Yazar: prosman@gmail.com

  • Çocuğunuzun Duygusal Zekasını Geliştirin

    Hafta sonu alışveriş merkezindeydim. Yine 4 yaşlarındaki bir çocuk ağlıyor, annesi onun elinden tutmuş, çekiştiriyordu.

    Anne: ” Bir daha seni getirmeyeceğim, lanet olsun seni doğurduğum güne” diyerek bağırıyordu. Annesi bağırdıkça çocuk daha da tepinmeye başladı ve sonunda beklenen oldu, anne kocaman bir tokat attı, ” Ya şimdi sus ya da seni polise vereceğim” diyerek tehdit etti Uzaktan onları izlemek gerçekten işgence gibiydi. Annesi çocuğu kucağına aldı, alışveriş sepetine koydu , çocuk sepette tepiniyordu, anne söylenerek alışverişe devam etti…

    Bu ve benzeri manzaraları sizler de sıkça yaşıyorsunuzdur . Oysaki çocuklar küçük yaşlarda gerçek duygularını ifade etmekte zorlanabilirler.

    ” Anne ben çok yoruldum, ilgimi çekmeyen bir sürü kıyafet mağazasında seni beklemekten sıkıldım. Üstelik uykum geldi ya da acıktım “ diyemedikleri için duygularını davranışları ile belli ederler. Çünkü; hem duygularını tanımıyorlardır, hem de soyut kavramları henüz gelişmemiştir. Yeterli kelime dağarcıkları olmadığı için düzgün cümlelerle duygularını ifade edemezler .

    Örneğin; anne babası arasındaki sürekli yaşanan tartışmalardan etkilenen ya da okulda uyum sorunu yaşayan çocuk, altını ıslatabilir, agresif davranışlarda bulunabilir, içe kapanabilir, uyku, iştah sorunları yaşayabilir. Böylece duygularını davranışları ile anlatmaya çalışır.

    Çocuklarınızın çeşitli zorlukları aşabilmeleri, duygularını doğru bir biçimde ifade edebilmeleri , dışarıya yansıyan davranışlarını fark edip düzeltebilmeleri, kendilerine zarar verecek davranışlardan kaçınıp, “ Hayır “ diyebilen , mutlu bireyler olarak yetişebilmeleri kuşkusuz ki duygusal zeka gelişimleri ile ilgilidir.

  • Bir genç nasıl bir suç makinesi haline gelebilir?

    Hiç merak ediyor musunuz, bir genç nasıl bir suç makinesi haline gelebilir? İçinde bulundukları bu kara kuyuya nasıl düşerler?

    • Aile içinde yaşanılan problemler, şiddet içeren kavgalar, çocuklara yansır.
    • Aile çocuğa karşı baskıcı yöntemler , ağır cezalar gibi etkin olmayan çözümler uyguladıkça, çocuğu bir kenara iter, ihmal ve istismar edilmeye başlanır.
    • Sonuç olarak çocuk, yaşadığı sıkıntıyı ve duygularını adlandırılamaz. Hissettiği sıkıntı ile başa çıkmayı, makul hedefler koymayı öğrenemez.
    • Okul öncesi yıllarda kötü deneyimler yaşayan çocukların ergenlik dönemine geldiklerinde eğitim hayatlarında zorluk çekmesi, akranlarına karşı agresif davranması , arkadaşlık ilişkilerini geliştirmekte zorluk çekmesi kaçınılmaz olur.
    • Aile çocuğun okul başarısızlığı ile nasıl başa çıkabileceğini bilemez, çocuktan beklentileri yükselir, giderek çocuğun okulla olan ilişkileri de bozulur. Bir süre sonra çocuk okul problemini dışlamaya ve ret etmeye başlar.
    • Çocuğun tepkisel davranışları okul yönetimi tarafından desteklenemez bir hale gelir ve giderek “ümitsiz vaka” olarak değerlendirmeye başlanır, çözümü aile okuldan beklerken , okul da aileden beklemektedir.
    • Ergenlik döneminde çocuk okuldan kaçmaya başlar. Artık ergenin hedefleri kaybolmuş, aileye ve toplumsal değerlere yabancılaşmıştır.
    • Okulda arkadaşları tarafından sevilmedikçe , ret edildikçe kendisine uygun arkadaşlar aramaya başlar. Çoğu zaman da yaşça kendinden büyük kişiler ile arkadaşlık eder.
    • Giderek çocuk kavga olaylarının içinde bulur kendini, enerjisini boşaltacak , kendini ifade edecek bir mecra bulmuştur kendine. Artık alkol, esrar , extasy gibi bağımlılık yapıcı maddeler ile karşılaşması , ummadığı kişilerden fiziksel, cinsel, psikolojik şiddet görmeye başlaması an meselesidir …

