Yazar: prosman@gmail.com

  • Sigara bırakmak için geç mi kaldım?

    Hangi yaşta ve hangi hastalığa sahip olursanız olun sigarayı bırakmalısınız, neresinden dönülürse kardır mantığı olmalıdır, Böylelikle sağlıklı ve kaliteli hayat süreniz artacaktır. Sigarayı bıraktıktan sonra;
    • İlk 24 saat içinde kan basıncında ve akciğer fonksiyonlarında düzelme görülür.
    • 48 saat sonra tat ve koku alma duyuları keskinleşmeye başlar. Tat ve koku almaya başladıktan sonra yediğiniz yemeklerden zevk almanız sigarayı bıraktıktan sonra görülebilecek kilo artışının en önemli sebebidir.
    • 2-12 hafta içinde kan dolaşımı iyileşir, bu da yürüme, koşma gibi fiziksel aktiviteleri kolaylaştırır.
    • 3-9 hafta sonra öksürme, nefes darlığı, hırıltı gibi problemler azalır ve akciğerler güçlenir.
    • 3 ay sonra kan dolaşımı ve nefes alıp verişi fark edilir şekilde düzelir.
    • 5 yıl sonra kalp krizi geçirme riski sigara içen birine oranla %50 azalmış olur.
    • 10 yıl sonra akciğer kanserine yakalanma riski sigara içen birine oranla %50 daha az olur.

    Sigara bağımlılığından kurtulmak için etkili bir tedavi programı nasıl olmalıdır?

    • Sigara bağımlılığından kurtulabilmek için öncelikle sigara içme davranışının hem fizyolojik hem de psikolojik bağımlılığa yol açtığının farkında olarak bırakma konusunda kararlı olmak ve tedavi yöntemi olarak hem fiziksel hem de davranışsal tedavinin birlikte yapıldığı programlar tercih edilmelidir.

  • Sigara neden bağımlılık yapıyor?

    • Tütün dumanındaki nikotin, tıpkı alkol, anfetamin, kokain, eroin gibi, zihni ve ruh halini değişikliğe uğratan bir maddedir. Beynin haz yollarını etkileyerek ‘dopamin’ salgılatır. Beynin hazla ilgili sinir hücreleri arasında sinyal alışverişini gerçekleştiren dopamin bize hak etmediğimiz bir haz verir. Bu hazzı tekrar yaşamak için tekrar sigara içeriz. Bir süre sonra beynimiz nikotine bağımlılık kazanır.

    Sigara sağlığa ne kadar süre sonra zarar vermeye başlar?

    • Sigaranın sağlığa zararı içildiği anda başlar. Dumanda bulunan katranın içinde 4000 dolayında kimyasal madde vardır.
    • Bunlar arasında bulunan asitler, alkol aldehitler, ketonlar, siyanür, karbon monoksit gibi maddeler doğrudan zehir etkisi gösterirler ve organlarda tahribat yaparlar
    • Sigara dumanı ağız, dil, boğaz, yemek borusu, nefes boruları, akciğerler ve mideye doğrudan ulaşır. Dumanın içinde bulunan zararlı maddeler de saniyeler içinde kalp, beyin, kan damarları, böbrekler, mesane gibi pek çok organa ulaşır ve zarar verir.

    Dumanda bulunan karbon monoksitin etkileri nelerdir?

    • Sigara dumanının içinde %4 oranında karbon monoksit bulunur. Bu gaz, alyuvarlardaki hemoglobine bağlanarak hemoglobinin oksijen taşımasını engeller. Sigara içenlerde hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesi %2,5 ile %15 arasında azalır. Bunun sonucunda organlar yeterli oksijen alamazlar.

    Sigaranın bütün zararları kalıcı ve sürekli midir?

    • Eğer iş işten geçmeden sigara bırakılırsa vücut kendini yenileme fırsatı bulabilir. Sigarayı bırakanlarda özellikle kalp hastalığı ve kanser riskinde azalma olmaktadır.
    • Sigarayı bıraktıktan sonra bir yıl geçince kalp krizi riski yarıya inmektedir. Sekiz yıl sonra ise kalp hastalığı ve kanser riski sigara içmemiş bir kişi ile eşit düzeye yaklaşmaktadır.

