Üniversitede okurken, sevdiği kızı sadece beş dakika görebilmek için İstanbul’un bir ucundan diğer ucuna gittiği günleri hatırladı, ağlayarak.
” Üniversitenin bahçesinde onu gördüğümde kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Dört yılın sonunda onu evliliğe ikna edebilmiş ailemin tüm itirazlarına rağmen evlenmeyi başarabilmiştik. “ diye anlatıyordu. Şimdi 2 çocuk sahibiydi ve 14 yıllık evliliği nerdeyse bitmek üzereydi. Eşi evliliklerinin ilk yılında onu bir başka kızla gördüğünde “ madem beni sevmiyordun, neden evlendin ? Hemen boşanalım “ dediğinde nefesinin kesilecek gibi olduğunu, bir daha asla yapmam dediğini anlatıyordu.
Ancak maalesef ki kendine defalarca söz vermesine rağmen gizli gizli başka kadınlarla yazışmaktan, gecenin bir yarısı görüntülü internet görüşmelerinden ve sanal seks yapmaktan kendini alıkoyamadığını söylüyordu.
Gündüzleri en önemli toplantıların ortasında bile dışarı çıkıyor, özellikle de başarılı bir görüşme yapmış veya önemli miktarda bir ihaleyi almışlarsa hemen kendini ödüllendirmek için bürosunda müşterileri varken, küçücük mutfakta ya da iş yerinin tuvaletinde sekreteriyle sevişiyordu.
Ardından yoğun suçluluk duygusu yaşıyor, gün boyu hiçbir şey yemeyerek kefaletini ödüyordu. Mutlaka iş çıkışı bir camiye gidiyor namaz kılıp, dua ediyordu. Günahlarından arınmanın rahatlığı ile eve gidiyor ve hiçbir şey yaşamamış gibi hayatına devam ediyordu.
Ta ki bir gün eşi yine onu internet başında çırılçıplak görene kadar. O gece çok büyük kavga etmişlerdi ve ertesi gün eşi; “ ya avukata gidip boşanacağız, ya da senin psikolojik sorunlarının olduğunu düşünüyorum , bir psikoterapiste gidip tedavi olacaksın“ diyerek iki seçenek sunmuştu.
42 yaşında, iş güç sahibi bir adam olarak cinsel problemlerini ve fantezi dünyasını bir başkası ile konuşmasının imkansız olduğunu düşünmüştü ancak o kadar yorgun, üzgün ve çaresizdi ki terapi odasına gelmeyi kabul etmişti.
PSİKOTERAPİ GÖRÜNENİN ARKASINI KEŞFETMEKLE BAŞLAR
5-6 yaşlarındayken aynı apartmanda oturdukları babaannesi ve amcasının yanında kaldığını , geceleri oyun oynarken amcasının “ hadi gel atçılık oynayalım” dediğini hatırladı. Yüzü koyun yerde yatarken beline oturuyormuş gibi yapan amcasının bacaklarının arasında sürtündüğünü fark ettiğinde , bunun kötü bir şey olduğunu anlamış ama o çok güçlü olduğu için kaçamamıştı.
Daha sonra bu oyun her seferinde biraz daha hem can acıtıcı , hem de gizli gizli olduğu için heyecan verici ama bir o kadar da suçluluk duygusu ağır bir hal almıştı. Ne zaman kaçmaya kalkışsa, ya da “HAYIR” diyerek direnmeye çalışsa, amcası karşıdaki pastaneden ona en sevdiği pastaları alıyor, uslu durursan sana oyuncak da alırım, eğer uslu durmazsan çakmakla poponu yakarım “ diye tehdit ediyordu.
Bu oyunlar bir iki yıl sonra amcasının evlenmesi ile son bulmuştu. OHH KURTULDUM diyerek amcasından uzaklaşabilmeyi başarmıştı ama ruhundan , acıyan bedeninden, kırılan kalbinden, sarsılan güven duygusundan da uzaklaşabilmeyi başaramamıştı.
Yıllar sonra yabancı bir kişiyle yabancı bir odada unuttuğunu sandığı bu oyunun , onun dünyasını nasıl bu kadar etkilediğini, duyduğu derin suçluluk duygusuna rağmen neden gizli hazlar peşinde koştuğunu ve kendini yemekle nasıl cezalandırdığını anladığında “ Sani bir hançer saplanmıştı kalbime , yıllarca kanatan, keşke daha önce bunları fark etseydim de bu kanı durdurabilseydim “ demişti.
ÇOCUKLAR NASILSA UNUTUR ! ZANNETMEYİN , GEÇMİŞİN KÖTÜ İZLERİNİ ÖMÜR BOYU TAŞIRLAR
Bir çocuğun temel güven duygusunun geliştiği tek yer ailesidir. Aile bireylerini koşulsuz kabul eder, koşulsuz sever ve onlara güvenir. Anne, baba, abi, abla gibi birinci derece akrabalara güvenildiği kadar dede, amca, dayı, hala, kuzen, yeğen gibi yakın akrabalar da çocuğun koşulsuz sevgi ve güven duyduğu kişilerdir.
Çevreden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı aile bireylerinin çocuğu koruyup, kollayacağı , her türlü iyiliği için onu gözeteceği düşünülür ki sağlıklı olanı da budur. Eğer bir gün çocuğun bu temel güven duygusuna ihanet edilecek olunursa ; ileride mesleği ne olursa olsun, hayatı boyunca izlerini taşıyacağı , bedenini ve ruhunu daima kirlenmiş hissedeceği bir yaşamı yaşamak zorunda kalacaktır.
Not: Danışan öyküleri etik ilkeler gereği tamamıyla değiştirilmiştir.