    Aile ise, artık ondan ümidi kesmiştir. Bir nevi teslim olmuşlardır. Onu izlemekten vazgeçer ve kendi haline bırakırlar. Bu da sorunun giderek çözümsüz hale gelmesine yol açar. Okul başarısızlığı bir yandan, arkadaşları tarafından itilmek bir yandan, evde uğradığı fiziksel ve psikolojik şiddet bir yandan genci sıkıştırdıkça , bütün problemlerini ilk öğrendiği yöntem olan ŞİDDET ile çözmek isteyecek ve geri dönüşü çok zor olan yollara sapacaktır…

     

     
  • Okullarda yaşanan şiddet

    Okullarda yaşanan şiddet ; gençlerin gelişimsel ihtiyaçlarının anlaşılıp, karşılanması ile önlenebilir.

    13 yaşındaki bir genç okulda , arkadaşı kendisine “salak “ dediği için yumrukla vurmuş , gözünü morartmış, kaşının açılmasına sebep olmuştu. Disipline gideceğini öğrenince
    “ Vallahi kötü niyetim yoktu, ben babama çekmişim, o da böyle hızla parlar, kızdığında gözü hiçbir şey görmez, sinirlenince vurur ama sonra pişman olur, ne olur beni disipline göndermeyin …” diyerek ağlamaya başlamıştı.

    Şiddet eğilimi olan çocukların evlerinde de şiddet gördükleri , yaşamlarının bir parçası haline geldiği aşikar. Bu davranışlarının altında kişilik yapılanmalarının sağlıklı gelişmememesi yatmaktadır.

    Eğer gençlerin şiddet eğilimini önlemek istiyorsak, onların gelişimsel ihtiyaçlarını anlamalı ve bu ihtiyaçlarını karşılayacak projeler üretmeliyiz.

    Öneriler:

    • Gençlerin okul başarısı sadece matematik, fizik , kimya gibi derslerden aldığı notların başarısı ile ölçülmemelidir.
    • Yaşamları boyunca SBS, YGS LGS, DGS, KPSS, ÜDS, TUS, DUS, gibi sınavların peşinde koşarken düşünsel, duygusal, sosyal gelişimleri ihmal edilmemelidir.
    • Okullarda bulunan Psikolojik Danışmanların mevcuda göre sayıları arttırılmalı, rehberlik servisinin yanında Aile Danışma Ünitelerinin de hizmet vermesi sağlanmalıdır.
    • Gençlerin okuma alışkanlıklarını arttırmak, öğrenmeyi zevkli hale getirmek için çeşitli konularda ödüllü münazara yarışmaları, bilgi yarışmaları düzenlenmelidir.
    • Resim, müzik, fotoğraf gibi sanatsal faaliyetlerde bulunabilmeleri için okullarda sanat atölyeleri açılmalıdır .
    • Okullar arası düzenlenen müzik yarışmalarında , yetenekli çocuklar keşfedilip, güzel sanatlar lisesinde veya konservatuarlarda okuyabilmeleri için imkanlar sağlanmalıdır.
    • En önemlisi kamuoyunda duyarlılık sağlanmalı, şiddet içeren dizi, film ve diğer programların sayıları azaltılmalı, cinayet sahnelerinin açık bir şekilde yayınlanması engellenmelidir.
    • Dizilerde gördükleri kavga ve şiddet içeren sahneler, her delikanlının cebinde silah taşıması gerekiyormuş imajı yarattığı gibi, gençlerin güç ve kuvvete özenmesini sağlamakta, zihinlerde bir insanı öldürmenin ne kadar kolay olduğu imajı da yaratmaktadır.
    • Delici, kesici ve ateşli silahlara erişim bu kadar kolay olmamalı, sivil silahsızlanma için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

