bu sefer de bedeli aşk ödedi…

    Ya bu gün yolun neresindeyiz? Hala evliliklerin bir çoğu çocuklar dünyaya getirmek, mirası ve soyun devamını güvenceye almak amacıyla kuruluyor, genellikle kadınlar ( erkekleri de yadsıyamayız) aileleri tarafından zorla evlendirilmeye çalışılıyor. Ya da mantık evliliği yaptım masalı ile kendilerini kandırmaya devam ediyor …

    Aşk evliliği olarak başlayan evliliklerde ise çiftler duygusal beslenmelerine devam etmediklerinde, birbirlerine karşı duyarsızlaşmaya başlıyorlar, evlilikleri rutin bir hayata dönüşüyor, içinde haz barındırmayan, tek düze, sıkıcı …

    Evlilik olmadan aşkın hazzını yaşamaya çalışanlar, iki arada sıkışıp kalıyor, toplumsal baskılar mı, yaşamak istedikleri aşk mı? İki uç da keskin bıçak, hangi yöne gitseler canları acıyor.

    Aşkın tarihi yolculuğunun sonunda insanoğlu, her üçünü de istiyor… Yani; haz veren, aynı zamanda da evlilikle de sonuçlanacak, kalıcı bir aşk…

    Her üçünü de bulmanız dileğiyle…

  • Kumar Bağımlılığı Tedavisi

    Kumar oynama alışkanlığı patolojik seviyelerde olan kişilerde küçük yaşta kumarla tanışmış olması , kumar oynanan yerlere yakın mesafelerde oturması, aile bireylerinde kumar bağımlısı birilerinin bulunması gibi faktörler önemli risk faktörleridir.
    Dolayısıyla tedavinin ilk basamağında danışanın ayrıntılı bir geçmiş yaşam öyküsünün alınması çok önemli. Ardından altta yatan başka bir psikolojik bozukluğun olup olmadığının tespit edilmesi gerekli. Çünkü yapılan bir çok araştırmada kumar bağımlılığı ile alkol ve diğer madde bağımlılıkları, depresyon, obsesif kompulsif bozukluk ( takıntı hastalığı ) anksiyete, dikkat eksikliği , hiperaktivite bozukluğu ve kişilik bozuklukları arasında anlamlı bir ilişki olduğu gösterilmiş( Ibanez, 2001 )
    Bazen Parkinson ilaçları gibi ilaçların kişilerde bazı davranış değişikleri ( aşırı seks düşkünlüğü, kumar oynama isteğinde artma gibi ) yaptığını bildiğimiz için de danışanın ilaç kullanım öyküsü de çok önemli.

    TEDAVİ AŞAMALARI

    ·Öncelikle kişide farkındalık geliştirilmek
    ·Bağımlılık kavramını öğrenmesi ve bağımlılık sorununu kabul etmesini sağlanmak
    ·İnkar mekanizmasını kırarak sorunlarıyla yüzleşmesini sağlamak
    ·Bilişsel davranışçı terapi ile kumar oynama dürtüsü ile nasıl başa çıkabileceklerini göstermek
    ·Öfke, sabırsızlık, tembellik ve kendine acıma gibi duyguların, kişileri tekrar kumar oynamaya ittiğinden dolayı, kumardan uzak durabilmek için yaşam tarzının değiştirilmesi, olumsuz alışkanlıkların yerine olumlu davranışların konulması gerekmektedir.
    ·Problemlerini bastırmak için kaçmak dışında neler yapabileceklerini, finansal, işle ilgili ve ilişkisel problemlerini nasıl çözebileceklerini öğretmek, “hayır “ diyebilme becerilerinin geliştirmesine yardım etmek
    ·Eğer eşlik eden depresyon, alkol veya madde kullanımı gibi başka bir tıbbi sorunu var ise tedavi etmek
    ·Aile bireyleriyle çalışmak ve onları da tedavi programına dahil etmek ( K.Ögel, 2001)
    Unutmayın ki sadece paranızı değil başta aileniz olmak üzere değerli olan her şeyinizi kaybetme riskiniz var. Bu nedenle geç olmadan tedavi olmayı seçmelisiniz.

