Etiket: adana psikolog

  • Çocuklar da Depresyona Girebilir

    Son bir aydır 9 yaşındaki kızlarının karın ağrısı, baş ağrısı şikayetleri ile okula gitmek istememe, gerekli gereksiz her şeye  ağlama, kendi yatağında yatmak istememe gibi davranış değişiklikleri üzerine çocuk hekimine başvuran aileye ; yapılan muayene ve tıbbi tahlillerin normal olduğu, çocuğun şikayetlerinin psikolojik olabileceğini söylenmişti.

    Aileyle  yaptığımız görüşmelerde daha ayrıntılı öykü aldığımızda yemek yeme probleminin de olduğunu, hatta son iki haftadır geceleri alt ıslattığını öğreniyoruz.

    Annesi : kızım  “ okulda arkadaşlarım beni sevmiyor, kimse benimle oyun oynamak istemiyor, ben evde seninle kalmak istiyorum diyerek her sabah ağlıyor “ diyordu.

    Öğretmenden alınan bilgi de ise ; ”okulda arkadaşlarıyla asıl kendisi oynamak istemiyor, derslerde dalgın, son birkaç aydır daha içine kapandı, dersleri dinlemiyor” artık demişti.

    Çocuklar ailelerinin aynasıdır

    Ailede yaşanılan sıkıntılar, tartışmalar , fiziksel veya ruhsal hastalıklar, boşanma aşamasına gelen evlilik problemleri sağlıklı çözümlenemediğinde çocuklara yansır.

    Depresyon aile içinde yayılma özelliği olan bir hastalıktır. Bu nedenle evde yaşayan aile bireylerinin de mutlaka gözden geçirilmesi gerekmektedir.  Çünkü bazen depresyonda olan ebeveyn her şeyi olumsuz görme nedeni ile çocuğun sorunlarını büyütebilir veya kendi problemleri ile o kadar ilgilidir ki çocuğunun yaşadığı sorunları fark edemeyebilir .

    Bu örneğimizde de anne baba arasında süregelen tartışmalar, babanın evi terk etmesi, annenin çalıştığı kurumdaki maddi ve yönetimsel sorunları nedeni ile evde yaşanılan kaos, çocuğun  fiziksel ihtiyaçlarının fazlasıyla karşılanırken, duygusal ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi , tıpkı depresyonda olan annesi gibi çocuğun da depresyona girmesine neden olmuştu.

    Çocukluk çağı depresyonu mutlaka tedavi edilmelidir

    • Eğer ailede depresyonda olan başka bir birey varsa ve tedavi olmamışsa , mutlaka o birey de tedavi edilmelidir.
    • 7 yaş altındaki çocukların depresyon tedavisinde öncelikle oyun terapisi yer almaktadır.
    • Okul çağı veya ergenlik dönemindeki çocukların depresyon tedavisinde ise , psikoterapinin yanı sıra ilaç tedavisi kullanılmaktadır.
    • Eğer “küçücük çocuk ilaç mı kullanırmış” gibi bir düşünce ile tedavi geciktirilir ise  problem daha da derinleşebilir.

    Çocuklar Da Depresyona Girebilir

  • Şiddet Gösteren Erkeklerin Ortak Özellikleri

    Kız çocukları şiddetle ilk ailelerinde tanışıyorlar. Anneleri ya da babaları tarafından güç kullanılarak bastırılmaya çalışılıyorlar. Büyüdükçe  abileri , hatta amca, dayı gibi akrabaları tarafından fiziksel, duygusal ya da cinsel şiddette uğruyorlar.

    Bazen de evlerinin koklamaya kıyılamayan çiçekleri olan kadınlar flört ettikleri erkekler tarafından , nişanlıları ya da eşleri tarafından acımasızca eziliyor , dövülüyor, öldürülüyorlar.

    Hangi erkeklerin şiddet eğilimi daha fazla ?

    • kendileri de  duygusal ya da fiziksel istismara uğramış,
    • anneleri ya da kardeşleri de şiddet görmüş,
    • küçükken terk edilmiş, ebeveynlerini kaybetmiş ya da ailelerinden zorla uzaklaştırılmış ,
    • Şizofreni, Antisosyal kişilik bozukluğu gibi psikiyatrik tanı almış erkeklerin şiddet eğilimlerinin daha fazla olduğunu görüyoruz.

