Yazar: prosman@gmail.com

  • İlgisiz – Kayıtsız Aile Modeli

    Çocuklarına karşı fiziksel ve duygusal sevgilerini gösteren aileler olduğu gibi hiç sevgi göstermeyen hatta bunu yanlış kabul eden ailelerde vardır.Özellikle geçmiş yıllarda, çocuğu kucağa almak, bir başkasının yanında sevip öpmek ayıp sayılmıştır. Hala “babam benim hiç başımı okşamadı “ veya annem beni kucağına alıp sevmedi, sevgi cümleleri hiç duymadım “ diyen bir çok kişi var.

    Bu tür ailelerde çocukların psikolojik olarak ihtiyaçları karşılanmaz ve görmezden gelinir,sevgi kalbe gömüldüğü ve ifade edilmediği içinde çocuklar sevilmediklerini düşünürler.İlgisizliğin en önemli belirtisi; ana, baba ve çocuk arasındaki iletişimin olmayışıdır.Çocuklarının ilgi ve ihtiyaçlarından habersiz oldukları gibi; nerede olduğu, kimlerle olduğu ve ne yaptığı ile de ilgilenmezler.

    İlgisizliğin nedeni, çocuğun zamansız ya da istenmeden doğması, anne ya da babanın kendilerini çocuk sahibi olmaya hazır hissetmemesi olabilir. İlgisiz anneler, genellikle ev işlerinden hoşlanmayan, annelik görevini benimsemeyen; babalar ise, çocuğa ve ev yaşamına ilgi duymayan, çocuk istemeyen kişilerdir. Çok çocuklu ailelerde rastlanma ihtimali daha fazladır.

    Unutmamalı ki; anne veya baba çocuklarını veya eşini suistimal ediyor, eleştiriyor , ihmal ediyorsa ya da onlara kötü davranıyor veya zarar veriyorsa bunun kökünde kendi kendisini suistimali ve çocukluğunda yaşadığı, kendisine zarar veren kötü deneyimler yatmaktadır. Mutlaka aile bireylerine bu durum fark ettirilmeli, ve diğer aile bireylerinin daha fazla zarar görmesi engellenmelidir.

    Bu Aile modelinde Yetişmenin Çocuk Üzerindeki Etkisi
    •Çocuk bencil ve şımarık olur. Bu yüzden arkadaş çevresinde sevilmez.
    •Çok fazla eşya almaya ve para harcamaya meyillidir.
    •Ya da tam tersi amaçsız ve üşengeç olur, kendine alacak bir şey, gidecek bir yer, yapacağı bir uğraşı bulamaz
    •Çocuk evde veya okulda anne babasının dikkatini çekmek için alışılmadık davranışlar sergiler.
    •Ailesi çocuğa model olamadığı için çocuk kendine başka modeller seçer.
    •Gençlik dönemlerinde çocuk vaktinin tümünü arkadaşları ile geçirir.
    •Arkadaşları tarafından reddedileceği korkusu ile HAYIR diyemediği için kim nereye, neye çekerse oraya gider.
    •Zararlı alışkanlıklar edinmeye meyilli olur.

  • Baskıcı Aile Modeli

    Baskıcı ve otoriter aile tutumu, çocuk üzerindeki de¬netimin aşın; ancak çocuğa karşı duyarlılığın düşük olduğu tutumdur. Anne babanın çocuğuyla ilişkilerinde hep bir mesafe vardır. Çocuklarına candan, içten davranmak ,onlara dokunmak, öpmek, sevdiklerini bir şekilde belli etmek , onlara göre yüz göz olmaktır. “ Ben çocuklarımı onlar uyurken severim “ diyen baba örnekleri çoktur.Sevgileri hep bir şarta bağlıdır.

    Bakın 18 yaşında bir gencimiz ne diyor;
    Babam konuşurken bizim konuşma hakkımız yoktur, herkes yere bakmak zorundadır.Ağabeyim sırf evden kaçıp kurtulmak için istemediği bir şehirde ve bölümde okuyor. Zamanında ağabeyim çok dayak yemiş,şimdi sıra bana geldi,bütün sinirini benden çıkarıyor.En küçük kız kardeşim daha şanslı, kızına kıyamıyor tabi, ama babam bana ve kız kardeşime günde 1000 soruluk test çözme cezası veriyor.Hiç kız arkadaşım olmadı, bir kez beni dershane çıkışı arkadaşlarla gördü diye; “ derslerin iyi mi ki geziyorsun, kendini daha da geliştirebilirsin, bizim aileye yakışmıyorsun, bizi utandırıyorsun, öğretmen neden seni bu sefer etüte almadı, aklın fikrin gezmede, artık yeter yasak koyma zamanı geldi, harçlığını da kesiyorum, ne zaman amcanın oğlunun aldığı puanı alırsın, o zaman tekrar harçlık vereceğim “ diyerek çok kızdı.
    Görüldüğü gibi çocuğun pek söz hakkı yoktur. “Sus bakalım, sen ne bilirsin?” “Geç odana sesini çıkarma” gibi sözlerle çocukların kendini ifade etmeleri, hakkını savunmalarını engellerler.Çocuğun istekleri engellenir ve bastırılır, karşı gelindiğinde de çekinmeden cezalandırılır.Verilen ceza da suçla orantılı değildir. Cezanın türü değişmekle beraber sıkça korkutma, ayıplama, suçlama, hatta sık sık şiddete başvurarak dayak şeklinde olabilmektedir.
    Burada ana babanın inancı : “ çocuklar eğer acı çekmezlerse öğrenemezler, bizden korkmazlarsa bize saygı göstermezler” şeklindedir.