    Tedavi olmayı istemek ve bir terapiste gitmek güçsüz olduğunuzu ya da problemlerinizle baş edemediğinizi göstermez. Terapi, yardıma ihtiyacı olduğunu fark edecek kadar akıllı insanlar içindir. Terapi, hayatınız boyunca kalıcı olacak yeni araçlar ve düşünceler kazanmanızı sağlayabilir.

    cocugunuzun-ogrenme-stilleri

    10968404_885857354797984_7450563612312410674_n

  • Çocuklarımızı Bağımlılıktan Nasıl Koruruz?

    —Başta siz sigara , alkol gibi maddelerden uzak durarak ona iyi bir model ve örnek olun
    —Maddeler ve olumsuz etkileri hakkında onları sürekli korkutmayın, akıl vermek yerine yeterince bilgilenip onunla gerçek bilgilere dayalı konuşun
    —Çocuğunuzun arkadaşlarını ve onların ailelerini tanıyın ve arkadaşlıklar kurun. Mutlaka birlikte vakit geçirin
    —Evdeki, okuldaki, sosyal yaşamdaki sorumluluklarını onun yerine yüklenmeyin.
    —Sınav odaklı, performans kaygılı, şartlı , takdir ve onay peşinde koşan bir genç yetiştirmeyin
    —Çok fazla baskı kurup, onun hayatını avcunuzun içine alıp yönlendirmeyin . İstemediği şeylere “ HAYIR “ diyebilmelerini sağlayın.
    —Sizden korkmadan, okulda ya da sosyal ortamda yaşadığı olayları size anlatmasını sağlayın. Unutmayın ki korku; ardından yalan getirir.
    —Sınırlar koyun, bu sınırlar “esnek ama gevşek değil”, “belirli ama katı değil”, “ tutarlı ama değişmez değil”, “yaptırımı olan ama zorlayıcı değil” nitelikte olmalıdır.
    —Evde belirlenen sınırlara ve kurallara önce siz uyun , çocuğunuz uymuyor ise suçlayıp cezalandırmak yerine birlikte nedenlerini konuşun
    —Aile içinde zaman zaman sorunlar yaşayabilirsiniz. Yaşadığınız anlaşmazlık ve tartışmalarda hiç sorun yokmuş gibi davranmayın.
    —Olayları görmezden gelip sahte bir uyum içinde yaşayıp, hep bir tarafın ezdiği, diğer tarafın boyun eğdiği sağlıksız bir ilişki sürdürmeyin.
    —Sorunlarınızın çözümünde çocuklara sarılıp, onları kullanmayın. Çatışmaları çocuklarınız üzerinden yönetmeyin.

  • Gençler Esrarın Size Neler Yaptığını Biliyor musunuz?

    Yüksek dozda alındığında bunaltı, ruhsal çöküntü, aşırı uçlara varan ruhsal değişiklikler , çevreye karşı ilgisizlik, çalışma ve hareket gücünde düşme, konsatrasyon yeteneğinde kayıp yaşarlar.

    Uzun süre kullananlarda karakter değişimi, uyku hali, uyuşukluk, dengesizlik, fazla terleme, kaslarda eşgüdüm bozukluğu , bazı motor yetilerin kaybı, ayaklarda karıncalanma , göğüs sıkışması yaşanabilir.

    Akciğer kanseri , bronşit, astım gibi solunum yolu hastalıklarına yakalanma olasılıkları sigaradan 70 kat daha fazladır.

    Kısa süreli hafıza etkilendiği gibi, bellek işlevleri zarar görür, öğrenme ile ilgili fonksiyonlar bozulur.

    Esrar kullanan öğrenciler diğerlerine göre daha düşük notlar almakta ve liseden mezun olma olasılıkları düşmektedir

    Sık kullananlarda paranoid tipte psikoz yaratır; hezeyanlar gözlenir. Uzun süreli kullanımı, kalıcı bir psikotik tablonun oluşmasına neden olabilir.

    Bağışıklık sisteminin bulaşıcı hastalıklar ve kanserle başa çıkma kapasitesini azaltır.

    Ani şeker düşüklüğü yaptığı için Şeker hastalığına iyi geldiği söylense de bu düşüş kalıcı değil geçicidir. Aksine Diyabet Hastalığını ileri safhalara taşır.

  • Öğretmenim bana yardım et!