    Şiddet gösteren erkeklerin ortak özellikleri:  

    • Düşük benlik saygısına sahip,
    • Terk edilmekten korkan
    • Çabuk sinirlenen, empati yapamayan
    • Kendi hatalı davranışlarını inkar eden
    • Başkalarını küçümseyen , iddiacı , kolay yalan söyleyen
    • Şiddetin günlük hayatla baş etme yollarından biri olduğuna inanan
    • Kadınların yaşam hakkı konusunda katı düşünen
    • Sıklıkla kendilerini “özel” olarak gören
    • Aşırı derecede kıskanç (örneğin, birlikte olduğu kişinin sürekli kendisiyle birlikte olmasını veya nereye giderse gitsin haber vermesini  bekleme)
    • Alkol veya diğer madde bağımlılıklarına yatkın.

    şiddet gösteren erkekler

  • Narsisizm: İş Arkadaşınız Bir Mitolojik Kahraman Olabilir mi?

    Yüreğinden yaraladığı kızlardan biri, bir gün tanrılara yakararak Narkissos’un cezalandırılmasını istedi. “Başkalarını sevmeyen kendini sevsin” dedi yüce tanrılar. Ve yakışıklı mı yakışıklı ama bir o kadar da katı yürekli olan delikanlının cezalandırılması işini , adı haklı öfke demek olan Nemesis’e bıraktılar.

    Nemesis’in görevini yerine getirmesi uzun sürmedi. Susayıp da duru bir pınara eğilince Narkissos, suda kendi yüzünü gördü. “Başkaları benim yüzümden ne acılar çekmiş şimdi anlıyorum” dedi. “Kendime karşı olan sevgimle yanıyorum ben. Suda yansıyan bu güzelliğe nasıl erişebilirim? 0 güzelliği bırakamam da. Yalnız ölüm kurtarır beni.” Böylece su kıyısında eridi gitti Narkissos. Canı ölüler ırmağını geçerken, suya eğildi, son bir kez baktı yüzüne. Eridiği yerde güzel, yepyeni bir çiçek açtı. Sevgilileri adıyla andılar onu, Narkissos (nergis çiçeği) dediler (Hamilton, ı996, s.6ı-62).

    İşte mitolojideki o karakter; bu gün psikolojideki kendini aşırı sevme , aşırı güvenme ve büyük görme anlamına gelen Narsisizm’e  ismini verdi.

    Bir yanda büyüklenmecilik ve başkalarını beğenmeme ,  bir yanda ise girişimcilik ve liderlik özellikleri ile gerek iş yaşamında gerekse özel hayatta sık karşılaştığımız , hatta toplumda özgüven ile de sık karıştırılan bir kişilik yapılanması Narsisizm .

    Kendini iyi tanıyan, duygu ve düşüncelerini iyi yönetebilen, kendini ve çevresini seven kişileri “  Özgüvenli kişiler “ olarak tanımlayabiliriz. Başkalarını  ezmeyen , hor görmeyen , en iyiyi kendilerinin bildiğini iddia etmeyen kişilerdir. Yanlış yaptıklarında ders alır ve bir daha yapmazlar. Eksik yönlerini bilir, bunlarla kişiliğini olumlu yanlarıyla bütünleştirirler. Gerçekçi düşünceleri vardır. “Ben yapmam, ben başaramam “ gibi içsel olumsuz konuşmaları yoktur.  Evrene olumlu mesajlar gönderdikleri için de olumlu şeyler yaşarlar.

    Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler ise; büyük ve güçlü olma tutkusu, artmış takdir görme arzusu, yetki sahibi olma isteği içindedirler. Kendilerini çok önemli, çok yetenekli hissederler, zihinleri sürekli başarı kazanma ve önde olma ile meşguldür, kendilerini başkalarından üstün görürler, sürekli ilgi ve hayranlık görme ihtiyacı içindedirler. Eleştiriye karşı aşırı tahammülsüz ve empati yeteneğinden yoksundurlar.

    Aslında içten içe yaşadığı ve üstesinden gelemediği ; eksiklik, değersizlik ve aşağılık duygularını bastırmak için kendilerine güveniyor rolü yaparlar. Kendilerini değerli hissetmek için başkalarını değersizleştirip dururlar. Benlikleri hep eksiktir. Başkasını ezerek ancak kendilerini sevebilir ve başkaları üzerinden kendi benliklerini inşa ederler. Yani o hep küçümsediği “ötekiler” olmadan ne yazık ki narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler var olamazlar.