    Bu Aile modelinde Yetişmenin Çocuk Üzerindeki Etkisi
    Aşırı baskı ve kontrol altında kalan çocuk sessiz, uslu, nazik ve dürüst olabilir ama belli bir zaman sonra çocuk isyankar , hırçın, inatçı, huysuz olmaya başlar. Baskıdan korktukları için yalan söylemeye meyillidirler,arkadaşları ile uyumsuz ve kavgacı olabilirler.İleride kendileri bir sorun yaşadıklarında şiddet işe yarar diye düşünür,hata yapan kişilere karşı aşırı hoşgörüsüz davranırlar.

  • Üniversite ve Meslek Seçiminde Aile Modelleri

    Üstünlük Bekleyen- Mükemmeliyetçi Aile Modeli

    Her anne baba çocuğunun başarılı, terbiyeli, ileride iyi bir meslek sahibi olmasını ister. Ancak ailenin bütün hayatını çocuğunun öğrenci kimliğinin üzerine kurması, sadece puan ve rakamlardan ibaret çocuklarını kodlaması,mutsuz gençlerin yetişmesine sebep olmaktadır.Halbuki her çocuk birbirinden farklıdır,her çocuğun öğrenme kapasitesi ,ilgi alanları,hayalleri de birbirinden farklıdır.

    Aile —–> Oğlum artık bizimle hiç konuşmuyor, sürekli odasına kapanıyor, bence bir önceki sınava yeterince hazırlanamadı , bütün bunların hep o sınıf arkadaşı olan 375 lik çocuk yüzünden,. “İşte sonuç ortada , aslında fullerdi yine 3 yanlışı çıktı ama beni dinlemedi şimdi de bildiği soruyu sınavda yapamadı 487 alacak“.Bu nasıl mümkün olabilir anlamıyorum, hayatımızı ona adadık.

    Öğrenci ——> Çocukluğumdan beri hep sinemacı olmak istemiştim, kitap okumayı, okuduğum kitaplardaki karakterleri zihnimde canlandırıp konuşturmayı çok seviyorum. Bir gün ben de senaryolar yazacağım, hatta kendi senaryolarımın yönetmenliğini yapacağım diye hayal ettim hep.
    Ne zaman ki lise 1.sınıf oldum, evdeki rüzgar birden değişti, annem ve babam bana matematik- fen bölümünü zorla seçtirdiler, evet sayısal derslerde de başarılı bir çocuğum ama sevmediğim mesleği yapmak istemiyorum. Babam benim Tıp okumamı istiyor, Annem ise Sinema – Televizyon bölümünün S ‘sini bile duymak istemiyor. Elektrik elektronik bölümünde okumamı istiyor.
    Bence ailem kendi ulaşamadıkları hayallerine benim aracılığımla ulaşmak istiyorlar,. Sonunda mücadeleden çok yoruldum ve bıraktım, ne istiyorlarsa olsun ….

    Mükemmeliyetçi Aile Modelindeki Ebeveynlerin Genel Özellikleri;
    Çocukları ne yaparsa yapsın aileyi memnun edemezler.Çocuk yazılıdan 80 alır, anne-baba “Neden 100 almadın?” diye çocuğu sorgular. Deneme sınavında ikinci olur , anne veya babası “birinci kim ?” diye sorar.

    Bu Aile Modelinde Yetişmenin Çocuk Üzerindeki Etkisi:
    Ailesinin beklentisini karşılayamamak onları perişan eder,kendini değersiz, mutsuz ve sürekli gergin hissederler. Çok çalışkan olmak için sürekli kendilerinden ödün verirler.Duygulanımları küntleşir, olaylara sadece mantık penceresinden bakarlar.
    Karamsardırlar,ani fevri çıkışlarda bulunurlar.Bir süre sonra aileye karşı kendilerini kapatırlar ve kin beslerler,başarılıysam sevilirim, başarısızsam sevilmem diye düşünürler.