    Öğretmenim bana yardım et!

    Küçükken babam polis memuruydu, evde üniformasıyla zaten yeterince korkutucuydu. Eve geleceği zaman çil yavrusu gibi dağılırdık. Babam dövmezdi ama annemden çok dayak yerdim. Yok televizyonun sesini çok açtın, yok terlik neden giymedin, yok sokakta çok kaldın diye döverdi beni. Bir de öğretmenimle tehdit ederdi. “ Seni öğretmenine söyleyeceğim, okulda herkesin içinde rezil etsin seni” derdi. Bunun bir tehdit olduğunu bilirdim ve her gün okula korkuyla giderdim.

    Bir gün 3.dersin sonunda çok sıkıştım. Öğretmenimden tuvalete gitmek için izin istedim ; “ dersten kaçmak için sürekli bahane üretiyormuşsun, annen bu bahanelerinden bıkmış, şimdi de beni annen gibi mi kandırmaya çalışıyorsun “ dedi ve izin vermedi. Sadece beş dakika tutabildim ve altıma yaptım. Yanımdaki kız arkadaşım çığlık atıp “ burası çok fena kokuyor öğretmenim” diye bağırdı. Yerin dibine girdim. Annemin tehditleri bu sefer gerçek olmuştu, tüm okula rezil oldum. Öğretmenim beni pis bir paçavra gibi kulağımdan tuttu ve sınıftan attı. Müdürün odasına gittiğimde annem okula gelene kadar beni ayakta bekletti, sandalye kirlenmesin diye oturtmadı bile, daha 7 yaşında 2 saat ayakta bekledim. Bir ara galiba tansiyonum düştü ki gözlerim karardı , sapsarı oldum, bayılacaktım nerdeyse…

    Şimdi bir fabrikada endüstri mühendisi olarak çalışıyorum. Üst düzey yöneticilerle ne zaman bir toplantıya girecek olsak hemen kalbim çarpıyor, bir aksilik çıkacak, bir yerlerde hata yapacağım diye hala çok korkuyorum. Sosyal ortamlara , kalabalıklara girmekten çekiniyorum. Eşim bundan çok şikayetçi ama hata yapıp rezil olmaktansa hiç gitmem daha iyi…

    Öğretmenler çocukların hayatlarında önemli miheng taşları

    Çocukların kişilik yapılanmasının temeli 0-7 yaş arasında atılır. Bu nedenle anne ve babaların tutum ve davranışları bu dönemde hayati önem arz eder. Anne veya babanın kaybı, çocuğun evde sürekli sözel, fiziksel , cinsel ihmale veya istismara uğraması, çocuğun aşırı korunup kollanması veya aşırı baskı altında tutulması gibi sebepler ileri yaşlarda telafisi çok zor olacak problemlere yol açar.

    Bu nedenle tıpkı tıbbi bir görüntüleme yöntemi olan MR gibi danışanlarımın geçmiş yaşam öykülerini ince kesitler halinde alırım. Sadece aile yapılarının değil , hayatlarındaki bir diğer önemli anne-baba figürü olan anaokulu ve ilkokul öğretmenleriyle ilişkilerinin hikayesini de alırım. Çünkü evde yolunda gitmeyen bir şeyler olsa bile çocuğun öğretmeniyle olan ilişkisi onun hayatında daha derin kötü izler bırakabileceği gibi,hayatının akışını değiştirebilir, kurtarıcı rol oynayabilir.

    Öğretmenim;

    Ailede yeterince korunuyorum, ne olur okulda daha özgür davranmama, kendi işlerimi kendim yaparak özgüvenimin gelişmesine yardım et
    Ailede yeterince eziliyorum, ne olur hatalarımda beni cezalandırmadan önce dinle, çözüm üretmeme yardım et
    Ailemde yeterince yalnızlığa itiliyorum, ne olur küçük görevler ver bana , okul için, sizin için değerli ve gerekli olduğumu hissetmeme yardım et.
    Ailemde yeterince köreliyorum, hiçbir şey yapmama izin vermiyorlar, ne olur yaratıcılığımı engelleme, harika fikirlerim ve becerilerim var, onları sergilememe fırsat tanı , farklı biri olduğumu göstermeme yardım et
    Ailemde yeterince aptal, başarısız, beş para etmez tanınıyorum zaten, ne olur senin gözlerinde bir ışık göreyim, bana değerli olduğumu hissettir ki içimdeki gerçek çocuğu yansıtabileyim, yeteneklerimi ortaya koymama yardım et.

