Yazar: prosman@gmail.com

  • Her Türlü Aldatma İlişkide İZ BİRAKIR

    Var olan ilişkilerindeki problemleri masaya yatırıp, sorunları tespit edip, çözebilmek için çaba harcamak yerine susmayı tercih ediyor çiftler. Ya da susmayıp kanatırcasına acıtarak , suçlayarak kavga ediyorlar, önce saygı kayboluyor aralarında sonra da sevgi…

    Özellikle kadınlar duygusal boşluk hissettiklerinde bu duyguyla baş etmekte zorlanıyorlar. Ya çok sık hastalanıyorlar, ya fazla alışveriş , aile , arkadaş gezmesi yapıyorlar ya da başka bir ilişkinin içinde kayboluyorlar.
    Bazen kişilik yapı bozuklukları , bazen çocukluk çağı travmaları, bazen de evliliklerindeki ciddi problemler çiftlerin birbirlerini aldatmasına zemin hazırlıyor.

    Oysa ki var olan ilişki için yeterince çaba sarf etmeden ya da tüm çabalara rağmen yürümeyen bir ilişkiyi bitirmeden başka bir ilişkiyi başlatmak karşıdakinin değil kişinin kendisini aldatmasıdır. Çünkü problemleri görmezden gelmek ya da yok saymak, sanki başka bir kişiyle ilişki yaşarsa tüm sorunların biteceğine inanmak kişinin kendisine söylediği koca bir yalandır.

    Sadece aldatılan kişi değil, aldatan kişi de bir süre sonra kendisine olan inancını ve saygısını kaybetmeye başlar. “Eğer ben bu yalanları söyleyebiliyorsam başkaları da bana yalan söyleyebilir “ düşüncesi ile giderek insanlara olan güvenini yitirir, yalnızlaşmaya ve daha yüzeyel ilişkiler yaşamaya başlar.
    İster duygusal, ister cinsel, ister sanal olsun her aldatma ilişkide derin bir iz bırakır. Ancak kötü giden bir ilişkiyi her şeye rağmen sürdürmek her iki taraf için de haksızlıktır.

    Bu nedenle mutlaka gerçeklerle yüzleşilmeli ve her iki taraf da çözüm üretebilmelidir.

  • MUTLAKA TEDAVİ OLMALISINIZ

    Her ne kadar yetişkinlerde daha sık görsek de çocukluk çağında bile karşılaştığımız Obsesif Kompulsif bozukluk hastalığı için mutlaka bir uzmandan yardım almalı ve tedaviye isteyerek ve doktorla iş birliği yaparak başlamalısınız. 

    İlk seçenek İlaç Tedavisi:
    Genellikle beyindeki hormonal sistemin düzenlenebilmesi için Seratonin sistemi üzerinde etkili olan ilaçları tedavide ilk seçenek olarak kullanmaktayız.
    Ancak hastalar genellikle bu ilaçların ilk haftalarda görülen yan etkilerinden dolayı hemen bırakmakta ya da ilk hafta içinde hiçbir işe yaramadı diyerek erken kesmekteler. Oysa ki bu tür ilaçların yan etkilerine tölerans gelişebilmesi için en az 5-7 gün geçmeli ve etkinliğini tam olarak görebilmek için de en az 3 hafta ilaç kullanımına devam edilmelidir. Eğer tedavi için sabretmez sık doktor veya ilaç değiştirirseniz tedaviniz hızlanmaz aksine daha da karmaşık hale gelebilir.

    Bilişsel-davranışçı TERAPİ
    Hastanın akılcı olmayan düşüncelerinin akılcı olan düşünceler ile yer değiştirilmesi ilkesine dayanan ‘bilişsel ‘ terapi ile kişinin kaçındığı nesne veya kişiden aşamalı olarak karşı karşıya gelmesini sağlayan veya törensel davranışları önlemeye yönelik ‘ davranışçı ‘ terapi tekniğinin birlikte kullanılması ile ortalama 6-8 seansta hastada düşünsel ve davranışsal değişiklikler sağlanabilmektedir.