     

     
  • ÇOCUĞUNUZUN YAŞADIĞI ARKADAŞ BASKISI KARŞISINDA AİLELERİN YAPMASI GEREKENLER

    1. Yasaklar koymayın: Amacınız çocuklarınızın arkadaşlıklarına engel olmak değil, arkadaşlık ilişkilerinde karşılaşabileceği sorunlarla başa çıkabilmelerine yardımcı olmak olmalıdır.

    2. Arkadaşlık kavramını açıklayın : Arkadaşlığın ne olduğu, kime arkadaş dendiği, arkadaş gruplarının gencin hayatındaki yeri, grup içerisinde bireyselliğini, kendi değerlerini ve haklarını nasıl koruyabileceğini konuşun .

    3. Çocuğunuzu dinleyin ve sorularına doğru yanıtlar verin : Yapılan araştırmalar gençlerin cinsellik, ilişkiler ve uyuşturucu maddeler hakkında arkadaşlarından veya medyadan yarım yamalak bilgiler edinmek yerine bu konuları anne babalarıyla konuşmak istediklerini göstermektedir bu nedenle size soru sormasına müsaade edin.

    4. “Hayır” demesini öğretin : Arkadaş baskısı ile başa çıkmada en önemli yöntemlerden biri gence “hayır” diyebilme becerisini öğretebilmektir.

    5. Sevginizi gösterin: Öncelikle aile ortamından başlayarak gençlere sevilip sayıldıkları, saygı gördükleri, yargılanmadan dinlenebildikleri, kabul gördükleri, desteklendikleri ortamlar sağlanmalıdır.

    6. Okul dışı ilgi alanlarını geliştirmesini sağlayın: Çocuğunuzun okul içinde veya dışında sosyal etkinliklere katılımını destekleyin. Bu şekilde ; hem sorumluluk alarak kendine olan güvenini arttıracak hem de değişik arkadaş ve yetişkin gruplarıyla sosyalleşme imkanı bulacaktır.

    7. Ufak tefek şeyleri büyütmeyin: Saç kesimi veya her gün siyah giymek gibi küçük değişiklikler gelip geçicidir. Bunları çocuğunuzun büyümesinin bir işareti olarak değerlendirin, aksi halde çok daha büyük bir sorunla karşı karşıya kalabilirsiniz.

    8. Gereğinden fazla kaygılanmayın: Pek çok çocuk yanlışı ve doğruyu birbirinden ayırt edebilir ve büyüdüğünde sorumluluk sahibi , düşünceli bir yetişkin olur. Çocuklar ilerde anne babalarından öğrendikleri düşünceleri, değerleri ve inançları yeniden benimsemeye meyillidir. Eğer sizinle yeterince açık bir iletişim içinde olursa çocuğunuzun doğru kararlar vereceğine güvenin.
    9. Yardım alın: Eğer çocuğunuzun ciddi bir belaya bulaştığını düşünüyorsanız, mutlaka öncelikle okuldaki psikolojik danışmandan daha sonra da bir psikoterapistten yardım alın.