  • Kurban Kesimi Çocukların Psikolojisini Etkiler mi?

    Bayramları hep çok sevmişimdir. Yeni kıyafetler , uzun zamandır görmediğimiz akrabalar, el öpme ve tabi ki harçlık toplama. Şeker bayramını Kurban bayramından daha çok seviyordum ama. Her ne kadar annem ve babam “ niçin kurban kesmeliyiz?” i  hiç bıkıp usanmadan saatlerce hikayelerle anlatsalar da o kanlı görüntüler gözümün önünden hala hiç gitmez.

    Eskiden babam 1 hafta önce getirirdi koyunumuzu, çok severdik, günlerce ona bakar, taze otlarla besler, su içirirdik. Geceleri kalkar üzerine battaniyemi bile örtmeye çalışırdım. Sabah annem çok kızardı; battaniyemi kirlettin , şimdi bunu atmak zorunda kalacağım, derdi. Bir gün onu kanlar içinde göreceğimi bilmek ve sonra onu yemek fikri beni hep korkuturdu. Günlerce babamdan onu kestiği için nefret ederdim.

    Şimdi 3 yaşında bir kızım var, onun etkilenmemesi için ya bir hayır kurumuna bağışlıyorum  ya da toplu kesim yerlerinde kestiriyor ve kızımın görmesini engelliyorum. Sizce hangisi doğru doktor hanım?

    7 Yaşına kadar çocuklarda soyut kavram gelişmez

    7 yaşına kadar çocuklarda gerçeklik duygusu ve soyut kavram henüz gelişmediği için bir hayvanın kesilmesini , ölmesini, kanlar içinde kalmasını yetişkinler gibi anlamlandıramazlar. Kurban Bayramı’nın manevi yönünü algılayamayabilirler, onlar için kurban kesmek gözleriyle gördükleri şeydir, yani bir canlının öldürülmesidir.

    Birkaç gün  evlerinde beslemek gibi duygusal bir bağ kuracak kadar ona yakınlaşırlarsa , bu kesime engel olamadıkları için kendilerini  suçlu hissedebilir ve bu suçluluk duygusu içe kapanma, gece korkusu, tırnak yeme, ağlama nöbetleri gibi çeşitli psikolojik sorunlara neden olabilir.

    Önerilerim:

    1. Çocuklar için kültürel öğrenim ön planda olduğundan, ailenin kurban kesimi sırasındaki tutumu çok önemlidir. Çocuğun göreceği yere getirerek sevmesine ve duygusal bağ kurmasına izin vermeyin. 12 Yaşından önce çocuğun kesimi izlemesine müsaade etmeyin.
    2. Eğer evde kurban kesmek zorunda iseniz, kurbanın kesim kurallarına uygun bir şekilde, acı çekmesine izin vermeden , profesyonel kişiler tarafından kesilmesini sağlayın. Toplu kesim yerlerinde kesilecek ise çocuklarınızı buraya götürmeyin.
    3. Çocuklara önceden hikayeleştirerek neden kurban kesildiğini anlatın. Kurbanın hayat nimetine şükür için kesildiğini ve Hz. İbrahim’e kurban etmesi için koç gönderildiğini ve bunun Allah’ın bir emri olduğunu anlatın.
    4. Kurban kesiminin bir dini görev olduğunu, yoksullara yardım gibi sosyal boyutu olduğunu , evine düzenli et girmeyen ailelerin bu yardımlaşma ile sağlıklı beslenme şansları olduğunu anlatın.
    5. Sağlıklı beslenmek için her gün beslenme adına binlerce hayvan kesildiğini, bunun besin zinciri adına doğal olduğunu anlatın.
    6. Kendisi de büyüyünce bu görevi yerine getireceğini, ancak bunu dini ve toplumsal kurallara uygun yapması gerektiğini öğretin.
  • Okula Uyum Süreci

    Bu hafta minik yürekler okul heyecanı içindeydi. İlkokula yeni başlayan ana sınıfı öğrencileri ve birinci sınıflar okula uyum sürecindeydi. Çocuklar kadar anne babaları da heyecan ve telaş içindeydi. Bazı çocuklar okula kolay adapte olurlarken, bazıları yoğun kaygı yaşayabilmekteler.