  • Çocuğunuzun Duygusal Zekasını Geliştirin

    Çocuklarınızın çeşitli zorlukları aşabilmeleri, duygularını doğru bir biçimde ifade edebilmeleri , dışarıya yansıyan davranışlarını fark edip düzeltebilmeleri, kendilerine zarar verecek davranışlardan kaçınıp, “ Hayır “ diyebilen , mutlu bireyler olarak yetişebilmeleri kuşkusuz ki duygusal zeka gelişimleri ile ilgilidir.
    Örneğin; anne babası arasındaki sürekli yaşanan tartışmalardan etkilenen ya da okulda uyum sorunu yaşayan çocuk, altını ıslatabilir, agresif davranışlarda bulunabilir, içe kapanabilir, uyku, iştah sorunları yaşayabilir. Böylece duygularını davranışları ile anlatmaya çalışır.

    Çocuklara duygularını ifade etmeyi öğretmenin en iyi yolu örnek olmaktır.Hem kelime haznelerinin gelişimi için hem de kendi duygularınızı ifade etmek için onlarla bol bol sohbet edin, kitap okumaya özendirin, fikirlerini sorun.

    Çocuklarımızı işgal etmeyin: Çocukların gerek fiziksel gerekse duygusal olarak ihmal edilmesi kadar işgal edilmeleri de onların duygusal gelişimlerine zarar vermektedir.

    • Çocuklarınıza kendilerini güven içinde hissedebilmeleri için huzurlu bir ev ortamı sağlayın,
    • Çevreyi gözlemleyebilme şansı verin
    • Kendi sorumluklarını almalarına izin verin
    • Yanlış davranışlarının da sonuçlarından dersler çıkarmasına yardım edin
    • Destekleyici, rehberlik eden, çocuğun ihtiyaç duyduğunda yanında olan bir aile modeli çizin…

    İç görü kazanmalarına yardımcı olun: Öncelikle çocuğunuzun huzursuzluğunun altında yatan sebebi siz fark etmeye çalışın, sonra bunu çocuğunuza yansıtın.İkinci aşama; “dur , düşün , yap” modelini hayata geçirebilmektir.

    “ İstersen biraz dinlenelim, dışarıda hava alalım, istersen önce yemek yiyelim veya aldıklarımızı arabaya yerleştirelim ve arabada biraz uyu “ gibi seçenekler sunun.

  • Anne baba soruları

    Çocuklar aile olmayı; anne ve babalarını modelleyerek öğrenirler.
    “ Çocuklarınız sizinle birlikte yatıyor mu? “ diye bir soru sorsam, acaba ne cevap verirdiniz?
    Seminerlerimde en sık sorduğum sorulardan birisidir. Genellikle katılımcıların yüzde yetmişi “ evet “ diye yanıtlıyorlar.
    Hatta eşinin kendisine olan ilgisizliğinden yakınan bir danışanım yaşları 13 ve 9 olan iki çocuğu ile birlikte yattıklarını , bir diğer odada kendi annesinin yattığını, eşinin ise 9 yıldır salonda yattığını söylemişti. Bu ve benzeri örneklerle o kadar sık karşılaşıyorum ki; maalesef aileler giderek çocuk odaklı yaşar hale geldiler. Kendi özel hayatlarından vazgeçerek çocuklarına olan sevgilerini göstermeye çalışmaktalar.
    Oysa ki çocuklar kadın ve erkek rollerini, anne ve baba olmayı, aile olmayı ve ailenin kurallarını kendi anne ve babalarını modelleyerek öğrenirler. Ona bu fırsatı vermelisiniz.

    “Çocukların anne-babaları ile aynı odada yatmaları doğru mudur?”

    İlk 6 -8 ay bebekler anne sütü aldıkları ve sık uyandıkları için anne ve babalarıyla aynı odada yatmaları doğaldır. Ancak 8 aydan sonra artık kendi odalarında yatmalarına müsaade etmelisiniz. Müsaade etmek diyorum, çünkü bu aylardaki bebekler odalarına gittiklerinde bu duruma çabuk alışırlar.
    Eğer çalışan anne ve baba iseniz, çocuklarınız sizi çok özlüyordur. O zaman haftanın bir gecesini çocuklarla birlikte yatma gecesi seçebilirsiniz. Yatakta onlarla oyun oynayabilir, hikayeler anlatabilir, sohbetler edebilirsiniz.

    “Kız ve erkek kardeşler aynı odada yatabilir mi?”