     

     
  • ARKADAŞ BASKISI

    13 yaşında oğlum var, bizleri artık hiç dinlemiyor, geçen gün çantasında tek sigara gördüm. Çılgına döndüm, saatlerce konuştum ama arkadaşı ne yaparsa onu yapmaya devam ediyor. Geçenlerde sınıfından birkaç veliyle de görüştüm. Öyle şeyler anlatıyorlar ki ; arkadaşı için anne ve babasının cebinden para alan çocuklar, kız arkadaşının saç rengiyle aynı olabilmek için saçını gizlice sarıya boyatan kızlar, dövme modası var deyip ,okul harçlıklarını biriktirerek aynı dövmeden kollarına yaptıran üç samimi arkadaş …. Ne yapacağımızı şaşırdık. Saatlerce ülkeyi kurtaran nutuklar attık birbirimize…

    Çocuklar okul dönemlerinde aileleriyle geçirdikleri zamanın neredeyse iki katını arkadaşlarıyla geçiriyorlar. Tıpkı biz yetişkinlerin iş arkadaşlarımızla geçirdiğimiz zaman gibi. Bu nedenle anne babalar işler ne zaman istedikleri gibi gitmese hemen çocuklarının kötü davranışlarının sorumlusu olarak arkadaşlarını göstermeleri aslında doğal gibi görünmekte.
    Ancak anne ve babaların gözden kaçırdıkları bir şey var ki o da; genellikle yanlış davranışlarda bulunan arkadaşları öncelikle kendi çocuklarının arayıp bulduğunu fark etmeyerek yanılgıya düştükleridir.

    Nedenleri
    • Kabul görme ve onaylanma ihtiyacı
    • Reddedilme, dışlanma, alay edilme korkusu
    • Yakınlık, bir gruba dahil olabilme gereksinimi
    • “Adam yerine konma”, sözünü dinlettirme ihtiyacı
    • Özgüven eksikliği
    • Sosyalleşme becerilerinde eksiklik
    • “Hayır” diyebilme becerisinden yoksunluk
    • Çatışma ve çözüm bulma becerilerinde eksiklik
    • Aşırı baskıcı ya da aşırı rahat aile tutumları
    • Eksik ya da yanlış yetişkin rehberliği
    • Ev ortamının tutarsızlığı, dengesizliği
    • Sağlıksız rol modelleri
    • İlgi ve sevgi eksikliği

  • Ayrıldık Ama Neden?

    Evliliği bir ilişkiden ayıran en önemli fark; sadece duygusal bir bağa değil, hukuki bir sürece de dayalı olmasıdır. Birlikte çocuk sahibi olmak, ev, araba gibi çeşitli mallar edinmek veya borç sahibi olmak evliliği hukuki bir zemine oturtur.…Bu nedenle anlaşmazlıklar yaşandığında ne yazık ki başladığı gibi güzel ve medeni bir şekilde bitmeyebilir.

    Aslında bir ilişkide karşılıklı iletişimin yetersiz olması, kişilik yapılanma bozukluklarının olması ayrılığı ve boşanmayı sancılı bir hale getirir.

    Eğer her iki tarafında rızası ile bitmiyorsa bir ilişki; istemeyen taraf için son derece acı veren bir süreç başlar… Kişinin kendisini bırakılan, yetersiz, değersiz, kusurlu hissetmesine neden olur. Ayrılık ve “ bırakılmışlık” hissi onun dünyasında bir kişilik sorununa dönüşür.

    “ O beni beğenmiyor ve istemiyorsa, kimse beni beğenmez ve istemez” diye düşünülür. Bir süre sonra değersizlik hissi yerini öfkeye bırakır, karamsarlık ve çökkünlük hali ile geçici depresyon yaşayabilir.

    Bazen bu öfkeyi yenebilmek için tekrar ilişkiyi başlatıp, bu sefer bırakan taraf kendisi olmak ister, partnerini kıskandırmak için yoğun çaba göstermeye başlar ve asıl mesajı “ beni kaybettin ama ne kadar değerli birini kaybettiğini fark et” mesajıdır. Ayrıldığı için pişman olmasını ister.

    Aslında ayrılık; birini bırakmak değildir. Kimse kimseyi bırakmaz. Bırakıldığını hissedenin de bıraktığını söyleyenin de kendine güvenle ilgili yetersiz duyguları vardır. Bir ilişki karşılıklı özgür irade ile başlar, yaşanır ve karşılıklı anlaşmazlıklarla, hatalarla duygu kaybına sebep olduğunda biter.