    Yaşam döngüsü içinde en önemli dönüm noktalarından birisidir okula yeni başlamak. Çocuk için; evden ayrılarak  daha büyük bahçeye, sınıfa, daha kalabalık ortamlara , yeni sosyal çevreye girmek, okul kurallarına uyma zorunluluğu beraberinde çocuğun bir takım kaygılar duymasına neden olur.

    • Burası neresi? Çok büyük bir yer? Ben burada kaybolur muyum?
    • Okul ne kadar kalabalık , ne kadar çok çocuk var. Acaba bana zarar verirler mi?
    • Evim okuluma yakın mı? Annem babam beni almaya gelecekler mi?
    • Ya servisimi kaybedersem eve nasıl gideceğim?
    • Bu kalabalığın içinde öğretmenim beni fark eder mi?
    • İlkokul ne kadar zor görünüyor? Acaba başarılı olacak mıyım? Olamazsam öğretmenim ve ailem beni sevmez mi?
    • Dersler ne kadar uzun ? Teneffüse ne zaman çıkacağım?
    • Bu okulda niçin hep ders var, oyun yok?
    • Anaokulunda bu kadar kuralımız yoktu. Bu kuralların hepsini öğrenmem için zamana ihtiyacım olduğunu büyükler biliyor mu?
    • Yaramazlık yapan çocuklara ceza mı verecekler?
    • Tuvaletim gelince ne yapacağım?

    Okul korkusu belirtileri

    Çocuklar bu dönemdeki sorularına tatminkar cevaplar bulamazlarsa, bir sürü  bahane ileri sürerek okula gitmek istemeyebilir, okul korkusu yaşayabilir.

    • Yoğun kaygı ile okula gitmeyi reddetme
    • Ağlama krizleri
    • Karın ağrısı, mide bulantısı,
    • Baş ağrıları, ateş yükselmesi
    • Karanlıktan korkma, tek başına yatamama gibi şikayetlerle kendisini gösterir.
    • Ancak bu şikayetler “tamam okula gitma o zaman evde kal” deyince kendiliğinden kaybolur.

    Okul korkusu yaşayan çocuklar;

    • Anneye aşırı bağımlı olan ( aslında bağımlı çocuk yoktur bağımlı anne vardır.)
    • Kaygılı anne babaya sahip olan
    • Aşırı koruyucu kollayıcı anne baba tutumunda yetişen
    • Yeterli sosyal etkileşim deneyiminin olmadığı , fazla arkadaşı olmayan
    • Aile içinde iletişim sorununun yaşandığı , duygularını ifade edemeyen
    • Hayatında birden fazla önemli değişimin yaşandığı  ( aile bireylerinden birinin ölümü, hasalık, taşınma, kardeş doğumu gibi ) çocuklar daha fazla okul korkusu yaşayan çocuklardır.

    Önerilerim:

    • Anne aşırı koruyucu tutumunu gevşetmeli, çocuğa hayatı deneyimleme fırsatı tanımalıdır
    • Anne ayrılıkla ilgili kendi kaygısını asla belli etmemelidir
    • Sabırlı yaklaşılmalı, çocuğu dinlemeli, anlamaya çalışılmalıdır
    • Okula gidilmesi konusunda kararlı ve tutarlı olunmalıdır.
    • Asla okul ya da öğretmen aleyhinde konuşulmamalıdır
    • Mümkün olduğunca okulda beklenmemeli, eğer çok zor durumda kalınırsa en fazla 4-5 gün okula gidilmelidir.
    • Okuldan dönüşte anne evde olmalı, çocuğu sevecen bir şekilde karşılamalıdır
    • Çocuğu rahatlatacak, kaygısını giderecek farklı alanlara ( spor, müzik, resim, oyun gibi ) ilgileri  çekilmelidir.
    • Aileler çocuğun arkadaşlarıyla ilişkilerini daha yakından tanıyabilmek için çocukların beraber olacakları okul dışı etkinlikler düzenlemelidir
  • Çocuğunuzun Öğrenme Stilini Biliyor musunuz?