    5 yaşına kadar farklı cinsten kardeşler aynı odada yatabilirlerse de bu yaşta “utanma duygusunun gelişmesi (giyinme ve soyunmada) nedeni ve cinselliği keşfetme merakı nedeniyle çocuklar arasında cinsel içerikli oyunların oynanması söz konusu olabilecektir. Bu nedenle eğer uygun oda var ise kız ve erkek çocukların odaları 5 yaştan itibaren ayrılabilir.

    “Çocuğumla birlikte banyoya girmem sakınca yaratır mı?”

    Genellikle 3 yaşa kadar çocuklar anne babanın çıplaklığını çok fazla önemsemeyebilir. 4-5 yaşından itibaren bunun farkına varacaktır. Bu yaşlarda anne babanın banyo yaparken iç çamaşırı giymesinde yarar vardır. 6 yaşından sonra çocuklarınızı kendi banyolarını yapabilmeleri için teşvik etmelisiniz.

  • SINAVDA NELERE DİKKAT ETMELİSİNİZ?

    Her yıl olduğu gibi, bu yıl da gençler yaşamlarından bir çok şeyde fedakarlık ederek, sınavlara hazırlanırken aileleri de onlarla beraber bu maratonda yer aldı.

    Aslında aileler çocukları için daha endişeli ve bu endişe onlar fark etmese de çocuklarına direk yansıyor. Çocuklarınızın “ailemi hayal kırıklığına uğratır mıyım ? Onların gözünde değersizleşir miyim? “ korkusu, tüm sınavların yaratacağı kaygıdan daha büyük bir kaygı yaratır.

    İşte bu kaygı; sınav sırasında öğrencinin bildiklerini aktarmasına engel olabilir ve sınav sonuçlarını etkileyebilir.

    Stres günümüzde tamamıyla olumsuz bir olay gibi algılanmasına rağmen, aslında karşılaşılan güç durumla başa çıkmak için bireyi harekete geçirebilecek bir olaydır. Kişinin sorumluluğunda olayın zamanında ve yeterince başarı ile sonuçlandırmasını sağlar.

    Aşırı stres;

    • Uykuya dalamama,
    • Kendini yorgun hissetme,
    • Karın ağrısı,
    • Kalp çarpıntısı
    • Hazımsızlık,
    • Barsak faaliyetlerinde değişiklik,
    • Kendini huzursuz hissetme ve hatta depresyona girmeye sebep olabilir.

    Sınavdan önce öğrenciler nelere dikkat etmeli?

    1. Kaygının asıl kaynağı karşılaşılan durum (sınav) değil, kişinin bu durum hakkındaki yorumudur Her şeyden önce bu sınavı hayatınız boyunca karşılaşacağınız imtihanlardan sadece biri olarak kabul edin ve gözünüzde büyütmeyin.

    2. Sınavın her şey olmadığını, zekânızın ölçülmediğini, sınavı kazanmak kadar kaybetmenin de normal olduğunu bilin.

    3..Olumsuz düşüncelerle beklentilerinizi ve planlarınızı ilişkilendirmeyin. Geçmişteki başarılarınızı hatırlayın ve bu başarıları tekrarlayabileceğinizi düşünün.
    4. Sınava yakın günlerde daha çok ders çalışmak yerine, fiziksel aktiviteleri artırabilir, dozunda olmak şartıyla eğlenceli sporlara veya dinlendirici aktivitelere yer verebilirsiniz.
    5. Açık havaya çıkmak gerginliği ve kaygıyı azaltır; enerjiyi artırır; olumlu düşünceleri pekiştirir.
    6. Gündelik yaşantınızdaki gibi yeme içmeye devam edin, Her besin grubundan yeterince alarak vücut direncinizi koruyun. Sınav öncesinde rejim yapmayın. Bunun tam tersi, aşırı yeme isteği de zararlıdır. Sınav öncesi fazla miktarda aşırı şekerli sıvı tüketimi yapmayın (tuvalet ihtiyacı artırdığı için).
    7. Sınava gireceğiniz okulu önceden görmekte fayda vardır. İnsanlar genellikle alışık olmadıkları ortamda rahat edemezler ve bu durum kaygı düzeyini artırabilir. Sınava gireceğiniz ortamı önceden görmeniz, sınav salonuna girmeniz, o havayı teneffüs etmeniz, sizi rahatlatacaktır.
    8. Kaygınızı arttıracak kişilerle sohbet etmeyin, Motivasyonunuzu artıracak kişilerle sohbet edin.

    Sınav sırasında nelere dikkat etmeli?

    1. Sıraya oturduğunuzda rahat olduğunuza emin olun. Tuvalete gitme ihtiyacınız varsa giderin. Eğer çok terliyor ya da üşüyorsanız kıyafetlerinizde ona göre bir ayarlama yapın.
    2. Heyecanlanmaya başladığınızı fark ettiğinizde, bunun doğal olduğunu, hatta sınavda başarılı olabilmek için bu heyecanın gerekli olduğunu kendinize telkin edin.