     

  • Kıskançlık Nedenleri

    Gelişimsel olarak kıskançlık : Bebekler 6-7 aylıktan itibaren kimin onların bakımıyla ilgilendiğini, kimin stres sinyallerine karşı daha duyarlı ,daha çabuk ve ilgili cevap verdiğini fark ederler. Tekrarlanan bu tip etkileşimler ile içsel modeller oluşturur ve her yeni ilişkide bu modeller tekrar etkinleşir. Üç yaşa kadarki bu dönemde çocuğun ilişkiyi herhangi bir sebeple kaybetme duygusu onun güvenli bağlanmasını engeller ve ilişkiyi kaybetme korkusuna karşı bir savunma mekanizması olarak kıskançlık duygusunu geliştirebilir.

    Evrim teorisine göre kıskançlık: Döllenmenin kadın vücudunun içinde gerçekleşmesinden dolayı annenin çocuğun kendisinden olduğundan emin olmasına rağmen babanın bundan hiçbir zaman yüzde yüz emin olamamasından kaynaklanır. Kadının onu cinsel anlamda aldatması, erkeğin ilerde çocuğun sorumluluğunu üstlenirken soyunu devam ettirememesi anlamına gelir. Kadın için ise, yavrusunu birlikte ve güvenle büyütebilmesi için erkeğini öteki kadına kaptırmadan eşinin olanaklarına ve desteğine ihtiyaç duymasından kaynaklanan kıskançlık yaşanır.

    Sosyo-kültürel yaklaşıma göre ise kıskançlık: Çocuk büyürken , içinde bulunduğu toplumun yarattığı ilişki kurallarına göre kıskanmayı öğrenir. Kendi anne ve babasının ilişkisi o kişinin karşı cinsle etkileşiminde bir model olacaktır. Onların sevgi, saygı, sadakat, kıskançlık tanımlarını öğrenen çocuk, büyüdüğünde kendi ilişkisinde bu tanımlara uygun davranacaktır. Yine sosyal kurallar çerçevesinde cinsiyet farklılıkları da kadın ve erkek için kıskançlık yaratan durumları ve uygun tepkileri tanımlayarak modellemesini sağlayacaktır.
    Kişilik özelliğine bakıldığında özgüven eksikliği ve yetersizlik duygularını yoğun yaşayan kişilerin kıskançlık duygusunu da yoğun yaşadığı gözlenmiştir. ‘ Sana güvenmiyorum’ demek ile ‘Kendimi güvenilmeye layık görmüyorum’ demek temelde aynı olduğu için sahip oldukları sevgiye kendilerini layık görmek yerine karşısındakinin sadakatinden şüphe duyarlar. İlişkilerini dışarıdan gelecek potansiyel tehditlere karşı daha savunmasız hissederler. Bu nedenle yaşadığı kaygı aşırı kıskançlığa dönüşür ve eşini devamlı kontrol etme, takip etme, onun yaşantısını sınırlama ve üzerinde bir baskı oluşturarak onu kaybetmeyeceğini düşünürler. Oysa bu tarz tutum ve davranışlar eşi kendinden daha da uzaklaştıran, ilişkiyi beslemek yerine “kaygıyı besleyen , ilişkiyi terörist yapan” bir süreç haline gelir.

    Zarar verici kıskançlığın önüne nasıl geçilebilir?

    Kıskançlık derecenizi eşinize duyduğunuz sevginin derecesi olarak görmeyin

    İmalı sözlerden, üstü kapalı eleştirilerden , tehditlerden ve kaba kuvvetten vazgeçin

    Karşılıklı güven için iletişim yollarınızı açık tutup, birbirinizi dinleyin,

    Kıskançlık duygunuzun altında yatan temel duygu ve düşüncelerinizi fark edin. Eğer bu duygunuz , geçmiş yaşantılarınızın yaralarını taşıyor ise bu duygunuzu fark edip iyileştirin

    Kıskançlık hissettiğiniz anlardaki düşüncelerinizi ayrı ayrı ele alıp mantıklı olup olmadığını anlamak için, daha tarafsız bir gözle bakmaya çalışın

    Kendi değersizlik hislerinizin altında yatan nedenleri araştırın.

    Geçmişten getirdiğiniz olumsuz algı ve ihtiyaçları belirleyip, bu olumsuz duygularla baş edebilmeniz için daha sağlıklı yollar bulmaya çalışın .

  • Boşanma Sürecinde Çocuğunuzun Adaptasyonuna Nasıl Yardımcı Olursunuz ?