    Okulların başlamasıyla birlikte öğrencilerle velileri arasında “ ders çalışıyorum” “hayır çalışmıyorsun” polemiği başladı. Anne babalar ders çalışırken veya sınavlara hazırlanırken başarılı olmaları ve verimli çalışmaları için hep aynı öğütleri vermeya başladılar;

    “Çalıştığın masan ya da odan düzenli olmalı, masanın başında  ve sandalyede oturarak ve uzun süre kalkmadan ders çalışmalısın. Odan sessiz olmalı, çalışırken müzik dinlememelisin , bir şeyler atıştırmamalısın “ gibi koşulları peş peşe sıralıyorlar.

    Oysa ki her öğrencinin öğrenme stili farklıdır. Kimi öğrenci görsel uyaranlarla, kimi öğrenci işitsel, kimisi ise kinestetik dediğimiz dokunsal ve hareketli uyaranlarla daha çabuk ve kalıcı öğrenir .

    Maalesef bir çok çocuk sırf bu yüzden okul ortamında hiperaktif, yaramaz, ilgisiz diye değerlendirilirken aslında onun öğrenme stiline uygun olmayan bir ortam vardır. Çocuğunuzun öğrenme stili için

    Öğrenme Stilleri Nedir? 

    • Öğrenme stilleri, her öğrencinin yeni ve zor bir bilgiyi öğrenirken kendine özgü ve farklı bir şekilde kullandığı yollardır.
    • Öğrenme stillerinde güçlü ve geliştirilmesi gereken noktalar vardır.
    • Stillerden bazılarının baskın olarak kullanılması, doğuştan gelir; fakat daha sonra kişinin akademik yaşantısıyla, mesleğiyle ve çevresel faktörlerle şekillenir.
    • Stillerden birinin diğerine göre üstünlüğü yoktur; herkesin kendine özgü ve değerli bir öğrenme stili vardır.
    • Öğrenme stilleri ile zekâ arasında doğrudan bir ilişki yoktur
    • Öğrenme stilleri kişilik özelliklerinden de etkilenir.
    • Uzmanlar tarafından Öğrenme stilleri testi uygulanır ve raporlanır

    Kişinin öğrenme stilini bilmesindeki amaç sadece akademik başarılarını arttırmak olmamalı, yaşam boyu öğrenme becerilerine sahip olmaları ve bunun avantajı ile kendilerini daha iyi tanımalarını, bu sayede okul ve meslek seçimlerinde sağlıklı kararlar verebilmelerini ve sosyal yaşamlarında daha mutlu bireyler olabilmelerini sağlamaktır.

    GÖRSEL

    Baskın Özellikleri

    • En çok ne gördüklerini hatırlarlar. Görsel verilerden (resim, diyagram, gösteri, şema, harita vb.) sözel verilere göre (yazılı ve sözlü açıklamalar) daha çok bilgi edinirler.
    • Bilgileri görsel olarak kodlama eğilimindedirler.

    Zorluk Çektikleri

    • Görsel öğrenenlere bir şey sadece söylenir ve onunla ilgili bir şey gösterilmezse, muhtemelen bunu unutacaktır.
    • Görsel yolla bilgiyi işleme stratejilerinin bilmemenin sıkıntısını yoğun olarak yaşamaktadırlar.

    Ders çalışırken önerilerim

    • Çalışacağınız alan derli toplu olmalı,
    • Karışık ve kalabalık olmayan bir masada çalışmalısınız.
    • Derslerde mutlaka not tutmalısınız
    • Konuyla ilgili bilgisayardan varsa video izlemeli yoksa atlas gibi görsel materyallerden yararlanmalısınız
    • Küçük , renkli not kağıtlarına özetler çıkarabilirsiniz,
    • Çeşitli resimler, grafik ve şamalar çizebilirsiniz
    • Evde bir yazı tahtası bulundurabilir onda çizerek çalışabilirsiniz
    • Bu öğrenciler genellikle yazılı sınavlarda başarılıdır.