     

     
  • Obsesif Kompulsif Bozukluğun Nedenleri

    1. Genetik nedenler: Genellikle birinci derece akrabalarda veya ikinci kuşakta görüldüğünden genetik geçişli olduğu düşünülüyor

    2. Hormonal nedenler: Beyinde iletim ağında önemli rolü olan serotonin maddesinin azalması

    3. Çocukluk çağı travmaları: Erken çocukluk döneminde yoğun stres altında kalınmış olmak, anne veya babaya karşı duyulan yoğun öfkenin içe bastırılması , cinsel taciz veya istismara uğramak gibi …

    4. Kişilik Özellikleri: Kişilik yapısı olarak titiz, kuralcı, ayrıntıcı, mükemmeliyetçi özelliklere sahip olan kişiler bu hastalığa daha yatkın kişiler

  • TAKINTI HASTALIĞI TEDAVİ EDİLEBİLİR

    Günlük yaşam içinde hastalıklardan korunmak için temiz ve düzenli olmak , bazen güvenlik amacı ile kapıları, pencereleri, ocakları kontrol etmek , çeşitli konularda endişelenmek olağan şeylerdir ve elbette “ hastalık “ olarak adlandırılamaz.
    Ancak eğer takıntılı düşünceleriniz günlük yaşantınızda çok zaman harcamanıza neden oluyor, günlük aktivitelerinizi kısıtlıyor , aile, iş veya sosyal hayatınıza zarar verir hale geliyorsa o zaman OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB) adı verilen bir ruhsal hastalık ile karşı karşıyasınız demektir.

    Obsesyon: Kişinin isteği dışında, zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı , yoğun sıkıntı ve huzursuzluğa neden olan düşünce, fikir ve dürtülere denir.

    En sık karşılaşılan obsesyonlar;
    • Mikrop bulaşması ile hastalık kapılacağına dair yineleyici düşünceler ( el sıkışma, bir yeri elleme gibi hastalık bulaşma şüphesi )
    • Güvenliğe dair yineleyici kuşkular( kapı kapandı mı, kilitlendi mi, ışıklar söndü mü, ocak kapandı mı gibi )
    • Düzen ve simetri ( eşyaların yerli yerinde olması, küçücük bir eğrilikten yoğun sıkıntı duymak gibi )
    • Birine zara verme korkusu ( çocuğuna ya da en sevdiklerine saldırma veya kazayla zarar verme düşüncesi )
    • Dini içerikli yineleyici düşünceler ( camide küfür etme , şeytana uyma, yeterince dua etmeme gibi )
    • Cinsel korkular ( kendine, toplumdaki statüsüne hiç yakıştırmadığı cinsel içerikli hayaller kurma veya görüntüler görme düşüncesi )

    Kompulsiyon ise; Takıntılı düşüncelerin neden olduğu yoğun sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak için yapılan yineleyici davranış ve zihinsel eylemlerdir.

    En sık karşılaşılan kompulsiyonlar:
    • Sürekli el yıkama, yıkanma, bir şeyleri temizleme
    • Sayı sayma veya gördüğü şeyleri sürekli sayma
    • Eşyaları düzene koyma, simetrik olmaları için aşırı uğraş verme
    • Ocağı, kapıyı, kesici , delici, elektrikli aletleri vs. denetleyip durma
    • Sürekli dua etme, bazı sözcükleri defalarca tekrar etme
    • İlerde gerekli olabilir diye çeşitli eşyaları biriktirme veya saklama
    Tüm bu takıntılı düşüncelerden kurtulmak için yapmak zorunda kaldığınız , tekrar eden davranışlarınız bedeninize veya aile yaşantınıza zarar verir hale gelebilir, sürekli hasta olduğunuzu düşünerek sık sık çeşitli doktorlara gitmeye, yoğun bunaltı hissine, uyku bozukluklarına, fazla miktarda alkol veya sakinleştirici ilaç içmenize neden olabilir.

  • Kurban Kesimi Çocukların Psikolojisini Etkiler Mi ?