    Bu nedenle boşanırken çocuklarınızın bu duruma uyum sağlamasına yardım etmek ve süreci iyi yönetebilmek için şunlara dikkat etmenizi öneriyorum:

    1. Hiçbir çocuk sabah kalktığında babasının diş fırçası dahil bütün eşyalarını alıp gittiğini görmemeli veya annesinin evi terk edip gittiğini bir başkasından öğrenmemelidir. Bu nedenle aldığınız boşanma kararını çocuklarınıza birlikte açıklayın.
    2. Onlarla konuşurken eşinizle aranızdaki sorunlardan ve ayrılma kararınızdan onların hiçbir şekilde sorumlu olmadıklarını açıkça belirtmelisiniz.
    3. ” Biz sizi çok seviyoruz , daima anne ve babanız olarak kalacağız , ancak artık birbirimizle anlaşamıyoruz, çok kavga ediyoruz, birbirimizi üzmektense ayrı evlerde yaşamaya karar verdik “ diyerek birbirinizi suçlamadan eşit sorumluluk alarak çocuklarla konuşun.
    4. Yaşlarına uygun bir biçimde, boşanmanın onları nasıl etkileyeceğini hangi evde, kiminle, hangi zamanda kalacaklarını, hafta sonları kiminle ne yapacağınızı, tatil düzenlerini hepsini somut ifadelerle açıklayın.
    5. Aldığınız kararları bir kağıda yazın ve mutlaka çocuklara verdiğiniz sözlerde durun.
    6. Çocuklar kimde kalacak? Sorusuna cevap ararken onları cansız birer eşya olarak görmeyin . Gerek mal paylaşımını gerekse çocukların velayet konusunu asla çocukların yanında tartışmayın.
    7. Boşanma anlaşmanızın adil olmasını eğer umursamazsanız belki para ve mal kazanmış olabilirsiniz ancak kaybeden kesinlikle çocuklarınız olacaktır.
    8. Aranızda yaşananlar her ne olursa olsun sırf birbirinizin canını acıtmak için çocuklarınızı taraf olmaya zorlamayın .
    9. Birbirinizle konuşmak yerine “ söyle oğlum babana…… “ veya “ kızım annene söyle…….” gibi ifadeler ile çocuklarınızı posta güvercini olarak kullanmayın.
    10. Her ne kadar birbirinizden nefret etseniz de çocuklarla ilgili her türlü iyi ya da kötü olayda yüz yüze gelmek zorunda olduğunuz unutmayın. Bu nedenle ilişkinizi mümkün olduğu kadar sorunsuz sürdürün. Bu mümkün değilse, sorunları çocuklarınıza asla yansıtmayın.

     

     
  • Çocuğumun dil gelişimi okula başlamaya uygun mu?

    • Dil gelişimi yaşına uygun olan çocuklar, okul hayatında daha başarılı olurlar.
    • Duygu ve düşüncelerini anlaşılır ve akıcı bir biçimde aktarabilirler.
    • Bir hikaye ya da masalı baştan sona anlatabilirler
    • Karşılıklı sohbet edebilirler
    • Benzer ve zıt kavramları kullanırlar
    • Soru sorarlar

    Ailelere Öneriler:
    • Çocuğunuzla bol bol konuşun ,onunla ne kadar erken konuşmaya başlarsanız, o kadar yararlı olur. Küçük bebekler için kendileri ile konuşan annelerinin sesini dinlemeleri, onu gözleri ile takip etmeleri, onun kendisi için konuşmasını beklemeleri kadar yararlı bir şey yoktur!
    • Çocuğunuzla birlikte kitap okuyun.
    • Çocuğunuzu saatler boyu televizyonun karşısında yalnız başına bırakmayın.
    • Televizyon izleyecekseniz, çocuğunuza uygun olan programı siz belirleyin ve mutlaka birlikte izleyin. İzlediğiniz şey hakkında konuşun, eğer sürekli televizyon izlerse dil gelişimi kadar sosyal gelişimini de olumsuz yönde etkilemiş olursunuz.
    • Hikaye anlatın sonra da anlattığınız hikaye ile ilgili sorular sorun. Onun da size bir hikaye anlatmasını isteyin.
    • Bildiği bir masalın sonunu değiştirerek anlatın. Sonra ondan da bunu yapmasını isteyin.
    • Onunla konuşurken benzer ve zıt kavramları, sayıları bol bol kullanın. Örneğin: “babanın kırmızı kalın kazağının üzerindeki gözlük, elindeki simidin yarısı, dolabın en alt çekmecesi”, gibi