    3. Sınav anında kendinize güvenin. Bir yıl boyunca çalıştınız “Sınava çalıştım ve yüksek not almak için elimden geleni yapacağım. Ancak alamazsam da bir telafisi mutlaka olacaktır. Bu dünyanın sonu değil,” diye düşünmek doğru olur.

    4. Zamanınızı iyi kullanmaya ve planlamaya çalışın. Sınav sırasında önce bir tur tüm soruları çözün, ikinci turda sadece yapamadığınız sorulara bakın. Uygun olan her soruya 1 dakika ayırmanız ve zor olan soruları en sona bırakmanızdır.
    5. Zor sorularda heyecanlanma ve ümitsizliğe kapılmamak için; Sınavın sonuna kadar da kaybedilmiş hiçbir şeyinizin olmadığını düşünerek, , yapamadığınız soruda beklemek ve uğraşmak yerine, o soruyu atlayın.

    5. Soruların sırasına göre gitmek zorunda değilsiniz. En iyi hazırlandığınızı düşündüğünüz konuyla ilgili sorudan başlayın. Acele etmeyin. Sorudaki yönergeyi dikkatle okuyun. Olumsuz ifadelere özellikle dikkat edin.

    6. Kaydırma yapmamak için, zaman baskısıyla işaretlemede hatalar meydana gelince bilinen sorular tamamen karışarak sonucu etkiler. Cevapları toplu bir şekilde optik forma işlemek yerine tek tek kodlama yapmak sorunu azaltmaya yardımcı olacaktır.
    7. Sınavda diğer öğrencilere ilgilenmeyin, Sınavda sadece kendinizle ilgilenin. Bazı öğrenciler daha hızlı soru çözüyor olabilirler. Ancak önemli olan soru çözümünde hız ve isabet arasındaki dengeyi bulabilmektir.

  • Hayatın Kendisi Bir Sınav …

    Bu sabah radyoda bir programa denk geldim, sunucu: “ Hangi üniversiteyi bitirdiniz ve şimdi ne iş yapıyorsunuz?” diye bir soru yöneltti, dinleyiciler hem mail yolu ile hem de telefonla cevap verdiler.
    – Beden Eğitimi mezunuyum, kasaplık yapıyorum
    – Çevre Mühendisliği mezunuyum , adliyede katibim
    – Jeoloji mühendisiyim, çobanlık yapıyorum
    – Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü mezunuyum, tır şoförlüğü yapıyorum, gibi yüzlerce cevap geldi.

    Evet Türkiye gerçeği bu maalesef ki…Hem gençler seçecekleri bölüm hakkında yeterince bilgi sahibi değiller, hem de mezun olduklarında mesleklerini hakkıyla icra edecekleri iş olanağı yok.

    Ama yine de sistem gereği bu zorlu maratona girmek zorundalar. SBS, YGS, LGS, KPSS derken hem öğrenciler hem de aileler geleceklerini şekillendirecek olan bu sınav maratonu için yaşamlarından bir çok şeyde fedakarlık ettiler.

    Sonunda haziran ayı geldi ve öğrencilerin “ sınav kaygısı “ başladı. Çünkü; gerek aileleri tarafından gerekse öğretmenleri tarafından “ hayatınızın sınavı” “ bu son şansınız ” gibi cümleler ile sınava yüklenen anlamlar; öğrencilerin zihinlerde olumsuz düşüncelere, olumsuz düşünceler de kaygıya dönüşüyor.

    “Ya kazanamazsam” “Başkaları hakkımda ne düşünür, ya alay ederlerse “ “ Ailemi hayal kırıklığına uğratır mıyım ? Onların gözünde değersizleşir miyim? “ gibi düşünceler ile de korkuları ve yaşadıkları kaygı artıyor. Bu artan kaygı durumu sınav sırasında öğrencinin bildiklerini aktarmasına engel olabiliyor ve sınav sonuçlarını etkileyebiliyor.

    Oysa ki bu sınav, gençlerin gireceği ne ilk ne de son sınav olacak. Meslekleri ne olursa olsun, hayatın kendisi bir sınav ;

    – Toplum içinde söz sahibi olabilmek,
    – Kendini değerli görebilmek
    – Çalışkan ve yaratıcı olabilmek,
    – Hatalardan ders çıkarabilmek,
    – Yaşadıkları olumsuzlukların sorumluluğunu alabilmek
    – Problemlere değil, çözüm yollarına odaklanabilmek
    – Katı tutumlu, ya hep, ya hiç mantığı ile değil de , yaşananlara esnek bir tutumla yaklaşabilmek asıl sınav

    Sınavdan önce öğrenciler nelere dikkat etmeli?