    Bayramları hep çok sevmişimdir. Yeni kıyafetler , uzun zamandır görmediğimiz akrabalar, el öpme ve tabi ki harçlık toplama. Şeker bayramını Kurban bayramından daha çok seviyordum ama. Her ne kadar annem ve babam “ niçin kurban kesmeliyiz?” i hiç bıkıp usanmadan saatlerce hikayelerle anlatsalar da o kanlı görüntüler gözümün önünden hala hiç gitmez.

    Eskiden babam 1 hafta önce getirirdi koyunumuzu, çok severdik, günlerce ona bakar, taze otlarla besler, su içirirdik. Geceleri kalkar üzerine battaniyemi bile örtmeye çalışırdım. Sabah annem çok kızardı; battaniyemi kirlettin , şimdi bunu atmak zorunda kalacağım, derdi. Bir gün onu kanlar içinde göreceğimi bilmek ve sonra onu yemek fikri beni hep korkuturdu. Günlerce babamdan onu kestiği için nefret ederdim.

    Şimdi 3 yaşında bir kızım var, onun etkilenmemesi için ya bir hayır kurumuna bağışlıyorum ya da toplu kesim yerlerinde kestiriyor ve kızımın görmesini engelliyorum. Sizce hangisi doğru doktor hanım?

    7 Yaşına kadar çocuklarda soyut kavram gelişmez

    7 yaşına kadar çocuklarda gerçeklik duygusu ve soyut kavram henüz gelişmediği için bir hayvanın kesilmesini , ölmesini, kanlar içinde kalmasını yetişkinler gibi anlamlandıramazlar. Kurban Bayramı’nın manevi yönünü algılayamayabilirler, onlar için kurban kesmek gözleriyle gördükleri şeydir, yani bir canlının öldürülmesidir.

    Birkaç gün evlerinde beslemek gibi duygusal bir bağ kuracak kadar ona yakınlaşırlarsa , bu kesime engel olamadıkları için kendilerini suçlu hissedebilir ve bu suçluluk duygusu içe kapanma, gece korkusu, tırnak yeme, ağlama nöbetleri gibi çeşitli psikolojik sorunlara neden olabilir.

    Önerilerim:

    1. Çocuklar için kültürel öğrenim ön planda olduğundan, ailenin kurban kesimi sırasındaki tutumu çok önemlidir. Çocuğun göreceği yere getirerek sevmesine ve duygusal bağ kurmasına izin vermeyin. 12 Yaşından önce çocuğun kesimi izlemesine müsaade etmeyin.
    1. Eğer evde kurban kesmek zorunda iseniz, kurbanın kesim kurallarına uygun bir şekilde, acı çekmesine izin vermeden , profesyonel kişiler tarafından kesilmesini sağlayın. Toplu kesim yerlerinde kesilecek ise çocuklarınızı buraya götürmeyin.
    1. Çocuklara önceden hikayeleştirerek neden kurban kesildiğini anlatın. Kurbanın hayat nimetine şükür için kesildiğini ve Hz. İbrahim’e kurban etmesi için koç gönderildiğini ve bunun Allah’ın bir emri olduğunu anlatın.
    1. Kurban kesiminin bir dini görev olduğunu, yoksullara yardım gibi sosyal boyutu olduğunu , evine düzenli et girmeyen ailelerin bu yardımlaşma ile sağlıklı beslenme şansları olduğunu anlatın.
    1. Sağlıklı beslenmek için her gün beslenme adına binlerce hayvan kesildiğini, bunun besin zinciri adına doğal olduğunu anlatın.
    1. Kendisi de büyüyünce bu görevi yerine getireceğini, ancak bunu dini ve toplumsal kurallara uygun yapması gerektiğini öğretin.

     

     

     

  • Çocukluk Çağında Depresyon

    TRT Çukurova’nın konuğu Dr. Obengül EJDER Çocukluk Çağında Depresyon hakkında bilgilendirmesi.

  • “14. Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Sempozyumu” Adana’da Yapıldı.

    Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Sempozyumu’nun 14.’sü Adana’da yapıldı. Sempozyumun bu yıl ki ana teması “Aile Hekimliğinin Geleceğini Birlikte Yaratmak” olarak belirlendi. 3 gün süren oturumlarda“21. Yüzyıl İçin Yeni Bir Sağlık Sistemi” başlığı ile birinci basamak ekibinin artan rolü vurgulanırken, Çağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Aile ve Evlilik Terapisti / Cinsel Terapist Dr. Obengül Ejder“Ergen, Cinsellik ve Aile Hekimi” başlıklı sunum gerçekleştirdi.

    Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Sempozyumu Adana’nın ev sahipliğinde yapıldı. 584 hekim, 57 aile sağlığı personelinin katılımıyla Hilton Otel’de gerçekleşen sempozyum, Sempozyum Başkanı Prof. Dr. Esra Saatçı’nın açılış konuşmasıyla başladı.
    “Aile Hekimliğinin Geleceğini Birlikte Yaratmak” ana temasıyla gerçekleşen sempozyumun, yeni sağlık sisteminde birinci basamak ekibinin artan rolünün vurgulanması bakımından önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Saatçı, “Karmaşık görevlerdeki artış ve kaliteli hizmet talebi, birinci basamakta çalışan hekimleri tek başına uygulamadan uzaklaştırmış ve kendilerinde olmayan becerilere sahip hizmet sunucularla birlikte çalışmaya teşvik etmiştir. Adana’da gerçekleştirdiğimiz bu sempozyum, ekip ve işbirliği temalarını Aile Hekimleriyle birlikte ele almak, dünyada ve Avrupa’da aile hekimliğinin geleceğini konuşmak, bu gelişmelerin Türkiye’de Aile Hekimliği’ne etkilerini irdelemek ve sahadaki yansımalarını Aile Sağlığı Merkezleri’nde görev yapan Aile Hekimleri ile birlikte incelemek açısından oldukça önemlidir. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Esra Saatçı, 15. Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Kongresi’nin de önümüzdeki yıl 26-29 Mayıs 2016 tarihinde Adana’da yapılacağını duyurdu.

    Açılış konuşmalarının ardından oturumlara geçildi. Sempozyumun ilk gününde, Çağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Aile ve Evlilik Terapisti / Cinsel Terapist Dr. Obengül Ejder, başkanlığını Doç. Dr. Ahmet Yılmaz’ın yaptığı oturumda “Ergen, Cinsellik ve Aile Hekimi” başlıklı sunum gerçekleştirdi.

    “Cinsel Kimlik Arayışındaki Ergen, Sağlıklı ve Doğru Bilgi Alabileceği Aile ve Çevre İlişkileri ile Desteklenmeli.”

    Ergenlik döneminin 18’inci yüzyılda Rousseau’nun tanımladığı gibi “Yeniden Doğuş“ dönemi olarak tanımlanabileceğini belirten Dr. Obengül Ejder, ”Yaklaşık 2 yaşlarında gelişen erkeklik ya da dişilik duygusu olan cinsiyet kimliği, ergenlik deneyimleriyle belirginleşir ve cinsel yönelimini cinsel kimliğine entegre eder. Bir gencin cinsel kimlik arayışındaki bu evreleri sağlıklı geçirebilmesi için sağlıklı ve doğru bilgi alabileceği aile ve çevre ilişkileri ile desteklenmelidir.” diye konuştu.

    “Cinselliğe Sadece Üreme Organlarıyla İlgili Biyolojik Bir Eylem Olarak Bakılmamalı.”

    Ülkemizde cinselliğe sadece üreme organlarıyla ilgili biyolojik bir eylem olarak bakıldığından cinsel eğitimden korkulduğunu ve ergenlerin doğru zamanda doğru bilgi ile buluşmalarının gerçekleşmediğini ifade eden Dr. Ejder, “Türkiye’de her 5 kişiden biri 10-24 yaş grubunda olup, üreme sağlığına yönelik yüksek risk altında. Yetersiz ve yanlış bilgilerle cinsel deneyimi yaşamak zorunda olan ergenler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, erken gebelikler, istemli düşükler ve bunların getireceği birçok sorunlarla karşı karşıya kalmakta. Yapılan çalışmalar ergen ve gençlerin özellikle de sağlık personelinden olmak üzere, üreme sağlığına yönelik sağlık eğitimi almak istediklerini saptamıştır.” dedi.