    Ayrılık Nedenleri

    Ayrılık nedeni ve bu süreci atlatış şekliniz daha sonraki ilişkilerinizde ne yaşayacağınızı, nasıl ilişkiler geliştireceğinizi, ne tür sorunlarla baş etmek zorunda kalacağınızı belirler. En sık görülen ayrılık nedenleri:

    1. Aldatmak ve aldatılmak: Yaşanılan ilişki içinde her iki tarafın da çözülememiş duygusal sorunu var demektir. Duyguları azalan taraf, bu süreci izleyememiş, duygularının neden azaldığını görememiş, karşı tarafa aktaramamıştır. Karşı taraf ise ilişki içinde eşinin ilgisinin ve duygusunun azaldığını ya fark edememiş, ya da sorgulamamıştır. Her iki taraf da kaybetme korkusuyla problemleri görmezden gelmiş, çözüm yolları üretmek yerine kaçmayı tercih etmiştir.

    Ayrılmaya gücü yetmeyen taraf başka bir ilişkiye tutunarak ilişkiden çıkmıştır. Kendini değerli hissetmeye, önemsendiğini, sevildiğini hissetmeye duyduğu yoğun ihtiyaç; aldatmaya doğru sürükler.

    Aldatma nedeni ile biten ilişki; taraflardan birine derin bir güvensizlik ve öfke bırakırken, diğerine derin bir suçluluk ve pişmanlık bırakır. Bu durum iki tarafın da geçmişe saplanmasına ve gelecekte sağlık ilişki kurmasına engel olur.

    2. Duygu kaybı : Çiftlerden birinin uzun süreli duygusal, cinsel , sosyal ihmali bir diğerinde yorgunluk ve bıkkınlık yaratır. Kendini anlatmak için harcadığı çaba, eşi tarafından

    anlaşılamazsa ve sorun hala aynı şekilde devam ederse, bir süre sonra bunun bir kişilik problemi olduğunu , o istemezse değişmeyeceğini anlarsa , ilişkiye olan inancını kaybeder. İlişkiden beklentileri kayboldukça geri çekilir.

    3. Aile problemleri : Her ne kadar bir ilişki çiftin özgür iradesi ile başlar diyorsak da toplumumuzda aileler son derece etkin rol oynamaktadır. Ailelerin onaylamadığı bir evlilik , ilişkinin bundan sonraki süreçte devamlı sorun yaşayacağının işaretidir.

    Çocuklarının birey olmasına müsaade etmeyen, eğer birey olurlarsa yalnız kalmaktan ve terk edilmekten korkan ebeveynler çocuklarının evlilik sürecini kabusa çevirebilirler. Sanki kendileri evleniyormuş gibi sürecin tamamında yer alırlar, her iki tarafa da söz hakkı tanımaz , sürekli eleştirir, memnuniyetsiz olurlar.

    Ayrılık baskısını oluştururlarken sözde çocuklarının mutluluğunu düşünürler ancak tamamen kendi hırslarının ve beklentilerinin kurbanı olurlar. Sonuç; mahkeme salonlarında boşanan çiftler değil ailelerin kendisi olur.

  • AİLELERİN EN ÇOK SORDUĞU SORULAR VE CEVAPLARI

    “Çocukların anne-babaları ile aynı odada yatmaları doğru mudur?”

    İlk 6 -8 ay bebekler anne sütü aldıkları ve sık uyandıkları için anne ve babalarıyla aynı odada yatmaları doğaldır. Ancak 8 aydan sonra artık kendi odalarında yatmalarına müsaade etmelisiniz.
    Ya ağlar da duymazsak diye evhamlandıklarından çocuklarının ayrı odada yatmasını engellerler.Çeşitli bahaneleri hep vardır; yok hava sıcaktı, yok çok soğuktu.

    Unutmayınız ki yatak odanız size aittir. Gerek çocuğunuzun kendine olan güven duygusunun gelişebilmesi için, gerekse evliliğin kurallarını ve anne baba rollerini de öğrenebilmesi için erken yaşlardan itibaren kendi odalarında yatmalıdırlar.