    1. Kaygının asıl kaynağı sınav değil, sınav hakkındaki yorumuzdur. Şu ana kadar yüzlerce deneme sınavına girdiniz, şimdi gireceğiniz bu son deneme sınavı olarak görün

    2. Olumsuz düşüncelere odaklanmayın. Olumsuz düşünceler olumsuz duyguları getirecektir. Geçmişteki başarılarınızı hatırlayın ve bu başarıları tekrarlayabileceğinizi düşünün.
    3. Zihin pozitif mesajları , net bir şekilde dile getirilirse algılamakta. O nedenle ” Yapamam ,edemem, başaramam, ne yapacağım” gibi sözleri kullanmak yerine; “ yapacağım, başaracağım, üstesinden geleceğim” gibi kelimeleri sık sık tekrarlayın.
    4. Sınava birkaç gün kala çok fazla ders çalışmayın. Arkadaşlarınızla veya ailenizle eğlenceli vakit geçirin. Kaygınızı arttıracak kişilerle sohbet etmeyin, motivasyonunuzu artıracak kişilerle sohbet edin.
    5. Beslenme alışkanlıklarınızda ani değişiklikler yapmayın. Her besin grubundan yeterince alarak vücut direncinizi koruyun. Sınav öncesi rejim yapmayın.
    6. Sınava gireceğiniz ortamı önceden görün , zihninizde canlandırarak , zihinsel antreman yapın.
    7. Bu sınavın tamamen bir bilgi ölçme mekanizması olduğunu , kişiliğinizi ve değerinizi ölçmediğine inanın.

    Aileler için öneriler

    1.” Bu sınavda göreceğiz seni, başarısız olursan sonuçlarına katlanırsın!,” “ Sınavı kazanamazsan bütün emeklerimiz boşa gider!” “ gibi sözlerle çocuğunuzu korkutmayın.
    2. Evde olağanüstü bir ortam ve durum varmış gibi davranmayın. Çocuğunuza sınav öncesi aşırı ilgili, alakalı ya da sinirli davranmayın, her zamanki gibi davranın. Çocuğunuzun sakin olmasını istiyorsanız önce siz sakin olun.
    3. Sınavlar hayatın her kademesinde olacaktır, sınav uğruna çocuğunuzla olan ilişkilerinizi bozmayın ,yapamayacağınız tehditlerde ya da vaatlerde bulunmayın.
    4 Çocuğunuzun eğilimlerini ve potansiyelini tanımaya çalışın. Onu olduğu gibi kabul edin, zorlamayın.
    5. . Başkaları ile çocuğunuzu kıyaslamayın ve aldığı puanları karşılaştırmayın.
    6 Yaşadığı kaygıları küçümsemeyin, önemsemezlik etmeyin , onu dinleyin.

    7. Çocuğunuzun sınava dair olumsuz düşüncelerini fark edin, onunla konuşup olumlamalar ile onu rahatlatın

  • Cam fanusta yaşayan çocuklar

    “Büyümek istiyorum artık, sorumluluk almak istiyorum, bana bir bebekmişim gibi davranmanızdan nefret ediyorum.
    Şimdiye kadar benim yatağımı siz topladınız, okul servisine siz bindirdiniz arkamdan çoğu zaman takip ettiniz, hatta bazen okula gelip öğlen yemeklerimi yiyip yemediğimi kontrol ettiniz. Dershane güvenli değil diye, öğretmenlerimi eve getirdiniz. 16 yaşındayım, hala ne yemem gerektiğine, ne zaman yıkanacağıma, hatta banyoda kalacağım zamana bile siz karar veriyorsunuz,
    Arkadaşımda kalmaya gidemiyorum, çünkü ailesini tanımadığınızı söylüyorsunuz. İyi de benim 4 yıllık arkadaşım, ailesini tanıma zahmetine hiç girmediniz ki… Çünkü hep çok meşgulsünüz, arkadaşımın anne babasını bir kez bile davet edecek ya da onlara kahve içmeye gidecek zamanınız yok…
    Biliyorum her şeyi benim iyiliğim için yapıyorsunuz, ama artık büyümek istiyorum. Kendi sorumluluklarımı taşımak, kendi yatağımı kendim toplamak, ders planımı kendim yapmak, sokağa tek başına çıkabilmek istiyorum.
    Cam fanusumu kırmak , yardıma ihtiyacım olduğunda içimdeki zeki ve düşünceli insanın açığa çıkıp, bana yardım elini uzatmasını istiyorum.
    Benim için endişe duymanızı anlayabiliyorum. Bütün ihtiyaçlarımı karşılayarak benim sorunsuz bir yaşam sürdürmemi , dikensiz gül bahçelerinde yaşamamı istiyorsunuz. Ve belki de bu yüzden benim adıma düşünüp, benim adıma karar alıp, benim yapmam gereken her şeyi siz yapıyorsunuz.
    Biliyorum ki kıyıdan ayrılamadığım sürece açık denizlerde yüzemeyeceğim. Her zaman benim güvenliğimi düşündüğünüz ve bu yüzden boğulmamam için kıyıda kalmamı istediniz. Ama ben okyanusları merak ediyorum. Kıyıda çırpınmak değil, su yutarak da olsa yüzmeyi öğrenmek istiyorum.