    “Ergenler İçin Tek Doğru Bilgi Kaynağı Aile Hekimleri”

    Aile ve Evlilik Terapisti / Cinsel Terapist Dr. Obengül Ejder, çocuklukla yetişkinlik arasında sıkışıp kalmış olan ergenler için, onların yaşadığı bu hızlı biopsikososyal değişimde rehberlik edecek, özel sağlık hizmeti alabilecekleri kuruluşlara ihtiyaç olduğunu dile getirdi.

    Günümüzde ailesiyle iyi ilişkiler kuramayan, yeterli ve doğru bilgilenemeyen ergenler için tek doğru bilgi kaynağının Aile Hekimleri olduğuna dikkat çeken Dr. Ejder, bunun için Aile Hekimlerinin ergenle cinsellik konusunu konuşabilecekleri uygun zemini hazırlayarak, ergen ve ailesini yönlendirici rehberlik yaparak, öncü bir yaklaşım içinde olması gerektiğini söyledi.

    Dr. Ejder, “Aile Hekimi, ergene güven ortamı sağlayabilmeli, açık, içten ve samimi bir şekilde iletişimi başlatabilmelidir. Her ne konuda olursa olsun yargılamadan dinlemeli, açık ve somut örneklerle doğru bilgilendirmelidir. Cinselliği konuşmak bir ergen için utanç verici bir eylem olabileceği için, Aile Hekimi rahat ve problemlere çözüm getiren bir üslupla konuşabilmeli. Erken ergenlik dönemindeki kaygılar tipik olarak beden görünümü ve fiziksel ve sosyal olarak neyin normal olduğu üzerine olduğu için, Pubertal değişiklikler hakkında daha fazla bilgilendirme yapılarak, gerek cinsellik gerekse beden görüntüsü, akne ve şişmanlık gibi konulardan şüphelerinden arındırılmalıdır.” şeklinde konuştu.

     

     
  • Tüm bağımlılık yapıcı maddelerin başlangıcı sigara

    Günümüzde madde bağımlılığı insanlığın ortak sorunu. Zararları açıkça bilinmesine karşın yapılan araştırmalar tüm dünyada insanların zararlı madde kullanımına eğilimlerinin arttığını gösteriyor. Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, madde bağımlılık yaşının her geçen gün biraz daha düştüğüne dikkat çekerek, özellikle ebeveynlerin dikkatli olması uyarısında bulunuyor.

    Anne ve babaların en çok korktukları ve asla başlarına gelmeyeceklerine inanmak istedikleri konunun, çocuklarının madde kullanması ve erken müdahale edilmez ise bağımlı olmaları gerçeğinin geldiğine dikkat çeken Dr. Obengül Ejder, “Aslında korku, ardından kaçmayı getirir. Bu konuda konuşmak, hatta okuyup, bilgi sahibi olmak bile istememelerine sebep olur. Oysa ki, anne ve babalar bu konuda ne kadar bilgi sahibi olurlarsa çocuklarına o kadar doğru yaklaşımlarda bulunurlar ve tehlike büyümeden önlemiş olurlar.” dedi.

    Tüm dünyada en yaygın kullanılan bağımlılık yapıcı maddeler arasında sigaranın da sayıldığını bildiren Dr. Ejder, her ne kadar sigara içiminin basit gibi görünse de diğer tüm bağımlılık yapıcı maddelerin başlangıç noktası olduğunu ifade etti.

    Bağımlılık yapan ikinci maddenin alkol, üçüncüsü ise esrar olduğunu söyleyen Dr. Obengül Ejder, ülkemizde de kullanımı giderek artan ve gençler arasında “ottur, zararı yoktur, bağımlılık yapmaz“ şeklinde inanılan esrar kullanım yaşının her geçen gün daha aşağılara inmesinin ürkütücü olduğunu kaydetti.