  • Sosyal Ve Duygusal Gelişimi okula başlamaya uygun olan çocuklar

    • Ana-babaya aşırı bağımlı değildirler
    • Okula istekli gelirler
    • Arkadaşları ile yaşadıkları sorunlarla baş edebilirler
    • Empati kurabilirler
    • Yaşıtları ile pozitif ilişki içerisindedirler
    • Sorumluluk alabilirler
    • Kendilerini uygun bir biçimde koruyabilirler
    • Kızgınlık, üzüntü gibi duygularını diğerlerine zarar vermeden ifade edebilirler
    • Sınıf içi tartışmalara katılabilir, fikirlerini aktarabilirler
    • Okuldaki kuralların ve sınırların farkındadırlar ve uyum gösterirler.

    Ailelere Öneriler:
    • Çocuğunuzu iyi tanıyın, güçlü ve zayıf yönlerini objektif olarak değerlendirmeye çalışın.
    • Beklentilerinizi çocuğunuzun özelliklerine göre belirleyin. Unutmayın, çocuğunuzdan yapabileceğinden fazla veya az şey beklerseniz, onun hayal kırıklığı yaşayarak kendine olan güvenini kaybetmesine sebep olabilirsiniz.
    • İyi yapabildiği şeyler konusunda ödüllendirin, yapamadığını fark ettiğiniz şeylerde yol gösterin, nasıl yapabileceğine birlikte karar verin, destek olun, yeniden denemesi için teşvik edin.
    • Yaşına uygun sorumluluklar verin ve takip edin
    • Sorumluluğunu yerine getirmezse beklentinizi açık bir şekilde konuşun ve sonuçlarını üstlenmesini sağlayın
    • Duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edebilmesi için destekleyin, öncelikle kendi duygularınızı açıkça ifade ederek onlara örnek olun.

     

     
  • Çocuklarımızı severken…

    Çocuklarımızı sevmek demek, onları dizimizin dibinden hiç ayırmamak demek değildir, her istediklerini anında gerçekleştirmek için maddi imkanlarımızı sonuna kadar zorlamak demek değildir.
    Ağlıyor diye okul bahçesinde nöbet tutmamalı, ona “ korkma ben buradayım, yanındayım” diyerek aslında okulda korkulması gereken bir şeyler var demek ki mesajını vermemelisiniz.
    Bakın bir annenin çocuğuna yazdığı şiirin şu dizeleri neredeyse her şeyi anlatıyor;
    “ Seni o kadar çok sevdim ki, kucağımdan indirdim yürüyebilesin diye…”
    Çocuklarınıza sevgi gösterirken , sınırları da iyi çizmeli, kendi başına yapabilecekleri şeyler için onları cesaretlendirmeli ve fırsat vermelisiniz. Hayatta kendi ayakları üzerinde durabilmeleri , mutlu, başarılı, doyumlu , çözüm üretebilen bireyler olarak yetişebilmeleri onları sosyal ve duygusal olarak ne kadar destekleyebildiğinizle ilintilidir aslında…

  • En Çok “Gelin-Kaynana” Problemi Yaşanıyor

    Çoğu evlilikte, eşin ailesiyle yaşadığı problemlerin başında gelin- kayınvalide çatışması geliyor. Özellikle de evin ya da ailenin kontrolü elinde olan annelerin bu kontrolü yitireceği ve oğullarını kaybedebileceği korkusu, farkında olmadan gelinini düşman olarak algılamasına sebep olabiliyor.

    Bağımlılık: Eşleri tarafından cinsel veya duygusal doyumsuzluk yaşayan kadınlar ilk erkek çocuklarına aşırı bağımlı oluyorlar. Oğullarına olan bu düşkünlükleri, onun başka bir kadına sevgi veya aşk duymasına karşı tahammülsüzlük oluşturuyor.

    Önyargılar: Diğer yandan gelinlerin de kendi ailelerinde kayınvalide kavramına karşı geliştirdikleri ön yargıları, daha en baştan olumsuz tavırlar sergilemelerine, kendilerine rakip görmelerine sebep oluyor.

    Kıyaslama :Gelinlerin sürekli olarak anneleri ile kayınvalidelerini kıyaslamaları veya kayınvalidenin gelinini kendisi ile kıyaslaması her iki tarafın da aşırı beklenti içine girmesine sebep oluyor.