    Oysa aynı kişiler; “dünyayı değiştirecek, anlam katacak vizyon”larıyla kendilerine ve tüm topluma yol açmaya, “bağımsız düşünme ve risk alabilmeleriyle” başarılı girişimlere, “tutkulu ve karizmatik” yapıları ile insanları etraflarında toplamaya, örgütlemeye ve örnek liderler olmaya, “azim ve bitmeyen öğrenme motivasyonları” ile gelişmeye, üretmeye ve toplumun refahına, “tehditler karşısında tetikte duruşlarıyla” sürekliliğe ve kalıcılığa, “mizah duyguları” ile mutluluğa aracılık edebilecek potansiyele sahiptirler.

    İşte bu patolojik narsisizm ile sağlıklı narsisizm arasındaki ince çizgide kişiler, bir terapist eşliğinde iç dünyaları ile yüzleşip, kendilerini ve güçlerini keşfedebildikçe , içsel doyum sağladıkça   sağlıklı tarafta kalmayı başarabileceklerdir.
    Diğer sayımızda iş hayatında Narsistik kişilik yapılanmasını nasıl tanırız ve ast- üst ilişkilerini nasıl etkiler sorularına cevap arayacağız…

  • Çocuklara doğru zamanda cinsel eğitim verilmeli

    Cinsellik biyolojik ve sosyal olarak inşa edilen, kültürel ve dini inançları yansıtan bir olgudur. Çocuklukta başlayan cinsellik kavramı, ergenlik dönemi ile birlikte son şeklini alır. Önemli olan çocukluktan itibaren cinselliğe dair bilgilerin sağlam temeller üzerine kurulmasıdır. Maalesef ki ülkemizde çocukların cinsel eğitimi, pek çok anne baba için konuşulması zor bir durumdur. Anne babalar cinsel eğitimi çocuklarına ne zaman, ne kadar ve nasıl vereceklerini bilmemektedir. Oysa ki gerek anne, gerek baba tarafından verilecek cinsel eğitim, çocukların veya ergenin başka kaynaklara yönelmesini engelleyecektir.

    Cinsel eğitim doğumdan başlayan, ergenlik dönemini de içine alan uzunca bir süreçtir. Çocukların ve ergenin bedensel, duygusal, sosyal, zihinsel ve cinsel gelişimlerini takip etmek, kız ve erkek rollerini kabul etmesine, kendi cinsinin özellikleri ve karşı cinsin özellikleri ile bir bütün içinde yaşamasına yardımcı olmak amacıyla verilen  bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarıdır.

    Cinsel eğitime başlamak için belli bir yaş bulunmamasına rağmen, anne babalar, çocukları okul öncesi dönemdeyken (3-4 yaş dolaylarında) ilk sorularla karşılaşırlar. Açıklamalar sade bir dille, rahat, utanmadan ve bilimsel kaynaklardan yararlanarak yapılmalıdır. Anne babalar çocuğa iyi ve kötü dokunuşu ayırt etmeyi öğretmeli, uygun cinsel davranışın sınırlarını belirlemeli, çocuğu doğru cinsel bilgiyle donatmalıdırlar .

    Çocuklar ; merak ettiklerini rahatlıkla sorabilir ve uygun yanıtlar alabilirlerse; kendilerine olan güvenleri artar ve ne isteyip ne istemediklerini rahatlıkla ifade edebilir hale gelirler, bu da cinsel tacize uğrama olasılıklarını azaltır. Çünkü çocuk bunu önleyebileceğini öğrenir. Demokratik ailelerde yetişen çocuklar herhangi bir duygusal açlık yaşamadıkları için, bu anlamda kendilerini kullandırmaları söz konusu değildir. Sağlıklı kız/erkek arkadaş iletişimini rahatlıkla kurabilirler. Aile dışında yaşadıkları olayları  (okulda, arkadaşlar arasında vb.) rahatlıkla aile üyeleriyle paylaştıklarından, sorun çıktığında sağlıklı yönlendirme yapmak daha kolaydır ve hatalı davranışları zamanında önlenebilir.