    Aslında siz de biliyorsunuz , hayat koşulları her zaman istediğim şeyleri bana sunmayacak, sizin şefkatli kollarınız gibi değil yaşam… Bu yüzden hangi sorunla karşılaşırsam karşılaşayım ayakta kalmak istiyorum. Desteğiniz için çok teşekkür ederim. Ama desteksiz ayakta kalmanın ne olduğunu da öğrenmek istiyorum. .

    Risk almak istiyorum.
    Ben hayatımı hiç kendi ellerime alamadım ki! Siz olmadığınızda kim yönlendirecek beni? Kim benim davranışlarımı belirleyecek? İş hayatımda ya da özel hayatımda sorunlarla karşılaştığımda kim benim adıma çözüm bulacak?

    Hayatımda hep birilerinden destek almak zorunda hissedeceğim , belki bu desteği yanlış yerlerde arayacağım. Belki de bu yüzden kötü insanlara katlanmak zorunda kalacağım.
    Anneceğim, babacağım ne olur artık büyümeme izin verin ve cam fanusun içinden gerçek hayata atılayım…

  • KAYBOLAN YILLARIM

    Üniversite sınavlarına hazırlanan bir genç danışanım ağlayarak şöyle diyordu geçenlerde;

    İlkokuldan beri hiç bitmedi şu sınavlar. Hep okul derslerinin dışında fazladan çalışmak zorunda kaldım. Her seferinde “ bu yıl bitsin, bu sınav bir geçsin , bak çok rahat edeceksin “ diyorlardı.
    Öğretmenlerim, ailem benden hep daha fazlasını istiyordu. Okulumun , dershanemin, özel ders hocalarımın reklam kaynağı olmalıydım. Babamın benim için çalıştığını biliyordum, onun benim için harcadığı tüm paraların KDV si olarak dönecekti kazandığım sınav. Annemin ise zamanında okuyamadığı tüm okulları okumalı, tüm dilleri öğrenmeli, hayalini kurduğu meslekleri kazanmalıydım.
    Beden eğitimi, ,müzik, resim dersleri okul ve ailem için hep gereksiz derslerdi, tüm spor ve sanatsal faaliyetler ise zaman kaybı.
    Ben yıllardır kandırılıyorum, her bahar, her kış, her yaz bir sonraki hedef için koşuyorum. Birini yakalıyorum, ötekini gösteriyorlar. Biliyor musunuz, eve gittiğimde hiç hoş geldin bir tanem, günün nasıl geçti, nasılsın, yorgun musun? Arkadaşlarınla neler yaptınız, nelere güldünüz, nelere üzüldünüz? Diye hiç karşılanmadım. “ Ödevin var mı, yazılın nasıl geçti, kaç puan aldın? Ek test çözecek misin? “ soruları daha öncelikliydi.
    Çözdüğüm test sayısına göre öğretmenlerimden ya da annemden takdir aldım. Doğum günü kutlamalarına , arkadaş gezmelerine gidebilmek için, on-on beş test fazladan çözmek zorunda kaldım.
    Evimizde arkadaşlarımı hiç ağırlayamadım, onların evinde hiç kalamadım. Ailem arkadaşlarımın aileleri ile hiç tanışmadı. Ne isimlerini bilirler ne de evlerini ama sınavdaki sıralamada kim önde onu iyi bilirler.
    Çocukken oyuncaklarım olurdu, ama oynayacak arkadaşım ve zamanım olmazdı. Büyüdüm yine ders dışında arkadaşım yok, yine hiçbir şeye zamanım yok. Zaten hangi sorunun ya da hangi sınavın iptal edileceği de belli değil. Söyler misiniz geleceğin peşinden koşarken kaybolan yıllarımı bana kim geri verecek?