    Eğer çalışan anne ve baba iseniz, çocuklarınız sizi çok özlüyordur. O zaman haftanın bir gecesini çocuklarla birlikte yatma gecesi seçebilirsiniz. Yatakta onlarla oyun oynayabilir, hikayeler anlatabilir, sohbetler edebilirsiniz.

    “Kız ve erkek kardeşler aynı odada yatabilir mi?”

    5 yaşına kadar farklı cinsten kardeşler aynı odada yatabilirlerse de bu yaşta “utanma duygusunun gelişmesi (giyinme ve soyunmada) nedeni ve cinselliği keşfetme merakı nedeniyle çocuklar arasında cinsel içerikli oyunların oynanması söz konusu olabilecektir. Bu nedenle eğer uygun oda var ise kız ve erkek çocukların odaları 5 yaştan itibaren ayrılabilir.

    Çocuğumla birlikte banyoya girmem sakınca yaratır mı?”

    Genellikle 3 yaşa kadar çocuklar anne babanın çıplaklığını çok fazla önemsemeyebilir. 4-5 yaşından itibaren bunun farkına varacaktır. Bu yaşlarda anne babanın banyo yaparken iç çamaşırı giymesinde yarar vardır. 6 yaşından sonra çocuklarınızı kendi banyolarını yapabilmeleri için teşvik etmelisiniz.

    “Televizyon ve internette kontrol edilemez boyutta cinsellik ve şiddet içeren yayınlar var. Çocuğumu bunlardan nasıl koruyabilirim?”

    Çocuğun büyüme esnasında teknolojiden uzak tutulması çağımız şartlarında imkansız görünüyor. Maalesef ki çocukların dikkate alındığı ve korunmaya çalışıldığı bir programcılık anlayışının olduğu da söylenemez. Ancak, televizyon izleme konusunda Türk ailesinin bilinçli olmadığı da bir gerçektir.

    Çoğu ailenin tek eğlence aracının televizyon olması, sabahtan akşama kadar televizyonun açık olması elbette çocuk için son derece zararlıdır.
    Çocuklarınızın televizyon ya da internet bağımlısını olmasını istemiyorsanız, çocuklarınızla daha kaliteli vakit geçirilmeli, televizyon yerine oyunlar oynanmalı, sohbet etmelisiniz. Onları mutlaka spor veya sanata yönlendirmeli, yaratıcılıklarını desteklemelisiniz.

  • KAYBOLAN YILLARIM

    Üniversite sınavlarına hazırlanan bir genç danışanım ağlayarak şöyle diyordu geçenlerde;

    İlkokuldan beri hiç bitmedi şu sınavlar. Hep okul derslerinin dışında fazladan çalışmak zorunda kaldım. Her seferinde “ bu yıl bitsin, bu sınav bir geçsin , bak çok rahat edeceksin “ diyorlardı.
    Öğretmenlerim, ailem benden hep daha fazlasını istiyordu. Okulumun , dershanemin, özel ders hocalarımın reklam kaynağı olmalıydım. Babamın benim için çalıştığını biliyordum, onun benim için harcadığı tüm paraların KDV si olarak dönecekti kazandığım sınav. Annemin ise zamanında okuyamadığı tüm okulları okumalı, tüm dilleri öğrenmeli, hayalini kurduğu meslekleri kazanmalıydım.
    Beden eğitimi, ,müzik, resim dersleri okul ve ailem için hep gereksiz derslerdi, tüm spor ve sanatsal faaliyetler ise zaman kaybı.
    Ben yıllardır kandırılıyorum, her bahar, her kış, her yaz bir sonraki hedef için koşuyorum. Birini yakalıyorum, ötekini gösteriyorlar. Biliyor musunuz, eve gittiğimde hiç hoş geldin bir tanem, günün nasıl geçti, nasılsın, yorgun musun? Arkadaşlarınla neler yaptınız, nelere güldünüz, nelere üzüldünüz? Diye hiç karşılanmadım. “ Ödevin var mı, yazılın nasıl geçti, kaç puan aldın? Ek test çözecek misin? “ soruları daha öncelikliydi.
    Çözdüğüm test sayısına göre öğretmenlerimden ya da annemden takdir aldım. Doğum günü kutlamalarına , arkadaş gezmelerine gidebilmek için, on-on beş test fazladan çözmek zorunda kaldım.
    Evimizde arkadaşlarımı hiç ağırlayamadım, onların evinde hiç kalamadım. Ailem arkadaşlarımın aileleri ile hiç tanışmadı. Ne isimlerini bilirler ne de evlerini ama sınavdaki sıralamada kim önde onu iyi bilirler.
    Çocukken oyuncaklarım olurdu, ama oynayacak arkadaşım ve zamanım olmazdı. Büyüdüm yine ders dışında arkadaşım yok, yine hiçbir şeye zamanım yok. Zaten hangi sorunun ya da hangi sınavın iptal edileceği de belli değil. Söyler misiniz geleceğin peşinden koşarken kaybolan yıllarımı bana kim geri verecek?