    Dr. Obengül Ejder’e göre madde bağımlılığına başlamanın birçok nedeni var. Merak, arkadaş grubu, çocukların arkadaşlarına “hayır” diyememesi bu nedenlerin başında geliyor. Madde bağımlılığının psikolojik yönlerinin çok yoğun olduğunu belirten Dr. Ejder şunları söyledi; “Bağımlılık uzun zaman ruhsal ve fiziksel bağımlılık olarak ikiye ayrılmıştır. Fiziksel bağımlılık, maddenin varlığına karşı duyulan fizyolojik bir istektir. Beden uyuşturucu maddeye karşı bir adaptasyon geliştirir. Madde alınmadığı zaman, ortaya bazı belirtiler çıkar. Çünkü bedenin bulduğu fizyolojik adaptasyon bozulmuştur. Kendini yeni duruma göre ayarlamak zorundadır. İşte bu dönemde belirtiler gözlenir. Ruhsal bağımlılık, kişinin duygusal ya da kişilik yapısı gereği, gereksinimlerini tatmin etme, gidermek amacı ile o maddeye düşkünlüğü biçiminde tanımlanabilir. Ruhsal bağımlılıkta madde alındığında doyum, rahatlama ve haz meydana gelir. Fiziksel bağımlılık kısa bir süre içinde sonlanabilir. Ancak asıl sorun ruhsal bağımlılığın sonlandırılmasıdır. Bu daha uzun bir süreç ve çaba gerektiren bir durumdur.”

    Bağımlıların büyük çoğunluğunun kontrol edebileceği inancı ile madde kullanmaya başladığına dikkat çeken Dr. Obengül Ejder, “Madde bağımlısı hiçbir zaman bağımlı olabileceğini düşünmemiştir. Amaç ara sıra kullanmaktır. Ancak sonuçta kişi bağımlı hale gelir. Çünkü bağımlılık madde kullanımının kaçınılmaz sonucudur. Kişi bağımlı olduğunun farkına varamaz. Farkına vardığı zaman ise çok geçtir.” diye konuştu.

    Madde bağımlılığının iyileşmeyeceğini ancak düzebileceğini vurgulayan Ejder, “İnsan bir kez bağımlı oldu mu artık bir daha tam olarak bu bağımlılıktan kurtulamaz. Ancak bu demek değildir ki, bağımlılık düzelmez. Bağımlılık düzelir ancak iyileşmez. Kişi madde kullanmadığı sürece iyidir. Bir sorunu yoktur. Ancak madde kullandığı andan itibaren bağımlılık sorunu derhal canlanır ve her şey yeniden başlar.”

    Dr. Ejder, gençlerin ve çocukların madde bağımlısı olmaması ve bu tür zararlı ortamlardan uzak kalmasında ailelere büyük görev düştüğünü de dile getirdi. Anne ve babaların çocuklarıyla yakından ilgilenmesi uyarısında da bulunan Dr. Ejder, “çocuğum madde kullanıyor mu?” diye içinde şüphe olan ebeveynlere şu önerilerde bulundu; Çocuğunuzun madde kullanıp kullanmadığını anlamanın birçok yolu olabilir. Bunlar arasında en kesin sonucu saç ve idrar testleri verir. Ama bu yönteme başvurmadan önce bazı işaretlere dikkat edebilirsiniz.
    – Madde kullanan çocuklar aile ilişkilerini azaltır ve evde daha az vakit geçirirler.
    – Her zamankinden daha fazla para harcamaya başlarlar.
    – Hiç tanımadığınız yeni arkadaşlar edinmeye başlarlar.
    – Kendisine olan özeni azalır.
    – Çevresi ve arkadaşları eski önemlerini yitirirler.
    – Hafif uykulu ve yorgun gözükebilirler.
    – Yeme alışkanlıkları bozulur, kilo kaybedebilirler.
    – Daha sinirli olabilirler.

