32 yaşındaki bayan danışanım yaklaşık 8 yıldır Panik Atak tedavisi gördüğünü, benim başvurduğu 6. Doktoru olduğumu söylemişti. 3 farklı şehirde, 4 farklı hastanedeki doktorların verdiği ilaç tedavileri nerdeyse birbirinin aynısıydı. Bir tek son gittiği doktor ona bilişsel davranışçı terapiden bahsetmiş,
onu bir psikologa yönlendirmiş, ancak psikologun davranış değişikliği ( kese kağıdı üflemesi, bayılma hissi geldiği anda yere oturması, 5 dakika beklemesi vs. gibi ) önerilerini uygulamakta zorlanmış ve tedaviyi yarım bırakmış. İlaca başladığı dönemlerde birkaç hafta içinde nefes alamama, ölüm korkusu , terleme ve kalp çarpıntısı gibi şikayetlerinin azaldığını , ancak huzursuzluk, “ya yeniden tekrarlarsa , ya gece uykuda bana bir şey olursa “ gibi kaygı dolu düşüncelerinin geçmediğini söylüyordu. Sadece ilaç tedavisi almak istemediğini, bir arkadaşından psikoterapi tedavisi diye bir şey duyduğunu , o nedenle geldiğini söylüyordu.
Bu örnekte olduğu gibi, danışanlar panik atak, depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu , anoreksia nevroza, bulimia vb. gibi teşhislerle gelebildikleri gibi, cinsel isteksizlik, erken boşalma, ereksiyon sorunları, vaginusmus gibi cinsel işlev bozuklukları veya aldatma, aile içi şiddet, alkol veya diğer madde bağımlılığı problemleri ile de başvurabiliyorlar.
Bir tıp doktoru olarak ilaç tedavisine karşı olmam mümkün değil. Elbette bazı durumlarda ilaç tedavisi ilk başvurmamız gereken tedavi seçeneği..Ancak danışanların problemlerinin altında yatan , bilinç altlarına ittikleri gerçeği onlara fark ettirmeden ya da fark ettikleri ama yüzleşmekten kaçtıkları gerçekleri gün yüzüne çıkarmadan, onlara aslında neyin savaşını verdiklerini göstermeden kalıcı bir çözümden bahsetmek imkansız.
PSİKOTERAPİ GÖRÜNENİN ARDINI KEŞFETMEKLE BAŞLAR
Yukarıda örneğini verdiğim danışanımın şikayetleri ilk kez 8 yıl önce Isparta’dan Adıyaman’a seyahat ederken başlamış. Mezun olduğu üniversitenin Isparta’da mezunlar yemeğinden dönerken virajlı yollarda “ ya kaza yaparsak “ düşüncesi ile ilk kez mide bulantısı ve kalp çarpıntısı hissetmiş. Öyküyü derinleştirdiğimizde liseden beri çıktığı erkek arkadaşı ile 7 yıllık bir ilişkinin ardından aldatma nedeni ile kavgalı ayrıldıklarını ve onun okuduğu il olan Kayseri den Isparta ‘ya dönerken ne kadar çok ağladığını hatırladı.İlişkisi biter bitmez tayin olduğu Adıyaman da bir iş arkadaşı ile evlenmiş ve bir oğlu olmuştu.
Yıllar sonra mezunlar derneğinin yemeğin de eski erkek arkadaşı ile karşılaşmış, sırf onu görmek için geldiğini duyunca tıpkı bir yanardağın yeniden lav püskürtmeye başlaması gibi içinde derin bir duygu yeniden alevlenmişti. Artık her ikisi de evliydi, ancak kendilerini tekrar tekrar görüşmekten alı koyamıyorlardı. Onun bu geri dönüşüne hemen cevap vermesini , duygularına kayıtsız kalamamasını anlayamıyordu. Her defasında terk edildiğini hissettiği anda ona tekrar yapışıyordu. Bu defalarca tekrarlanmış bu sefer çok daha tehlikeli bir boyut almıştı. Tıpkı daha 4 aylıkken anne ve babası “ biz çok yoğun çalışmak zorundayız, paramız bakıcıya yetmiyor, çocuğa bakamıyoruz “ deyip, kendisini anneannesine bıraktıkları ve tam 6 yaşındayken tamam şartlarımız iyileşti, deyip geri aldıklarında gün gibi, TERK EDİLMENİN VERDİĞİ YOĞUN IZDIRABI ve yıllarca bilinç altına ittiği ÖFKE VE İNTİKAM DUYGUSU nu yeniden hatırlamıştı.
Aslında peşinde koştuğu kişi eski sevgilisi değil, onu terk eden adamdan almaya çalıştığı intikam duygusuydu. Daha da ilginci aslında almak istediği intikam duygusu eski erkek arkadaşı değil, onu terk eden anne ve babasına karşıydı. Tüm bu karmaşık duygular, onu çok seven eşine ve oğluna karşı kendi ihanetinin yarattığı utanç ve suçluluk duygusu , kendini cezalandırmasına neden oluyor, kalp çarpıntısı ve ölecekmiş hissi gibi şikayetlerinin temel nedenini oluşturuyordu.
Bunu fark ettiğinde “ İçimden sanki koca bir şeytan çıktı “ demişti.