    Öğretmenlere ipuçları

    • Bu öğrencilerle çalışırken tahtaya yazarken onlara arkanızı dönmeyin çünkü bu öğrenciler siz konuşurken sizinle göz kontağı kurmak isteyecek ve ağzınızı görmek isteyeceklerdir.
    • Görsel öğrenciler ders anlatımı sırasında eğer not tutmuyorlarsa dersten kolayca uzaklaşacaklardır. Not tutmaları için teşvik etmelisiniz
    • Konuyla ilgili çeşitli belgeseller ya da öğretici videolar izlettirmelisiniz
    • Bu öğrenciler yazılı yönergelere gereksinim duyarlar.

    SÖZEL

    Baskın Özellikleri

    • Sözlü uyarıcıları görselleştirmeye yönelik öğrenme stratejilerini kullanmaya yatkındırlar.
    • En çok yazılı ve sözlü uyarıcıları ve söylediklerini hatırlarlar.
    • Dersi sadece iyi dinleyerek anlayabilirler
    • Tartışmaları, sözel açıklamaları görsel gösterimlere tercih ederler
    • Bir şeyi başkalarına açıklayarak, anlatarak en etkili biçimde öğrenirler.
    • Bilgileri sözel olarak kodlama eğilimindedirler.

     Zorluk Çektikleri

    • Görsel uyarıcıları anlama ve işlemede sıkıntı yaşayabilirler.
    • Okuma ve tekrardan başka bilgiyi işleme stratejilerini pek bilmediklerinden dolayı akademik başarıda sıkıntı yaşayabilirler

    Ders çalışırken önerilerim

    • Ders çalışacağınız ortam sessiz olmalıdır
    • Evde konuyu yüksek sesle okumalı ve anlatmalısınız
    • Öğretmenin anlattıklarını ses kayıt cihazına alıp evde tekrar dinleyebilirsiniz.
    • Başka bir arkadaşla çalışabilir, konuyu tartışarak, birbirinize sorular sorarak daha iyi öğrenebilirsiniz.

    Öğretmenlere ipuçları

    • Bu öğrencilere önceden kaydedilmiş bilgiyi dinletebilirsiniz.
    • Sınıf içinde yüksek sesle konuyu okutabilirsiniz
    • Konu hakkında münazaralar düzenleyebilir sınıf içinde tartışma ortamları yaratabilirsiniz
    • Yazılı sınavlarda veya ödevlerde büyük ihtimalle ekstra zamana gereksinim duyabilirler.

    Kinestetik

    Baskın Özellikleri

    • Sürekli hareket halinde olmak isterler
    • Eline geçirdikleri her materyalle yaratıcı eserler oluşturmaya çalışırlar
    • Sporun her dalında zevk alırlar ve başarılı olurlar
    • Aktif yapıları arkadaşları arasında popüler olmalarını sağlar

    Zorluk Çektikleri

    • Masa başında ya da sırada uzun süre hareketsiz oturamazlar
    • Bu öğrenciler genellikle öğretmenleri tarafından başarısız olarak görülürler
    • Bir konuyu dinlerken eğer deneyimleme şansları yoksa çabuk sıkılırlar

    Ders çalışırken önerilerim

    • Ders çalışırken kısa aralar verebilirsiniz
    • Ders çalışırken hareket edebilirsiniz ( Örneğin küçük çocuklar çarpım tablosunu öğrenirken trambolin üzerinde atlayabilirler. Saymayı öğrenirken merdivenleri ikişer ikişer inip çıkabilirler )
    • Sözcükleri ya da sözel bilgileri öğrenirken onları kuma yazabilir ya da çeşitli materyallerden şekiller yaratabilirsiniz
    • Ellerinizi her fırsatta kullanabilir, görerek değil de yaparak daha rahat öğrenebilirsiniz

    Öğretmenlere ipuçları

    • Sınıfta mümkünse size yakın oturmalılar
    • Dersle ilgili deneyler yapmasını isteyebilirsiniz , çeşitli aktiviteler organize edebilirsiniz .
    • Bu öğrencilerin hareketliliklerinden sınıfta yararlanabilirsiniz. Örneğin sınıf panosunu düzenleyebilirler, sınıfın temizlenmesine yardımcı olabilirler ya da hareket gerektiren diğer işleri yapabilirler. Hatta sınıfta yapmaları gerekenleri ayakta yaparak bile daha rahat edebilirler.

    cocugunuzun-ogrenme-stilleri