     

  • 10-24 Yaş Grubunda Her 5 Kişiden 1’i Üreme Sağlığına Yönelik Yüksek Risk Altında

    Çağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, “10-24 yaş grubunda her 5 kişiden biri üreme sağlığına yönelik yüksek risk altında. Yetersiz ve yanlış bilgilerle cinsel deneyimi yaşamak zorunda olan ergenler, birçok sorunla karşı karşıya kalmakta.” dedi. Ejder, yapılan çalışmaların, ergen ve gençlerin özellikle sağlık personelinden üreme sağlığına yönelik sağlık eğitimi almak istediklerini gösterdiğini kaydetti.

    Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Sempozyumu’nun 14.’sü Adana’da yapıldı. Sempozyumun bu yılki ana teması ‘Aile Hekimliğinin Geleceğini Birlikte Yaratmak’ olarak belirlendi. 3 gün süren oturumlarda ’21. Yüzyıl İçin Yeni Bir Sağlık Sistemi’ başlığı ile birinci basamak ekibinin artan rolü vurgulandı.

    584 hekim, 57 aile sağlığı personelinin katılımıyla Hilton Otel’de gerçekleşen sempozyumun başkanlığını Prof. Dr. Esra Saatçı yaptı. Saatçı, açılış konuşmasında, “Karmaşık görevlerdeki artış ve kaliteli hizmet talebi, birinci basamakta çalışan hekimleri tek başına uygulamadan uzaklaştırmış ve kendilerinde olmayan becerilere sahip hizmet sunucularla birlikte çalışmaya teşvik etmiştir. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” dedi. Prof. Dr. Esra Saatçı, sempozyumun 15. Doğu Akdeniz Aile Hekimliği Kongresi’nin de önümüzdeki yıl 26-29 Mayıs tarihlerinde Adana’da yapılacağını duyurdu.

    Açılış konuşmalarının ardından oturumlara geçildi. Sempozyumun ilk gününde, Çağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, başkanlığını Doç. Dr. Ahmet Yılmaz’ın yaptığı oturumda ‘Ergen, Cinsellik ve Aile Hekimi’ başlıklı sunum gerçekleştirdi. Ejder, “Yaklaşık 2 yaşlarında gelişen erkeklik ya da dişilik duygusu olan cinsiyet kimliği, ergenlik deneyimleriyle belirginleşir ve cinsel yönelimini cinsel kimliğine entegre eder. Bir gencin cinsel kimlik arayışındaki bu evreleri sağlıklı geçirebilmesi için sağlıklı ve doğru bilgi alabileceği aile ve çevre ilişkileri ile desteklenmelidir.” diye konuştu.

    Ülkemizde cinselliğe sadece üreme organlarıyla ilgili biyolojik bir eylem olarak bakıldığından cinsel eğitimden korkulduğunu ve ergenlerin doğru zamanda doğru bilgi ile buluşmalarının gerçekleşmediğini ifade eden Dr. Ejder, “Türkiye’de her 5 kişiden biri 10-24 yaş grubunda olup, üreme sağlığına yönelik yüksek risk altında. Yetersiz ve yanlış bilgilerle cinsel deneyimi yaşamak zorunda olan ergenler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, erken gebelikler, istemli düşükler ve bunların getireceği birçok sorunlarla karşı karşıya kalmakta. Yapılan çalışmalar ergen ve gençlerin özellikle de sağlık personelinden olmak üzere, üreme sağlığına yönelik sağlık eğitimi almak istediklerini saptamıştır.” dedi.

    Aile ve Evlilik Terapisti Dr. Obengül Ejder, çocuklukla yetişkinlik arasında sıkışıp kalmış olan ergenler için, onların yaşadığı bu hızlı biopsikososyal değişimde rehberlik edecek, özel sağlık hizmeti alabilecekleri kuruluşlara ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Günümüzde ailesiyle iyi ilişkiler kuramayan, yeterli ve doğru bilgilenemeyen ergenler için tek doğru bilgi kaynağının aile hekimleri olduğuna dikkat çeken Dr. Ejder, bunun için aile hekimlerinin ergenle cinsellik konusunu konuşabilecekleri uygun zemini hazırlayarak, ergen ve ailesini yönlendirici rehberlik yaparak, öncü bir yaklaşım içinde olması gerektiğini vurguladı.