    Kendini değersiz hissetme: Kendini değersiz hisseden gelinler veya kayınvalideler daha çok karşı tarafın gözünde takdir ve onay alarak değer kazanmaya çalışıyorlar. Aslında kendi duygusal boşluklarını fark etmediklerinden , kendi yanlışlarını görmek yerine karşı tarafı suçlamayı tercih ediyorlar.

     

     
  • Hiç bitmeyen Gelin Kaynana Çatışması

    Her anne ve babanın hayalidir, çocuklarının bir gün yuvadan uçup, kendi yuvalarını kurması. Ayrı bir evi, ayrı bir hayatı olsun isterler . Ancak teorikte son derece masum olan bu istekleri aşağıdaki iki örnekte olduğu gibi pratikte tam bir kabusa dönüşebilir.

    Balayından döndük, sabahın saat 7 sinde telefon çaldı, kayınvalidem eşimi arıyordu ve “oğlum en sevdiğin çorbayı yaptım, saat kaçta geleceksiniz “ diye soruyordu. Doktor hanım 5 aylık evliyiz, kayınvalidem kendisini bir gün görmesek kavga çıkarıyor. Kınada, nişanda, düğünde her şeyi sorun etti, eşim annesiyle benim aramda kaldı. En son annesi “ Oğlum sana kadın çok, ama anne yok “ dedi, bu söz evliliğimizi bitirdi. Artık ipler koptu boşanmak istiyorum.

    Eşim sabah ben işe gider gitmez annesinde alıyor soluğu. Akşama kadar onunla oturuyor, kız kardeşleriyle çarşıya çıkıyor, çocuğa çoğu zaman kayınvalidem bakıyor. Her akşam iş çıkışı onları almaya gidiyorum, “ şimdi ev soğuktur, yemek de yok , annemlerde yiyelim “ diyor. Hafta sonları da annesi kardeşleriyle çocuğu özledik diyerek bize geliyor ve bizde kalıyorlar. Evimizde bir düzen kalmadı, ben de kendimi dışarıya atıyorum, boğuldum resmen onların bu vıcık vıcık ilişkisinden .

    Daha çiftler birbirlerini tanımadan eşlerinin aileleri ile sorun yaşamaya başlıyorlar. Çoğu zaman çocuklarının evlenip ayrımlaşmasını kabul edemiyor aileleri . Hala yanlarında olsunlar, müdahale alanlarının dışına çıkmasınlar istiyorlar. Dolayısı ile yeni evli çiftler kendi ilişkilerinin sorumluluklarını taşıyamıyorlar.

    Sorunlar en çok neden kaynaklanıyor?

    Ailelerin damat veya gelini beğenmemesi
    Kültürel yapı farklılıkları
    Çiftin hayatına ve kararlarına sürekli karış¬maları
    Aşırı koruyucu davranmaları
    Her şeyi birlikte yapmak istemeleri
    Çiftin evine teklifsizce girip çıkmaları
    Çiftlerden birinin veya her ikisinin maddi olarak ailelerine bağımlı olmaları
    Aynı evde oturuyor olmaları

  • Çocuklar neden yalan söyler?

    Çocuklar yalan söylemeyi yetişkinlerden öğrenirler. Eğer kendilerinden büyük aile bireyleri kendi yalanlarına çocuğu ortak eder ise çocuklar bir süre sonra bunun normal bir şey olduğunu öğrenirler.

    • Anne babanın beklentileri çocuğun kendi gücünü aştığında
    • Eğer gerçeği söyler ise cezalandırılırım diyerek korktuğunda
    • Yaptığı şeyin yanlış, yapılmaması gereken bir şey olduğunu bildiklerinde
    • Başka bir büyüğü tarafından yalan söylemesi için baskı yapıldığında yalan söylerler

    Nasıl yaklaşılmalı?

    • Yalan söylediği için çocuğu zorlamak, hakaret etmek, dövmek yanlıştır.
    • Çocuğa örnek olunmalı, söylenen yalanlara ortak edilmemelidir.
    • Sakin bir ses tonu ile konuşulmalı, ona yalan söylemenin yanlış bir şey olduğu anlatılmalıdır.
    • Doğruyu söylemesi için teşvik edilmeli, ardından kızılmamalıdır.
    • Çocuğun güveni kazanılmalı, başına her ne gelirse gelsin sizinle paylaştığında ona destek olacağınızı bilmelidir.
    • Eğer sık yalan söylüyorsa bu sorunun altında yatan başka bir problemin habercisi olduğundan mutlaka bir uzmandan destek alınmalıdır.