  • ÇOCUKLARA CİNSEL BİLGİ NASIL VERİLMELİ

    Pek çok anne baba çocukları cinsellikle ilgili bir şeyi merak edip sorduğunda veya herhangi bir oyun oynarken fark ettirdiğinde ne yapacaklarını bilememekteler. Bazen panikle bağırıp çocuklarını azarlayarak susturmaya çalışmakta , bazen de hazır olmadıkları bir zamanda yaşlarından büyük ve soyut kavramlardan bahsederek anlayamayacakları bir dille iyice çıkmaza girebilirler.
    Çocuklarınızla cinselliği konuşabilmek için aile içinde hoşgörü, paylaşım ve güven duygusunun yerleşmiş olması gerekmektedir. Eğer birbirinize yeterince zaman ayıracak bir ilişkiniz varsa çocuklarınız sizinle her türlü konuyu konuşabilecek ve soru sorabilecektir.
    En çok sorulan sorular ve önerilerim
    Komşumun 4 yaşındaki oğlu ile aynı yaştaki kızım oyun oynuyorlardı . Arkadaşı kızıma ”ben doktorum, soyunman lazım, seni muayene edeceğim” diyordu. Panikle odaya girdim ikisini de yarı çıplak buldum. Panikle oğlanı giydirp evine yolladım, kızıma da kızıp bir daha onunla böyle oyunlar oynamak yok diyerek bağırıp , odasına kilitleyerek cezalandırdım.sizce ne yapmalıydım doktor hanım?
    Annenin bu tavrı sonucu iki çocuk da suçluluk duyarak , yaptıklarının yanlış olduğu mesajını almış oldular. Böylece merak ettikleri cinsellikle ilgili soru sorma yolları kapanmış oldu. Oysa ki bu çocuklar oyun ortamında bedenlerinin farklarını merak ediyorlardı ve öğrenmeye çalışıyorlardı.
    Anne odaya girdiğinde oyunu durudurmalı, sakin bir şekilde “ sanırım siz bedenlerinizin neden farklı geliştiğini merak ediyorsunuz. Şimdi güzelce giyinin ve ben size ‘ neden kızlar ve erkekler farklı gelişirler’ i anlatayım.” diyerek çocukların boyuna inmeli ve onlarla göz teması kurarak,
    “ kızların cinsel organları içe doğru gelişir, bu girişe vagina denir. Büyüyüp çocuk sahibi olmak istediklerinde çocuk doğurabilmeleri için , karınlarının içinde iki tane yumurtalığı ve bebeğin yaşayacağı bir evi olur. Buna da rahim denir. Bebeklerini emzirebilmeleri için de memeleri on iki yaşından itibaren büyür ve süt verecek hale gelir. “
    “ erkek çocuklarının ise cinsel organları dışa doğru gelişir, iki tane yumurtalıkları ve bir tane penisleri vardır“
    Bu kadar bilgi bu yaş çocuklar için yeterlidir. Böylece ne zaman merak etseler korkmadan, suçlanmadan annelerine soru sorabilecekleri ve doğru cevabı alabilecekleri mesajı çocuklara verilmiş olacaktır.
    Bir akşam üzeri 9 yaşındaki kızım okuldan geldikten sonra odasında oynamaya başladı. İçeri girdiğimde çıplaktı ve oyuncak bebeği ile öpüşmeye çalışıyordu. Kendimi çok kötü hissettim, hemen bebeği elinden aldım ve kızıma bir tokat attım , sen ne yaptığını sanıyorsun, Allah seni görür ve çarpar dedim. “ Sonra ona vurduğum için çok pişman oldum, sizce ne yapmalıydım?
    Çocuklarınıza cinselliğin utanılacak ve ayıp ve günah bir şey olduğu mesajını vererek onun bir ömür boyu cinsellikten suçluluk duymasına neden olabilirsiniz. Oysa şöyle yaklaşmalıydınız;
    Ön ergenlik dönemi dediğimiz bu yaşlarda daha önce doğru cinsel bilgi almamış olan çocuğunuzun merakını fark ederek, sakin bir şekilde “ hadi gel seninle oyun oynayalım, ancak böyle çıplak oynanmaz, önce giyinelim . Sanıyorum bebeğinin sevgiye ve şefkate ihtiyacı var, ona sarılalım ve yanağından öpelim.” Diyerek oyunun seyrini değiştirmelisiniz.
    “ çocuklar büyüdükçe boyları ve zekaları geliştiği kadar onları büyüten hormonları da gelişir. Bu nedenle yetişkinlerin birbirlerini sevme şekillerini merak ediyor olabilirsin. Ancak yetişkin olduktan sonra birbirlerini çok seven bir kadınla bir erkek sarılıp , öpüşebilir, evlenebilir ve aynı yatakta yatabilir. “ bilgisi bu yaş çocuklar için yeterli olacaktır.
    *Haftaya “ ergenlik dönemindeki gençlere cinsel bilgi nasıl verilmeli” yi paylaşacağım.
    10999414_901019909948395_8913152682530269365_n