     

     
  • Üniversite ve Meslek Seçiminde Aile Modelleri

    Sınırların Olmadığı Aşırı Hoşgörülü Aile Modeli
    Sınırların olmadığı aşırı hoşgörülü aile ortamında yetişen gençler, gençliğin en güzel ve verimli yıllarını, amaçsızlık, her şeye kolayca ulaşabilmenin verdiği rahatlık ve anne babanın disiplinsiz, sınırsız tutumu dolayısı ile harcarlar.Her ne kadar zeka problemleri olmasa da, bu zekalarını akademik başarıda kullanamazlar. Muhtemelen gelecekte hem üniversite hayatında hem de özel hayatı ve iş hayatında sürekli anne babanın maddi manevi desteğine ihtiyaç duyarlar.Genellikle iş hayatında başarılı olamazlar.Pasif agresif, suçlayıcı, sınırsız ve kuralsız hayatına devam edebilir ve ilerde yaşayacağı mutsuzlukları, ya sık arkadaş değiştirerek, ya da alkol ve benzeri maddeler kullanarak gidermeye çalışırlar.

    Gelin bir anneye birlikte kulak verelim;
    Çocuğum son zamanlarda öğretmenlerine karşı saygısızca davranışı iyice arttı, sürekli bahaneler üreterek , verilen testleri zamanında yapmadı, en ufak bir şeyde ya öğretmenleri ya da bizi suçluyor, girdiğimiz her ortamda babasını eleştirip, aşağılıyor ve “ o bir şeyden anlamaz , kafası biraz kıttır “ diyor.
    Şimdi elimizde LGS puanı onun yerine internetten sıralama yapıp, bölüm seçiyoruz, çünkü sanki kendi değil de biz okuyacakmışız gibi hiç ilgilenmiyor.Aslında kıyamıyoruz da devlet üniversitesi olmazsa özel üniversite olsun , yeter ki rahat etsin istiyoruz.

    Ana babanın inancı “ Bizim görevimiz; çocuklara hizmet vermek ve onları mutlu etmek. Çocuklar ne zaman işbirliği yapmaya hazırsa o zaman işbirliği talep ederiz. Hiçbir şey çocuğumu üzmemelidir, buna müsaade edemeyiz.” şeklindedir.
    Aile kurallar koymakta zorlanır, koysa bile çocuk kuralları defalarca çiğner her seferinde bir bahane göstererek çocuğu affeder.
    Bu Aile modelinde Yetişmenin Çocuk Üzerindeki Etkisi
    Ben – Merkezci olurlar.Kuralları ve otoriteyi zorlarlar veya redderler, aileye, okul yönetimine, öğretmenlere karşı saygısız ve hırçın davranırlar.Cep telefonu, SMS, İnternet, bilgisayar oyunları veya Facebook, twitter gibi sosyal paylaşım sitelerine bağımlı olurlar.Sınırları test ederler, ehliyetsiz araba kullanmak gibi, sigaraya başlamak veya erken yaşta bira içmek gibi.Şehir dışında okumak gibi veya askerlik gibi ailelerinden uzak yerlere gittiklerinde , hayatın gerçekleri ile karşı karşıya kaldıklarında bocalar, depresyona girer , ailelerinin yanına geri dönmek isterler.Sorunlarımın çözümünden annem ve babam sorumludur diye düşünürler.