  • YUTULAN KİMLİKLER veya “HER ŞEY SENİN İYİLİĞİN İÇİN “ YALANI

    Son zamanlarda gerginim ve mutsuzum. Geceleri uyumakta zorluk çekiyorum, birkaç kadeh bir şeyler içersem biraz gevşiyorum, sonra bir koltukta uyuya kalıyorum. İki kızım da akşamları onlarla ilgilenmediğimi söylüyor. Son zamanlarda annemler yüzünden eşimle çok sık tartışıyoruz. Sanırım artık kendime zarar veriyorum.

    Üniversiteyi kazandığımda annem benimle birlikte Eskişehir’e geldi, ev tuttuk ve dört yıl birlikte okuduk.Bir gün evlenmek istediğimi söyledim. Anında babam kız arkadaşımın memleketi olan Rize’ ye gitti ve bütün ailesini araştırdı. Maddi durumları pek iyi değildi, annem “ ele güne rezil oluruz, gelinin kimlerden ? ” diye sorarlarsa ne diyeceğim diyerek bütün evlilik sürecimi burnumdan getirdi.
    Sonunda baktılar ki kararlıyım, onlarla birlikte yaşamam şartı ile kabul ettiler. Oturdukları siteden bir ev ve araba aldılar. Babamın iş yerinde çalışmaya başladım. Ancak ne yaparsam yapayım babam bir türlü beğenmiyordu. Tam on sene gecemi gündüzüme kattım, sırf onu mutlu etmek, takdirini kazanmak için çalıştım. Son beş yıldır şirketin karı üçe katlandı, ama babamın gözünde hep başarısız bir çocuk olarak kaldım.
    Çocuklarımız doğdu, bu sefer de anne- babalığımızı beğenmediler. Çocuklarımızın bütün eğitimini üstlendiler. Ne zaman itiraz edecek olsam babamın büyüklüğü karşısında eziliyor, kekeliyor, neredeyse 3 yaşında çocuk gibi korkuyorum. Bir keresinde anneme bahsedecek oldum, babama söylemiş, çok aşağılayıcı bir ses tonuyla “ Benim evimde, benim paramla yaşıyorsun, madem beğenmiyorsun her şeyin anahtarını bırak ve git, bir daha da bana baba deme “ diyerek bağırdı.
    Ne zaman benim de büyüdüğümü, bir yetişkin olduğumu kabul edecekler? Beni bir kukla gibi oynatmaktan ne zaman vazgeçecekler?

    “Her şey senin iyiliğin için..” yalanını söyleyen ebeveynler;
    · Kendi tatminsizlikleri ve terk edilme korkuları yüzünden , çocuklarının kontrol iplerini hep ellerinde tutmak isterler.
    · Kontrolü elinde tutmak için de “her şey senin iyiliğin için…” yalanını söylerler.
    · Bir yandan mali desteklerini zalim ve yıkıcı bir şekilde kullanırken , bir yandan da kendilerini cömert ve yüce göstermeye çalışırlar.
    · Çocuklarına vazgeçemeyecekleri imkanlar sunarak kendilerine bağımlı hale getirirler.
    · Çocuklarının büyüdüklerini kabul etmez, onlar anne baba olsalar bile yetersizliklerini yüzlerine vururlar
    · Duygusal davranarak, çocuklarında suçluluk duygusu yaratırlar.
    · Genellikle kardeşlerden birisini kurban seçerler ve kardeşleri birbirleri ile kıyaslarlar.
    · Bu durum, sürekli eleştiriye maruz kalan kardeşin, diğer kardeşi kıskanmasına ve ilerde aralarındaki kardeşlik bağlarının zayıflamasına sebep olur
    · Sağlıklı aile yapısında ergenlik döneminin sonunda gerçekleşmesi gereken bu bireyselleşip yetişkin olma süreci, kontrolcü anne babaların çocuklarında bir türlü gerçekleşemez
    · Sonunda ; mutsuz, çaresiz, içe kapanık ve suçlayıcı çocuk yetişkinler olarak kalırlar.
    Not: Etik ilkeler gereği gerçek danışan öyküleri değiştirilmiştir.