  • Zihinsel Egzersizler Öğrenmeyi Kolaylaştırıyor

    Bazı çocuklar herhangi bir destek almadan, kendi kendilerine çalışır, öğrenme için içsel motivasyon sağlar ve başarılı olurlar. Bazı çocuklar ise bir çok kursa gitmelerine , özel dersler almalarına rağmen ders çalışmayı sevmediklerini, konuyu anlayamadıklarını söylerler ve başarılı performans sergileyemezler.
    Pek çok destek almalarına rağmen bu çocuklar neden başarılı olamıyorlar? Çünkü; çocuğun kök problemi tam olarak tespit edilmeden , asıl ihtiyaç duyduğu alan anlaşılmadan , sadece ders müfredatına ve sınav sistemine yönelik desteklenmeleri sağlanıyor.
    Aslında; acaba öğrenme kapasitesiyle ilgili mi problemi var? Görme ya da işitme duyusu iyi mi? Aile ilişkilerinde ve çocuğun duygusal dünyasında karışıklık mı var? Okumayla mı ilgili sorunu, görsel ya da işitsel hafızasıyla mı ilgili ? Yoksa odaklanmayla mı ilgili problemi var? Bu ve benzeri tüm sorulara cevap aramak gerekiyor.
    Eğer doğru tespit yapılmazsa; İşitsel işlem becerileri, görsel işlem becerileri, hafıza, mantık yürütme gibi zayıf bilişsel becerileri akademik ve yaşamın diğer alanlarında bocalamalara yol açıyor.
    Örneğin çocuğun gördüğü bir bilgiyi hatırlama, anlama ve kavramasında, el – göz koordinasyonunda , görsel mekânsal organizasyonunda, görsel – motor entegrasyonunda zayıflık varsa, görsel alanda desteklenmesi gerekiyor.
    Eğer, işittiği bir bilgiyi hatırlama, yönergeleri takip etmekte zorluk, anlama ve konuşma becerilerinde zayıflık, işitsel bir bilgiyi kısa bellekten kalıcı belleğe aktarmakta zorluk çekiyorsa işitsel alanda desteklenmesi gerekiyor.
    “Kullanın ya da Kaybedin “
    Beynimiz tıpkı kas gibidir. Kullanılmayan alanları zaman içinde geriler ve kaybolur. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki ne kadar yoğunlukta sık zihinsel egzersizler yapılırsa beynimizdeki “bağlantılar” o kadar çok kuvvetleniyor. Aynı zamanda optimum başarı için sıralama ve işleme, hafıza , dikkat gibi altta yatan beyin süreçlerini de geliştiriyor.
    Bu nedenle önce zihinsel chek up ile çocukların güçlü ve zayıf yanlarını belirliyor, ardından da Smart Vision, Smart Listening, Smart Focus gibi çeşitli zihinsel egzersizler ile zayıf alanlarını güçlendirmeyi hedefliyoruz.
    Çocuklar şiirdirler
    Neden kızım konuşmayı sevmiyor?
    Çünkü aklında tilkiler kuyruk sallıyor,
    Peki ya oğlum neden koşmayı sevmiyor?
    Çünkü gördüğü karıncalar yavaş hareket ediyor,
    Peki ya yazmak, onu neden sevmiyor?
    Çünkü yazıları tango yaparcasına dans ediyor,
    Peki ya okumak, onu neden sevmiyor?
    Çünkü harfler kurabiye gibi sütün üstünde yüzüyor,
    Peki ya resim çizmek, onu neden sevmiyor?
    Çünkü düşünceleri kaleme giderken uykuya dalıyor,
    Peki ya şarkı söylemek, onu neden sevmiyor?
    Çünkü o dinlemeyi seviyor,
    Peki ya neden bu kadar özgünler?
    Çünkü onlar şiirdirler..